Kültür-Sanat

Gazeteci-yazar Önal: Eril yanımın enerjisi tükendi, içimdeki dişiyi çıkardım

Gazeteci ve yazar Günseli Önal: Kitabı yazarken cinselliğe keşif yolculuğu yaptığı mı söylediğimde, o yıllarda bir rahibe gibi yaşayıp seks yapmadığım sanıldı. İlgisi yok

14 Ocak 2013 18:54

 

Hülya Karabağlı/ T24

 

“Sınırsız Tutku Seks ve Güç” kitabının yazarı Günseli Önal, başarılı haberlere imza attığı parlamento muhabirliği dönemini, “Erkeklerin testisleri kadınların yumurtalıklarından 20 kat fazla testosteron salgılıyor olsa da, parlamento koridorlarında haber peşinde koşarken biz de aynı yakıtı kullanıyorduk” sözleriyle anlattıyor. Önal, "Meclis’teki testosteron ırmağı, gücün kaynağına varmaya çalışan, iktidarda kalmak isteyen veya iktidara gelmeye çalışan siyasetçiler gibi haberin peşinde koşan gazeteciler olarak bizi de içine katıyordu" dedi. 

Önal, raflara konulduğu andan itibaren bazı kesimlerin "erotik" bulduğu kitabını T24’e değerlendirdi ve sorularını yanıtladı.

- Zamanda geriye doğru yürüdüğün kitaba giden süreçte neler vardı, neden bilinçaltına dönme ihtiyacı duydun?

Medyadaki son yıllarımda İstanbul’da, Milliyet’in haber merkezinde editör idim. Evimin önünden servise binip gazetenin önünde iniyordum. Dışarıya çıkmamıza gerek kalmadan ihtiyaçlarımızı karşıladığımız modern binanın önünde peş peşe dizilen servis araçları boşalırken, kendimi tıkır tıkır işleyen bir makinenin parçası gibi hissediyordum artık. Binaya giriyor, turnikeden geçiyor, bütün gün çalışıp enerjimi neredeyse tükettikten sonra, biraz dinlenip, uyuyup ertesi güne hazırlanmak üzere eve dönüyordum. Ankara’da uzun yıllar yaptığım parlamento muhabirliğinin rutininin de bundan farkı yoktu. Ankara’da iken siyasetin göbeğinde, İstanbul’da iken de Türkiye’de ve dünyada olup bitenlerin merkezindeydim. Nefesimi tutmuş, başkalarını izliyor gibiydim. Onca insanın arasında bir tek ben yoktum sanki. Yaşadığımı hissedemiyordum. Büyük bir bıkkınlık vardı üzerimde. Çalışmamazlık etmiyordum ama motivasyonumu yitirmiştim. Hayatımı sorgulamaya başlamıştım. Bu rutinin içine sıkışıp kalmışlık hissi, görev ve sorumluluklarımın kabuğundan çıkma isteği uyandırıyordu bende. Yolun sonuna geldiğimi düşündüğüm o günlerde işten çıkarılmıştım.

Boşluğa düştüğün için mi yazmaya başladın?

Belki de, yazabilmek için boşluğa düşürmüştüm kendimi. Yaşadıklarımın bana ne hissettirdiğini, yaptıklarımın beni nasıl bir insana dönüştürdüğünü görme ihtiyacı duyuyordum. Çoğu insan gibi ben de, kendime başkalarının gözünden bakmış, tepkilerini dikkate alarak vermiştim kararlarımı. Bazen kendimi sevdirmek için istediklerini, bazen de isyan edip tam tersini yapmıştım. Öyle ya da böyle, kararlarımın merkezinde hep başkaları olmuştu. Bu kişilerin başında da, annem vardı. Ne yaparsam yapayım ne onları mutlu edebilmiştim, ne de kendimi. Akıntıya kürek sallamak gibiydi bu. Bunun tek istisnası cinsel hayatımdı. Sevgilim ile ilişkimde ne annem gibi davranmıştım ne de ona yanlış geleni yapmıştım. Üçüncü bir yol bulup, içgüdülerimi izlemiştim bu konuda. Kendim olabildiğim ve yaşadığım hissettiğim an’lar, sevgilim ile birleştiğim anlardı. Bu konuda yaşadığım gerçeklik, hayatımın diğer kısmına dayanamadığım bir noktaya getirmişti beni.

İnsan neden bütün hayatını gözden geçirmek ister durup dururken?  O nokta neresi?

