Politika

Gül'den Sayıştay çıkışı: Modern devlet, hesap verebilen devlettir!

Cumhurbaşkanı Gül, TBMM adına kullandığı denetim yetkileri budanmak istenen Sayıştay konusunda önemli uyarılar yaptı. Gül, hem parlamenter sisitemde, hem de başkanlıkta önemli olanın 'fren ve denge' sisitemi olduğunu vurguladı

11 Mayıs 2013 17:26

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM adına denetim yapan Sayıştay'ın yetkilerinin tırpanlanmasına ilişkin AKP'nin yasa teklifi tartışılırken önemli bir çıkış yaptı. Kendisinin de emek verdiğini vurguladığı 2010'daki yasanın önemli olduğunu vurgularken "Sayıştay'ın fonksiyonlarının zedelenmemesi gerektiğnin" altını çizen Gül, "Modern devlet, hesap verebilen devlettir" dedi.

Gül'ün açıklamalarını, Zaman gazetesindeki köşesinde Abdülhamit Bilici yazdı. Cumhurbaşkanı'nın Portekiz gezisine katılan Bilici'nin "Gül'ün iki uyarısı" başlığıyla yayımlanan (11 Mayıs 2013) yazısı şöyle:

 

Gül'ün iki uyarısı

 

Portekiz’de 3 gün birlikte olduğumuz Cumhurbaşkanı Gül ile anayasadan çözüm sürecine birçok meseleyi konuşma fırsatımız oldu.


Gül, 10 yılda alınan mesafeden duyduğu heyecanı, odasında BBC World kanalını izlerken gördüğü bir ayrıntıyla anlattı: Ekranın altında akan haberlerden ikisi Türkiye’yle ilgiliydi. Biri, Galatasaray’ın şampiyonluğunu duyuruyordu. Diğeri ise Japon-Fransız şirketinin inşa edeceği 22 milyar dolarlık nükleer santrali.

Zorluklarla mücadele ederek adım adım tüm siyasî mevkilerden geçtikten sonra 6 yıldır devletin başında bulunan bir isim olarak Türkiye’nin başarılarına, bir ailenin çocuğunun başarısına baktığı gibi bakıyordu. Milletvekilliği, bakanlık ve başbakanlık döneminde kendisinin de çabalarıyla bir noktaya gelen AB sürecinin donmuş olmasından Avrupa’yı sorumlu tutsa da bugünkü ekonomik ve demokratik seviyeye bu süreç sayesinde gelindiğini itiraf ediyordu.

Siyasette Kopenhag Kriterleri; ekonomide ise Maastricht Kriterleri, standartlarımızı yükseltmişti. Bu yüzden bazı ülkelerin engellerine rağmen Ankara’nın tevazuyla müzakere başlıklarının gereğini yerine getirmesini arzu ediyordu. Hep başkalarını değil, kendimizi de eleştirmemiz gerektiğini, Portekiz gibi ülkeleri küçük görmenin yanlışlığını hatırlatıyor; sivil anayasayı hâlâ yapamayışımıza hayıflanıyordu.

Ülkenin ve hükümetin başarılarıyla gurur duyduğu kadar geriye dönüş anlamına gelecek adımlardan da kaygılıydı. Sistem tartışması bu konulardan biriydi. Kendisini doğrudan ilgilendirdiği için başkanlık veya parlamenter sistem diye bir tercihi yoktu. Ama “Hangisi olursa olsun, demokratik olması için denetim ve denge (check and balance) şart.” diyerek ilkenin altını çizdi.

Diğer bir konu, Sayıştay’la ilgili tartışmalardı. Kendisinin de katkısıyla AB sürecinin bir parçası olarak hazırlanan ve reform niteliğinde dediği Aralık 2010 tarihli Sayıştay Kanunu’nda yapılmak istenen değişiklikle ilgili soruya verdiği cevap, konuya verdiği önemi ve yakın ilgisini gösteriyordu: “Sayıştay çok önemli. Hükümetteyken o yasanın çıkmasına çok katkım oldu. Modern devlet, hesap verebilen, kamunun tek kuruşuyla yapılan harcamanın bile denetlenebildiği devlettir. O yasa reform niteliğindeydi. Eskiden güvenlik birimlerinin bütçeleri denetlenmezdi. Bu yasa ile bir kuruş kamu parası nereye harcanıyorsa polis, istihbarat, silahlı kuvvetler, belediyeler, vb. artık denetlenebiliyor. Bunu Meclis yapıyor. Tabii silahlar gibi gizlilik taşıyan konular var. Ama bunların da denetlenmek şartı ile kuralları var.”

Siyasetin ve hatta Sayıştay’ın kendisinin bu yasaya yeterince sahip çıkmamasından yakınan Gül, bürokrasiyi artıran, yapılacak işleri tıkayan yönler varsa bunların düzeltilebileceğini ama Sayıştay’ın denetim fonksiyonunun zedelenmemesi gerektiğini vurguladı.

Sitayişle bahsettiği Sayıştay Kanunu’nu AB de takdir etmiş ve konu 2011 İlerleme Raporu’nda şöyle geçmişti: “Askerî harcamaların sivil denetimine ilişkin olarak, Sayıştay Kanunu’nun kabul edilmesiyle iyi düzeyde ilerleme sağlanmıştır. Kanun, Sayıştay’a TBMM adına kamu harcamalarını denetleme yetkisi vermektedir.” Aynı raporda, TBMM’nin performans izleme ve denetleme kapasitesinin hâlâ yetersiz olduğu; TSK Güçlendirme Vakfı’nın denetim dışı tutulmasının yanlışlığı; Sayıştay’ın kamu yönetiminde hesap verebilirliği sağlamak için kapasitesinin geliştirilmesi gerektiği gibi eksikler de vurgulandı.

Görüldüğü gibi Sayıştay’ın daha da güçlendirilmesi gerekirken denetim istemeyen bürokratların da baskısıyla Nisan 2012’de AKP, kurumun denetim rolünü sınırlayan bir yasa çıkardı. CHP’nin şikâyeti üzerine Anayasa Mahkemesi bunu reddederek Sayıştay’ın denetim rolünü tekrar teyit etti. Ama bir süredir Meclis’te yeni bir taslak gündemde. Kamu İhale Kanunu’ndaki istisna kurumların artırılması, ihaleye fesat karıştırma cezasının indirilmesi ile birlikte düşünülünce bu adımlar, tuhaf biçimde hükümetin kendi eliyle yükselttiği AB standartlarından geri dönüşe işaret ediyor.

Halbuki ekonominin büyümesine paralel olarak şeffaflık ve denetimin önemi daha da artmış durumda. Ayrıca askerî alanda ülkelerin yolsuzluk karnesini inceleyen Dünya Şeffaflık Örgütü’nün; Gürcistan, Çin, Ruanda ve Rusya ile birlikte Türkiye’yi de “yüksek riskli” ülkeler arasında saydığı son raporu ortada. Bu durumda eski Türkiye’ye dönmek istemiyorsak sadece Cumhurbaşkanı’nın değil, herkesin Sayıştay’a sahip çıkması şart.