22 Nisan 2013 10:57
BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Barış ile AKP’nin başkanlık sistemi önerisi arasında hiçbir bağ yok. Barışın şartı başkanlık değildir. Anayasaya Özerk Kürdistan bile yazsalar otoriter bir başkanlık sistemine evet demeyiz” dedi.
Demirtaş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Silahları gömün, mağaralara bırakın ve öyle gidin” sözlerine ilişkin olarak “teknik olarak mümkün değil ki” yorumunda bulundu.
Ankara-İmralı-Kandil arasında mektup trafiğine de değinen Demirtaş, “Mektup, işi yavaşlatıyor, ağırlaştırıyor. Kandil ile İmralı arasında doğrudan temasların olması lazım” dedi. Çözümün gerçekleşmesi için Türkiye’nin demokratikleşmesinin şart olduğunu söyleyen BDP Eş Başkanı, “Demokratikleşme çoktan başlamalıydı ama hükümet ciddi bir adım atmıyor” diye konuştu.
Demirtaş, Abdullah Öcalan’ın çözüm sürecinin sonuca ulaşması durumunda tutuklu kalmasının bir anlamı olmadığını belirterek, “Öcalan’ın hapiste tutulmasının nedeni Kürt sorununun çözülmemiş olması ve savaşın devam ediyor olmasıydı. Bu koşullar ortadan kalktığında belki cezaevi anlamsızlaşır. Öcalan’ı orada niye tutsunlar ki? Yeterince hapis yatmadı mı? On beş yıl yattı” ifadelerini kullandı.
Anayasa çalışmalarına değinen Demirtaş, zamanın azaldığı ve çözüm süreci için bir “geçiş anayasası” yapılabileceğini belirterek şunları söyledi:
“Bir buçuk yıldır çalışan Anayasa Komisyonu’ndan bir sonuç çıkacağını düşünmüyorum. Tümden yeni bir anayasa yapmak ve AKP ile yeni bir anayasada uzlaşmak da bizim açımızdan kolay görünmüyor. Aslında AKP’nin B, C planları yok. Tek bir planı var, o da bizimle anlaşmak. Ortada başka bir seçenek yok. Çünkü CHP ve MHP ile anayasa konusunda uzlaşma şansı yok AKP’nin. AKP’nin ve bizim anayasa tekliflerimizin tümüyle ortak bir uzlaşmaya çevrilmesi zor. Ama belki demokratikleşmenin önünü açabilecek bir ‘geçiş anayasası’nda uzlaşabiliriz. Mesela geçiş anayasasında, ‘vatandaşlık, anadilde eğitim, farklı kimlik ve kültürlerin tanınması’ gibi maddelerde uzlaşabiliriz. Tümüyle yeni bir anayasayı gerçekleştirme şansı azaldı.”
AKP’nin önerdiği başkanlık sistemini asla kabul edemeyeceklerini vurgulayan Demirtaş, “AKP’nin yeni anayasada yargıyla ilgili, başkanlık sistemiyle ilgili kendi önerileri var. Meclisi feshetme yetkisinin bir kişiye verildiği, yüksek yargıyı atama yetkisinin başkana tanındığı bir başkanlık sistemine biz demokratik bir yönetim diyemeyiz. Biz AKP usulü başkanlık sistemini asla kabul etmeyiz. Barışın şartı başkanlık değildir ve böyle bir şey olamaz. BDP eşbaşkanı olarak açık söyleyeyim. Anayasada özerk Kürdistan deseler, Kürtçe anadilde eğitim serbesttir diye açıkça yazsalar ve bunun karşılığında da anayasanın bir maddesinde baskıcı-otoriter bir başkanlık sistemi yazsalar, biz o anayasaya evet demeyiz. Daha nasıl açık söyleyeyim ki! Tek adamın yönettiği bir ülkeye barış gelmez” dedi.