O nokta, içten gelen varolma, yaşama arzusuna boyun eğme noktası. O arzu, sevilmeme, yalnız kalma, hayatıma tek başıma devam edememe korkusuyla tenimin altında gizlenen, uzun yıllar boyunca kendini göstermek istemeyen dişi yanımın artık yüzeye çıkma ve beni motive ederek o güne kadar yaptırdıklarının sonuçlarını yaşama arzusuydu. Kararlarımı başkalarının tepkilerini dikkate alarak verirken, aslında içimdeki dişinin güvende olmasını sağlamaya çalışıyordum. Şövalyesi gibiydim, koruyor, zarar görmesin istiyordum. Hayatımı kimseye bağımlı olmadan istediğim gibi yaşayabileceğim bir noktaya gelene kadar tenimin altında kalmıştı. Artık tenimde doğmak istiyordu ve beni motive etmiyordu. Eril yanımın enerjisi tükenmişti bu yüzden, pilim bitmişti adeta. Hayatımın aynı şekilde devam etmesini istemiyordum. Kendimi ters yüz edip, içimdeki dişiyi dışarı çıkarmamın ve eril yanımı geriye çekmemin zamanı gelmişti.

Dişi yanını bastırıp bir erkek gibi yaşadığını söylerken neyi kastediyorsun?

Erkek ve dişi derken neyi kastediyoruz. Tenin tüysüz olması dişi, tüylü olması mı erkek yapıyor insanı? Cinsel olarak aktif olmadığımız ve üreme yetimizin henüz uykuda olduğu çocukluğumuzda da vardı seks organlarımız ama tenlerimiz tüysüzdü. Ergenliğe girip de üreme organlarımız aktif olunca kadın veya erkek olduk. Üreme fizyolojisi alanında aktif bir araştırmacı, embriyo araştırmaları  ve genetik mühendisliği  tartışmalarının önde gelen isimlerinden biri olan Robert Winston, “İnsan İçgüdüsü” adlı kitabında, bir erkeğin bir günde ürettiği testosteron hormonunun onun sadece seks dürtüsü üzerinde değil tüm davranışları üstünde çok büyük bir etkisi olduğunu belirtiyor. Ardından da diyor ki, “Testosteron erkeklere, tabiri caizse, gidip işi bitirme gücü verir.” Erkeklerin testisleri kadınların yumurtalıklarından 20 kat fazla testosteron salgılıyor olsa da, parlamento koridorlarında haber peşinde koşarken biz de aynı yakıtı kullanıyorduk.

Peki ya dişilik?

İş dünyasında dişilik, istediğini yapması için erkekleri motive etmek ve erkeğin bunu yapmasını beklemek bana göre. Bunu yapan kadın muhabirler olabilir. Ama, çoğumuz, bürolarımızda oturup, dişiliğimizin gücünü kullanarak haberlerin erkekler tarafından tepsiyle sunulmasını beklemiyorduk. Meclis’teki testosteron ırmağı, gücün kaynağına varmaya çalışan, iktidarda kalmak isteyen veya iktidara gelmeye çalışan siyasetçiler gibi, bilginin gücüne sahip olmak için haberin peşinde koşan gazeteciler olarak bizi de içine katıyordu. Kadınıyla erkeğiyle haberi gidip kendimiz buluyor, yazıyor, işi bitiriyorduk. Bu çok erkeksi, öyle değil mi? Üstelik bunu yapan birkaç kadın gazeteci değildik parlamentoda, kadın muhabir sayısı erkekler ile aynı neredeyse. Kitabı yazarken cinselliğe keşif yolculuğu yaptımı söylediğimde, o yıllarda bir rahibe gibi yaşayıp seks yapmadığım sanıldı. İlgisi yok.

Cinselliğin keşfedilmeyen yanı kaldı mı?

Cinsellik hakkında ne biliyoruz ki? Sesini dinlediğim sürece bedenim bana çok şey anlattı bana, anlatmaya da devam ediyor. Seks, sandığımızdan çok daha derin bir bir yaratım süreci. Sevgilim ile birleşmeyi arzulama ve bedenimi buna hazırlama sürecim de erkeksiydi hep. Ama, cinsel arzum sevgilimin bedenini motive edip onu harekete geçirdiğinde roller değişiyordu, o erkek oluyordu, ben dişi. Bir tek cinsel hayatımda, işi bitirme gücümü sevgilime aktarıyordum. Kalan her alanda işi bitiren ve bir şeyler yapan, bazı şeyleri değiştiren hep bendim. Çocukken, gökkuşağının altından geçilmesinin imkansızlığını anlatmak için, bunu yapabilen kadınların erkek, erkeklerin de kadın olacağı söylenirdi. Cinsel rollerimizi değiştirebilecek olan o sihirli gökkuşağı içimizde.