Kültür-Sanat

Erdal Beşikçioğlu, sahneledikleri rock müzikali "Woyzeck Masalı"nı anlattı: Savaşın yalnızlaştırdığı kadınların 'masalı'

"İnancı olmayan bir insanı istediğiniz kadar evirin çevirin, bir yere sokamazsınız"

15 Ekim 2017 18:41

Georg Büchner’in klasik metninin bir rock müzikaline dönüştüğü “Woyzeck Masalı”, 'Tatbikat Sahnesi' tarafından bir sezon aradan sonra daha geniş bir kadroyla UNIQ Hall’da sahneleniyor. Oyunu uyarlayan ve yöneten Erdal Beşikçioğlu,  Woyzevk Masalı için, "Woyzeck, savaşın yalnızlartırdığı kadınalrın savaşı. Woyzeck ve Marie’nin trajedisini, işleyen sistem içinde ve savaşın bütün yok ettiği değerlerin, erdemin, ahlakın yoksunlaşmasıyla anlatıyor" dedi.

Milliyet'ten Selay Sarı'nın sorularını cevaplandıran Erdal Beşikçioğlu'nun yanıtları şöyle:

Oldukça zor ve iddialı bir proje.

Müzikallerin organizasyonu çok zor iş, müziğin, dansın, tiyatronun iç içe geçtiği bir iş olduğu için biraz daha zor. Farklı disiplindeki insanların ortak bir sahne üzerinde devinmeleri çok risklidir aslında ve ülkemizde maalesef kimsenin buna ayıracak çok fazla vakti de yok ister istemez. Umarım daha güçlü prodüksiyonlar çıkarmamız için devlet de bu maceraperestleri teşvik eden hâl ve hareketlere girer. Ama olsa da olmasa da bu tiyatro sanatı bir şekilde kendini anlatacaktır.

Bayağı yüksek beklentileriniz var Oyuncularınızdan.

Ben oyuncularımdan değil, sahne üzerinde var edilen dünyaya olan inançtan çok şey bekliyorum. İnancı olmayan bir insanı istediğiniz kadar evirin çevirin, bir yere sokamazsınız. Görünmeyen bir şeye değil, hayata bağlayacak amaca dair inancından bahsediyorum.

Ama aynı zamanda büyük bir fiziksellik, yüksek disiplin, şarkı söyleyebilme yeteneği de gerekmiyor mu?

Yavaş yavaş oyuncu olarak bunların farkındalığına varıp, kendi bedenimizin ne kadar değerli olduğunu fark ettiğimiz zaman zaten, bu ülkede sanırım sahne sanatları layık olduğu yere çıkacaktır. Bunun için sadece bize tatlı umutların çizilmesi gerekiyor, tatlı yolların çizilmesi gerekiyor. Yolu gördüğümüz zaman merak etmeyin, biz o yoldan yürürüz.

 “Woyzeck Masalı”na bir sezon aradan sonra devam etme kararını size kim verdirdi?

Savaşın yalnızlaştırdığı kadınlar, tabii ki. Orta Doğu’da bitmek tükenmek bilmeyen ‘erk’ kavgası ve bu erk kavgasının sonunda yalnızlaşan kadınlar ve çocuklar. Savaşı bir kez daha gözden geçirmek gerektiğine inandığım için, kendi içerisindeki ana fikri hâlâ gündemde olduğu için devam etmesi gerektiğine inandım.

 “Woyzeck” oyununda ana karakterin üst sınıflar tarafından bir anlamda kurban edilmesi söz konusu.

Tabii ki öyle. Erkek sistemin içinde bir dişlidir. Her doğan erkek budur ve o büyük makineye hizmet eder. Bu bağlamda asıl trajedi nerededir? Sistem bir insanı kurban ederken, o kişinin ardında bıraktıklarının trajedisi hep göz ardı edilir. Hele ki bu kadının bir de çocuğu varsa çelişkisi daha fazla olur. O yüzden “Woyzeck Masalı”. Çünkü sadece Woyzeck’in değil, Woyzeck ve Marie’nin trajedisini, işleyen sistem içinde ve savaşın bütün yok ettiği değerlerin, erdemin, ahlakın yoksunlaşmasıyla anlatıyor.

Klasik “Woyzeck” değil bu anlamda.

Değil tabii, yoksa “Woyzeck” koyardık. Bizim hikâyemizdeki Marie, “Woyzeck”in klasik metnindeki Marie değil, tamamen başka bir olgu. O yüzden, entelektüel, “Woyzeck”i bilen bir dimağın, Tatbikat Sahnesi’nin “Woyzeck Masalı”ndan daha büyük bir keyif alacağına inanıyorum.

“Bollywood’a karşı değiliz canım”

 IMDB sayfasında bir Bollywood filminde rol aldığınız şeklinde bir ibare var. Adı da “Kaplan Hayatta”.

Adı da şahaneymiş, keşke olsaydı. Bollywood’a karşı değiliz canım, İran sinemasına da karşı değiliz. Keşke olsa da oynasak. Keşke sadece film çeksek.

Sinemayı daha mı çok tercih ediyorsunuz?

Bir düşünsenize, 180 sayfayı bir haftada çekmek mi sizi daha değerli kılar, yoksa sekiz haftada çekmek mi?

Ama dizi piyasası dünyada yükselişte, Türkiye de şu anda o yükselişe dahil görünüyor.

Çünkü dünyanın hiçbir yerinde bu kadar işgücüyle, bu kadar zamanda iş beceremezsiniz. Bizimkiler de “Vay anasını, dünya çapında alkışlanıyoruz,” modunda. Bir bakın Allah aşkına, kullandıkları mekanlar, sahneler birbirinin aynı.

Son olaylar çerçevesinde “Behzat Ç”nin durumu ne olacak?

Emrah (Serbes) çok güzel bir sinopsis yazmıştı, bu korkunç kaza olmadan önce. Çok da güzel, naif bir hikâye yazmıştı. Keşke böyle olmasaydı.

“Tiyatro vakit  geçirme yeri değildir”

Orijinalini bilmek tiyatro deneyimini zenginleştirir mi?

Muhakkak. Tiyatro vakit geçirmek için gelinen bir yer değildir. Tiyatro ne olduğunu bilip, buraya gelip, ardından o tiyatronun ne anlattığını tartışabileceğiniz bir felsefe yuvasıdır. Hoşça vakit de geçirebilirsiniz, ben buna karşı çıkmıyorum. Öteki taraftan tartışma yaratmak, var olan metinlerin başka bir pencereden bakılarak insanlara sunulup, bunların tartışılması bambaşka bir boyut kazandırır tiyatroya.

“Derin’in ifade gücü yüksek”

 Kızınız Derin anne ve babasının işiyle ne kadar ilgili?

Derin tiyatronun her yerinde. Bir bakıyorsunuz gişesinde, bir bakıyorsunuz kafesinde, bir bakıyorsunuz arka tarafta kostüm teğelliyor. O burada kendini var ediyor, var olduğunu hissediyor, o yüzden her bir karesinde o var. Ama özellikle sahne üzerindeki aurası bayağı iyi, ifade gücü yüksek. Ömer büyüdüğü zaman nerde olacak onu merak ediyorum.

O da sahne arkasına geliyor mu?

Daha iş yapmıyor tabii, 5 yaşında, ama burası onun için büyük bir oyun alanı.