Kültür-Sanat

Efsanevi piyanist Maria João Pires: Yorumcunun mahareti kendini göstermek değil, mütevazı olmaktır

30 Mayıs 2024 10:28

Çağımızın yaşayan en kıdemli piyanistlerinden Maria João Pires, 31 Mayıs’ta, 52. İstanbul Müzik Festivali kapsamında bir konser verecek. Beethoven’ın 3. Piyano Konçertosu’nu çalacağı konserde Pires’e Festival Strings Lucerne eşlik edecek. Pires, başarının bir tuzak olduğunu belirterek, "Yorumcunun mahareti kendini göstermek değil, mütevazı olmaktır. Müzik ve yorum kibir kaldırmaz; nota size ait değildir ve ona saygı duymalısınız" ifadelerini kullandı.

Maria João Pires'in Boğaziçi Üniversitesi'nde müzik dersleri veren Feyzi Erçin'le yaptığı söyleşi şu şekilde...

Portekiz’de doğdunuz; “coğrafya kader midir”? Ya da daha zarif bir şekilde sormak gerekirse; Portekiz gibi nev-i şahsına münhasır bir ülkede doğmuş ve ilk eğitiminizi orada almış olmak, müzikal karakterinize neler kattı ve temperemanınızı hâlâ etkilediğini hissediyor musunuz?

Kendi kültürümü çalışıma yansıttığımı hiçbir zaman reddedemem. Portekizliyim ve hem Lizbon hem kırsalından beslenerek büyüdüm. Bu işin bir yanı. Diğer taraftan, sanatçı, yaratıcı, öyle bir kişi olmalı ki, kendi kültürü onun için önemli olduğu kadar önemsiz de olabilmeli. Biz, yorumcular olarak, çok somut arayışlar içindeyiz. Ve aradığımıza ulaşmak için iki şeye ihtiyacımız var, bilgi ve bilgelik. Bunlara ulaştığımız zaman, kültüre ait olan ile olmayanı ayrıştırabilir ya da harmanlayabiliriz.

Burada sorulabilecek çok soru var. Mesela Beethoven hangi kültüre aitti? Bütün büyük besteciler ve sanatçılar içinden geldikleri kültürden farklı değil midir? Bu sebeple de yorumcu olmak, notaları okumaktan farklıdır. Besteciyle bir bağ kurmaktır. Notaların kurallarına uyarak, onunla bir diyalog kurmaktır. Bu diyalog da yorumcunun kendi kültüründen de bestecinin kültüründen de farklıdır. Biz şu anda sizinle tanıştık ve farklı kültürlerden insanlarız ve aramızda bir diyalog kurabilmemiz önemli, birimizin diğerine kendi kültürünü empoze etmesi değil.

Müzik ve yorum kibir kaldırmaz; nota size ait değildir ve ona saygı duymalısınız. Ancak bu şekilde diğer yorumculardan farklı olabilirsiniz ve her yorumcu da farklı bir sonuca ulaşabilir. Yorumcunun mahareti, kendini göstermek değil, mütevazı olmaktır. Başarı, bir tuzaktır. Kendinize yalan söyleyeceğiniz bir yere götürür sizi. Dolayısıyla, kültürel birikimin yorumcuyu nereye götüreceğini düşünürken, daha önemlisi, tevazuya ve samimiyete ihtiyacımızdır. Ancak böylelikle kendi kuzey yıldızımızı bulabiliriz.

Konserde piyano konçerto edebiyatının en iyi bilinen, en çok çalınan ve müzikal açıdan en zor eserlerinden birisini, Beethoven 3. Piyano Konçertosu’nu çalacaksınız. Üstelik de birçok piyanist tarafından sadece teknik bir gam gösterisi olarak sığ bir şekilde yorumlanabilen çok özel bir eserde. Beethoven’a ve tekniğe yaklaşımınızı nasıl tarif edersiniz?

Yıllar önce daha gençken birisi sormuştu bana ve “teknik diye bir şey yoktur” demiştim. Aslında doğrusu, teknik sürekli değişir olmalıydı. Teknik, sizin amaca ulaşmak için yolları nasıl bulabileceğinize dair kapasitenizdir. Teknik el değildir. Mesela benim ellerim çok küçüktür ve bazı eserlerde işe hiç yaramazlar.

