Gündem

Dilek Öcalan: Abdullah Öcalan bir an önce serbest bırakılsın

"Ailesi olarak Abdullah Öcalan’ın sağlığı ve güvenlik durumuyla ilgili hiçbir bilgiye sahip değiliz"

21 Ocak 2016 16:45

HDP Şanlıurfa Milletvekili Dilek Öcalan, PKK lideri Abdullah Öcalan'a uygulanan tecritin her geçen gün keyfi bir şekilde derinleştiğini iddia etti. Dilek Öcalan, “Bir an önce Sayın Öcalan’ın özgürlüğüne yönelik ciddi adımların atılmasını talep ediyoruz” dedi.

Dilek Öcalan, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, “Ailesi olarak Abdullah Öcalan’ın sağlığı ve güvenlik durumuyla ilgili hiçbir bilgiye sahip değiliz” diyerek, “Bu tecridin ve keyfi uygulamaların hiçbir ahlaki ve hukuki boyutu yoktur” ifadelerini kullandı.

Abdullah Öcalan'ın kardeşi Mehmet Öcalan’ın da katıldığı basın toplantısında, Abdullah Öcalan’ın 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana avukatlarıyla, 6 Ekim 2014 tarihinden beri ailesiyle ve 5 Nisan 2015 tarihinden itibaren ise İmralı Heyeti ile görüşmesinin engellendiği belirtilerek, “Son olarak da 26 Aralık 2015 tarihinde yanında bulunan 2 tutuklu Silivri Cezaevine nakledilmiştir” dendi.

Avrupa Birliği’nin de “Öcalan’a özgürlük” ve “Kürdistan’a statü” talebine sessiz kaldıklarının belirtildiği açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Çatışmasızlık ortamını yeniden inşa etmek ve kalıcı barışı sağlayabilmek için sürecin baş müzakerecisi olan Sayın Öcalan üzerindeki tecridin bir an önce kaldırılması, özgürlüğünün acil olarak gündemimize gelmesi gerekmektedir.”

Dilek Öcalan, hükümetin verdiği sözleri tutmadığını, diyalog masasını devirdiğini ve ülkeyi kaosa sürüklediğini iddia ederek, “Bu kaostan çıkışın tek yolu, masaya dönmek ve nitelikli müzakereleri başlatmaktır” dedi.

HDP milletvekili Dilek Öcalan’ın açıklamaları şöyle:

"Bugün Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin bir an evvel son bulması ve Öcalan ile yapılan çözüm süreci müzakerelerine bir an önce kalındığı yerden devam edilmesi için bir çağrı yapmak üzere buradayız. Ben bugün burada Halkların Demokratik Partisi Şanlıurfa Milletvekili olarak ama aynı zamanda Sayın Abdullah Öcalan’ın ailesinin bir ferdi olarak, İmralı’da bulunan diğer tutukluların aileleri ile birlikte karşınızdayım.

 

"Tecrit koşulları keyfi şekilde derinleşiyor"

 

Bildiğiniz gibi; Sayın Öcalan tutuklandığı günden bu yana, İmralı’da ağır tecrit koşulları altında tutulmakta ve bu tecrit koşulları her geçen gün keyfi bir şekilde derinleştirilmektedir.

Sayın Öcalan 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana avukatlarıyla, 6 Ekim 2014 tarihinden beri ailesiyle ve 5 Nisan 2015 tarihinden itibaren ise İmralı Heyeti ile görüşmesi engellenerek bir tecrit ve izolasyon altına alınmıştır.  Son olarak da 26 Aralık 2015 tarihinde yanında bulunan 2 tutuklu Silivri Cezaevine nakledilmiştir. Bu konuda Adalet Bakanlığı ile görüşen HDP Meclis Başkanvekili ve İmralı Heyeti üyesi Pervin Buldan’a verilen yanıt ‘rutin işlem olduğu’ dur. Bu yanıt, ciddiyetsiz bir yaklaşımın ta kendisidir. Buradan Adalet Bakanı’na da sormak istiyorum; barışın teminatı konumunda olan Abdullah Öcalan’ın tutulduğu yerdeki bu uygulamaya nasıl bu denli ciddiyetsiz yaklaşılabilir? Bu ciddiyetsiz yaklaşım sadece tutuklu bulunan Sayın Öcalan’ı değil kendisinden haber almayı bekleyen milyonlarca insanı endişeye sürüklemektedir.

Kamuoyunun bildiği gibi; yine böyle bir dönemde; 12 Eylül 2012 tarihinde cezaevlerinde ‘’Sayın Öcalan irademizdir’’ şiarıyla, tecrit kaldırılsın, müzakere başlatılsın önermesiyle açlık grevleri başlatılmıştı. Hükümeti müzakere sürecine sevk eden bu direniş, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve görüşme koşullarının düzeltilmesi sözü alındıktan sonra sona erdirildi ve demokratik çözüm süreci başladı. Fakat gelinen noktada görüyoruz ki, hükümet verdiği sözleri tutmadı. Diyalog masasını devirdi, tecridi ağırlaştırdı ve ülkeyi kaosa sürükledi.

