Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin
23 Temmuz 2024 06:00
Şöyle bir Maarif Bakanı’mız var.
Birinden söz ederken “Ulan ahlâksız!” diye başlıyor cümlesine…
“Ulan ahlâksız!” dediği kişi de benim.
Adımı vermiyor ama tarifimi öyle güzel yapmış ki, Sabah gazetesinden bir arkadaşımız hemen anlamış ve oturup “Ertuğrul Özkök’e ayar” diye bir yazı yazmış.
Demek ki “Ulan ahlâksız!” benden önce başka adreslere ulaşmış.
Koskoca Milli Eğitim Bakanı, insanlara “Ulan ahlâksız!” diye hitap etmeyi normal bir davranış olarak kabul edip böyle konuştuğuna; bu ülkede kanunlar önünde hepimiz eşit olduğumuza göre ona bir soru sormak istediğimiz zaman, hiç olmazsa “Ulan!” diye başlama hakkına biz de sahip sayılırız değil mi?
Hayır, bu ülkede her vatandaşın böyle bir hakka sahip olmadığını çok iyi öğrendiğim için asla öyle bir hitap kelimesi kullanmam…
Size de tavsiye etmem.
CİMER'e şikâyet etsem bana cevap bile vermezler.
O nedenle ben, “Sayın ahlâklı beyefendi” diye hitap ederek başlayacağım sözüme…
Olay, Milli Eğitim Bakanı’nın Türkiye’de Fransız Büyükelçiliği içindeki iki okula müdahele etme isteği ile ilgili…
Ben de bunu eleştiren bir yazı yazdım.
Yazıda “Bakanlığın bu okulların müfredatına din ve ahlâk bilgisi dersleri sokmaya çalıştığını” ifade ettim.
Bakan, bunun doğru olmadığını söylemek istiyor ama söyleme üslubu aynen şöyle; “Ulan ahlâksız…”
Dikkat…
Böyle hitap eden kişi bu ülkenin Milli Eğitim Bakanı…
Yani çocuklarımıza ahlâk, nezaket, insan hakları, erdem gibi değerleri öğretecek kurumun başındaki şahıs.
Şimdi Sayın Ahlâklı Beyefendi, ben de cevap hakkımı kullanayım.
Bu haberi ve bu iddiayı Ankara’nın en tecrübeli ve başarılı parlamento gazetecilerinden biri olan Nuray Babacan’ın Gazete Pencere’deki yazısından okudum.
O yazı yayınlandıktan sonra 48 saat bekledim.
Ne Bakanlık’tan ne de sizden tek kelime açıklama geldi…
Benim yazım çıktıktan sonra da 48 saatten fazla yine tek kelime açıklama yapılmadı.
Neticede bu iddia ortaya atıldıktan neredeyse bir hafta sonra birden “Ulan ahlâksız!” açıklaması geldi…
Medem konu açıldı, ben de Sayın Bakan’a birkaç soru sorayım.
Bir;
AKP 22 yıldır iktidarda.
Bugün kadar oturduğunuz koltuktan kaç bakan geçti sayamadım.
Çünkü oturma süresi en kısa olan akanlıklardan biridir.
Sizden önce o koltukta oturan hiçbir bakan bu iki okula kafayı takmadı.
Sizden önceki bakanlarda zerre kadar milli şuur, milli hassasiyet yok muydu?
Ne demek istiyorsunuz şimdi: “Maalesef ne Cumhurbaşkanımız ne de başbakanlarımız ve o bakanlar milli refleks gösteremedi” mi?
İki;
Cumhuriyet’in 100 yıllık tarihinde, AKP”nin 22 yıllık tarihinde hiçbir bakan “Okulllarımızda tarikatlarla işbirliği yapacağız” gibi çocuklarımızın geleceğini berbat edebilecek bir işe girişmedi.
Ne demek istiyorsunuz şimdi?
100 yıllık Cumhuriyet’in, 22 yıllık AKP iktidarının gelmiş geçmiş bütün bakanları, başbakanları, Cumhurbaşkanları İslami hassasiyetten yoksun muydu?
