Politika

Ertuğrul Günay: Suskun kalınması vicdanımı kanatıyor; AK Partili dostlarım kalabalıkta kayboluyor

"Tezine güvenemeyen karşıtını suçluyor"

07 Mart 2017 13:17

2007'den 2013'e kadar AKP hükümetinde Kültür ve Turizm Bakanlığı görevini yapan Ertuğrul Günay'ın, Yeni Asya gazetesinin muhabiri Nur Ener'e tutuklanmadan önce verdiği söyleşi yayımlandı. Günay, "28 şubat mağduriyetinin yıllardan bu yana siyasi rantını devşirenlerin, dün kendi haklarını  savunan demokratların, mütedeyyinlerin, liberallerin ve on binlerce insanın mağduriyeti karşısında belki  çaresizce suskun kalması benim vicdanımı kanatıyor. Bu duygularımı AK Partili dostlarıma da söylüyorum. Ferden ferda tümü kaygılarımı paylaştıklarını söylüyor, sonra kalabalıkta kayboluyorlar." dedi.

Ertuğrul Günay'ın Nur Ener'e verdiği söyleşi şöyle:

Bir dönem AKP hükümetinde bakanlık da yapmış bir isim olarak partinin bugün geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Adalet ve Kalkınma Partisi, 2000’li yılların başında, siyasetin yıprandığı bir dönemde yeni bir umut olarak yola çıktı. Nitekim 2002 genel seçiminde iktidar ve muhalefetteki beş partinin tümü barajın altında ve Meclis dışında kaldı. Bugün geleneksel muhalefet çevrelerinin geride kalan üç dönemi toptan eleştirmesine, hatta karalamasına karşın, bence 2011’e kadar ekonomik ve demokratik alanlarda önemli işler yapıldı. Aksi halde bir siyasal partinin, ardı ardına üç seçimde oylarını arttırması mümkün değildir. Bu dönemlerde, dayandığı gelenekçi, mütedeyyin, masum, mağdur kitlelerin dışında, ülkede barış ve gelişme isteyen içtenlikli liberal ve demokrat çevrelerden de destek aldı.

Kendini devlet yerine koyan eskimiş bir düzen partisi

Ancak üçüncü seçiminde üstelik oylarını arttırarak kazanılması, parti liderliğinde dışardan da görülen bir kibir oluşturdu.  Bu arada,  uyguladığı  çifte standartlar yüzünden AB ile ilişkilerin soğuması ve ‘sözde’ Arap Baharının yarattığı boş hayaller, iktidarın, başlangıçtaki yörüngesinden çıkmasına yol açtı.  Bu kibir ve hayaller iktidarı özellikle Suriye’de büyük yanlışlara itti. Ülkede huzur ve güvenlik, toplumda barış ve hoşgörü kalmadı. Bugün Adalet ve Kalkınma Partisi,  15 yıla yaklaşan iktidarının sonunda,  kuruluş vaat ve ilkelerinden uzaklaşmış,  toplumu susturarak iktidarını  sürdürmeye çalışan,  kendini devlet yerine koyan eski ve eskimiş bir düzen partisi görünümü taşıyor.

15 Temmuz gecesi  hâlâ karanlık. O gece ve sonrasında aydınlatılamayan ‘karanlık noktalar’  hakkında neler söylemek isterseniz?

İleride Türkiye’nin siyasi tarihi yazılırken, sanırım bugün bilmediğimiz çok şey ortaya çıkacak. Şimdilik, akşam saat 10'da köprü trafiğini kesecek kadar ahmak! Bir darbe girişiminin hikayelerini dinliyoruz. Keşke bu ahmak girişimde, bunca yurttaşımız canını yitirmiş ve yaralanmış, milletimize bunca acı reva görülmüş olmasaydı…

Adından OHAL ve KHK’lar ile söz ettiren bir Türkiye ile karşı karşıyayız. İhraçları,  gözaltılar  ve hukuksuz tutuklamaları (ihbar furyası)  bir siyasetçi olarak nasıl yorumluyorsunuz?

Bir darbe girişimi sonrası, OHAL ilanı bir süre için belki kabul edilebilir. Ama bu girişimin bastırılması sonrası OHAL’in sürekli hal alması ve bu arada ilgili ilgisiz her alanda KHK çıkarılması kabul edilemez. Hele bu darbe girişimi vesile yapılarak, her kesimde ihbarcılık türemesi, on binlerce insanın sorgusuz sualsiz işinden aşından yoksun bırakılması, suçlanması, tutuklanması toplumda derin yaralar, yeni mağduriyetler yaratmaktadır. 28 şubat haksızlığına ve mağduriyetine uğramış kadroların da içinde bulunduğu bir mağrur iktidar döneminde bu mağduriyetlerin yaşanması acı ve ibret vericidir.