Taraf gazetesinden Neşe Düzel’e konuşan Selahattin Demirtaş çözüm süreci ve anayasa çalışmalarına ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Düzel’in Demirtaş’la yaptığı söyleşi şöyle:
Galiba bu sefer barış yapmayı başaracağız. Çok umutlu bir beklenti var toplumda. Artık buradan geri dönüş olmaz duygusu hâkim. Siz barışın sürecinin üç aşaması olduğunu söylediniz. İlk aşama PKK’nın geri çekilmesi. Kandil bu konuda bir açıklama yapacak. Bu açıklamanın ne zaman yapılacağını tahmin ediyorsunuz?
Çekilme kararını KCK yetkilileri alacaklar ve bugünlerde açıklayacaklar. Eğer çekilmeye karar vermişlerse, bu kararı, çekilme takvimiyle birlikte duyuracaklar. PKK’nin çekilmeyi ne zaman başlatacağını ve ne zaman tam çekilmiş olacağını biz açıklamayla birlikte öğreneceğiz. Böylece barış sürecinin birinci aşaması başlamış olacak.
Üç aşamadan oluşan barış sürecinin birinci aşaması başlamadı mı daha?
Hayır başlamadı. PKK sadece ateşkes ilan etti. PKK; “Ben geri çekilme kararı verdim ve başlattım” cümlesini henüz kurmadı. Birinci aşamanın başlaması için PKK’nin geri çekilmesinin başlaması gerekiyor. Şu anda birinci aşamanın hazırlıkları sürüyor. Bizim İmralı ve Kandil ziyaretlerimiz, iletilen mektuplar, Meclis’te kurulan komisyonlar, âkil adam heyetleri hep birinci aşamanın hazırlıklarıydı.
PKK çekilmeye hazır mı peki?
Kandil’e gidişlerimizde gördük ki pek çok kaygıları var. Çünkü 1999’da ateşkes ilan edilmiş olmasına rağmen 500’den fazla PKK gerillası geri çekilme sırasında öldürülmüş. Ayrıca güvensizlikleri de var.
Kandil hangi konuda güvensiz?
“1999’da biz çekildikten sonra Türkiye’de Kürt sorunu tartışılmaz hâle geldi. Konuyu kapattılar. Terörü bitirdik, dediler. Oysa o beş yıllık dönemde Kürt sorununun demokrasiyle çözülmesi fırsatı doğmuştu. O beş yılın hükümetleri, demokrasi için adım atsalardı, PKK Türkiye’ye tekrar dönmek zorunda kalmazdı. Bu dönem de öyle olabilir. AK Parti, ‘tamam geri çekildiler, Kürt sorunu çözüldü’ derse, bu çok daha büyük bir savaşa yol açar. Sonunda süreç 1999’daki gibi gene heba edilir” diyorlar.
Peki, ne istiyorlar?
Çekilmişken sorun demokrasiyle çözülsün istiyorlar. Çok daha büyük bir savaş yapmak istemiyorlar. Kısacası Kandil, bu sürecin içi demokrasiyle doldurulmaz diye kaygılı. “Bizim geri çekilmemizin adı barış değil” diyorlar.
Kandil’e göre “barış” nedir?
Kandil şunu söylüyor. “Barış, PKK’nin geri çekilmesi değildir. Barış, Kürt sorunun çözülmesidir. Yani Türkiye’nin demokratikleşmesidir. Biz, buna barış diyoruz, Eğer hükümetin barıştan anladığı, sadece bizim geri çekilmemiz ise bu ciddi bir kriz yaratacak ” diyorlar. Kısacası...
Evet...
Kısacası, AKP’nin bu süreci heba edeceği ve demokratik siyaset kanallarını açmayacağı konusunda kaygıları var Kandil’in. “Eğer üzerimizde bir baskı oluşursa biz yeniden Türkiye’ye silahlı bir şekilde dönmek zorunda kalabiliriz. Durumu daha da kötüleştirebilir bu” diyorlar.