Amacınıza giden yoldur teknik, kendi vücudunuzu tanımaktır. Her parça için farklı bir ses yaratmalısınız, herhangi iki parçanın ses ihtiyacı aynı olamaz, teknik o sesi bulmaktır. Kendinizi anlamanızdır, karar vermenin yollarını bulmaktır, karar vermektir. Beethoven’da cümlelemeyi çok değerli buluyorum. Cümle kurmanın, müzikte, özgür bir yanı vardır. Belli bir şekilde başlayınca, belli bir şekilde biter; kendini inşa eder cümle.


Her gün aynı yoldan yürümek ama farklı koşullarda yürümenin yarattığı değişik duygular gibidir müzikte cümle kurma. Rastlantısal bir yanı vardır hareket etmenin. Notayı okursunuz, keşfedersiniz, ama ötesinde, size özgürlük veren bir cümle kurma ihtiyacı vardır. Budur teknik. Notayı saygı duyarak okursunuz ama notanın içinde nefes almanız, hissetmeniz, duygulanmanıza ve parçadan etkilenmenize izin vermeniz ve böylece parçayı etkilemeniz beklenir. Kibirli olduğunuz noktada sizin olmaktan çıkar parça. Benim için teknik, bu ifadelere dair ustalık kazanmaktır.

Festival konserinde size, bir orkestra şefi olmayan Lucerne Festival Strings ve başkemancı Daniel Dodds eşlik edecek. Beethoven’ın eserleri anıtsal yapılar ve bir konçertosunu sadece teknik gamlardan oluşarak çalan çok piyanist var. Beethoven’ın bu kadar senfonik bir konçertosunda şef ile esere aynı gözden bakabilmek ne kadar zor ve önemli?

Aslında bu benim çok sevdiğim bir şey değil, itiraf edeyim, ben şef olmasını seviyorum. Ve solist şefe adapte olmalı, buna inanıyorum. Fikirlerinizi başka birisiyle paylaşmalısınız bu meslekte. Kendi fikirlerinizle onun fikirlerinin çatışmasından üremeli müzik. Dürüstlük hem her şeyden önde gelir bu bağlamda, hem de güzel müzik yaratmanın ön koşuludur.

Her şey esnek olabilmeli, gerçeği ararken. Şef ile solistin diyaloğu da bunu hedeflemeli. Tabii gerçek nedir, bu herkes için değişecektir, ama bence o ana ait olandır. Kendi ihtiyaçlarınızı geride bırakıp farklı bir alan yaratabilmektir şef ve solistin diyaloğu. Egosantrik fikirlerinizi geride bırakılabilmelisiniz ki müziğin hizmetinde olabilin ve onu ortaya çıkartın. Bilmiyorum, bunların hepsi doğru olmak zorunda değil, ama ben buna inanıyorum...

"Mozart nüktedan, Beethoven’da yok bu"

Mozart 24. Do minör piyano konçertosunu besteledikten 10 sene sonra, Beethoven 3. Piyano Konçertosu’nun kadans skeçlerine başlamıştı. İki eserin ilk seslendirilişleri arasında 20 yıl yok. Bu sürede müzikte neler değişti?

İnanılmaz bir şey bu iki eserin bağlantısı. Öyle anlar var ki, aynı besteci yazmış gibi geliyor ikisinden bazı pasajları, izole edince. İki eseri de birleştiren bir şey var ama bu eserlerin kendisi değil çünkü bambaşka karakterde besteciler. Tarif etmesi çok zor. Bu Beethoven’ın kendi sesini bulabildiği ilk konçerto. Sonatlarda daha eski örnekleri var, ama konçertolarda yok zira ilk iki konçertosunda çok Mozart mirası var. Bu konçerto ile durum değişiyor, daha otoriter, daha az neşeli.

İki besteci arasındaki temel farklardan birisi bu; Mozart nüktedan, Beethoven’da yok bu, ve bu eser de bunun tipik bir örneği, her şeyi çok ciddiye alıyor. Beethoven’ın maneviyata yaklaşımı eseri çok etkiliyor ve bu maneviyat nüktedan bir hayat tavrının tam tersi. Schubert’i de katabiliriz bu denkleme. Schubert’teki kabullenme hiç yok, tüm müzik bir mücadele üzerine kurulu Beethoven’da. Beethoven her zaman mücadele ediyor. Schubert hep kabulleniyor. Sadece son 3 sonatta bir kabullenme var Beethoven’da. Bu denklemler ve zıtlıklar içinde bakınca, Beethoven’ın ışığına uyandıran bir konçerto bu. Bir yanda sürekli bir mücadele, diğer tarafta da lirisizim ve ikisinin arasındaki diyalog. Bir yanda kendisinden önce olana bağlılık, bir yanda ise onu yıkma telaşı. Müzik tarihinin müstesna eşleşmelerinden bu konçertolar.

