23 Nisan 2013 11:34
BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “PKK dağda bekleyecek. Demokratikleşme olmazsa, özgürlükler garantiye alınmazsa, PKK’yi dağdan kimse indiremez. Barış, silahın susması değildir. Barış, silahın konuşma ihtimalinin kalmamasıdır” dedi.
Taraf gazetesinden Neşe Düzel'in sorularını yanıtlayan Demirtaş, Düzel'in "Hasan Cemal’in bile susturulduğu bir baskı döneminden geçiyoruz. Bu baskıdan Kürtlerin etkilenmeyeceğine emin misiniz peki" sorusuna "Hasan Cemal’e baskı varsa, Kürtlere de baskı olacaktır. Kabaca, ironik olarak formüle edersem... Hasan Cemal gibi bir isim baskı altındaysa, Türkiye’de Kürtler de özgür değildir" sözleriyle yanıt verdi.
Demirtaş, anayasa çalışmaları hakkında “Kadın haklarında AKP ile uzlaşamayız. Biz özgürlükçüyüz. Anayasada, cinsiyet ve cinsel yönelim farkı olmaksızın herkesin eşit ve özgür olmasını öneriyoruz ve bu AKP’yi çıldırtıyor” diye konuştu.
“Din hizmetlerini devlet değil, cemaatler yürütsün” diyen Demirtaş, “Sekiz bakanlıktan daha fazla bütçe alan ve sadece Sünnilere hizmet eden Diyanet İşleri Başkanlığı anayasal kurum olamaz” ifadelerini kullandı.
Neşe Düzel’in Demirtaş ile yaptığı söyleşisinin ikinci bölümü şöyle:
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’la yaptığımız ve dün birinci bölümünü yayımladığımız konuşmayı ufak bir hatırlatmayla sürdürüyoruz. Dünkü bölüm, Demirtaş’ın şu sözleriyle bitmişti. “BDP eşbaşkanı olarak açık söyleyeyim. Anayasada özerk Kürdistan deseler, Kürtçe anadilde eğitim serbesttir diye açıkça yazsalar ve bunun karşılığında da anayasanın bir maddesinde baskıcı-otoriter bir başkanlık sistemi yazsalar, biz o anayasaya evet demeyiz... Tek adamın yönettiği bir ülkeye barış gelmez... Barışı sağlayacak olan yetkileri tek adamda toplamak değil, aksine yetkileri merkezden yerele doğru yaymaktır. Barış ancak böyle gelir. Barış, demokratikleşmeyle gelir!” Kaldığımız bu yerden devam ediyoruz.
***
Peki, Öcalan, başkanlık sistemini destekleyeceğinizi neden söyledi o zaman?
Sayın Öcalan, “Destekleyeceğiz” demiyor. O, başkanlık sisteminin demokratik bir model olarak tartışılabileceğini söylüyor. “Baskıcı, otoriter bir başkanlık sistemini asla kabul etmeyiz. Ama denge ve denetim sistemini içeren bir Amerikan modeli olabilir” diyor. Zaten yargının ve yürütmenin bağımsız olduğu, kuvvetler ayrılığının sağlandığı bir başkanlık sistemine biz niye hayır diyelim ki? Biz, şu anki yönetim sisteminden de hiç memnun değiliz.
Demokrasi ve hukuk isteyen hiç kimse bugünkü parlamenter sistemden memnun değil. Çünkü Türkiye’de parlamenter sistem daima otoriter oldu, hiç demokratik olarak işlemedi. Öyle değil mi?
Çok doğru. Size basit bir örnek vereyim. Başbakan yurtdışından grup başkanvekiline telefon ediyor ve “Meclis, cuma günü de çalışsın” talimatını verebiliyor. Koskoca parlamento başbakanın bir telefonuyla cuma günü de çalışmak zorunda kalıyor. Ya da başbakan parlamentonun o gün çalışmasını istemiyorsa, “bugün çalışmanıza gerek yok” diyor ve sanki bir şirket müdürü gibi parlamentoyu tatil ediyor. Bunun adı parlamenter sistem olabilir mi? Alakası yok. Ama AKP’nin önerdiği başkanlık sistemi bugünkü parlamenter sistemden de daha kötü olur. Düşünün. Başkanın bir de parlamentoyu fesih yetkisi olacak. Ayrıca yüksek yargının üyelerini de başkan belirleyecek.
