03 Mart 2025 23:03
Güncelleme: 03 Mart 2025 23:39
Sonradan görme pop sosyologun Oscar hatıraları bugün bitiyor.
Hayatımda ilk kez bir Oscar törenini Los Angeles’te “Real time” yaşadım.
Yıllardır hep gece yarıları uykusuz kalarak izlediğim bir küresel ayini, bu defa o törene katılanların günlük saatlerinde yaşadım.
Bizim günlük saatimize uyarlayarak verirsem…
Törenin yapıldığı binadaki hareketlenme sabah saat 10.00 gibi başlıyor.
İlk misafirler saat 14.00 gibi kırmızı halıya geliyorlar.
Saat 15.00’ten itibaren kırmızı halı yayınları başlıyor.
Saat 17.00’de tören açılıyor.
Tören akşam 20.00 gibi bitiyor ve törene katılanlar oradan yandaki otele geçip, Wolfgang Puck’u hazırladığı yemekleri yiyorlar.
Onu takiben Los Angeles “After Party” havasına giriyor.
Törene sadece aday filmlerin görevlileri ve oyuncuları girebildiği için, öteki “VİP” bizim kaldığımız Roosevelt Otel’de düzenlenen kırmızı halıda yürüyüp, ilk Oscar töreninin yapıldığı salonda töreni dev ekranlardan izliyor.
Burada da töreni aratmayacak bir masa düzeni ve yemek var.
Bir anlamda burası “paralel evren.”
Töreni Hürriyet’in Los Angeles bürosu şefi Barbaros Tapan ve eşi Elif Tapan’la ile birlikte izledim.
İkisinin de çok iyi bir Hollywood kulis bilgisi var.
Nitekim Barbaros ödüllerin yarısından fazlasını tahmin etti.
Bir tek “En İyi Kadın Oyuncu” ödülü onun için de büyük sürprizdi.
Ödülü dinlerken bol bol Hollywood kulisi de aldım.
Bunların en ilginci, çoğu insanın ödülü alacağına kesin gözüyle baktığı Demi Moore’la ilgiliydi.
Bunu da Andrew Garfield, Goldie Hawn’a ödül verirken öğrendim.
Meğer Garfield bir süredir Demi Moore’la birlikteymiş.
Bu, SAG ödüllerini almaya birlikte geldiklerinde ortaya çıkmış.
Andrew Garfield’ı, Spider Man filmlerinden tanıyoruz.
Facebook’u anlatan “Network” filminde Mark Zuckerberg’in Faceebok’u birlikte kurduğu arkadaşını oynuyordu.
Garfield 41 yaşında. Demi Moore ise 62.
Ancak burada asıl konuşulan aradaki yaş farkı değil.
Çünkü o konu artık yadırganmıyor.
Robert de Niro kendinden 30 yaş küçük kadınla olabiliyorsa, yaşlı kadınların da genç erkeklerle olması da normal.
Ayrıca 62 yaş bir kadın için artık “yaşlı kadın” kategorisinin dışında sayılıyor.
Asıl konuşulan beraberliklerinin biçimi.
Çünkü aynı evde yaşamıyorlar. Sürekli birlikte değiller.
Birbirlerine karşı herhangi bir taahhütleri yok.
Birbirlerinin “Best Body”si…
Yani birbirlerinin en iyi arkadaşı.
Bir süredir yazıyorum.
Günümüzde kadın erkek ilişkilerinde yeni bir bölgenin açılması gerekiyor.
Arkadaşlıktan ileri, ama sevgililikten bir adım geri mesafede bir ilişki.
Aşkın post modern hafif hali…
Galiba ikisi bunu bulmuşlar.
Bu arada töreni aynı masada birlikte izlediğim üç kadın, Demi Moore’un estetiğini çok başarılı buldular.
Gelelim ikinci dedikoduya…
Aslında bu dedikodu değil, bilgi…
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü Kieran Culkin aldı.
“Evde Tek Başına” filminin unutulmaz çocuk kahramanını oynayan Macauley Culkin’in kardeşi…
“A Real Pain” filmindeki oyunu ile ödülünü alırken, onunla birlikte oynayan Jesse Eisenberg ile ilgili bir şeyi öğreniyorum.
Filmin senaryosunu da o yazdı ve yönetti.
Eisenberg’in babası bir zamanlar Boğaziçi bu hale düşürülmeden, Boğaziçi Üniversitesi olduğu yıllarda öğretim üyesiymiş.
Eisenberg de sık sık Türkiye’ye gelirmiş.
Hatta sırt torbası ile Doğu Anadolu’yu da dolaşmış.
Gecenin görünmeyen ödülünü alan, hiç şüphesiz artık Hollywood’un zayıflama reçetesi haline gelen “Ozempik” adlı yeni ilaçtı.
Nitekim, Whoopi Goldberg ve Oprah Winfrey sahneye geldiği an bizim masadaki “Ozempik” muhabbeti de doruğuna çıktı.
İki kadının da bayağı kilo verdiği görülüyordu.
Hollywood’daki ortak kanaat bunun “Ozempik” sayesinde olduğuydu.
Oprah Winfrey daha önce zayıflamak için Ozempik” kullandığı açıklamıştı.
Whoopi Goldberg’in de kiloları gitmiş.
Dün gece masada hepimizin bildiği sır şuydu.
Hollywood bir Ozempik cenneti.
Covid sırasında evlerde alınan kilolar verildi ve eminim şu notları yazdığım sırada birçok star Wolfgang Puck’un pizza ve Bodrum pidelerini rahatlıkla yiyorlardı.
Kısaca “Governors Ball” ilk defa bu kadar keyifli geçti.
