Medya

Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Bilgin: Gazetecinin kim olduğuna devlet değil gazetecilerin örgütleri karar verebilir

"Danıştay'daki davamızda Basın Kartı Yönetmeliği’nde yer alan ve keyfi uygulamalara yol açan hükümlerin iptal edilmesini bekliyoruz"

05 Ekim 2021 16:06

Gazeteciler Cemiyeti (GC) Başkanı Nazmi Bilgin Basın Kartı ve Basın Kartı Yönetmeliği ile ilgili son gelişmelerin bir kez daha devletteki kafa karışıklığını gösterdiğini belirterek"'Basın kartı almak için gazeteci olmak şart değildir’ diyen İletişim Başkanlığı, ‘gazetecilik yapmak için de kart şart değildir’ diyor. Ama meslektaşlarımız görev sırasında “kartın yok” diyerek engelleniyor. O halde sormak gerekir basın kartı uygulaması neden var? Bu belirsizliği ortadan kaldıracak olan yüksek yargıdır. Danıştay 10’uncu Dairesi’nde görülen davamızda Basın Kartı Yönetmeliği’nde yer alan ve keyfi uygulamalara yol açan hükümlerin iptal edilmesini bekliyoruz." dedi.

Gazeteciler Cemiyeti’nin TGS ve TFMD ile birlikte yeni Basın Kartı Yönetmeliği’nin bazı maddelerinin yürütmesinin durdurulması ve iptali talebiyle Danıştay’da açtığı davada Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın verdiği savunmayı “cehalet belgesi” olarak tanımlayan Bilgin, gazetecilik için basın kartının şart olmadığını, ancak meslek ilke ve etik kurallarına uyumun yaşamsal önemde olduğunu vurguladı.

"Devlet gazetecilik için 'kart şart değil' derken polis 'kart şarttı' diyor"

Gazeteciler Cemiyeti'nden yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

"Savunmada basın kartının gazetecilik yapmak için şart olmadığı, pek çok gazetecinin basın kartı olmadan gazetecilik yapabildiği, internet medyasında bu durumun pek çok örneğinin görüldüğü ifade edildi. Basın kartı verilmesindeki hukuksuzlukları dile getirdiğimiz dava dilekçesine karşı “gazetecilik için kart şart değil” diyen Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nı yalanlayansa yine yürütme oldu. Bir meslektaşımız Ankara polisi tarafından sadece basın kartı olmadığı için görevinden alıkonuldu.

Muhabir Büşra Taşkıran, görev yapmasına engel olan polislerin “sokakta röportaj için İletişim Başkanlığı tarafından verilen basın kartına sahip olunması gerektiği” yönünde bildirimde bulunduğunu açıkladı. Polislerin röportaj sorularını kaydettiğini ve röportaj yapan muhabirlerin fotoğraflarını izinsiz çektiğini belirten meslektaşımız, görevliler hakkında suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. Bu vahim gelişme İletişim Başkanlığı’nın Danıştay’da açtığımız davaya verdiği savunma ile aynı gün ortaya çıktı. Yani Cumhurbaşkanlığı “gazetecilik için kart şart değil” derken, polis “röportaj yapmak için kart şarttır” diyerek kanunların ve yönetmeliklerin yürütme eliyle keyfi biçimde uygulandığını kanıtlamış oldu."

"Bu savunma tarihe geçmiştir"

Bilgin, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın Danıştay’a verdiği savunmanın gazetecilik açısından tarihe geçecek nitelikte yanlışlarla dolu olduğuna dikkat çekerek konu ile ilgili şunları söyledi:

“Biz örneğin RTÜK çalışanlarının da aralarında olduğu, gazeteci olmayan devlet memurlarına basın kartı dağıtılmasına karşı çıktık. İletişim Başkanlığı ise televizyon yayınları konusunda uzman kamu çalışanlarının gazeteci sayılabileceğini söylüyor. Buna dayanak olarak da foto muhabiri, kameraman, editör, redaktör gibi meslektaşlarımızın da ‘gazetecilikle ilişkili oldukları’ gerekçesiyle gazeteci kategorisinde sayılmasını gösteriyor."

