Fehmi Koru*
Bayramlık bir konu mu bu? Değil elbette. Gazetelerimizin köşelerinde bayramda hafif konulardan söz açmak, biraz da bayram ziyaretlerinde dostlar arası sohbet malzemesi olabilecek dedikodumsu salçalı bilgiler sunmak âdettendir.
Pek çok TV kanalı da, hem çalışanlarına dinlenme fırsatı tanımak için, hem de nasıl olsa önceden belirli bir seviyeyi ekrana yansıtmak yeteceği için, canlı yayın yerine paket çalışmayı yeğler bayramlarda…
Görüyorsunuz, bendeniz ise, çok önemli konulara kafa yoruyorum.
Para gelecek, davalar bitecek (mi)
Konumuz, 6 yıl gibi uzunca bir süre aramız şekerrenk olan İsrail ile varılan anlaşmanın en kritik maddesi: Mavi Marmara’da öldürülen 9 TC vatandaşıyla ilgili çeşitli mahkemelerde açılan davalar…
Türkiye, İsrail yetkililerinin verdiği emirlerle İsrail askerleri tarafından girişilen orantısız şiddet kullanımı sonucu hayatını kaybetmiş vatandaşlarımızla ilgili açılmış davalardan, bu anlaşmayla birlikte, vazgeçileceğini kabul etti.
İsrail, buna karşılık, şehit düşen o 9 kişinin ailelerine ödenmek üzere toplam 20 milyon doları İstanbul’da faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşuna gönderecek.
Paranın gönderileceği kuruluşun 500. Yıl Vakfı olacağı söyleniyor.
”Vazgeçin, para sizin” denilecekmiş; vazgeçmeyenlerin hisselerine düşecek paradan mahrum kalacakları düşüncesiyle, ailerin bu anlaşmaya ‘Hayır’ demeyecekleri düşünülüyor. Para işe yaramazsa, hükümetin araya hatırlı kişileri koyacağı sanılıyor. O da işe yaramazsa, aynı sonucu doğuracak bir yasa çıkarılacakmış…
Bu kadar basit mi?
Değil.
Ya öteki ülkelerde, uluslararası mahkemelerde açılan davalar
Çünkü Mavi Marmara ile ilgili davalar yalnızca Türk mahkemelerinde açılmadı. Sefere katılan yabancı kişiler, insan hakları kuruluşları, hatta Türkiye’den kurban ailelerini temsilen bazı Türk avukatlar uluslararası mahkemelere de başvurdu.
Anlaşmanın özellikle davalarla ilgili maddesi, bu sebeple, İsrail tarafının sanmamızı istediği kadar kolayca yerine getirilebileceğe benzemiyor.
Yabancı mahkemeler konuyu o kadar ciddiye aldılar ki, ’emir veren yetkili’ konumunda bulunan İsrailli politikacılar, meselâ eski savunma bakanı Ehud Barak, tutuklanabileceği endişesiyle İsrail dışına çıkamıyor.
Başkonsolos ”Bu iş bitti” diyor, ama…
Bunları bildiğim için, bayramın birinci günü, İsrail’in Türkiye’deki en üst düzey temsilcisi, İstanbul Başkonsolosu Shai Cohen’in, ”Açılan davaların sonunda yaptırım olmayacak” başlığıyla verilen açıklamasını Hürriyet’te okuyunca, dilimden, İngilizce ”Wishful thinking” ifadesi çıkıverdi. Bunu ”Sana öyle geliyor”diye tercüme edebilirsiniz.
Şöyle demiş Başkonsolos Cohen: ”Davalar bizi yakından ilgilendiriyor. İsrailli askerler ve siyasiler aleyhine bir çok dava açılmış durumda. Türk tarafı ile hukuki açıdan bu davaların herhangi bir yaptırımla sonuçlanmayacağı konusunda anlaşıldı. İki taraf arasında bu konuda karşılıklı bir anlayış olduğunu söyleyebilirim. Bu İsrail için çok önemli bir konu. Gelecekte atılacak siyasi adımlar için de önem ifade ediyor.”
İsrail Anayasa Mahkemesi devrede
Önce şunu söyleyeyim: Anlaşma İsrail’de de herkes tarafından beğenilmedi. Medyadaki itirazlar yanında, hükümet tarafından onaylanan anlaşmayı İsrail’in Anayasa Mahkemesi’ne taşıyanlar da oldu.
Shurat Hadin adlı bir sivil toplum kuruluşu ”Anlaşma Hamas’ın Türkiye’den kovulmasını içermiyor” gerekçesiyle itiraz etti; kimileri ise ”Hükümet Hamas terörüne kaynak aktarıyor” şeklinde yorumlayarak Mavi Marmara’da öldürülenlere tazminat ödenmesine karşı çıktı.
Mahkeme, dün, bütün itirazları reddetti.
Başkonsolos Cohen’in beklentisinin doğru olmadığı görüşüm neye dayanıyor?
Hemen Söyleyeyim: İsrailli hukukçuların görüşlerine…
Jerusalem Post (JP) gazetesinin uzmanlıklarına başvurduğu İsrailli hukukçular ”Türkiye’de açılmış davalar kapandı diyelim, ya yurtdışında açılmış ve belli bir seviye kazanmış davalar ne olacak? Onlar önlenemez” demişler…
Geminin (Mavi Marmara) tescilli olduğu ve bayrağını taşıdığı Hint Okyanusu’ndaki Comoros yarım-adasındaki bir mahkemeye 2013 yılında yapılan başvuru, sonunda, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (ICC) kadar gitmiş… Başvuruda dile getirilen insan hakları ihlâlleri, ICC tarafından ele alınacak ciddiyette görülmediği için reddedilmiş…
Reddedilmiş, ama reddedildiği gibi kalmamış. Comoros karara itiraz edince, konuyu ön-incelemeye alan yargıç, 16 Temmuz 2015 tarihinde, Başsavcı Fatou Bensouda’ya, kararını yeniden gözden geçirmesi talimatını vermiş. Başsavcı şimdiye kadar pek bir şey yapmamış, ama mutlaka yapacaktır.
Hukukçular, JP’a, ”Türkiye’nin bu süreç üzerinde hiçbir etkisi olamaz; belki vatandaşlarının ICC ile işbirliği yapmasını engelleyebilir, bunun için de tazminat konusunu kullanabilir” demişler…
Gazete, hem vatandaşların hükümetin sözünü dinleyeceklerinden kuşku duyulduğunu, hem de işbirliğinden çekilseler bile mahkemenin elinde kullanabileceği yeterinden fazla malzeme bulunduğu için sürecin durmayacağını kayda geçiriyor.
”Sonra” diyor gazete ”TC vatandaşlarının veya başka uyruklardan insanların bireysel olarak başvurabilecekleri, hükümetlerin etkisine kapalı başka yollar da var.”
Pratikte bu konunun baş ağrıtacağı görüşünde JP.
Durum budur. Bilgilerinize sunarım.
*Bu yazı Fehmikoru.com'da yayınlanmıştır