Serdar Kaya’nın Taraf’ta yayınladığı ‘’Hz.Muhammetten sonraki elçiler’’ başlıklı seri yazıları ilgisiyle.
Yazıların tamamını okudum ve yararlandım; absürd başlık müstesna.
Şimdi Kaya diyecek ki: ‘’e ben de zaten senin gibileri konu ediyordum; peygamberden sonra neden peygamber gelmesin; Museviler İsa’yı yadsıdı, İseviler Muhammed’i, sen de Gulam Ahmed Rıza vs. yi yadsıyorsun’’.
İlk bakışta doğru gibi görünüyor.
Bence Serdar’ın bakış açısını oryantalistlerinkinden bir ayırabilsek sorun kalmayacak. Şu demek değil: Serdar , biz inananların ön kabülleriyle sorunlara eğilse? Katiyen bu değil arzu ettiğim.
Kimileyin afaki de oluyor Serdar: ‘’Örneğin İsa’nın ikici kez gelerek insanları yargılayacak olması gibi, Hristiyanlık içinde merkezi öneme sahip olan bir inanç İslamî öğreti tarafından geçersiz ilan edilir’’.
Valla bunun böyle olmadığını Müslüman olarak bir ben bir de (demek ki) Serdar biliyor. Bırakınız sıradan Müslümanı, uyduruk hadisler ilgisiyle, böyle inanmayan Müslüman âlim yok handiyse: İsa gelecek, herkesi yargılayıp, ilzam edecek.
Bu bir ayrıntıydı.
Serdar’ın yazılarından notlar almıştım bire bir tartışmak için; vaz geçtim. Özetle diyor ki: Peygamberlik iddiasında olan her yeni peygamber yadsınmış ve fakat zamanla peygamber oldukları şuyuu bulmuş, kabulenilmiştir. Neden Gulam Ahmed de peygamber olmasın. Bir de şu sorusu var Serdarın: on milyon müntesibi bulunan bir ailede, yörede dünyaya gelmiş biri, bi başka dinin ilkeleriyle muahaze (sorgulanma) edilebilir mi.
Son sorudan başlayalım: Antarktika’da , Amerika’da, Avrupa’da Hristiyan (ya da putperest) bir ailde doğan biri İslam ile muaheze edilir mi. Bu sorunun Kadiyani ailede doğan sorusuyla bir farkı var mı: yok. Ki bu sorunun yanıtını bir önceki yazımızda verdik. (Bknz: Vâride. M.Kapkıner).
Gulam Ahmed’in müridleri, Şah-ı Nakş-ı Bendi, yahut Abdulkadir-i gîlânî’ (hazeratıninki)lerden fazla değil. Ama kimse onlara peygamber demedi; kendileri dahil.
Serdar’a sormak istiyorum (gerçekten cehaletimden soruyorum: ilmimden değil):Kendisi Kanada’da yaşıyor ve Moon Tarikati’ni, Mormon’ları ve daha nice Hristiyan tarikatlerini benden iyi biliyor. Hiçbiri İsa’dan sonra İsa demişler midir. Peygamber demişler, ama İsa’dan sonra İsa hiçbiri dememiş, böylece Hristiyanlık içinde kalmışlardır. (Şu ‘peygamber demişler’e az sonra değineceğim).
Bu aynı soruları Hristiyan alemine sormuyor da niye bana soruyorsun.
O zaman arkadaşım Hasan Mezarcının suçu ne: o da: ‘’Ben Mesih’im, Mehdiyim’’diyor.
Tarihte başarılı mehdiler var; kavimlerini özgürlüklere kavuşturmuşlar. Fakat bi milyon da paranoyak var (Mehdilik iddiasında olan ruh hastası). Bahsettiğin Gulam Ahmed bu başarılı mehdilerden biridir (yol gösteren) ama asla peygamber değildir. Peygamber olsaydı ömrünün sonlarına doğru bu zırvayı savurmazdı. Demek ki yaşlanınca andığımız illete bulaştı.
İslam’ın literatürünü bilen Mehdi ya da Mesih’in koşullarını bilir. Ama hepsi külliyen yalandır. O zat ben Mehdi’yim, Mesih’im demişse bu yalanlara inanmış demektir ki baştan kaybetmiştir.
Ne Mehdisi, ne Mesih’i yahu.
Bir canlı yayında sordular: ‘’Mehdi hakkında ne diyorsunuz’’ diye. Dedim ki: ‘’Her toplumun mehdileri olmalı. Mesela Batılı düşünürlerin hemen çoğu mehdidir, toplumlarına bir icat, bir yenilik getiren, yol gösteren herkes mehdidir. Ama bizim mehdiler salt ‘ben mehdiyim’ diyorlar. E diyorsun. Tamam. Mehdisin. Ama ne getirdin. Bizimki gene diyor ki ‘ben mehdiyim.’’
Bir şey getirmesi, devrim yapması gerekir peygamberin, mehdi, mesih ne diyorsanız.
Gulam Ahmed, ne getirmiştir; eğer peygamberse. İslam’ı şerh etmiş o kadar. E bizim bütün büyüklerimizin yaptığı da budur.
Biz Müslümanlar olarak şöyle bir zaafımız var: Peygamberlerle velilerin (azizlerin), mucizeyle kerametin arasını kalın çizgilerle ayırdık. Hristiyan edebiyatında bu ayrım yok. Bu iki şeyi ayrı ayrı ifade edecek sözcük de yok. Mesela Latincede mucize de keramet de aynı sözcükle ifade edilir. Peygamberlerle azizler de bunun gibi.
Ayrı bir tartışma konusudur. Elzemdir. Yukarda bunca söz etmemizin bir nedeni de bu sözcükler meselesidir.