PKK’nın silahlı mı silahsız mı çekileceği önemli bir mesele hâline geldi. Bu nasıl çözümlenecek?
Bu bir mesele değil. Zaten bu tartışma, Sayın Başbakan’ın bir televizyon programında hiç hesapta olmayan bir cümleyi kurmasıyla başladı. “Silahları gömün, mağaralara bırakın ve öyle gidin” dedi. Oysa bunu bilmek teknik olarak mümkün değil ki! Şu anda devlet PKK’lilerin nerede olduğunu ve geçiş yollarını bilmiyor. Bilselerdi zaten bugüne dek hepsini öldürürlerdi. Nerede olduğunu bilmediğiniz ve çıkarken de göremeyeceğiniz ve bulamayacağınız kişilerin silahlarını bırakıp bırakmadıklarını nereden bileceksiniz devlet olarak? Ama asıl mesele şu.
Silah konusunda asıl mesele nedir?
PKK’nin silah bırakması, barış sürecinin “silahsızlanma ve normalleşme” denilen son aşamasında olacak. Düşünün ki... Biz barış sürecinin daha birinci aşamasının hazırlığındayız. Birinci aşamadan sonra, Türkiye’nin demokratikleşmesi denilen ikinci aşama var. Bu aşamada yasal reformlar ve anayasal değişiklikler yapılacak. Ancak ondan sonra PKK, silahını bırakacak ve dağdan inecek.
Her aşamanın kendi içinde sorunları olduğu anlaşılıyor. Bu sorunlar her seferinde Öcalan’la mı çözülecek yoksa bazı konularda Kandil’le de doğrudan görüşmeler yapılacak mı?
Öyle gözüküyor ki her seferinde Öcalan’la görüşülecek. Devlet ile Kandil arasında doğrudan temasın olacağını sanmıyorum. Nitekim şu anda devlet, Kandil’le doğrudan görüşmüyor. Kandil de devletle doğrudan görüşmeyi kabul etmiyor. Kandil, kendileriyle görüşmek isteyen devlet heyetine daha önce de şunu söyledi zaten. “Siz Öcalan’la görüşüyorsunuz. Görüşmeye devam edin. Onun görüşmeleri bizi bağlar” dedi.
Mektuplaşma sürecek demek mi bu?
Bu iş hep mektupla gitmeyecek. Mektup, işi yavaşlatıyor, ağırlaştırıyor. Kandil ile İmralı arasında doğrudan temasların olması lazım. Madem bu insanları dağdan indireceksiniz... Madem bu insanlar geri çekilmişler ve silahlarını bırakacaklar... O zaman Kandil’den bir heyet gelecek ve önderleriyle İmralı’da görüşecek. Devlet de bunu sağlayacak. Örgüt yöneticilerinin Öcalan’la doğrudan toplantı yaparak karar almaları çok önemlidir.
Siz Kandil’e gittiniz. Kandil’de hava nasıl? Kamuoyundaki memnuniyeti Kandil’de de gördünüz mü?
Kandil’e ilk gidişimizde kaygılar daha fazlaydı. Zaman içinde hem Öcalan’ın yazdığı mektuplar, hem bizim Ada’ya gidiş gelişlerimiz, hem de kamuoyunun süreci sahiplenme düzeyi, Kandil’de bazı kaygıların giderilmesini sağladı. Türkiye’nin batısında sürece desteğin artmış olmasını bugün Kandil’dekiler de görüyorlar ve bu destek onları cesaretlendiriyor.
Bugüne kadar çok barış girişimi oldu ama hiçbiri bugünkü kadar etkili olmadı. Daha önce çeşitli aksaklıklarla karşılaştık. Bu kez Öcalan daha etkili bir şekilde çıktı sahneye. Bu sefer Öcalan’ı bu kadar güçlü kılan neydi?
