Politika

Demirtaş: Cemaat ile AKP çatışması çözüm sürecini zora sokuyor

Selahattin Demirtaş: Müzakere etmek demek AKP ile siyasi nikah kıymak demek değil, mücadelenin askeri zeminden siyasi zemine kayması demektir

23 Ağustos 2013 13:34

BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş,  Gülen cemaatiyle AKP arasında çatışma yaşandığını savunarak, “Kendi içlerindeki bu çatışmada iki tarafta da Kürtleri ve müzakereleri kendi kavgalarına zemin ya da malzeme yapma niyeti doğuyor zaman zaman. Bazıları süreci zora sokarak kendi içlerindeki güç dengelerini lehlerine çevirmeye çalışıyor” dedi.

Demirtaş, Birgün gazetesinden Onurkan Avcı’ya konuştu. Çözüm sürecini ve PKK’nın sınır dışına çekilmesini değerlendiren Demirtaş röportajı şöyle:

BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır ve çevresinde siyasi nabzı tutan BirGün'e, Fethullah Gülen Hareketi ve AKP arasındaki iktidar mücadelesinin süreci zorladığını söyledi. Başbakan Erdoğan'ın AKP içindeki dinamikleri kendi otoritesiyle tam olarak kontrol edemediğini belirten Demirtaş, bu parçalanmış halin çözüm süreci önünde engel olduğunu belirtti. Demirtaş'a göre Gülen Hareketi yargıçlar, savcılar, valiler aracılığıyla süreci sora sokan hamleler yapıyor ve Başbakan bunlara söz geçiremiyor. Demirtaş, Başbakan'ın PKK geri çekilmedi, geri çekilen çoluk, çocuk ve kadınlardı açıklamasına karşı da başlangıçta yapılan anlaşmanın geri çekilmenin tamamlanması olmadığını belirterek yanıt verdi. Müzakerelerle ilgili umudunu korumaya çalıştığını söyleyen Demirtaş son noktayı AKP ile nikahlanmadık diye koydu.

 

Erdoğan, önümüzdeki hafta bizzat açıklayacağı ‘Demokratikleşme Paketi hakkında “PKK sözünü tutmadı, biz de adım atmayız” dedi. Bu açıklama Öcalan’ın “Hükümet 1 Eylül’de adım atmalı” demecine bir tepki miydi?

Sayın Öcalan bu tarihi, dayatmada bulunmak için değil, Türkiye’nin reel politik gerçekleri, önündeki siyasi takvim, bölgedeki hızlı gelişmeler dolayısıyla önerdi. Yani Kürt hareketi hükümete şunu önerdi 1 Eylül’e kadar paket açıklanmalı, 15 Ekim’e kadar da tartışmalar sürmeli. 15 Ekim itibariyle de hızla paketin yasallaşma süreci başlamalıdır. Bu bir öneridir. Hükümet bu önerileri dikkate almaz, kendi bildiğini okursa; Kürt hareketinin, bizlerin niyetinden bağımsız bir şekilde süreci kaçırmış olabilir. Türkiye’de süreç seçim gündemine endekslenmiş olabilir, bölgede tahmin edemeyeceğimiz gelişmeler olabilir, yani hükümet öyle bir anda “ben adım atmak istiyorum” dese de bunun fırsatını bir daha bulamayabilir.

 

'Her pakette kendilerini egemen ilan ettiler’

 

AKP’nin çıkardığı 4 Yargı Paketi’de tepki çekmiş, hükümet bazı maddelerin değiştirilebileceğini söylemişti. Sonrasında biliyoruz ki hiçbir düzeltme olmadı. Bu paket de oldu bittiye getirilir diye kaygılanmıyor musunuz?

Elbette. Biz biliyoruz ki AKP’nin 12 yıldır yaptıkları, yapacaklarının garantisidir. 12 yıldır yaptıkları şey, heyecan yaratan güçlü demokratik adımlar atmak değil, kendilerini daha da güçlü kılacak, gücü kendine yontacak hamleler yapmak oldu. Her pakette kendilerini biraz daha egemen ilan ettiler. Bu pakette de böyle bir niyet olabilir ama biz önyargılarla girmedik bu işe. Sonuçta gerçekten de artık yüz yıllık bir sorunu çözmek için TC’nin resmi devlet paradigmasında bir kırılma yaratabilir miyiz, bunları adım adım çözebilir miyiz diye baktık. O nedenle toptancı bir yaklaşım içinde olmayacağız. Ama hiçbir şekilde bizim beklentilerimizi karşılamayan bir paket olursa buna asla evet demeyiz. Buna karşı her yerde muhalefeti yükseltiriz.

