Kültür-Sanat

Gel gel gel Cartel'e gel

Cartel, ismiyle ilgili hukuk problemini çözdü ve yeni albümleriyle geri döndü.

10 Mart 2011 02:00


T24- Bundan tam 15 yıl önce "Gel gel gel Cartel'e gel" çağrısıyla hayatımıza giren Cartel, ismiyle ilgili hukuk problemini çözdü ve yeni albümleriyle geri döndü.

Ayçe Örer'in Radikal gazetesinde yayımlanan (10 Mart 2011) Cartel söyleşisi şöyle:

Cartel deyince akla efsaneye dönüşmüş bir grup geliyor. Bir şarkı yaptınız, olay oldu ve ardından 15 yıllık bir suskunluk.
Alper Ağa: 1995’ten sonra yoğun bir zaman geçirdik. Sevenlerin ilgisi çoktu. Altı ay çok hızlı geçti. Cartel projesi hız kaybedince kendimize zaman ayırmayı kararlaştırdık. Herkesin kendi solo çalışmaları vardı, ona ağırlık verdik. Bir de hukuksal sorunlar vardı isim hakkıyla ilgili. Bunlar 2000 senesine kadar sürdü. Ondan sonra da yeni bir Cartel albümü yapalım diye çalışmalara başladık ama farklı ülkeler, farklı şehirlerde yaşadığımız için o kadar kolay olmadı. 2006 senesinden sonra esas kayıtlara devam ettik.

Sizin yarattığınız rüzgâr güçlü bir rüzgârdı o dönemde. Çok popüler oldunuz ve zihinde kalan bir şarkı yarattınız. Böyle bir işin ardından nasıl bir itici güç gelmez?

Erci E: Haklısınız aslında. Onun birçok nedeni var diye düşünüyorum. Bu kadar büyük başarıyı hiçbirimiz beklemiyorduk. İki sene konserler sürdü. Bu yordu bizi. Yaşadıklarımızı da hazmetme durumundaydık. Bir de yurtdışındaydık. Türkiye’de olsaydık, daha hızlı olurdu ama Cartel bir proje olduğu için, bir araya gelmiştik. Biz de “Bunu yapacağız sonra solo işlere devam edeceğiz” demiştik. Aslında bu ilgi ve başarı şaşırttı.
Alper Ağa: “Acaba Cartel devam etseydi aynı statüye sahip olur muyduk?” O soruyu hep kendime soruyorum. Belki bir şarkı yaptığımız için kült olduk. Acaba James Dean yaşasaydı, öyle olur muydu? Biz hepimiz yaşıyoruz Allah’a şükür de, az ve öz yapınca daha kalıcı oluyor galiba.

15 yıl sonra ikinci albüm gözünüzü korkutmadı mı?

Erci E: Uzun aralar sonra bir araya geldik ve gördük ki, atmosfer hâlâ güzel. Bir anda yine Cartel olduk. Çok zorlamadan şekillendi her şey yine. “30 sene de geçse bu hava varsa, biz de direkt stüdyoya da girebiliriz” diye düşündük. Bu kadar zaman geçtikten sonra insanlar olgunlaşıyor, zevkleri değişiyor ama hâlâ hepimiz müziğe bağlıyız. Eskiden gazetecilerin ilk sorusu “Hiphop nedir oluyordu?” Nasıl bu kadar hızlı söylüyorsunuz, bu iş nedir, hep bunlarla karşılaşıyorduk.
Alper Ağa: Hepimiz o zamanki heyecanı yaratamayacağımızı biliyorduk, çünkü o zaman yeni bir şeydi, şimdi değil. Ayrıca medyanın çalışma şekilleri de değişti. İnternet de var. O zamanki gibi bir dalgayı şimdi yaratmak çok zor, biz de farkındaydık.

İlk çıktığınız dönemde sizin söyleminiz de çok radikal gelmişti insanlara… “Bomba rap şeklinde geliyor” demiştiniz, sonrasında yurtdışına çalışmak için çıkan ailelerin çocukları başarılarıyla kendinden söz ettirdi, Cem Özdemir, Fatih Akın, Sibel Kekilli, Hadise, Atiye vb.
Erci E.: Çok doğru, Cartel’in o süreci hızlandırdığına inanıyorum. Cartel albümü 1995 yılında Türkiye dışında yapılmış ama Türkiye’de en çok satılan albüm oldu. Bununla birlikte Almanya’da yaşayanlar ve müzikle uğraşanları daha cesaretlendi. O dönem Almanya’da yok gibiydik ve kabul edilmek için gürültülü bir şey lazımdı. Onun baskısı içimizde vardı ve Cartel’le onu ortaya döktük ve birçok Almancı bizi anladı. Bugün bunu yapmak saçma olur, süper değil her şey ama daha yumuşamış.
Alper Ağa: Bir de Fatih Akın Altın Ayı’yı kazanınca bir de çokkültürlülük çok “cool” oldu. Trendy haline geldi. Onlar için de bir vitrin çünkü. Mesut Özil bir anda Alman Milli Takımı’nın gözde futbolcusu oldu.