Biliyor musunuz? Aslında bu dokuzuncu çözüm denemesi. Daha önce sekiz defa ateşkes ilan edildi. İşte bu sekiz başarısız deneme, dokuzuncu çözüm denemesinin daha hazırlıklı olmasına ve aynı hataların yapılmayarak sürecin başlamasına vesile oldu. Ayrıca bölgedeki gelişmeler de bu dokuzuncu denemenin güçlü başlamasında etkili oldu. Kabul etmek gerekir ki Suriye’deki savaş, Türkiye toplumunu derinden kaygılandırıyor.
Sizi yanlış mı anladım? Suriye’deki iç savaş, bir bakıma Türkiye’ye iç barış mı getiriyor?
Suriye’deki Türkiye’deki süreci etkiliyor. Türkiye’de insanlar, “Kürt sorunu çözülmez ve savaş durmaz ve daha da tırmanırsa Türkiye Suriye’ye dönebilir” diye, Türkiye’nin Suriyeleşmesinden kaygı duyuyorlar. Çünkü çokkültürlülük açısından Türkiye’nin içi de Suriye’nin içine çok benziyor. Etnik ve dinî kimlikler açısından orada ne varsa, burada da aynısı var. Biliyorsunuz, bugün Suriye’de muazzam bir karmaşa ve iç savaş var. Savaş, bu kadar yakın bir tehlike olarak önümüzde duruyorken, tabii ki Türkiye’de toplum barış sürecini ve Öcalan’ın çağrısını güçlü bir şekilde sahiplendi. Ayrıca Sayın Öcalan çok doğru bir zamanlama yaptı.
Doğru zamanlama nedir?
Barış çağrısını PKK’nin ateşkese ihtiyacı olduğu zayıf bir dönemde değil, tam da eylemlere başlayacağı baharda yaptı. Böylece barış konusunda ne kadar samimi ve ciddi olduğunu gösterdi.
Bu aşamada artık bir Silvan olayıyla karşılaşmayacağımıza herkes emin. Daha önce olmayan bu güven duygusu nasıl gerçekleşti peki?
Geçmiştekinden farklı olarak işin açık yürütülmesi, süreci geri dönülemez bir yola soktu. Çünkü süreç kamuoyuna mal oldu. Şu anda artık haklı ve meşru gerekçesi olmadan süreci bozan taraf, tarihî vebal altında kalır. Kısacası şimdi iki taraf da demokratik bir basınç altında! Toplumun çözüm isteğinin yarattığı bir basınç bu! Birbirlerine güvenmeseler bile, iki taraf da halkın çözüme desteği nedeniyle çok dikkatli davranacak.
Barışın bugün en büyük iki aktörü Başbakan Tayyip Erdoğan ve Abdullah Öcalan. Öcalan barışı sağladıktan sonra gene hapiste mi kalacak?
Öcalan’ın hapiste tutulmasının nedeni Kürt sorununun çözülmemiş olması ve savaşın devam ediyor olmasıydı. Bu koşullar ortadan kalktığında belki cezaevi anlamsızlaşır. Öcalan’ı orada niye tutsunlar ki? Yeterince hapis yatmadı mı? On beş yıl yattı.
Öcalan’ın ne zaman serbest bırakılacağını düşünüyorsunuz?
Bu konu, günü geldiğinde size ve bize bağlı olmaksızın kamuoyunun gündemine taşınır. Bugünün konusu değil bunlar.
Siz yıllarca devletten üç istekte bulundunuz. Öcalan’ın tecridinin kalkması ve serbest bırakılması, anadilde eğitim ve özerklik. Öcalan’ın serbest bırakılması o günün konusu muydu?
Müzakere sürecinin bu aşamasının konusu değil bu. Onu kastediyorum. Şüphesiz ki bu isteklerimizden vazgeçmiş değiliz. Bugün çıkarılacağını bilsek elimizden geleni yaparız. Sürecin karakteri belirleyecek bunu.
Öcalan hapiste kalsa da barış sürer mi peki?
