Gündem

Dilipak: Gül, Ergenekoncuların üzerine gitmedi, paralelciler Ergenekon ve Balyoz davaları komplosuna sarıldı

"28 Şubatçılar, Balyozcular, Ergenekoncular ve Paralel yapı aynı merkezden yönetiliyor"

25 Nisan 2016 15:12

Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Ergenekoncuların üzerine gitmediğini söyleyerek, "Sonunda Paralelciler Ergenekon ve Balyoz komplosuna sarıldılar" dedi. "28 Şubat’la Ergenekon ve Balyoz aynı davada görülmesi gereken davalar" ifadesini kullanan Dilipak, "28 Şubatçılar, Balyozcular, Ergenekoncular ve Paralel yapı aynı merkezden yönetiliyor. Bunların kadrosunda şeyh de var fahişe de. Sorun şurada çıkıyor, derin ağa, laik kâhyanın yerine 'hoca efendi' lakaplı bir kâhya getirmek istiyor" diye konuştu. 

Dilipak’ın Yeni Akit’te “Ergenekon, Balyoz derken!” başlığıyla bugün (25.04.2016) yayımlanan yazısı şöyle:

Ergenekon ve Balyoz davaları buharlaştı.. Örgüt de yok, suç da, suçlu da..

Yarın Allah korusun Paralelciler geri dönüp gelirlerse, FETÖ diye bir örgüt, dolayısı ile suç ve suçlu yoktur diye bir mahkeme kararı çıkarsa şaşmamak gerek.

Bana sorarsanız, artık Ergenekoncuların da, Paralelcilerin de geri dönüş yolları kapalı..

Ama şunu da söylemek gerek: Tamam Ergenekoncuların ve Paralelcilerin geri dönüş yolları kapalı, ama bu bundan sonra darbe olmayacağı anlamına gelmiyor. Darbeler, terör ve savaşlar belli merkezlerin işi.

Şu günlerde Ankara’da hukuk adına ilginç olaylar yaşanıyor. 28 Şubat davası bir yandan, öbür yandan Ergenekon davası. Her iki davada da toplum vicdanı rahatsız.  Mesut Yılmaz’ın ifadeleri tam bir komedi. Kimse baskı görmemiş, nerdeyse şikâyetçi kimse kalmayacak. Şevket Kazan da davacı değil, Meral Akşener de. 28 Şubat’ın Media, Mafia, Sermaye, Siyaset, STK, Bürokrasi ayakları, dış bağlantıları üzerinden hiçbir inceleme yok.

Paralel yapının Ergenekon-Balyoz diye örgütlediği dava, aslında 28 Şubat’ın ardından geldi.

Refahyol hükümetinde Tansu Çiller sütten çıkan ak kaşık değildi. Erbakan üzerinden, Paralel yapının orduya sızmasına karşı çıkan, engel olan, ılımlısı ile dahi dindarları orduda görmek istemeyen BÇG kanadı Refahyol eli ile tasfiye edilecekti. Media ve Sermaye, STK içindeki unsurları ise Çatlı eli ile susturulacaktı. Ama BÇG dişlerini gösterdi. Rejimi koruma adına gerekirse kan dökeceklerdi. Erbakan “Bakalım kanlı mı olacak, kansız mı” derken bu olaya işaret ediyordu.

Eğer ordu içindeki laikçi kanat tasfiye edilseydi, bu hükümet yine düşürülecekti. Çünki Paralel, ANAP’vari 4 eğilimi bir araya getiren yeni bir koalisyon kuracaktı. Erbakan BÇG’ye karşı harekete geçmeyince, BÇG kanadı harekete geçti ve Susurluk yaşandı. Gülen o zaman Erbakan’a “Beceremedin git” çağrısını yaptı. Gülen, okulları Çevik Bir’e devretmeyi teklif etti mesela. Papuç pahalı idi.  Ardından yeni bir koalisyon kuruldu. Ecevit, Yılmaz, Bahçeli BÇG’nin gölgesinde kuruldular. Ardından AK Parti dönemi. E-Muhtıra. Büyükanıt dönemi.

Ergenekon davasına giden yolu biliyoruz. Nokta dergisi, Baransu, Ferhat Sarıkaya, Sacid Kayasu. Kardak balıkçısı vs.

AK Parti’nin oluşumunda Erdoğan’ı istemeyen de Paralelcilerdi, daha sonra Gül tezkereyi geçiremeyince “Artık muhtar bile olamaz” dedikleri Erdoğan’a iade-i itibar edilerek memnu hakların iadesinde rol alan Baykal’ın Cumhurbaşkanı olması senaryosunu yazanlar da Paralelciler’di. Ne Çiller, ne de Baykal bir gecede hidayete ermediler. Bu işler böyledir.