Bu albüm nasıl şekillendi?

Erci E: Bir araya geldiğimizde hissettiğimizi yaptık. Çünkü aslında müzik içeriden gelen hisse bağlı. Bir büyük fark var, 95 albümü proje karakterine sahipti. Üç ayrı grup bir araya gelmişti ve gerçekten gruptan farklıydı. Bu sınırlar yeni albümde yok. Hepsi Cartel parçası, herkes her parçada var. Şimdi çok daha renkli çok daha farklı. Avrupa’daki Türk rap’inin ortaya çıkışının nedeni yabancı düşmanlığıydı ve buna karşı agresif bir tepki vermek gerekiyordu. 95 albümüne bu ruh hali damgasını vurdu. O ortam değişti, yumuşadı. Biz de yaşlandık, olgunlaştık.

1995’te milliyetçi bulunmuştunuz…

O zaman bundan rahatsız olmuştuk, politika ya da milliyetçilikle ilgisi yoktu yaptığımız şeyin. Türkiye bize toz pembe geliyordu, anavatan, bayrak, bazen bir çay bile sembol haline geliyor. “Özümüz budur, bunu unutma yoksa rahatsız olursun” gibi bir hatırlatma yapmak istiyorduk. Burada bayrak mayrak görünce insanlar farklı algıladı. Ama ırkçılıktan rahatsız olarak tabii ki tepki vermek isteriz, politikadan bağımsız olarak.


Almanya’da sucuk çok popüler


Türkler Almanya’da azınlık, siz bu grupta azınlıksınız ne hissediyorsunuz?

Ole Peter: Benim için çok özel bir anlamı var. Her zaman hayatımda bu grupla çalışmış olmak önemli bir adım oldu. Bu Almanya’da yaşayan insanların normal hali çünkü, bir Türk Yunan’la bir Alman İtalyan’la arkadaştır ve bu başka yerlerde daha zor anlaşılsa da Almanya’da değişik görülmez.
Ichı Baba: Aramızda bir kimya uyumu vardı. O olduktan sonra birbirimize alıştık kolayca.

Türklerle çalıştığınız için neo-Nazilerin tepkisini çektiniz mi?

Ole Peter: Evet. Problem olmadı ama eminim diğer insanlar “N’apıyorsun, ne işin var onların yanında?” diye düşündü. Nefret etmediler ama hoşlanmadılar. Bizim birlikteliğimiz fiks bir birliktelik de değil. Başta Alman arkadaşlarım şaka yapıyorlardı bana. Fakat bu kadar yıl geçtikten sonra biliyorum ki Türkleri daha çok önemsiyorlar. Komşum Rus, diğer yanımda Angolalı biri yaşıyor ve bu normal. Hayatın her alanında Türkler yer alıyor artık. Türkler Almanlarla evleniyor. Genç Almanlar Türklere ait kelimeleri kullanabiliyor. Bazen bir okulda bir Almanın bir Türk’e “Hadi” diye seslendiğini duyabiliyorsunuz. İnsanlar evlerinde mercimek pişiriyor, mercimek çorbası yapıyor. Bu geleneksel bir Türk çorbası. Süpermarketlerde pide var. Sucuk yemeye başladık, favori yiyeceklerimizden biri, her yerde var. Döner yiyoruz, peynir yiyoruz. Çay içiyoruz.
Ichı Baba: Benim için Latin Amerikalılarla müzik yapmak zaten normaldi. Latinler hep Latinlerle müzik yapıyor ama ben Almanlarla ya da Türklerle çalışınca daha enteresan, daha “cool” bir insan oldum. 2011’de artık yalnızca yerel müzik yapılmaması lazım, Türkiye’deki rap’çilerin de uluslararası alana açılması gerektiğine inanıyorum. Artık dünyanın bir yerindeki bir müzisyen bir diğer yerine gidiyor, Latin müzikleriyle Ortadoğu müziklerini alıyor. Bir karışım ortaya çıkarıyor. Bizim müziğimizde de o çeşni var.

Bu süreçte ne yaptınız?

Alper Ağa: Doktora yaptım, çalışmaya başladım. Hepimizin ekstra meslekleri var. O anlamda biz hobi müzisyenleriyiz, bu kadar ilgiye rağmen.
Erci E: Herkes mesleğini sürdürüyor şu anda. Amatör ruhu da öldürmüyoruz. 24 saat müzik yapsam bile umarım bu ruhu hep koruruz. Zamanın akışında bu albüm bu zamana denk geldi, yapmasak da olurdu. Yok, aslında olmazdı.
Ole Peter: Aslında önemli olan şu. Biz hiphop içinde büyüdük ama her zamanüzikte ne değişti, o sound nereden geldi, kimler ne dinliyor hep izledik. Her zaman ne olduğunu biliyorduk. 15 yıl sonra gerçekten müziğimizi geliştirerek geri döndük. Bu yaptığımızın, durduğumuz yerin iyi olduğunu biliyoruz.