KCK'ya yönelik operasyonların yoğun olduğu 2011-2013 yıllları arasında İçişleri Bakanlığı görevinde bulunan eski AKP'li İdris Naim Şahin, "Abdullah Öcalan’ın, İmralı’da bulunan cezaevi arkadaşına, benimle ilgili olarak ‘faşist bakanın görevden alınmasını başbakana söylemelerini istedim’ diyor. Bu sözler hayal mahsulü değil. Devlette kaydı var. O konuşmadan kısa süre sonra görevden alındım" iddiasında bulundu.
"Bakıldığında devlette terör örgütü sempatizanlarının olduğunu anladım" diyen Şahin, "Bakanlığım döneminde KCK’ya yaptığımız adli operasyonlar, benden sonra yargı paketleriyle yok hale getirildi" iddasını gündeme getirdi.
Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk'e konuşan (21 Eylül 2015) İdris Naim Şahin'in açıklamaları özetle şöyle:
‘Teröre karşı kesintisiz mücadele dönemi’
"Bakanlığım döneminde valilerden istihbarata, operasyonlara ağırlık verilmesini, terörle mücadeleyi kesintisiz bir biçimde sürdürmelerini istedim. Elde edilen bilgilerin, olayların kesintisiz takibi konusunda yazılı emirlerim vardı. Polis-jandarma bölgesi diye ayrımı kaldırdım. Polis jandarma, jandarma polis sınırında operasyon yapar hale geldi. Bununla yetinmeyip ‘il sınırı’nı kaldırdım. Yani operasyon nereye kadar gidecekse o illeri de içine alacak bir biçimde güvenlik güçlerini yetkilendirdim.
’Yazılı değil sözlü emir verildi’
Benden sonra doğal olarak bu uygulama bıçakla kesilir gibi durdu. Dönemin başbakanı da bunu bir itiraf ya da gerçeğin ifadesi olarak, vicdanının sesi olarak ifade etti. Valilere ciddi manada operasyonlara girmemelerini istediklerini açıkladı. Bunun yazılı bir talimat olmadığını biliyorum. Sözlü emirdir. Aksi halde vali ve güvenlik güçleri görevlerini ihmal etmezlerdi. Operasyonlar yapılmaması ile ilgili talimatta ısrarlı olunduğu izlenimi yaratıldı. Hukuk tanımazlar gizli yönlendirici emirler de vermiş olabilir. Onlar da bir gün ortaya çıkar. Kesin olan durum, Cumhurbaşkanı’nın ifadeleriyle ortaya çıktığına göre sözlü talimat kesin olarak var.
Sözlü talimatlarda 100’den az terörist grubu görülürse müdahale edilmeyeceğini, dönemin İçişleri Bakanı’nın talimatını kamuoyu bilgisi olarak hepimiz öğrendik. Teröristler de en fazla 99’da kalmayı tercih ederlerdi diye düşünüyorum. Onlar bu konularda kendilerini daha iyi motive ediyor, fırsatları iyi değerlendiriyorlar. Bunları bilmek durumdalar. Bilmezlerse bu terör eylemlerini cesaretle ortaya koyamazlar. Neticede terörle mücadele akılların yarışıdır. Terörle mücadele eden akıl ve akıllar grubu ortak akıl üreterek mücadele etmesi lazım.
’Abdullah Öcalan istedi, görevden alındım’
Teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın, İmralı’da bulunan cezaevi arkadaşına, benimle ilgili olarak ‘faşist bakanın görevden alınmasını başbakana söylemelerini istedim’ diyor. Bu sözler hayal mahsulü değil. Devlette kaydı var. O konuşmadan kısa süre sonra görevden alındım. Nedenini görevden alınlara sormak lazım.
‘Çözüm süreci’ adı altında örgüte nefes aldırmak için oyalanma sürecine girildi. Süreç denilen bir senaryodan ibarettir. Al-ver tarafı vardır. Ama milletin, devletin aldığı bir şey yok.
‘Çözüm süreci bölücü örgüte yaradı’
Çözüm süreci terör örgütüne yığınak yapma imkanı tanıdı, millete, devlete sorun üretildi. Çözüm sürecinin başladığı dönemde olmayan sorun, devlet için, millet için sorun oldu. Açıkçası çözüm süreci millet için değil, terör örgütü için çözümdür. Bunları acı bir gerçek olarak yaşıyoruz. Bunun da tarih önünde, tarihe bırakmaya kalmayıp hukuk önünde, millet önünde açıklamasının yapılması, hesabının verilmesi lazım. 18 ay 20 gün İçişleri Bakanlığı göre-vinde bulundum. ‘Çözüm süreci’ adı altında yürütülen çalışmalar benim dışımda geliştirilen hadisedir. Benimle görüş alışverişi yapılmadı.
‘Devlet içindeki sempatizanlar’
Çözüm sürecinin ilk maddesi, bu sürece karşı olan, ‘terör örgütüyle mücadele asla aksatılmamalı’ diyenlerin görevden alınmasıydı. Tabii bu sürecin hazırlık dönemi de oldu. Bir şeyler olduğunu biliyordum ama millet-devlet için gerekli olmayan bir maceranın, terör örgütünü kurtarmaya dönük bir organizasyon olduğunu atlamışız. Biz teröristlerle uğraşırken, devletin içinde terör örgütlerinin sempatizanları var mıydı, yok muydu diye araştırmayı kendime yakıştıramadım. Bakıldığında devlette terör örgütü sempatizanlarının olduğunu anladım.
‘Yargı paketleriyle kurtuldular’
Bakanlığım döneminde KCK’ya yaptığımız adli operasyonlar, benden sonra yargı paketleriyle yok hale getirildi. 2013’te bir taraftan terör örgütü alandan militan devşirirken, bir taraftan da cezaevindeki terör örgütü militanları, cezaevinden yasal düzenlemelerle çıkarılmak suretiyle PKK’ya yeniden güç kazandırıldı. Bunlar eğitilmiş, profesyonel elemanlardı. Bunlardan binlercesi örgüte katıldı. Belki Kandil’e gitmediler ama ülkenin her yanında, militan olarak misyonlarını üstlenmeye devam ettiler. Yargı paketleri, terör örgütlerinin militanlarını ceza yönünden bir nevi affa uğratan kanunlardır.
‘Abdullah Öcalan’ın sandalyesini düzeltti’
PKK’nın hedeflerinde hiçbir değişiklik olmadı. Bunu, onunla müzakere yaptığını söyleyerek milleti oyalayan hükümet kanadı da çok iyi bilmektedir. Bile bile masa kurulmuştur. Masa kurulurken İmralı’da terörist başının oturacağı sandalye tutulmuş, sandalyesi düzeltme nezaketi de gösterilmiştir. Teröristin sandalyesini düzelten de müzakere heyetinden birisidir. Şimdi yaşananlar için “Sorumlu Kandil’dir” diye işin içinden çıkılmaz. Sorun zaten Kandil’dir. Sorunun çözümü tekrar devletin kendisini terörle mücadele eder yapıyla dönüştürmesinden ibarettir. Personel, silah gücü de vardır.
Çözüm sürecinin ilk maddesi, terörle mücadele edenlerin tasfiyesiydi. Bunun ilk uygulaması da bana yapıldı. Öcalan istedi görevden alındım."