Bu süreçte başkanlık pazarlık konularından biri mi?
Başkanlık pazarlık konusu değil. AKP tipi başkanlık modeli bizim pazarlık konumuz olmayacak.
Başbakan Erdoğan Ege’de örgütüyle yaptığı basına kapalı toplantıda, anayasa için referanduma gidileceğini ve AK Parti’nin anayasayı referanduma götürmek için beş altı milletvekilinin oyuna ihtiyacı olduğu söylemiş. Sizce böyle bir şey mümkün mü?
Öyle bir şansları olamaz. AKP tek başına anayasa yapıp referanduma götüremez. Ama şunu da söyleyeyim. Bizim AKP’nin anayasa teklifine yaptığımız eleştirilerin alternatifi CHP ve MHP zihniyeti değil. Onlar AKP’den gerideler.
Yeni anayasada AKP’yle uzlaşamayacağınız konular sadece başkanlık sistemiyle mi ilgili?
Hayır. Kadın hakları konusunda da uzlaşamayız. Biz, kadın haklarında çok özgürlükçü bir yaklaşıma sahibiz. Kadının eşit yurttaş siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel bütün alanlarda eşit olduğunu savunuyoruz biz. Hiçbir cinsiyet ve hatta cinsel yönelim farkı olmaksızın herkesin eşit temsil hakkını ve özgür olmasını savunan bir teklif sunuyoruz ve bu AKP’yi çıldırtıyor. Bir de bizim anayasa teklifimizde, her başlığın altında kadınlarla ilgili bir bölüm var.
Bu ne anlama geliyor?
Böylece her başlıkta, kadınların yıllardır birikmiş olan ezilmişliğini telafi edecek önermelerde bulunuyoruz. Ayrıca ifade özgürlüğü, gösteri ve örgütlenme hakkı, siyasi partiler kanunu, çevre ve sendikal haklar konularında da AKP ile bizim aramızda ciddi farklar var.
Anayasada asla olamaz dediğiniz maddeler neler?
“Türkçe dışında anadilde eğitim yapılamaz” diyen bir anayasayı asla kabul etmeyiz. Herkesi Türk olarak kabul eden bir maddeyi de kabul edemeyiz. Böyle bir şeyi kabul edersek onursuzluk yapmış oluruz. Herkesin Türk olmadığını Türkiye’de artık herkes biliyor. Yalan üzerine kurulu bir maddeyi evet oyuyla kabul etmemiz mümkün değil. Etnisiteyi, inancı ve kimliği teke indiren ve devleti bütün bunların üzerinde bir güç olarak tanımlayan bir zihniyeti, bir yaklaşımı ise hiçbir maddede kabul etmeyiz. Mesela...
Evet...
Mesela biz İslam’ın sadece Sünni hizmetine hizmet eden ve şu anda sekiz bakanlıktan daha fazla bütçe alan Diyanet İşleri Başkanlığı’nı anayasal bir kurum olarak kabul etmiyoruz.
Diyanet’in anayasadan çıkarılması sizin için olmazsa olmaz bir şart mı?
Bu bizim için çok hassas bir konu. Diyanet İşleri, kiliseden cemevine, bütün dinlere ve inançlara eşit hizmet eden bir koordinatör kurum olarak anayasada yer alabilir ancak. Artık bu ülkede dinî hizmetleri cemaatler kendileri yürütmeli. Diyanet, Türkiye’de çok önemli bir mesele.
Diyanet nasıl bir sorun sizce?
