Yıllar önce üç ayda bir çıkan ciddi bir dergi vardı: ‘İlim ve Sanat’ gibi bir adı vardı. Sayının birini Cumhuriyet Döneminin insanımızın üzerindeki (yıkıcı) etkisine ayırıp bir soruşturma yapmıştı. Lütfetmiş, bu konuda bizim düşüncemizi de sormuşlardı.
Daktiloya sayfayı geçirip: ‘’Ben senin cemaziyelevvelini de biliyorum’’ diye başlamış, sonra yırtıp bir başka yazı göndermiştim. Yayınlandı.
Geçenlerde internette gezinirken bir okuyucumun, bir yazıma yaptığı, bir yorumuna rastladım. Şöyle diyordu:
‘’Yıllar önce hocamız Emin Alper, Murat Kapkıner böyle diyor diyerek şunu aktarmıştı derste: ‘’keşke içinizden bir Gandi çıksaydı; ya da Murat Kapkıner’’ (Bu kuşku okuyucumuzun).
Emin Abi, yad edilecek, biyografisi yayınlanacak, Anadolu’nun belki yüzyılda bir yetiştirdiği (adı gibi), gerçek bir alperen. Elime sigarayı almayayım; anında birkaç yerinden bükülerek çakmağı çakardı. Bir kitabevinde okuyucularımla zevzeklik ederken belki bir, belki iki saat (söz arasına girmemek için) kapıda Muhterem Ağabey’ini beklettiğini öğrendiğimde kahrolmuştum. Konu keşke Şair, Erzurum’un Yunus Emre’si Emin Ağabey olsaydı ki değil.
Üç aylık derginin bir önceki sayısının dosyası da ‘yani bu gün için Müslümanlar ne yapmalı’ anlamında bir soruşturmaydı ve okumuştum.
O günden sonra benden delik delik kaçan İslamcı kanaat önderleri var; çok düşman kazandım. Salt Alev Alatlı Hanımefendi (en ağır eleştiriyi ona yapmıştım) o yılların olanaklarıyla arayıp beni buldu; teşekkür etti: ‘’Ben dersimi aldım; Allah senden razı olsun; Uzun zamandır böyle bir makale okumamıştım; ben alacağımı aldım’’ dedi.
Şuydu dediğim. Ya da şuna benzer bir şey: ‘’Yahu arkadaşlar bu derginin geçen sayısını okudum; İslamî kanaat önderlerinin hemen hepsi vardı orda ve onların bilmediği hiçbir şey yoktu. Bundan bilmem kaç bin yıl önce, bilmem hangi okyanusun ortasında hangi kavim yaşıyordu, handiyse biliyorsunuz. Müslümanların ne yapması gerektiğini (mesela M:İslamoğlu) maddeler halinde sıralayabiliyorsunuz ama sizden bir şey olmuyor. Keşke bütün bu bildiklerinizi bilmeseydiniz de aranızdan bir tane Gandi çıksaydı’’.
Taraf Yazarı, Hz. Muhammed’den sonra Ahmed-i Kadiyanî’nin de Peygamber olduğunu söylüyor. Demem o ki (bu kaçıncı yazı bilmiyorum) eğer ‘Gandi peygamberdir’ dese hiç ses etmeyecektim.
Müslümanlar! Beni tekfir etmek için acele etmeyin: Bu konuda yazdıklarımın tamamını okuyun.
Taraf yazarının ne yapmak istediği pek anlaşılır gibi değil. Önceki reddî yazılarımızda ‘peygamberin devrimci olması gerektiğini, bir şey getirmiş olması gerektiğini’ söylemiştik. Gandi buna tam uyuyor: Hem devrim yapıp halklarını özgürleştirdi hem de yeni bir şey getirdi, armağan etti dünyaya: SİVİL İTAATSİZLİK.
Şudur: Tanrı, yeryüzünü eskilerin ifadesiyle ‘hali’ bırakmaz. Her gün, her yerde onun elçileri hep olagelecek. Gandi gibiler de ( istemeseler de) o çizelgenin başında yer alacak. Ama dikkat buyurun; tuhaftır, başta Taraf Yazarı (ve Gandi’nin kendisi), kimse Gandi’ye peygamber demiyor; benim dışımda.
Bu Taraf yazarı peygamberliği ne sanıyor; şarlatanlık mı?