 

"Nitelikli müzakereler başlatılmalı"

 

Bu kaostan çıkışın tek yolu, masaya dönmek ve nitelikli müzakereleri başlatmaktır. Hükümet’in kendi önerisi olan ve kalıcılığını istediği Sekretarya kurumunun gerekliliklerini bir an önce yerine getirmek için adım atmalıdır. 

Topyekün savaş konseptinin devrede olduğu, AKP’nin savaş naralarının bütün toplumda büyük bir gerilim ve korku yarattığı ve her gün onlarca yurttaşımızın yaşamını yitirdiği bu süreçte kamuoyu gerekli duyarlılığı göstermelidir. Barış için bir çözüm üretebilmek adına, bütün kesimlerin bu süreçte elini taşın altına koyması gerekmektedir. Çatışmasızlık ortamını yeniden inşa etmek ve kalıcı barışı sağlayabilmek için sürecin baş müzakerecisi olan Sayın Öcalan üzerindeki tecridin bir an önce kaldırılması, özgürlüğünün acil olarak gündemimize gelmesi gerekmektedir.

 

"Öcalan'ın özgürlüğü için AB hiçbir şey yapmıyor"

 

Temmuz 2005 - Mayıs 2006 tarihleri arasında  ‘Öcalan Siyasi İrademdir’ imza kampanyası kapsamında 3 milyon 243 bin imza toplanmıştı. Daha sonra Dünya çapında yürütülen ‘Öcalan’a Özgürlük‘ kampanyası 6 Eylül 2012 tarihinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de start aldı. 16 Şubat 2015 tarihinde Fransa’nın Strassbourg kentinde bir basın açıklaması ile sona erdi. Bu kampanya kapsamında da 10 milyon 328 bin 623 imza toplandı ve Avrupa Konseyi’ne teslim edildi. Bu imzalar sadece Türkiye Cumhuriyeti tarafından değil, Avrupa Birliği devletleri tarafından da hiçe sayılmakta ve Sayın Öcalan’ın özgürlüğü için hiçbir şey yapılmamaktadır.

Öte yandan Avrupa’da yaşayan Kürdistanlılar, Öcalan’ın özgürlüğü için 25 Haziran 2012’de Strasbourg’daki Avrupa Konseyi önünde başlattıkları süresiz dönüşümlü nöbet eylemleri devam etmektedir. Bu eylemin amacı aynı zamanda Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu halklarının özgürlüğü, birlikte ortak yaşam talebidir. Bu talebin sadece Kürtlerin değil, farklı uluslardan işçilerin, emekçilerin, devrimcilerin ve sosyalistlerin talebi olduğunu görünür kılmak adına başlatılan bu eyleme de sessiz kalınması, bir kez daha gösteriyor ki Avrupa Birliği Devletleri Öcalan’a Özgürlük ve Kürdistan’a Statü talebine sessizler.

 

"Bir an önce Öcalan özgürlüğüne kavuşsun"

 

Son olarak, ailelerinin ve avukatlarının bilgisi dışında İmralı Cezaevi’nde bulunan Nasrullah Kuran ve Çetin Arkaş 26 Aralık günü saat 19.00’da elleri arkadan kelepçelenerek, Silivri Cezaevi’ne nakledilmişlerdir.  27 Aralık’tan bu yana 3 kişilik odalarda birbirlerinden ayrı  ve tek başlarına tutulmaktadırlar. Avukatları ayrıca üç ay ziyaretçileriyle görüş yasağı verildiğini ve telefonla görüşme yapma haklarının da ‘’telefonla görüşme yapmaları sakıncalıdır’’ gerekçesi ile ellerinden alındığını belirtiyor. Arkaş ve Kuran avukatlarına; “Bizleri İmralı’da son derece nazik karşılayanlar, günün birinde bizleri ters kelepçeleyerek ve adeta Öcalan’dan koparırcasına kaçırdılar. Burada mesaj bize değil Öcalan’adır. Açıkça bir şantaj halidir bu. Bizimle doğrudan alakalı bir uygulama olmadığını düşünüyoruz” şeklinde aktarmışlardır. Bu durum da İmralı Cezaevi’ndeki gayrı ahlaki ve keyfi tutumlardan biridir.  Bu tecridin ve keyfi uygulamaların hiçbir ahlaki ve hukuki boyutu yoktur. Ailesi olarak Abdullah Öcalan’ın sağlığı ve güvenlik durumuyla ilgili hiçbir bilgiye sahip değiliz. Yasalarla verilmiş olan haklardan keyfi bir şekilde men edilmiş durumda olmasını ailesi olarak kabul etmiyoruz. Biz ailelere ve kamuoyuna bu keyfi tutumların açıklanması ve bir an önce Sayın Öcalan’ın özgürlüğüne yönelik ciddi adımların atılmasını talep ediyoruz.

Sayın Öcalan’ın müzakereleri eşit ve özgür bir şekilde yürütmesinin koşulları sağlanmalıdır."

 

İlgili Haberler