Öcalan, yüz yüze görüştüğümüzde bizim heyete, “bu hafta İmralı’nın kapılarını açsalar ve bana git deseler çıkmam buradan. Çünkü beni buraya Kürt sorunu nedeniyle koydular. Ben bir dava adamıyım. Siyasi nedenle buradayım. Siyasi davam çözülmeden benim buradan çıkmamın imkânı da, gereği de yok. Benim özgürlüğüm üzerinden kurgulanmış bir süreci tehlikeli bulurum. Cezaevi, bu sorun çözülürse anlamsızlaşır ve belki bir gün çıkarım buradan. Ama onun ötesinde benim özgürlüğümün öne çıkarılmasını ve özellikle tartışılmasını doğru bulmuyorum” dedi. Şu anda Öcalan’ın da bizim de tartıştığımız şey, Öcalan’ın geleceği değil.
Öcalan’la neyi tartışıyorsunuz?
Öcalan’la tartıştığımız şey, Kürtlerin ve Türkiye’deki demokrasinin geleceği. Önceliğimiz demokrasi! Demokrasi dışındaki hiçbir başlık bizim önceliğimiz değil. Şimdi sadece bunu tartışıyoruz.
Öcalan’ın durumu barış anlaşmasının bir parçası mı peki?
PKK militanlarının sınır dışında olması ve silahların susması, eğer Türkiye’de “barış” olarak algılanıyorsa... Öcalan’ın serbest bırakılması şartına bağlı değil bu. Yani, PKK’nin geri çekilme meselesi, Öcalan’ın serbest bırakılması şartına bağlı değil. Bakın, tekrar söyleyeyim. Geri çekilme, çatışmaların durması hâlidir. Biz, geri çekilmeyi barış olarak algılamıyoruz.
Sizce barış nedir?
Bizim barış dediğimiz, çatışma potansiyelinin tümden ortadan kalkması hâlidir. O da PKK’nin tümden silahları bıraktığı hâldir. Bunun için de sürecin demokratikleşme yolunda ilerlemesi gerekir. Hükümet, demokratikleşme konusunda adım atmak zorunda. Eğer PKK’ye, “sen geri çekil ve bana fırsat ver. Ben Türkiye’de demokratikleşme yapacağım” diyorsa... Ve, PKK de buna uyuyorsa... Şimdi adım atma sırası hükümettedir! Sürecin içini demokratikleşmeyle doldurmadığı takdirde, barışı tehlikeye atan hükümetin kendisi olacaktır. Demokratikleşme çoktan başlamalıydı ama hükümet ciddi bir adım atmıyor.
Hükümet niye adım atmıyor sizce?
Demokratikleşmenin başlaması için, sürecin ilk aşamasının bitmesini beklemeye gerek yok ki. Aksine, geri çekilme ile demokratikleşme eş zamanlı yürümeli ve bir yandan çekilme olurken bir yandan da reformlar yapılmalı. Çünkü özgürlüklerin genişletilmesi için vakit yok! Seçimler yaklaşıyor. Kamuoyu geri çekilme konusunda PKK üzerinde nasıl baskı ve basınç oluşturuyorsa, aynı basıncı ve baskıyı demokratikleşmede adım atması için hükümete de yöneltmeli. Yoksa barış zora girer.
Çekilme ne zaman tamamlanır?
Tahminime göre sonbahar başına kadar tamamlanır. Martta yerel seçimler var. Dolayısıyla demokratikleşme için çok az zaman kalıyor.
Ne olacak peki?
Bir buçuk yıldır çalışan Anayasa Komisyonu’ndan bir sonuç çıkacağını düşünmüyorum. Tümden yeni bir anayasa yapmak ve AKP ile yeni bir anayasada uzlaşmak da bizim açımızdan kolay görünmüyor. Aslında AKP’nin B, C planları yok. Tek bir planı var, o da bizimle anlaşmak. Ortada başka bir seçenek yok. Çünkü CHP ve MHP ile anayasa konusunda uzlaşma şansı yok AKP’nin.
