Yaşam

Diyanet İşleri: Avrupa, yaygınlaşan İslamofobik nefreti fırsat olarak değerlendiriyor

"Diyanet İşleri Başkanlığı’nı itibarsızlaştırmak için ellerinden gelen her türlü kötülüğü yapıyorlar"

14 Kasım 2016 11:39

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez,  Avrupa kamuoyunun Diyanet İşleri'ni itibarsızlaştırmak için yoğun propaganda içinde olduğunu belirterek "Avrupa yaygınlaşan İslamofobik bir nefreti fırsat olarak değerlendiriyor" dedi. Görmez, Diyanet İşleri'nin tartışılan bütçesine ilişkin de "Her sene bütçe yapılırken de en büyük tartışma, Diyanet’in bütçesi üzerinden yürütülür. Halbuki Diyanet’in bütçesinin yüzde 94.6’sı sadece personel maaşıdır. Geriye kalan para 350 milyondur." ifadesini kullandı.

Belarus’un başkenti Minsk’te inşa edilen caminin açılışında Habertürk’ün sorularını yanıtlayan Diyanet İşleri Başkanı'nın açıklamaları şöyle: 

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve Diyanet Vakfı’nın yurtdışı hizmetleri arttıkça FETÖ’nün Diyanet’i itibarsızlaştırma çalışmaları da o oranda arttı. Üzülerek belirteyim, bu coğrafyalara millet olarak, FETÖ’den dolayı özür borcumuz var. Çünkü coğrafyada 100 yıllık fasıladan sonra yeşerebilecek İslam kimliğini başka yönlere kanalize etmiş, yeşerecek İslam aklını da heba etmiştir. Buralarda kurdukları müesseselerle çocukların üç aidiyetini yok etmişlerdir: Aile aidiyeti, kendi milletlerine olan aidiyet, İslam ümmetine olan aidiyet.

 

Yıpratma kampanyası

 

Avrupa kamuoyunu Diyanet aleyhine çevirmek için yoğun propaganda içindeler. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı itibarsızlaştırmak için ellerinden gelen her türlü kötülüğü yapıyorlar. Bu kötülüğe alet olacak gazetecileri ve siyasetçileri de bulmakta zorlanmıyorlar. Çünkü Avrupa’da yaygınlaşan İslamofobik nefreti de fırsat olarak değerlendiriyorlar.

 

Böyle devam etmez

 

Diyanet İşleri Teşkilatı’nın görev tanımını tamamen değiştirmeden yoluna devam etmesi mümkün değil. Artık din hizmeti, camiye gelen insanlara namaz kıldırmaktan ibaret olamaz. Mihrabın ruhunu dışarı taşıyarak çocuklarımıza, gençlerimize, engelli vatandaşlarımıza, kadınlarımıza, hapishanedeki vatandaşlarımıza, huzurevindeki yaşlılarımıza, her kesime, hiçbir ayrım yapmadan her türlü sosyal hizmeti din hizmetinin parçası olarak kabul eden bir anlayışla devam etmesi gerekiyor. Din eğitimini, sadece Kuran kurslarına indirgeyip görevini yapması mümkün değil.

 

Müfredat değişiyor

 

Küresel ölçekte dünyanın her tarafında din hizmetlerini yürütebilmek için daha farklı bir yapılanmaya ihtiyacımız var. İmam hatip lisesinden, ilahiyat müfredatına kadar hepsini gözden geçirmemiz gerekiyor. Şu anda Diyanet İşleri teşkilatının fakülteden sonra 3 yıl eğitim verdiği, müftü yetiştiren dini yüksek ihtisas merkezleri var.

Latin Amerika’ya kadar pek çok insan, gelip bu eğitimi alıyor. Biz bu eğitimi bölgelerdeki farklılığı dikkate alarak yenilemekle uğraşıyoruz. Mutlaka bir diyanet akademisi kurulmalı ve dünyanın her dilinde, her coğrafyasındaki insanlara İslam dinini doğru anlatabilecek insanları yetiştirebilmeliyiz.

 

"Masum olan geri döner"

 

15 Temmuz’dan sonra iki önemli kararımız var. Birincisi; bu yapıya kalbini, ruhunu, aklını teslim etmiş herhangi bir arkadaşımıza bir tek camimizin mihrabını verip yola devam etmemiz mümkün değil. İkincisi de; herhangi bir arkadaşımızın, bir mihrap görevlisinin, bir minber görevlisinin haksız yere itham edilerek ihanet içindeki yapının parçası olarak değerlendirilmesi asla mümkün olmaz.

Diyanet’in bu tür yapılardan kendini koruma konusunda reflekslerinin güçlü olduğunu biliyoruz. Buna rağmen yanlış içindeki arkadaşlarımızın varlığı ortaya çıktı, onlarla yolumuzu ayırdık. Ancak her bir elemanımızla ilgili müstakil bir soruşturmayı devam ettiriyoruz. Bunun neticesinde masumiyeti ortaya çıkan arkadaşımız aynı yol ve yöntemlerle tekrar görevlerinin başına dönecektir.

Ben 15 Temmuz gecesi ve takip eden 3 gün boyunca ayaktaydım. Bir taraftan kendi müftülerimizle görüşürken, bir taraftan da dünyanın her tarafından ilim adamları ve diyanet işleri başkanlarıyla doğrudan iletişim içinde oldum. Dünyanın her ülkesinin diyanet işleri başkanı beni aradığında, ‘Bu sadece size değil aynı zamanda bize yöneliktir. Sizin yıkılışınız bizim yıkılışımızdır. Türkiye’nin yıkılışı bizim umutlarımızın son bulmasıdır. Çocuklarımıza gösterecek hiçbir gelecek ümidi bundan sonra kalmaz’ dediler.”

 

"Mezhepçi dil kullanılmamalı"

 

(İranlı yönetmen Mecid Mecidi’nin çektiği, “Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi” filmi) “Mecid Mecidi, mülahazalarımızı ciddiye alarak Türkiye’ye geldi. İstanbul’da yarım gün beni dinledi. 3 şey söyledim. Birincisi; Peygamber’imizin mücessemleştirilmesini istemeyiz. Çocuk da olsa, bebek de olsa, kundaktaki bebek de olsa Peygamber’imiz Aleyhisselam’ın mücessem bir şey olarak gösterilmesi, fıkhen caiz olsa dahi edeben ve diyaneten uygun bulmayız.

İkincisi; filmi yapacaksanız belli bir kültür evreninin içinde kalarak, belli kalıpların içerisinden bakarak değil dünyadaki bütün Müslümanların ortak siyer bilgisiyle yapmalısınız.

Üçüncüsü; 'Bu herhangi bir şahsın hayatı değil Peygamber’in hayatıdır. Peygamber hayatına hayali unsurlar konulmamalı. Aslına sadakatten asla şaşmamalıyız' dedim.

Film, gösterime girdikten sonra da Diyanet olarak 8 maddelik bir açıklama yaptık. Buradaki bir hususun da altını çizelim; bir kültür evrenini eleştirirken başka uca saparak hitap etmemeli, adaletten ayrılmamalıyız. Yani mezhepçi dil kullanarak eleştirmek yerine, İslam’ın temel evrensel değerlerini dikkate alarak değerlendirmemiz gerekiyor.”

 

Diyanet bütçesi tartışması

 

“Her sene bütçe yapılırken de en büyük tartışma, Diyanet’in bütçesi üzerinden yürütülür. Halbuki Diyanet’in bütçesinin yüzde 94.6’sı sadece personel maaşıdır. Geriye kalan para 350 milyondur.”