Medya

Gazeteci Tuğba Tekerek: Gözaltında son "perde"

“Haklıydık, kazandık, biraz şaşkınız!”

11 Nisan 2017 21:47

*Tuğba Tekerek 

Bazılarınız hatırlarsınız; yaklaşık yedi ay önce bir akşam vakti evden perde değiştirmek için çıkmış, Gayrettepe Asayiş Şube Müdürlüğü’nün önünden geçerken gözaltına alınmıştım. Serbest bırakıldıktan ve soruşturmayla ilgili takipsizlik kararı verildikten sonra, avukatlarım “Bunun peşini bırakmamalıyız” diyerek tazminat davası açtı. Adaletin kırıntılarının mumla arandığı memlekette, şaşırtıcı bir şekilde, minik de olsa bir zafer kazandık.

Özetle; haklıydık, kazandık, biraz şaşkınız!

Avukatım Veysel Ok’un “emsal karar” dediği bu kararı, diğer mağdurlara örnek olması umuduyla anlatacağım. Ama önce, daha evvel şurada uzun uzun yazmış olduğum gözaltı sürecini özetleyeyim.

21 Ağustos Pazar akşamı, daha önce almış olduğum perdeleri değiştirmek için Cevahir Alışveriş Merkezi’ne gitmek üzere evden çıkmıştım. Yolumun üzerindeki Gayrettepe Emniyet’in önünden geçerken, içerde gözaltında tutulanların yakınlarını gördüm; piknik sandalyesinde bekleyenler, dua eden yaşlılar, ağlayan bebekler... Cep telefonumla iki kare fotoğraflarını çekip yoluma devam ettim. 200 metre sonra, bir polis beni durdurdu, fotoğraf çektiğimi, “Emniyet’e saldırı için keşif yapıyor olabileceğimi” söyleyip beni gözaltına aldı.

Emniyet’in fotoğrafını çekmemiştim, ayrıca Emniyet’in fotoğrafını çekmek suç değildi, internette binlercesi vardı. Sonradan soruşturma dosyasına giren savcı görüşme tutanağına göre, savcı da “fotoğraf çekimiyle ilgili herhangi bir şey olamayacağını” söylüyordu.

Ama polisler, bu arada benim Taraf gazetesinde çalışmış olduğumu öğrendiler. Tweetlerime bakıp “Kapatılan üniversitelerle ilgili haber mi yapıyorsun, sen” diye sordular. Sanırım, benden pek hoşlanmadılar. Ve, o gün attığım bir tweetten  Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlaması çıkarıp, beni nezarete attılar.

Durup dururken, bir Pazar akşamı perde almaya çıktığım yolda kendimi nezarette bulmuştum.

Tıklım tıkış, insanların yerde yattığı, uyurken ayaklarını uzatacak kadar bile yer bulamadıkları bir nezarette...

Neyse ki gözaltına alınmadan önce son anda, Bağımsız Gazetecilik Platformu P24’ün hukukî destek bölümünden avukat Veysel Ok’u aramıştım. Ok, “Burada öyle biri yok” deseler de Emniyet’e gelip, beni bulmuştu. Gözaltına alınmam sosyal medyada da bir tepki doğurmuştu. Ertesi gün Adliye’de savcı, tek soru sormadan beni serbest bıraktı. Üç ay süren soruşturmanın sonunda, ise kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.

P24 avukatları Veysel Ok ve Ferat Çağıl işin peşini bırakmadılar. Maliye Hazine’sine tazminat davası açtılar. 14 Mart’ta görülen ilk duruşmada, karar lehimize çıktı. 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararında “davacının gözaltında geçirdiği süre dolayısıyla manevi yönden zarara uğradığının anlaşıldığı” belirtiliyor “hak ve nefaset kuralları ve davacının sosyal konumu da gözetilerek,” tazminat talebimiz kısmen kabul ediliyor ve Hazine’den bana, faiziyle birlikte 1000 TL manevi tazminat ödenmesine hükmediliyordu.

Avukatım Ok’a göre, bu tutarın, haksız gözaltına neden olan görevlilere rücû etmesi, tazminatın onlar tarafından ödenmesi gerekiyor; karar bu açıdan eksik. Ama yine de “Bu bir emsal karar, haksız bir şekilde gözaltına alınanların tazminat hakkı olduğunu gösteriyor.” Son aylarda on binlerce insanın gözaltına alındığını, hiçbir gerekçe gösterilmeden gözaltına alınanların dava açması gerektiğini söyleyen Ok’a göre, “Bu hukuksuzluğu, ancak böyle durdurabiliriz.”

Hukuksuzluğu durdurmada biz küçük bir zafer elde ettik, ancak hukuk cezaevindeki pek çok meslektaşımın dosyasına hiç uğramıyor maalesef. Onlarca gazeteci haber, retweet, bir dolar gibi “delil”lerle, mahkeme yüzü görmeden, sevdiklerine mektup bile atamadan, aylardır cezaevinde.

Tazminatı; sembolik olarak dayanışma amacıyla tutuklu meslektaşlarımdan birinin ailesine vereceğim. Adaletin bir parçasının onlara da bulaşmasını umuyorum.


Bu yazı ilk olarak P24’te yayımlanmıştır.

 

 

İlgili Haberler