Bu ülkede etnik kimlik tartışması Kürt kimliğinin yarattığı görünürlükle çok öne çıkıyor ama bu toplumda aynı zamanda muazzam bir inanç gerilimi de var. Bu gerilimin en hassas noktası da Diyanet İşleri Başkanlığı! Biz bu konuda çok dayatacağız. Din hizmetlerinin devlet eliyle değil, toplumsal ve kültürel ağlar, cemaatler eliyle yürütülmesi için çok direteceğiz. Herkes kendi inancını kendisi örgütlesin. Devlet camiye niye imam atıyor ki? Cuma günü okunacak hutbeyi niye Diyanet belirliyor ki? Alevilik din midir, cemevi ibadethane midir, bunu belirlemek Diyanet İşleri Başkanı’nın görevi değildir.
Öcalan’ın Newroz mesajında Alevilerden hiç bahsetmeden bir bir “İslam birliği” vurgusu yaptı. Bu, Alevileri çok rahatsız etti. Öcalan’ın yaklaşımını nasıl açıklıyorsunuz?
Öcalan, “gelin İslam bayrağı altında birleşip, geleceğimizi bunun üzerinden planlayalım, yeni vizyonumuz bu olsun” demiyor ki! “Bin yıldır İslam bayrağı ve hukuku altında yaşadık. O hukukta katliam yoktur. İslam, katliamcı bir din değildir. İslam’da zorla asimilasyon yoktur. Ama siz İslam hukukuna uymadınız, o hukuku çiğnediniz ve bütün bunları yaptınız. Eğer bin yıllık kardeşliği yeniden kuracaksak, gelin bu defa, bütün mağdur etmiş olduğumuz kesimleri, büyük felaketi yaşamış kesimleri, burada Ermenileri kastediyor , kültürel soykırıma uğramış olan kesimleri, Alevileri kastediyor , bütün bunları da yanımıza alarak birlikte bir kardeşlik hukuku kuralım” diyor. Öcalan “geçmişte ne güzel yaptık, gelecekte de aynısını yapalım” demiyor ki.
Peki, sizin anayasanın hazırlanmasında genelde başka ne tür katkılarınız olacak?
Biz şu an parlamentoda, Türkiye tarihinin en ilerici anayasa teklifini sunan partiyiz. Çünkü bizim taslağı BDP tek başına hazırlamadı.
Kiminle hazırladı?
Bizim anayasa teklifimizdeki her konu başlığı ilgili çevrelerin doğrudan önerileriyle yapıldı. Örneğin engellilerle ilgili maddeyi engelliler derneği, kadınlarla ilgili maddeyi kadın örgütleri kendileri yazdılar. Dolayısıyla BDP’nin anayasa teklifi Türkiye’deki birçok çevrenin ortak teklifi oldu. Bir uzlaşma sağlanacaksa ana metin AKP’nin değil BDP’nin teklifidir. BDP’nin teklifini tartışmaya değer bulan bir yaklaşım görürsek AKP’yle uzlaşmaya çalışırız. Ama AKP’nin bugünkü zihniyetiyle tümden yeni bir anayasanın bu aşamada yapılması imkânsız tabii.
Anayasada tek adam rejimine karşı çıkmanız hâlinde, AKP barıştan vazgeçeceğini söylerse ne yapacaksınız?
Kendileri bilir. Biz mücadelemize devam ederiz.
Barıştan sonra Kürdistan’da nasıl bir yönetim olacak? Güçlendirilmiş yerel yönetim mi, özerklik mi, federasyon mu?
Bir defa bütün yetkilerin Ankara’da toplandığı katı bir merkezî yönetim, Türkiye’nin hiçbir yerinde olmamalı. AKP, yerel yönetimlerin yetkilerini arttırmak zorunda. Eğer Türkiye’de toplum ikna edilirse, ileride özerklik ve federasyona benzer modeller hayata geçirilebilir. Ama şu anda müzakere sürecinin bir pazarlık konusu değil bu.
AK Parti ile bir geçiş anayasası yapabileceğinizi söylediniz. Bu anayasada ne önereceksiniz?