Tezkere geçseydi, o Ergenekoncu, Balyozcu dediklerini Irak’a gönderip orada işlerini bitireceklerdi. Paralelciler de gidip kahramanlıklar yapacaklar ve şanla şerefle geri dönüp, TSK da yerlerini alacaklardı. Ama tezkere geçmedi. TSK’daki BÇG kanadı, onun için biz tezkereye karşı çıkarken sesini çıkarmadı. Paralelciler de bu işi fazla önemsemedi. Nasıl olsa tezkere geçecekti. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı, tezkere geçmedi, Baykal da Çankaya’ya çıkamadı. İpler koptu. İş başa düşmüştü.

Gül Ergenekoncuların üzerine gitmedi/gidemedi. Sonunda Paralelciler Ergenekon ve Balyoz komplosuna sarıldılar. Bu komplodaki sanıkların üçte biri kripto, gerçekten derin devletin darbeci kanadı idi ve Paralel yapıya karşı direnenler de bunlardı. Diğer üçte biri profesyoneller, güçlüden yana, emir-komuta zinciri içinde yer alan kişilerdi, en alttakiler ise günah keçileri.

Profesyonel grubta yeralanların bir kısmı Paralelcilerin ele geçirmek istedikleri kadrolardaki isimlerdi.

Sonuçta Paralel ve Balyozdaki sanıkların üçte biri gerçek sanıktı. Eğer bunlar Paralel yapıya destek verecek olurlarsa, onlar da bir şekilde kurtarılacaklardı. Ya başka biri suçlanacak, ya da zaten üzerinde oynanan belgelerin sahte olduğu ileri sürülerek bu kişiler kurtarılacaktı.

Büyükanıt’la yapılan mutabakat, dava açılmayan muvazzafların kurtarılması yönünde önemli bir adım oldu. Derin çete bölünmüştü. Zaten bu vesile ile orduda ciddi bir temizlik hareketi de yapılmıştı. Zaman içinde bu kişilerin önemli bir bölümü de emekli edildi. Devlet bunlarla uğraşmayı bırakıp Paralel yapıya yöneldi. Aslında AK Parti, derin devletin şerrinden kurtulmak için ABD, AB ve onların içerideki taşeronları Paralele sarıldı bir bakıma. Paralel yapı da bundan aldığı cesaretle derin devlete saldırdı. Erdoğan onları bırakıp Paralel ile köprüleri atınca iş bu noktaya geldi. Adının Ergenekon ya da Balyoz olması önemli değil. O iddianamedeki örgütler, olaylar, isimler gerçek olabilir, olmayabilir de. Ama gerçek olan bir şey var TSK içinde darbeci aşağılık bir çete var. Bunların niyetlerini, yöntemlerini, ilişkilerini 60’lardan bu yana biliyoruz. Bu aşağılık adamların icraatlarını, niyetlerini ve kimliklerini 28 Şubat’ta da gördük. Öte yandan, 28 Şubat’la Ergenekon ve Balyoz aynı davada görülmesi gereken davalar. Hatta Paralel yapının bu dava ile birleştirilmesi gerek.

28 Şubatçılar, Balyozcular, Ergenekoncular ve Paralel yapı aynı merkezden yönetiliyor. Bunların kadrosunda şeyh de var fahişe de. Sorun şurada çıkıyor, derin ağa, laik kâhyanın yerine “hoca efendi” lakaplı bir kâhya getirmek istiyor. Laik kâhya sorun çıkarıyor. Yoksa her ikisi de aynı kadronun elemanı.

Aslında gerçek bir yargılamada Yılmaz da, Çiller de, Baykal da, HDP’liler de, malum sermaye de, Ergenekonun avukatlığına soyunan Bahçeli’nin de Kılıçdaroğlu’nun da aynı mahkemede yargılanmaları gerekir. Ve tabii Demirtaş’ın da. Evet, Paralel yapı kendi önünde engel gördüğü, makamına kendi adamını yerleştirmesi gerektiğini düşündüğü makamlardaki herkesi bu dava ile ilişkilendirdi. Aşağılık bir oyun oynandı. Bu işin sağı solu, Alevi’si Sünni’si, Kürd’ü Türk’ü yok. Yok, aslında birbirlerinden pek farkları, tek adları farkları.

Adı “Ergenekon, “Balyoz” olmasa da böyle bir çete vardı. Ve hâlâ da var. Tıpkı adı FETÖ ya da başka isim altında bir örgütün olduğu gibi. İslamifobia’yı örgütleyenin IŞİD’i örgütlediği gibi. Birileri aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmeye çalışıyor. Bunun adı “kontrollü bunalım stratejisi”, “asimetrik savaş” dedikleri, “Psikolojik harp” dedikleri böyle bir şey. “Tavşana kaç tazıya tut” diyorlar.

Ergenekon, Balyoz, FETÖ, 28 Şubat hepsi bir davadır aslında. Birilerinin hakkında dava açılmaması, açılanların beraat ettirilmesi bu derin gerçeği ortadan kaldırmıyor.

Selâm ve dua ile.

 

  

İlgili Haberler