Lucy Uprichard*
Perakende devi Amazon’un tarihinde feminist bir kitabeviyle yaşadığı hukuki çatışmada sordukları sorular çoktan unutulmuş bir dipnottur:
“Eşcinsel misiniz?” ve “Toplum içinde lezbiyen idealleri teşvik ediyor musunuz?”
Bu tuhaf sorgu, 1999’da Amazon.com ile ticari marka ihlali için bu büyük şirkete dava açan Minneapolis’li küçük Amazon Kitabevi Kooperatifi arasında yaşanan garip ve zorlu bir hukuki savaşın parçasıydı.
Yıllardır bu işi sürdürmekte olan feministler, kafası karışık müşterilerinden gelen çağrılarla uğraşmaktan bıkıp, karşılık alamadıkları çözüm girişimlerinden sonra hukuki süreci başlatırlar. İfade sırasında Amazon.com avukatları ısrarla kadınlara cinsellikleriyle ilgili sorular sorar, Amazon Kitabevi Kooperatifi’nin esasen lezbiyen bir kitleye hitap eden lezbiyen bir oluşum olduğunu ve sonuç olarak Amazon.comile farklı pazarlarda olduklarını iddia etmektedirler. Nihayet iş mahkemeye varmadan anlaşmayla sonuçlanır: kitabevi ismini tutacak ancak umumi hukuk haklarını Amazon.com’a devredek ismi kullanma hakkını verecektir.
Amazon Kitabevi Kooperatifi 2012’de kapandı ancak feminist çevrelerdeki mirası, online perakendeciyle olan çatışmasının çok ötesine gitti. Kuruluşu 1970’e giden Kooperatif derme çatma işleyişine, kötü bina koşullarına ve sıkça adres değiştirmesine rağmen, 90’larda Kuzey Amerika’da sayısı yüzü geçen feminist kitabevinin ilklerinden olmayı başardı. Diğerleri gibi, yerel halkın feminist eğitimi için, geniş bir politik ağa açılan erişilebilir ve güvenli bir kapı olarak hizmet ediyordu. Bu mekanların birçoğu zamanla ortadan kalktı, ancak feministlerin ve kuirlerin bugün hala yararlanabilecekleri önemli bir edebi mirasın parçası olmaya devam ediyorlar.
Matbaa ve feminizm arasındaki ilişki hareketin en eski günlerine kadar uzansa da, feminist kitabevleri ikinci dalganın ürünüdür. 1970’lerin başlarında gelişen feminist ve eşcinsel hakları hareketleriyle Kuzey Amerika’da hızla ortaya çıkan feminist alanlar, kadınların yaratıcı çabalarına somut destek sunabilecek altyapıyı oluşturuyorlardı. “Kadınlar kültürü” ya da Matbaada Kadınlar hareketi olarak bilinen bu akım, feminist edebiyat projelerinde devrim niteliğinde değişikliklerin temellerini attı.
Ayrıca fazlasıyla kuirdi. NYC Feminist Zine Fest’in kurucu ortağı ve Lesbian Herstory Archives’da (Lezbiyen Kadın Tarihi Arşivleri) koordinatör olan Elvis B., özellikle feminist kitabevleri bağlamında kadın yayıncılık hareketinin tarihini ve üstündeki yoğun LGBTQ etkisini araştırdığı “Where Have All the Feminist Bookstores Gone?” (Feminist Kitabevleri Nereye Kayboldu?) adlı derginin yazarıdır.
Yaptığımız röportajda, “aslında lezbiyenler öncülük etti,” diye anlattı.* “Farklı yerlerin farklı tarihleri olur ama feminist kitabevlerine “kadın mekanları” demek çok tuhaf.” Dergi, anaakım yayıncıların kadın ve LGBTQ’ların çalışmalarıyla alay ederek, onları kendi matbaalarını, yayınevlerini, dağıtım ağlarını ve kitabevlerini oluşturmaya ittiklerini anlatır. Feminist yazı kültürü durdurulamaz bir güç olarak ortaya çıkar. San Francisco’da bir feminist kitabevi sahibi ve itibarlı Feminist Bookstore Network gazetesinin kurucusu Carol Seajay’in 1997’de belirttiği gibi, “o zamanlar ataerkiyi yıkmak isteseydik başarabilirdik hissi vardı… Her şeyi kendi başımıza halledebilmemiz lezbiyence bir şeydi.”
70 ve 80’lerin feminizmi, kadınları hayattaki konumlarının tüm kapsamını düşünmeye – bireysel olanı politik olarak görmelerine – ve bulabilecekleri her mekanda baskıyı ve kurtuluşu konuşma zorunluluğu hissetmeye teşvik etti. Kitabevleri çoğunlukla halk tabanının örgütlenmesi için merkezler olarak işlev gördü.
“Kitabevleri, aktivist projelerin ve feminist yazarların bir araya geldiği bir yerdi, buluşma mekanlarıydı,” dedi Elvis. “Bugün ikonik olduğunu düşündüğümüz pek çok yazar, o küçük yerel feminist kitabevlerinde okumalar yapıyorlardı.” Kuşaklararası topluluklar Pat Parker ve Audre Lord gibi yazarları dinlemek için tıkış pıkış odalara doluşur, o yazarlar da feminist hareketi besleyen, okurları feminist kitabevlerine çeken çığır açan eserlerini yazarlardı. Zora Neale Hurston’ın Their Eyes Were Watching God/Tanrıya Bakıyorlardı eseri gibi baskısı tükenen feminist metinler, feminist kitabevlerinin dağıttığı teksir ve fotokopiler yoluyla yeniden basılıyor ve genç nesillere aktarılıyordu. Bu, Elvis’in “feminist yayıncılık ekosistemi” dediği, kendini idame ettirebilen, kitabevlerinin de tam merkeze oturduğu bir döngüydü.
