Fehmi Koru*
İstanbul Fatih Sultan Mehmet tarafından 1453’te fethedildi; fethin üzerinden 600 yıl geçtikten sonra (2053) bile, sanki bugün-yarın elimizden çıkacakmış hissini üzerimizden galiba hiç atamayacağız…
Bu cehaletle bu güzelim kenti hak ediyor muyuz acaba?
İstanbul’un tarih boyunca taşıdığı isimler
Önce şu listeye bir göz atınız:
Grekçe’de ‘Vizantion’; Latince’de ‘Bizantium, Antoninya, Alma Roma, Nova Roma’; Rumca’da ‘Konstantinopolis, Istinpolin, Megali Polis, Kalipolis’; Slavca’da ‘Çargrad, Konstantingrad’; Vikingce’de ‘Miklagord‘; Ermenice’de ‘Vizant, Stimbol, Esdambol, Eskomboli’; Arapça’da ‘Bizantiya, el-Mahsura, Kustantina el-uzma‘; Selçuklular’da ‘Konstantiniyye, Mahrusa-i Konstantiniyye, Stambul‘ ve Osmanlıca’da ‘Konstantiniyye, Konstantinopolis, Dersaadet, Deraliyye, Mahrusa-i Saltanat, Istanbul, Islambol, Darü’s-saltanat-ı Aliyye, Asitane-i Aliyye, Darü’l-Hilafetü’l Aliye, Payitaht-ı Saltanat, Dergah-ı Mualla, Südde-i Saadet…
Bizim şimdilerde ‘İstanbul’ dediğimiz güzeller güzelin kentin tarih içerisinde aldığı adlar bunlar…
İsmi Türkiye dışında da iyi bilinen sanatçımız Ahmet Güneştekin’in Venedik Bienali sergisinde kaldığı süre boyunca binlerce yabancı sanatsever tarafından da beğenilerek ziyaret edilmiş eserlerinden ‘Konstantiniyye’ bütün bu isimleri bağrında barındırıyor…
Bütün isimleri ince ince eserinin içine serpiştirmiş Ahmet Güneştekin…
Eser bütünüyle bu isimlerin üzerinden İstanbul’un dünyalar güzeli ve biricik olduğunu anlatıyor…
‘Konstantiniyye’yi koleksiyonuna katan bir işadamı, dev eseri yalnız kendisine hapsetmemek civanmertliğiyle, bir AVM’de değerini anlayabilecek başkalarıyla da paylaşmak istemiş…
Beş saat sonra “Burası 1453’ten beri İstanbul” çıkışıyla protesto edenler yüzünden üzeri branda örtülerek kaldırılmış eser…
Yukarıda “Bu cehaletle bu güzelim kenti hak ediyor muyuz acaba?” diye sormam bu yüzdendi.
İstanbul fetihten Cumhuriyet’e kadar ‘Konstantiniyye’ idi
Önce bir gerçeği pattadanak söyleyeyim: Bu kentin ismi Cumhuriyet’ten önce hiçbir dönemde yalnızca ‘İstanbul’ olmamıştı.
Kentin dışında oturan Rum kökenli kent sakinlerinin, kendi aralarında konuşurken, “Nereye gidiyorsun” sorusuna cevap olarak “Stanpolis” (“Şehre gidiyorum”) deyişlerinin Türkçe’ye geçmiş halidir ‘İstanbul’…
Ve bu sebeple de.. ‘Konstantiniyye’ sözcüğü, evet İstanbul’u “Konstantin’in şehri” olarak anmaktır, ama hem ismin telâffuzu, hem de sondaki iyelik eki sebebiyle, ‘İstanbul’dan daha fazla bize yakındır…
İstanbul’u fethedecek komutan ile askeri öven hadiste geçen de ‘Konstantiniyye’ sözcüğü değil midir?
Konstantin, her zaman adının önünde ‘büyük’ sıfatıyla anılmış Roma İmparatoru’dur; bugünün İtalya’sından kalkıp buralara kadar gelmiş ve kendi adıyla anılacak kenti kurmuştur. Ona atfedilerek, içeride yaşayanlar ‘Konstantinopolis’, dışarıdan bakıp “Bir gün bizim olsa” diye iç geçirenler de ‘Konstantiniyye’ demişler onun kurduğu kente…
Doğu Roma’nın başkentiydi Konstantin’in kurduğu kent asırlar boyunca…
Roma İmparatorluğu tarihin tanıdığı ve en uzun sürmüş imparatorluktu; uzunluk açısından ondan sonra gelen Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul’u da aldıktan sonra, kendisini Doğu Roma’nın da mirasçısı olarak görmüş, bundan da hiç gocunmamıştı.
Osmanlı Devleti’ni yönetenler, övünmeleri gerektiğinde, Doğu Roma’nın mirasçısı olmalarını da muhataplarına hatırlatırlardı.
Fatih Sultan Mehmet Bizans’ı aldığında çok uzun süre varlığını sürdürmüş bir imparatorluğu teslim aldığının farkındaydı; o sebeple onu ayakta tutmuş kurumlarını da incelemekten geri durmadı.
İstanbul’un bir çok semtinin bugünkü ismi fetihten önce verilmiş veya onlardan bozma isimlerse, sizce bu ne anlama gelir?
Zaten bu sebeple de, Osmanlı sultanları, içinde yaşadıkları kentin adının ‘Konstantin’in şehri’ olmasından hiçbir rahatsızlık duymadılar. Osmanlı yıkılana kadar İstanbul çok isimliydi, ancak en yaygın ve resmileşmiş ismi de ‘Konstantiniyye – Konstantinopolis’ idi.
Sultan II. Abdülhamid’in sevdiklerine hediye ettiği saatlerin içinde de ‘Konstantinopolis’ yazdığı tarihi bir gerçektir.
İstanbul; 19. yüzyılda böyleydi..
Burası büyük bir tarihin mirasıdır, bizler hayr-ul halef olmalıyız
Ne yapacağız şimdi?
Kullanım tarihi 100 yılı bulmamış Rumca’dan bozma ‘İstanbul’ ismini benimsedik diye, Osmanlı döneminde de 600 yıla yakın iftiharla kullanılmış ‘Konstantiniyye’ ismini çöpe mi atacak, daha da kötüsü Fatih Sultan Mehmet’ten Sultan Vahdettin’e kadar bütün padişahların gururla kullandığı o ismi ‘tehlikeli’ mi sayacağız?
Ahmet Güneştekin’in İstanbul’un tarih boyunca taşıdığı isimleri ön planda tutarak kentimizin güzelliğini yansıtan sanat eserine yapılan muamele, hiç değilse birilerinin, çöpe atmaya hazır ve tehlikeli sayma noktasında olduklarını gösteriyor.
Anadolu ve tabii onun bir parçası olan İstanbul büyük uygarlıkların kesiştiği bir yerde. Bu topraklar, onun için değerli.
Bu toprakları mesken tutmuş, hele İstanbul’da yaşayan insanların.. uygarlıklar üretmiş bir güzelliğe sahiplik etme iddiasını.. bilgiyle, zerafetle, hoşgörüyle –daha kestirmeden gidelim, uygarca– davranarak göstermeleri beklenir.
‘Konstantiniyye’ eseri.. bütün AVM’ler dolaştırılarak ve güzeller güzeli kentimizin hangi büyük uygarlıkların mirasçısı olduğunu herkesin öğrenmesi sağlanarak, sergilenmelidir.
* Bu yazı Fehmikoru.com'dan alınmıştır