"Ülke kilitlenir"

Anayasa değişikliği ve ‘Cumhurbaşkanlığı sistemi’ Türkiye’yi hangi noktaya taşır, mevcut sorunları çözeceğine inanıyor musunuz?

OHAL döneminde anayasa değişikliği yapmaya kalkmak, geçmişte (27 Mayıs’ta, 12 Eylül’de) darbe ortamında anayasa yapmaya benziyor. Ülkeye, geniş bir toplumsal danışma ve katılımla yeni ve demokratik bir anayasa vaat etmiş bir iktidar için bu hazin bir siyasi sonuçtur. Kaldı ki, bu yeni düzenleme ile Türkiye’nin ekonomik demokratik hiçbir sorunu çözülemez. Hükümeti ortadan kaldıran, milletvekillerini, bakanları; yüksek yargı üyelerini, valileri, elçileri tek başına atayan ve üstelik bir partinin de genel başkanı olan bir Cumhurbaşkanı ile, Türkiye esenlik ve güvenlik içinde yönetilemez. Cumhurun başında tarafsız bir baş olmayacağı için milletin birliği sağlanamaz. Yönetim işlemez, ekonomi tıkanır, ülke kilitlenir. Bunca yıllık demokrasi emeğimiz heba olur; Sovyet artığı devletlerin standartlarına düşer, dünyada itibar kaybederiz.

"Tezine güvenemeyen karşıtını suçluyor"

Referandum sürecinde toplum iyice gelirdi. Siyasilerin kullandığı nefret söylemleri halka da yansıdı ve kutuplaşmalar arttı. Gelinen noktada referandum Sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Referandum sürecinde tarafların, değişikliklerin içeriğini tartışmak yerine karşı tarafı ağır sıfatlarla suçlaması kendi tezlerine güvensizliğin ifadesidir. Anayasalar bir parti programı değildir. Bütün toplumun içinde yaşayacağı  bir genel hukuk çerçevesidir. Bu çerçevenin tartışılması ve kabulü, toplumda gerginliğin, ayrışmanın, çatışmanın vesilesi olmamalıdır. Oysa bu referandumda bazı iktidar sözcülerinin söz ve davranışları, karşıtlarına yönelttiği tehditler, değişikliklerin kabulü halinde gelen tehlikenin büyüklüğünü anlamaya yelmektedir.

Halen görüştüğünüz AKP’liler var mı? Onların bu olup bitenler hakkındaki kanaatleri nasıl?

28 şubatın yıldönümü vesilesiyle de söyledim. 28 Şubat mağduriyetinin yıllardan bu yana siyasi rantını devşirenlerin, dün kendi haklarını savunan demokratların, mütedeyyinlerin, liberallerin ve on binlerce insanın mağduriyeti karşısında belki çaresizce suskun kalması benim vicdanımı kanatıyor. Ben ki, 28 Şubat’ta, 27 Nisan’da, kapatma davasında hep özgürlüğü, hakkı, hukuku ve demokrasiyi savunanlardan birisiyim. Bu duygularımı AK Partili dostlarıma da söylüyorum. Ferden ferda tümü kaygılarımı paylaştıklarını söylüyor, sonra kalabalıkta kayboluyorlar.

"Din zarar gördü

Eski yol arkadaşlarınıza seslenecek olursanız neler söylemek istersiniz?

Bu son dönemde dini değerler, kutsallarımız çok hoyratça kullanıldı.Üzüntüyle söylüyorum; din bundan çok zarar gördü, o nedenle dinden referans alan bir çağrı yapmaktan sakınıyorum. Sadece, haksızlık karşısında suskun kalmamanın insani ve İlahi bir emir olduğunu ve bir toplumda huzur ve barışın ancak adaletle sağlanabileceğini hatırlatmakla yetiniyorum.

"Cesurla korkağı böyle günde ayırt ediyorsunuz"

Basının içinde bulunduğu durum alemin malumu... Böylesi bir ortamda Yeni Asya Gazetesini nerede görüyorsunuz?

Yeni Asya gazetesine teşekkür ediyorum. Bakan olduğum ve iktidar etki kullandığım dönemde bir cümlemi yazmak için koşanların şimdi iktidarın hışmından korkarak ortadan kaybolduğu günlerde, sayfalarını açarak demokrasiye, özgür düşünceye hizmet ediyor. Doğrusu da insan, iyiyle kötüyü, cesurla korkağı, çıkarının peşinde olanla topluma hizmet edeni böyle günlerde ayırt ediyor. Bu da bize ders oluyor.