"Keyfi uygulamalara yol açan hükümlerin iptal edilmesini bekliyoruz”

"İletişim Başkanlığı bilmelidir ki gazetecilik sadece haber yazmak değildir. Haber üretim aşamasındaki tüm meslektaşlarımız zaten gazetecidir. İletişim Başkanlığı, bu savunmasıyla gazeteciliği hiç bilmediğini hukuki bir metne işleyerek maalesef tarihe geçmiştir. Özetle ‘basın kartı almak için gazeteci olmak şart değildir’ diyen İletişim Başkanlığı, ‘gazetecilik yapmak için de kart şart değildir’ diyor. Ama meslektaşlarımız görev sırasında “kartın yok” diyerek engelleniyor. O halde sormak gerekir basın kartı uygulaması neden var?”

"Yaşanan tüm bu çarpıklıklar idarenin keyfiliğini göstermesi bakımından ibretliktir. Bu belirsizliği ortadan kaldıracak olan yüksek yargıdır. Danıştay 10’uncu Dairesi’nde görülen davamızda Basın Kartı Yönetmeliği’nde yer alan ve keyfi uygulamalara yol açan hükümlerin iptal edilmesini bekliyoruz.”

"Şeffaf denilen komisyonun yapısına ilişkin tek bir açıklama yapılmadı"

Meslek örgütleri, basın kartı başvurusu için biyometrik fotoğraf istenmesiyle ilgili hükmü, hassas kişisel verilerin nasıl kullanılacağına yönelik belirsizlik nedeniyle Danıştay’a taşımıştı. İletişim Başkanlığı ise bu maddeye itiraz edilmesini davanın “kötü niyetle açıldığını doğruladığını” iddia etti. Bilgin bu argümana Basın Kartı Komisyonu'nun demokratik olduğu yönündeki iddiayı hatırlatarak şöyle yanıt verdi:

İletişim Başkanlığı savunmasında ‘Bir basın mensubu hakkındaki mesleki değerlendirmenin, çoğunluğu basın meslek kuruluşu temsilcilerinden oluşan Komisyon tarafından yapılması şeffaf, demokratik ve katılımcı bir anlayış ortaya koymaktadır’ ifadesini kullanıyor. Bu büyük bir çarpıtmadır. Şeffaf olduğu söyleyen komisyonun kimlerden oluştuğu, üyelerinin kimler olduğu, hangi kararları aldığı kamuoyuyla paylaşılmamaktadır. İletişim Başkanlığı şeffaf dediği komisyonun yapısına ilişkin de tek bir açıklama yapmamış, internet sitesinde ilan etmemiş ve milletvekili önergelerine bile yanıt verilmesini sağlamamıştır."

"Katılımcılık ve demokrasi nerededir?"

"Hangi şeffaflıktan söz edilmektedir? Komisyon üyelerini Başkanlık belirlemektedir, katılımcılık ve demokrasi nerededir? Medya-İş sendikasını temsilen komisyonda yer aldığı belirtilen kişinin seçilmiş bir yönetici değil sadece üye olduğu ve Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda çalıştığı belirtilmektedir. Anadolu medyasını temsil ettiği söylenen kişi, Anadolu yayıncılarını temsil etmediği bilindiği gibi son olarak İletişim Başkanı Altun’a ödül vermesiyle gündeme gelmiştir. Ayrıca iki komisyon üyesinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın akrabasının sahibi olduğu Turkuvaz Grubunda yönetici olması hep eleştirilen konular arasındadır. Yaptıkları ve yapmadıkları haberlerde ortaklaşan, tek sesli yayın yapan kuruluşlarda yönetici olanların ve hükümetle organik ilişkide bulunanların yer aldığı bir komisyonun katılımcı ve demokratik olduğunu kim savunabilir?”

"İletişim Başkanlığı kötü niyetli gazeteciler olduğumuzu iddia ederken.."

“Öyle anlaşılıyor ki İletişim Başkanlığı, Danıştay’a verdiği savunmasında bizim kötü niyetli gazeteciler olduğumuzu iddia ederken laf cambazlığı yapmakta, dikkatleri asıl noktadan uzaklaştırmak için çarpıtmaya gitmektedir. Meslektaşlarımızın haklarını her hukuki zeminde savunmaya devam edeceğiz. Gazetecilik tarihimiz kötü niyetlileri de meslek için mücadele edenleri de yazacaktır.”