Bu arada masanın bir başka konusu da ünlü tasarımcı Sevan Bıçakçı idi.
Onu Hollywood’da tanıtan ünlülerden miri Whoopi Goldberg’miş.
Sevan Bıçakçı hem yaptığı tasarımları hem insani duyarlığı ve dostluğu ile çok sevdiğim insanlardan biri.
Masada onun da adının geçmesi ve tasarımlarının Hollywood’a girmesi de çok sevindirdi beni.
Goldberg 69 yaşında ve dün akşam Christian Siriano’nun omuzsuz elbisesini çok iyi taşıyordu.
Açık kalan omuzunda ise müthiş bir dragon dövmesi vardı.
Güzel ve iyi yapılmış bir dövme kadının da erkeğin de en güzel mücevherlerinden biri.
Bu yıl En İyi Oyuncu ödülünü ikinci defa alan Adrian Brody pek ortalarda görünmeyen, bir anlamda “Anti-Hollywood” karaktere sahip.
Öyle partilerde falan fazla görünmez, kapalı bir hayat yaşarmış.
Partneri de Hollywood’da iyi tanınan bir kadın.
Georgina Chapman, şu an taciz suçlamaları nedeniyle aldığı hapis cezası yüzünden hapiste olan Harvey Weinstein’in eski karısı.
Adrian Brody ona müthiş aşık ve Golden Globe ödülünü aldığında ona ağlayarak teşekkür etmişti.
Ancak dün akşam o ödül alırken, bizim masalarda Hanvey Weinstein’le ilgili yeni bir gelişme konuşuluyordu.
Trump’ın iktidara gelişi, MeToo hareketine ve Woke kültürüne de kötü yansımış.
Harvey Weinstein’in dosyası yeniden açılıyormuş ve Trump sayesinde o da umutlanmış.
Tabii ki kıdemli bir Rolling Stones fanı için gecenin en büyük sürprizi müzik ödüllerinden birini vermek için Mick Jagger’ın sahneye çıkması idi.
Ondan beklemediğim kadar da esprili bir konuşma yaptı:
“Bu ödülü sunmak için Akademi’nin ilk tercihi ben değildim. Bob Dylan’ın vermesini istemişler.
Bob, ‘Benden genç birini bulun’ demiş.
İşte ben karşınızdayım.”
Haklı. :)
Bob 83 yaşında…
Mick ise henüz 81…
Demek ki Rolling Stones artık “Amerikan müesses nizamının” bir parçası olmuş.
Yaşlarımız itibariyle kurulu düzenin parçası olmamız normal karşılanabilir.
Ama normal artık “Yeni Normal’e” döndü.
Bence yine başa dönüp itiraz etme zamanı…
Çünkü 60’lı kuşakların devrimcileri yağlı bir direğin tepesinden yine aşağı düştü.
John Lennon’un dediği gibi;
“Devrim yapmak için yola çıkmıştık, ama saçlarımızı uzatmaktan başka bir şeyi beceremedik.”
Yani fabrika ayarlarımıza dönse zamanı geldi.
Töreni izledikten sonra verilen After Party’de bol bol dans ettik.
Daha çok eski şarkıları ve yeni coverlarını çalan DJ bence tören kalabalığının ruhunu iyi yakalamıştı.
Gecenin en çok şaka yapılan konu DJ’in Village People’ın YMCA şarkısını çalması oldu.
Hatırlayacaksınız bu şarkı, açılış günü after partisinde, Trump elinde kılıçla pastayı kesersen çalınmış, çok konuşulmuştu.
Çünkü bu şarkı Amerikan pop kültürüne bir “LGBTİ şarkı” olarak geçmişti.
Dikkat ettim insanlar dans ederken bol bol gülüyordu.
Gece Abba’nın “Dancing Queen”i ile doruğuna erişti.
Bütün salon muazzam bir koroya dönüştü ve çeşitli milletlerden insanlar hep bir ağızdan söylemeye başladı.
Bir kere daHa anladım ki…
Yıllar geçiyor…
Ama bazı şarkılar, bazı filmler, bazı romanlar insanları birleştirmeye devam ediyor.
Bunu da popülist liderlerin berbat ettiği şu dünyada hala umut var diyerek yorumluyorum.
Pazar günü bu otelin hayaletlerini anlatmıştım.
Kaldığım 12’nci katın hayaleti Marlyn Monroe’du…
Ama aşağıda salonda onun canlı bir benzeri masalarımızı dolaşıyordu.
Gerçekten Marlyn’e benzeyen, çok güzel, çok neşeli ve sempatik bir kızdı.
Beni kırmadı, piyano başında birlikte fotoğraf çektirdik.
Tabii ki smokinim var…
Piyano var.
Ve başında Marlyn kadar güzel bir kız…
Böyle bir sahnede benim kuşağımın aklına tabi ki “Casablanca” filmi gelir.
Sanki bana “Play it again Sam” dediğini duyuyorum.
Hollywood’a ruhunu veren bir gecedeyiz… Böyle bir anda benim gibi bir hayalperest başka ne hayal edebilirdi ki…
Belki bu cümleyi odamda söylemesi…
Böyle şeyleri hayal edebilecek yaşı bile geçiyorum artık…
Ayrılırken, Marlyn Monroe’nun kulağına, “Vanilla Sky” filminde Tom Cruise’un Penelope Cruz’a söylediği son cümleyi fısıldamaktan başka yapacak bir şeyim kalmamıştı;
Belki bir gün, başka bir dünyada; “İkimizin de kedi olduğu bir başka hayatta görüşürüz…”
© Tüm hakları saklıdır.