 

AKP’ye yakın basına göre pakette TCK ve TMK değişikliği öngörülüyor. Propaganda suçları terör örgütü üyeliğinden sayılmayacak ve bu yolla çok sayıda KCK tutuklusu serbest kalabilecek deniyor. Size verilen bilgi bunu doğruluyor mu Görüşmelerinizde sizin talebiniz de bu yönde miydi

Evet. Biz terör tanımının değişmesini teklif ettik. Yani doğrudan şiddete bulaşmamış ya da doğrudan şiddeti örgütlememiş hiçbir faaliyetin terör eylemi olarak tanımlanamayacağını belirttik. Ama bu kadar değil. Biz yasal toplantılara katılan, kitap yazan, ifade özgürlüğünü kullanan insanların hapsedilmesine yol açan Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) kaldırılmasını, Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerinin de iyileştirilmesini talep ettik. Görüşmelerimizde hükümet TMK’nin kaldırılmasına soğuk bakmadı ama sonucu göreceğiz. Bunların kabul edilme ihtimali var, zaten bunlar kabul edilmezse biz pakete onay vermeyiz, olursa veririz.

 

Erdoğan'a rağmen müzakere

 

Yine de ‘demokratikleşme paketi’nde neler olmadığını biliyoruz. Başbakan Erdoğan, 3 gün önce anadilde eğitim, seçim barajının indirilmesi gibi planlarının olmadığını söyledi.

Bu Başbakan’a bakarak umutlu olmak zordur ama biz umudumuzu, heyecanımızı halka bakarak alıyoruz. Biz müzakereyi bile Erdoğan’a rağmen, o müzakere etmek istemezken, direne direne başlattık. Şimdi aynı Erdoğan bu defa müzakerenin içinde “şunları vermem, bunlar olmaz” diyor. Varsın o desin, önemli olan biz vazgeçecek miyiz vazgeçmeyecek miyiz Kendisi “Müzakere etmem” diyor muydu diyordu. “İdam ederim” diyor muydu diyordu. “Dokunulmazlıklarını kaldırırım, hepsini içeri atarım” diyor muydu diyordu. Şimdi ne yapıyor müzakere yapıyor. Mücadele ederek yaptık biz bunları. Şimdi anadilde eğitim olmaz, baraj kalkmaz diyor, desin bakalım. Biz de mücadele edeceğiz yine.

 

Bahsettiğimiz konulara dair hiçbir adım olmayan, ama sizin TMK ve TCK’ye dair taleplerinizi barındıran bir pakete onay verdiğinizde sol çevrelerin tepkisi ne olur? 

Gazeteniz aracılığıyla bir şey söyleyeyim, belki tartışma yaratır,  ama yaratması da gerekiyor. Biz AKP ile siyasi mücadele yürütüyoruz şu an – müzakerenin kendisi büyük bir siyasi mücadeledir- biz bu mücadeleyi süreci tıkamak için değil açmak için yürütüyoruz. AKP’nin bu tür ayak direme tavırlarına gireceğini sürece başlamadan önce de biliyorduk. Biz AKP çok iyi bir parti, çok özgürlükçü, demokratik bir parti olduğu için müzakere yürütmüyoruz. Zaten AKP öyle bir parti olsaydı müzakereye gerek kalmazdı. Kendisi bu adımları atardı. O nedenle Kürt tarafı olarak biz sürecin tıkanmaması için hangi siyasi hamlelerle sürecin önünü açabiliriz diye bakıyoruz.

 

'AKP ile nikâh kıymadık'

 

Türkiye’de devrimci hareketler tamamen müzakerenin yanında bence. Ama ulusalcı, Kemalist, AKP karşıtı olan bazı liberaller de, daha doğrusu bu kesimlerin bazılarında “Bunlardan bir şey çıkmaz kardeşim, Erdoğan adım atmıyor, Kürt hareketi de bunu görsün artık” diye bir düşünce var. Bunu söyleyenler de Kürtleri düşündüğü için değil, AKP’ye karşı güçlü bir cephe daha açılsın, Kürtler AKP’ye karşı savaşsın, kendileri de AKP’nin yıprandığını görsün istiyorlar. Bu çevrelere şunu söylemek istiyorum Biz çok zor bir süreç yürütüyoruz. Bırakın devletin 90 yıllık zihniyetini, AKP ile müzakere yürütmek başlı başına bir zorluk. Bu zorluğu özellikle Erdoğan’ın tavrına bakarak herkes görebilmeli. Müzakerenin bitmesi demek savaş demektir, 18-20 yaşlarında çocukların ölmesi demektir. O yüzden ahlaki, vicdani olarak müzakereler tıkanmasın diye elimizden geleni yapmak hepimizin borcudur. Müzakere etmek demek AKP ile siyasi nikah kıymak demek değil, mücadelenin askeri zeminden siyasi zemine kayması demektir.