Üç;
Sizin yönettiğiniz Milli Eğitim Bakarlığı’nda bir okula güya öğretmen olarak tayin ettiğiniz bir adam, sınıfın ortasına temsili mezar koyup, anne kaybetme korkusunun en güçlü hissettikleri yaşlarındaki çocuklara “Anneniz öldü, haydi bakalım mezarının başında dua okuyun” gibi bir zırvalık yaptı.
Binlerce veli aylardır size soruyor:
Bu adam için “Ulan ahlâksız!” diye başlayan bir açıklamanız oldu da biz mi duymadık?
Hayır yapmadınız.
İşte ondan cüret alan bir başka adam da sınıfta çocuklara kefen giydirerek uygulamalı kabir dersi vermeye kalkıştı.
“Ulan ahlâksız!” diye yapıştınız mı o adamın yakasına…
Madem böyle yaka bağır açık külhanbeyi raconlu konuşmaları seviyorsunuz…
Bildirin aynı üslupla bu mezar taklitçilerine ve kefenbazlara da haddini…
Dört;
Okullara tarikatları sokacağınızı, aynı bana “Ulan ahlâksız!” dediğiniz günkü gibi, yaka bağır açık ilan ettiniz.
Soruyoruz…
Okullarda “FETÖVARİ” yeni bir paralel yapı mı oluşturmak istiyorsunuz? O nedenle mi hazırlarığınız yeni müfredatın adını “Eğitim Müfredatı” değil de “Maarif Müfredatı” yaptınız…
Ve son söz…
Devlete saygım var.
Ama bir gün siz de o devlet koltuğundan kalkacaksınız, işte o gün…
O gün daha rahatça konuşabileceğiz…
Devletin emrindeki gazete ve televizyonlar artık emrinizde olmayacak…
İkimiz de fikirlerimizi daha rahatça daha özgürce söyleyebileceğiz.
Size söz…
Asla sizin kadar külhanbeyi, sizin kadar hoyrat, sizin kadar ağzı bozuk olamam…
Siz isterseniz bu zarif üslubunuzla devam edebilirsiniz…
Cumhurbaşkanının son New York gezisine katılan Sabah gazetesi yazarı Okan Müderrisoğlu, A 330 uçağındaki gazeteciler için yazdığım yazıya alınmış.
Oysa yazımda “Uçakta tanıdığım iyi gazeteciler” var derken kastettiklerimden biri de oydu.
Olayları gayet renkli, ilginç yanları ile yazabilecek Ahmet Hakan, Hakan Çelik, Hande Fırat ve daha başka gazeteciler de vardı.
Bunun altını da özenli çizmiştim.
Ama Okan üzerine alınmış ve diyor ki;
“Cumhurbaşkanının uçağındaki gazetecileri itibarsızlaştırmaya çalışıyor…”
Bak kardeşim Okan;
Ben tam aksini yapmaya çalışıyorum.
A 330 uçağındaki gazetecilere itibar kazandırmaya uğraşıyorum.
Bunun da nasıl yapılacağını yazıyorum.
Allah aşkına uçakta soru sorma ve cevap alma biçimini yazmışsın…
Böyle bir sistemle gazeteciler itibar kazanabilir mi?
Sizi ben itibarsızlaştırmaya çalışmıyorum.
“Siz kendiniz uğraşıyorsunuz buna” diyorum.
Madem öyle bir gezide her biriniz hangi soruları sorduğunuzu da yazın.
Biz de “Arkadaşlar sorulması gereken soruları sormuş” diyelim.
Bir de Allah aşkına Fahrettin Altun’a söyleyin arada bir uçaktan farklı bir kare, farklı bir oturuma düzeni fotoğrafı gelsin.
Hatta bir keresinde ben de geleyim, size modern oturma tarzları ve formatları göstereyim.
Her defasında aynı yerde, aynı düzende, aynı fotoğraflar gelince her biri ötekinin replikası haline geliyor ve gazeteciler de anonimleşiyor.
Bu arada samimi bir şey söyleyeyim mi…
Şundan kendim kadar eminim.
Sizler de aranızda bunları konuşuyor ama değiştiremiyorsunuz uçağın müesses nizamını…
© Tüm hakları saklıdır.