Bütün Türkiye için bölgesel yönetimleri önereceğiz. Bir tür özerklik bu... Seçimle işbaşına gelen ve yetkileri merkezle paylaşan bölge meclisleri bu... Bu bölge meclislerinin içinden de bir tür bölge hükümeti olan bölge yürütmesi çıkıyor. Valinin yerini de seçimle gelen bölge başkanı alıyor. Biz, parlamentoya anayasa teklifimizi bu şekilde sunduk. Ulusal güvenlik, genel adalet ve savunma, genel bütçe planlama gibi hizmetlerin dışındaki eğitim, sağlık, kültür, turizm bütün hizmet ve yetkiler bu bölge meclislerine ait oluyor. Biz bu modeli barış sonrası için değil, barış için öneriyoruz.
Anlamadım...
Biz bu modeli, Türkiye’ye kalıcı bir barışın gelebilmesi için öneriyoruz. Çünkü barış, PKK’nin çekilmesi değildir. PKK, dağda bekleyecek. Barış, silahların susmuş olması hâli değildir. Barış, silahların bir daha konuşma ihtimalinin ortadan kalkmış olması hâlidir.
Bu nasıl sağlanabilir?
Bu ancak demokratikleşmeyle olur. PKK’nin tümüyle dağdan inmesiyle olur. Barış sürecinin içinin demokrasiyle doldurulmasıyla olur. Türkiye’de özgürlükler garanti altına alınmazsa, demokratikleşme sağlanmazsa, hiç kimse PKK’yi dağdan indiremez. Bunun bilinmesi lazım.
Şu andaki görüşmelerde neler konuşulduğunu Öcalan, Erdoğan ve Hakan Fidan’dan başka kimler biliyor?
Hükümet cephesinde kimler biliyor bilmiyorum ama Sayın Öcalan bize nelerin konuşulduğunu anlatıyor. Bunları tabii Kandil de biliyor.
PKK yöneticileri Türkiye’ye dönecek mi?
Dönmek isteyenler dönebilirler sürecin sonunda bence.
Karayılan hemen dönecekmiş gibi konuştu. Bunun için bir süreç konuşuldu mu?
Hayır. Onlar da hemen dönülebileceği şeklinde bir düşünce içinde değiller. Sürecin zorluklarının, bunun uzun ve meşakkatli bir yol olduğunun farkındalar.
Hasan Cemal’in bile susturulduğu bir baskı döneminden geçiyoruz. Bu baskıdan Kürtlerin etkilenmeyeceğine emin misiniz peki?
Hayır. Baskının, Hasan Cemal’e, Ahmet’e, Mehmet’e, Kürd’e, Türk’e yapılması arasında hiçbir fark yok. Baskı varsa bundan en fazla zararı gene Kürtler görür. Bu, her zaman böyledir. Hasan Cemal’e baskı varsa, Kürtlere de baskı olacaktır. Kabaca, ironik olarak formüle edersem... Hasan Cemal gibi bir isim baskı altındaysa, Türkiye’de Kürtler de özgür değildir. Şöyle yanlış formül var bu süreçte.
Nedir o yanlış?
Barışı desteklemekle AKP’yi desteklemeyi karıştıranlar var. En çok kafa karıştıranlar da bunlar. Mesela biz, AKP ile ittifak içinde bu barış sürecini yürütmüyoruz. Biz bu barış sürecini büyük bir mücadeleyle yürütüyoruz. Bizim CHP’den farkımız var.
Farkınız nedir?
CHP demokrasiye inanmıyor. Barışın nasıl geleceğini bilmiyor. Hem AKP’ye karşı mücadele edip hem de AKP ile barış sürecinin nasıl yürütüleceğini bilmiyor CHP, barış sürecinin içine girerse politikasız kalacağını düşünüyor. O yüzden de AKP karşıtı en ucuz politikaları yürütüyor CHP.
© Tüm hakları saklıdır.