Siz, anayasa konusunda AKP ile hangi konularda anlaşabilirsiniz?
AKP’nin ve bizim anayasa tekliflerimizin tümüyle ortak bir uzlaşmaya çevrilmesi zor. Ama belki demokratikleşmenin önünü açabilecek bir “geçiş anayasası”nda uzlaşabiliriz. Mesela geçiş anayasasında, “vatandaşlık, anadilde eğitim, farklı kimlik ve kültürlerin tanınması” gibi maddelerde uzlaşabiliriz. Tümüyle yeni bir anayasayı gerçekleştirme şansı azaldı.
Niye?
Bu şans, hem süre hem de meşruiyet açısından artık çok azaldı. Bu yüzden geçiş anayasasını öneriyoruz biz. Bizim siyasi etiğimize göre, sadece iki parti tarafından yapılan “yeni anayasa”, Türkiye toplumuna haksızlık olur. Bu anayasanın siyasi meşruiyeti de güçlü olmaz.
AK Parti ile hangi şartlarda anayasa yapmayı kabul edersiniz?
Bir kere, AKP ile bütün maddelerde uzlaşıp, Türkiye’nin diğer kesimlerinin beklentilerini dikkate almayan bir anayasayı yapmayı doğru bulmayız biz. Eğer AKP, diğer kesimlerin de beklentilerini dikkate alan bir anayasa yapmayı kabul ederse ve onunla birlikte herkesi rahatlatan bir ortak anayasa yapabilirsek ve bu anayasaya da dışarıdan büyük destek alırsak sorun olmaz ama... AKP’nin dayatmasıyla ve BDP’nin de yedeklemesiyle yapılacak demokratik olmayan bir anayasaya biz payanda olmayız.
Anayasayla ilgili ne tür dayatmalar olabilir?
Başkanlık sistemi gibi... AKP’nin yeni anayasada yargıyla ilgili, başkanlık sistemiyle ilgili kendi önerileri var. Meclisi feshetme yetkisinin bir kişiye verildiği, yüksek yargıyı atama yetkisinin başkana tanındığı bir başkanlık sistemine biz demokratik bir yönetim diyemeyiz. Biz AKP usulü başkanlık sistemini asla kabul etmeyiz.
Niye?
Çünkü AKP, Amerika’daki gibi ya da dünyada diğer demokratik ülkelerdeki gibi bir başkanlık sistemi önermiyor. O, başkan sistemi öneriyor. Eğer barış sürecinin ilerlemesinin bir şartı olarak BDP’nin önüne bunlar dayatma olarak çıkarsa, biz bu tür tavizleri vermeyiz. Bunun adı “barış” olmaz zaten.
AK Parti, anayasada başkanlık sistemini getirmek istiyor ama Öcalan da bu başkanlığı destekleyeceğinizi söyledi. Barışla başkanlık arasında nasıl bir bağ var?
Hiçbir şekilde bir bağ yok. Barışın şartı başkanlık değildir ve böyle bir şey olamaz. BDP eşbaşkanı olarak açık söyleyeyim. Anayasada özerk Kürdistan deseler, Kürtçe anadilde eğitim serbesttir diye açıkça yazsalar ve bunun karşılığında da anayasanın bir maddesinde baskıcı-otoriter bir başkanlık sistemi yazsalar, biz o anayasaya evet demeyiz. Daha nasıl açık söyleyeyim ki! Tek adamın yönettiği bir ülkeye barış gelmez. Dünyada tek adam sisteminin olduğu hangi ülkeye barış gelmiş ki? Esad’ın bir sürü yetkisi var. Ülkesinde barışı sağlayabiliyor mu? Barışı sağlayacak olan yetkileri tek adamda toplamak değil, aksine yetkileri merkezden yerele doğru yaymaktır. Barış ancak böyle gelir. Barış, demokratikleşmeyle gelir.
© Tüm hakları saklıdır.