 

‘Vali'ye söz geçiremiyorsan niye cemaati suçlayayım’

 

Süreci konuşurken Erdoğan ve Kürt hareketinden yola çıkıyoruz, Fethullah Gülen Hareketi'nin bu konuya dahlini bilemiyoruz. Gülen ile Erdoğan arasında cemaatin son bildirgesinden de anlaşılacağı gibi kızışan bir kavga var, bunun sürece etkisi oluyor mu?

Yansıyor tabi. Nihayetinde iktidar kendi içinde bütünlüklü değilse politikalarda ve uygulama sahalarında sorunlar çıkıyor. Kürt hareketi bütünlüklü olmasaydı birinci aşama tamamlanamazdı. Çekilme sırasında HPG, KCK, BDP, Öcalan her biri ayrı hareket etseydi süreç yürümezdi. İktidar ise birlik değil. Cemaatin hükümet ve devlet içinde belli bir gücü var AKP içindeki diğer cemaatlerin de gücü var. Erdoğan bunu kendi otoritesiyle sağlamaya çalışıyor ama bu tam olmuyor. Dolayısıyla karşımızdaki parçalı duruş bizi ve müzakerenin ilerlemesini zora sokuyor. Kendi içlerindeki bu çatışmada iki tarafta da Kürtleri ve müzakereleri kendi kavgalarına zemin ya da malzeme yapma niyeti doğuyor zaman zaman. Bazıları süreci zora sokarak kendi içlerindeki güç dengelerini lehlerine çevirmeye çalışıyor.

 

Bazıları derken hangileri onlar ve süreci nasıl zora sokuyorlar?

Cemaat'in söylem düzeyinde süreci destekleyen hatta daha ileri söylemleri var ama süreci zora sokan hamleleri de var. Görünürde Erdoğan adım atma konusunda daha hevesli. Ama cemaat yargıcı, polisi, valisi eliyle süreci zora  soktuysa bizce bunun sorumlusu yine hükümettir. Çünkü bu saydıklarımın hepsi hükümete bağlı. Sen valine söz geçiremiyorsan, ben niye cemaati suçlayayım! Bakanlar ve Başbakan sorumludur. Cemaat kötü, hükümet iyi ya da tam tersi gibi düşünmek tehlikeli ve biz böyle düşünmemeliyiz. Siz kendi içinizde anlaşın, çatışacaksanız çatışın, barışacaksanız barışın. Aranızdaki sürtüşme bizi ilgilendirmez. Biz hiçbirine taraf olmak zorunda değiliz. Kendi iç savaşları süreci zora sokuyor.

 

'Koşul geri çekilmenin tamamlanması değildi'

 

Erdoğan, PKK’nin geri çekilme sözünü tutmadığını, sadece hasta, yaşlı ve örgüte yeni katılanlardan oluşan yüzde 20’yi oluşturan bir gerilla grubunun çekildiğini söylüyor. Bölgedeki bazı kaynaklar da bu bilgiyi doğruluyor. PKK sözünü tutmadı mı?

Bakın önemli olan, ilk başta konuşulan ile şu anda konuşulan durumu görmektir. İmralı’da Öcalan ile konuşulan şudur “Kalıcı, süresiz ateşkes ilan edebilir misin, Eylemleri durdurabilir misin Geri çekilmeyi başlatabilir misin” O da “Yaparım” dedi ve yaptı. Böylece birinci aşama gerçekleşti. Birinci aşamanın bitmesi geri çekilmenin tamamlanması değil, biraz önce saydıklarımın olmasıydı ve bunlar oldu. Burada ne sorun var Niye rakamlara takılıyorsun Bir defa kendine güvenen bir Başbakan “Bu gençler yorulmasın, zaten onları indireceğim kardeşim. Biz burada yasa çıkaracağız, Lice’nin dağından insinler taa Kandil’e kadar gitmesinler” demesi lazım. Geri çekilmeyle ilgili sözleri Başbakan'ın ipe un serme konusunda ileride kullanacağı bahanesi olarak görülmeli. Ayrıca gerillanın tümü hareket halinde ve tümü çekiliyor.