3. Piyano Konçertosu’nun tüm malzemesi, neredeyse, kadansın bitiminde timpanide duyulan bir ritim üzerinden inşa edilmiş. Konserde orkestra tuttisini bitirdiğinde ve ilk notaları çalacağınız anda, gözünüzün ve zihninizin önünde neler görüyor ve planlıyor olacaksınız?

Orkestra ile çalarken kendimi bir solist olarak görmüyorum. Hele de Beethoven’da. Hatta daha önce piyanoyu orkestranın içine koyarak ve şefe bakarak çaldığım seferler de olmuştu. Bu sayede, müzikteki farklı unsurları keşfedebildim. Kendime dair de. Tahminen seyirci de daha önce duymadığı bir müziğe tanık oldu. İşte o zaman kendimi büyük bir şeyin bir parçası olarak gördüm. Beethoven çalarken devasa bir eserin parçasıyım.

Solist olma hissi bir illüzyondan ibaret. Konçerto dediğiniz şey sandığınız kadar solist odaklı değil. Bunu düşünüyor olacağım. Nitekim solo resital verdiğinizde de kendinizi seyircilerin bir parçası olarak hissetmelisiniz. Bu, seyirciye bir şey aktarmak veya vermek fikrinden tamamen farklı. O, işte, tuzağa düşmek. Kendinizi solist olarak yüceltip bir hiyerarşi kurmak değil, kendinizi ister bir orkestra ister dinleyicilerin bir parçası olarak görebilmek önemli.

Her ne kadar Beethoven sizin repertuarınız ve stilinizin tam ortasında ise de, 3. Piyano Konçertosu’nu 2014 yılında kaydettiniz ve bu başarılı kayıt birçok ödül de aldı. Bu eserin kaydı için bu kadar beklemiş olmanın özel bir anlamı var mıydı ve kaydettiğiniz olgun dönemde Beethoven yorumunuz değişmiş miydi?

Deutsche Grammophon ile çok yıllar çalışmıştım ve çok güzel zamanlarımız geçti birlikte. Ama sonunda 70 yaşındaydım ve dünya hızla değişiyor gibi hissediyordum. Özellikle müziğin ne olduğuna dair; müzik yarışma mı, savaş mı, kazanılan bir şey mi, bir numara mı olmak gerekiyor? Kendimi bu sorularla boğuşurken ve değişen kurallarla bağdaştıramazken buldum.

Gitmek istedim çünkü acı çekiyordum. DG’den ayrıldım. Sonrasında bu kayıt ortaya çıktı. Orkestra ve şef seçimi çok güzeldi. Bir anlamda eski dünya düzenine karşı çıkmak ve Beethoven tarzı bir mücadele ve kendimi ifade etmek isteğinin zamanıydı o.

Beethoven’ın 3. Piyano Konçertosu’nun çok sayıda güzel yorumu var. Ama size sadece kadın piyanistlerin yorumlarını sormak istiyorum, ki içlerinde Annie Fischer, Clara Haskil, Martha Argerich ve Mitsuko Uchida ilk akla gelenler. Kendi 2014 kaydınız dışında bu eserin sizde iz bırakan yorumları hangileri ve neden?

Özellikle Clara Haskil. İnanılmaz bir yeteneği var ve bu yetenek tam o bulunduğu anda olmaya dair bir yetenek. Tam doğru noktada var olabilmek. Müzik gibi yüce bir şeyin karşısında, yerini, ne yapması gerektiğini, nereye kadar gidebileceğini bilmeye dair bir yetenek. Bir yere ulaşma ve orada durmaya dair, neredeyse bilimsel bir içgüdüsü var.

Haskil’in duyguları hep besteciye yaklaşır, ondan daha önemli olmaz onunla birleşir. Ayırt edemezsiniz çaldığında duyduğunuzun hangi kısmı Mozart’a hangisi ona aittir. Bende en çok iz bırakan budur, Haskil’e dair. Çok sıcak ve samimi buluyorum çalışını.

* Piyanist Maria João Pires’e, 52. İstanbul Müzik Festivali kapsamında, 31 Mayıs Cuma akşamı saat 20.00’de Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda vereceği konserde Festival Strings Lucerne eşlik edecek.