Eylem ABD ile sınırlı değildi. İngiliz feministler de feminist kültür yapılanmasına girişti. Benzer bir şevkle kitabevleri kurdular; Londra’daki Sisterwrite ve Silver Moon ve Edinburgh’daki Womanzone, ya da Liverpool’un News of Nowhere’i gibi feminist odaklı radikal kitabevleri 1984’te faaldi. Feministler (genellikle sekreterlik yapmaları istenen) kadın düşmanı medya kuruluşlarını terk ettikleri ve kendileri yenilerini kurdukları için, Shrew ve ikonik Spare Rib gibi feminist dergiler ve dönemsel yayınlarda patlama oldu.
Kadınlar, bütçelendirmeden insan gücüyle çalışan makinelere kadar her şeyin nasıl yapılacağını öğrenmek için kolları sıvadı, basım ve yayıncılık sektörünün her alanına hakim olmak istiyorlardı. Elvis birçoğunun ataerkil toplumdan olabildiğince uzak bir yayıncılık endüstrisi yaratma projesinden hoşlandığını ve bir Amerikan yayıncısının “basımın katıksız butch cazibesi” olarak adlandırdığı şeye çekildiğini belirtiyor. Lesbian Herstory Group’la yaptığı bir röportajda Sisterwrite’ın kurucusu, feminist yayın Onlywomen’in “tüm süreci kontrol edip, istediğini yayımlamak için matbaacılık öğrenmek zorunda kaldığını” anlattı.
Ağır ağır ilerleyen kentsel dönüşüm süreci ve satışlardaki azalma nedeniyle geçtiğimiz yıllar içinde çoğu kapanmış olan bu mekanlara nostalji duymamak elde değil, fakat feminist Kendin Yap kültürü bugün hala mevcudiyetini sürdürüyor. İngiltere’de yayın işiyle uğraşan pek çok feminist sanatçı ve yayıncılardan olan Cherry Styles ve Esther McManus, Londra temelli feminist grupların arşivlerinden ilhamla feministlere fikir, bilgi ve kaynak paylaşabilecekleri yeni platformlar sunuyorlar.
Geçici olarak Feminist Print Network adını taşıyan ikili, sadece halihazırda mevcut olan feminist basımevlerini ve bireyleri değil, özellikle de ana akım ağların dışında yürütülen yaratıcı işlerle meşgul olan tüm feministleri bir araya getirmenin bir yolunu bulmak istiyor. Yakın tarihli bir bültende, amaçlarının, “radikal baskı mirasının ve bireysel yayıncılığın olası siyasi sonuçlarını da kabullenerek”, “yaratıcı işbirliği, beceri paylaşımı ve kaynakların (yeniden) dağıtımı” için “ülke çapında bir destek ağı oluşturmak” olduğunu belirttiler.
The Feminist Print Network, günümüz çağı için değerlerini güncelleyerek geçmiş hareketlerdeki başarıları elde etmeyi umuyor. Eskiden birçok feminist grup ve matbaa projesi sadece kadınlara açıktı; ancak McManus’un bir Tumblr postunda belirttiği gibi “birileri için zamanında doğru olan bir karar… Bizim için artık doğru değil”. Erken feminist hareketler için toplumsal cinsiyet ayrımcılığı güden örgütlenme önemliydi, ancak çağdaş bir yaklaşımın yalnızca toplumsal cinsiyet baskısını değil baskıyı “daha kapsamlı” düşünmesi gerektiğini savunuyor. The Feminist Print Network şu anda isteyen herkesin üyeliğine açık. Şimdilerde en çok hangi kaynaklara ihtiyaç duyulduğunu öğrenmek ve ilgi alanlarına yönelmek amacıyla çevrelerinden temsilciler seçip, onlardan öneriler alarak bir dizi sanal olan ve olmayan toplantıya ve geribildirim oturumuna ev sahipliği yapıyorlar. Zaman içinde, geçmiş hareketlerin birbirlerine bağlı feminist yayın çevrelerini tekrar oluşturmanın bir yolunu bulmayı umuyorlar.
70’ler aktivizminin iyimserliğini sıkıntılı ve kasvetli 2018’de tekrarlamak zor görünse de, kamu alanlarının yok olmasına ve siyasi kargaşaya rağmen, feminist yayın kültürü büyüyor. Yayın hareketinin başını çeken kadınların ruhu, feminist dergi fuarlarının ve matbaacıların büyüyen ağında, Oomk ve Gal-Dem gibi projelerde ve bugün hala var olan feminist kitabevlerinde ve kütüphanelerde yaşıyor. Öncülerimiz bize, içten bağlı bir feminist yayın hareketinin nasıl olabileceğine dair çok sayıda rehber bıraktı – onu bıraktıkları yerden nereye taşıyacağımız bize kalmış.
* İngilizcede 3. tekil kişi zamirlerinin cinsiyet belirtiyor olmasından ötürü, Elvis B. kendisinden bahsedilirken “onlar” zamirinin kullanılmasını istiyor. Türkçede 3. tekil cinsiyet belirtmediği için makale çevrilirken ‘o’ zamiri kullanıldı.
Lucy Uprichard’ın VICE’ta yayımlanan “How Feminist Bookstores Changed History” başlıklı makalesi Ceren Şenyüz tarafından çevrilerek 5harfliler.com’da yayımlanmıştır.