Kültür-Sanat

Fatih Erkoç ilk caz albümünü Kerem Görsev’le çıkardı

Kerem Görsev ve Fatih Erkoç birkaç yıldır İstanbul Jazz Center’da devam eden canlı performanslarını kaydettiler.

26 Nisan 2009 03:00

Biri Türkiye’de caz piyanisti denince akla gelen ilk isimlerden biri, diğeri adını popta duyursa da iyi bir cazcı olduğu bilinen, neredeyse çalmadığı enstrüman olmayan bir müzisyen.

Kerem Görsev ve Fatih Erkoç birkaç yıldır İstanbul Jazz Center’da devam eden canlı performanslarını kaydetmeye karar vermişler. 22 caz standardı, dört tane de ilk kez yayınlanan Fatih Erkoç bestesi bir araya gelmiş, ortaya “The Lady from İstanbul” çıkmış.

Rec by Saatchi’den hem double CD hem de DVD formatında basılan albüm, uzun ve üretken olacağa benzeyen Fatih Erkoç-Kerem Görsev Trio işbirliğinin ilk ürünü. Erkoç’un vokali ve trombonuyla yer aldığı kayıtta piyanoda Kerem Görsev, davulda Cengiz Baysal, kontrbasta Kağan Yıldız var.

Nasıl tanıştınız?

Kerem Görsev: 1988 yılıydı, Korukent Jazz Bar’da. Rahmetli Nükhet Ruacan ile bir grupları vardı. Biz de ön gruptuk, Fatih Erkoç’u canlı olarak ilk orada dinlemiştim.

Daha önceden duymuş muydunuz müziğini?


Kerem G.: Tabii, ben Sinan Erkoç ile birlikte Astoria diye bir gece kulübünde çalıyordum. Sene 1983. Sinan bir akşam arabasının teybine bir kaset koydu. Ev stüdyosunda yapılmış çok güzel bir pop caz albümü. Stevie Wonder kokuyor, R&B kokuyor, bayıldım.

Fatih Erkoç: Danimarka’da yapıp birkaç yere yollamıştık o kaydı. Ve gelen cevabın doğruluğunu sonradan algıladım. Yetenekli bir müzisyenseniz birçok şeyden etkileniyorsunuz. Ben de dinlediğim değişik müziklerden etkilenmişim, yaptığım bestelere de bu yansımış. Ama bir albüm yapılacaksa bir bütünlük içinde olması lazım. Bir tanesi arabesk, bir tanesi Türk sanat müziği, bir tanesi caz olamaz.

Sizin müziğinizde tarz sınırlaması yok...

Fatih E.: Evet ama yanlış, bir müzisyen bir tarz üstünde yoğunlaşmalı ve virtüöz aşamasına gelmeli. Benim en çok sevdiğim, caz. Hatta Cüneyt Sermet bir kitap yayımladı cazla ilgili, dünyanın en iyi üç tromboncusundan biri olarak beni yazmış. Ben bunu hak etmiyorum. Hak ederdim, ama sadece caz üzerine yoğunlaşsaydım.
Kerem G.: Fatih’in bir avantajı var, çocukken babasından musiki öğreniyor. O gırtlağı cazın içine koyduğu zaman enteresan bir stil çıkıyor, ud çalıyor, gazel atıyor. Fatih, sen niye küçümsüyorsun kendini? Çatır çatır ne sololar çalıyorsun trombonda...

Pop söylemeye de devam edecek misiniz?
Fatih E.: Çok gönlüm olmasa da birçok seven, dinleyen insan var. Onların beklentilerine cevap vermek lazım. Ancak sekiz-on ay uğraşıp sonunda hiçbir şey olmayacak bir çalışma yapacağımıza daha kolay halledilebilecek butik albümler olabilir belki. İşte caz, biz girdik dört saatte 26 şarkıyı kaydettik. Mesela bir tane halk müziği albümü, evde kayıtlarını yaptım geçen kış, çoksesli türküler...

Bu sizin ilk caz albümünüz değil mi?
Fatih E.: Evet, sanırım popçu olmak bunu bu kadar geciktirdi. Kerem bastırmasa belki daha da gecikecekti.

Birlikte çalmaya ne zaman başladınız?
Kerem G.: TV8’de “Kerem Görsev’le Caz” diye bir programım vardı, onun ilk konuğu Fatih Erkoç’tu, orada çaldık. Fatih’le çalmaktan büyük zevk alıyorum, beni strese sokmuyor. Hiçbir kompleksi yok. Çok şöhretli, her yerde tanınıyor, bundan ötürü daha farklı bir tavırda da olabilirdi, hiç öyle bir şey yok. Bu sıcaklığı beni çok mutlu ediyor.

Fatih E.:
Ben de hakikaten Kerem’in trio’suyla çok rahat ediyorum. Onun için de başka bir arayışa girmek istemiyorum. Yarın öbür gün yaylı, senfonik orkestralı bir albüm yaparsak iş genişleyebilir ama gönlüm istiyor ki bütün projelerde beraber olalım.

DVD’de Fatih Erkoç Grammy hayalini anlatıyor...
Kerem G.: Türkiye çok şanssız bu konuda. Fatih Erkoç Amerika’da yaşıyor olsaydı ve iyi prodüktörler tarafından yönlendirilseydi üç-dört tane Grammy’si rahat rahat olurdu. Gelecek projede yaylılarla birlikte Fatih kendi hikayesini anlatırsa, albüm çok iyi aranjmanlarla dünya marketlerine de sunulursa pekala olabilir.

“The Lady from İstanbul”u eşime yazdım ama kendisi Bursalı

Albüme adını veren “The Lady from İstanbul” şarkısının öyküsü ne?
Fatih E.: Ağırlıklı olarak eşimi kastettiğim sözler. Ama İstanbullu değil eşim mesela, Bursalı. Basit ve güzel bir şarkı, samimi en azından. Eşime olan sevgimi, onun bana olan sevgisini dile getiren bir şarkı.

Herhalde çok sevmiştir eşiniz...
Fatih E.: Bütün albümü çok sevdi. Ama bir yerde artık kanıksanıyor mudur nedir? Ona birçok şarkı yazdım. “Yol Verin A Dostlar” en başta ona yazıldı ama onun haberi yoktu. Uzaktan akrabam olduğu için onu kardeşimin düğününde büyümüş olarak gördüm. Çocukluğunu biliyorum, kardeş torunlarıyız biz. Düğünde dans ettik, bir de resim çektiler, Norveç’te o resme bakarak ben âşık oldum. “Ellerim Bomboş” da ona yapılmıştır. Bizim birbirimize olan sevgimiz ve aşkımız gittikçe büyüyor, nazar değmesin. Ve çok samimi olduğumuz için ben ona olan aşkımı düşündüğüm zaman daha güzel şeyler çıkıyor ortaya.