İstanbul Beyoğlu’nda, Cansu Didem Okay ve erkek arkadaşına demir sopayla saldırmasının ardından gündeme gelen ve bir başka suçtan çıkarıldığı mahkemece tutuklanan U2 Irish Pub’ın sahibi Hikmet Dikmen’in daha önce başka bir müşteriye daha saldırdığı iddia edildi.
İleri Haber’in haberine göre, Dikmen yaklaşık 1 ay önce İrlandalı bir İngilizce öğretmenine de saldırdı. “Biz sadece bir şeyler içip maç izlemek istedik ve girdiğimiz andan itibaren agresif bir tavırla karşılaştık” diyen İngilizce öğretmeni, kendisini iterek merdivenlerden düşüren Dikmen’in "Nerede olduğunuzu biliyor musunuz? Burası Türkiye, burası Türkiye. Size istediğimi yaparım. Burası Türkiye, bizim diktatörümüz var, Recep Tayyip Erdoğan” ifadelerini kullandığını kaydetti.
Danimarka maçını izlemek için U2 Irish Pub'a gittiklerini belirten müşteri, kasım ayı ortasında yaşanan olayla ilgili olarak şunları anlattı:
“14 Kasım 2017 gecesi, arkadaşlarımızla başka bir barda otururken Danimarka maçını izlemeye karar verdik. Bulunduğumuz yere en yakın yer U2 bardı. Normalde gittiğimiz bir yer değil ama o sırada en kolay gidilecek yer olduğu için burayı seçtik. Gitmeden önce ikimiz de ikişer bira içmiştik ve kesinlikle, hiçbir şekilde sarhoş değildik. Mekana girdiğimizde barda iki İrlandalı oturmuş maç izliyordu. Barın sahibi (aynı zamanda barmen) barın arkasında rakı içiyordu. Girmemizle beraber bize baktı ve nereli olduğumuzu sordu. Arkadaşım İskoçyalı olduğunu söyledi, ben bir şey demedim. Pencere kenarına oturduk ve birayla fıstık söyledik.
"Ortam çok tuhaf ve rahatsız ediciydi”
Bar sahibine “içeride sigara içiliyor mu?” diye sordum.İngilizce cevap verdi: “Biz saygılı insanlarız burada, hayata saygı duyuyoruz, insanlara saygı duyuyoruz”. Ben de açıklamak için, sadece sigara içilip içilmediğini sorduğumu söyledim. O ise aynı şeyi biraz daha ters bir şekilde tekrarladı “Biz burada insanlara saygı duyarız”. Ortam çok tuhaf ve rahatsız ediciydi.
“Hakkımızda negatif ve aşağılayıcı şeyler söyledi"
Bar sahibi içerideki diğer iki adamla ‘şerefe’ yaptıktan sonra onlarla bizim hakkımızda İngilizce konuşmaya başladı. ‘Şu İskoç adamlar’ diye bir şeyler anlatıyordu ve söylediklerinin negatif ve aşağılayıcı bir şeyler olduğu çok belliydi. Bu şekilde konuşmaya devam ettiğini görünce probleminin ne olduğunu anlamadığımızı söyleyip gitmek için masadan kalktık. O zaman ‘Bu ikisini ben hatırlıyorum, buraya daha önce de gelmişlerdi’ dedi. Ben de Türkçe ‘Neden bahsettiğini bilmiyorum. Ben yıllardır buraya gelmedim, arkadaşım sadece birkaç aydır İstanbul’da yaşıyor’ dedim.
"Türkçeyi iyi kullanabiliyorum, söylediği her şeyi anlayıp cevap verdim"
Dört yıldan uzun süredir İstanbul’da yaşıyorum ve Türkçeyi iyi kullanabiliyorum. O yüzden de bana Türkçe söylediği her şeyi anlayıp Türkçe cevap verdim. Bu detaylar önemli, çünkü olanların hiçbirinin dilden kaynaklı yanlış anlama ve saireden olmadığını vurgulamak istiyorum.
"Nerede olduğunuzu biliyor musunuz? Burası Türkiye"
Bunlar olurken biz girişteki merdivenlerin başındaydık, o da barın arkasından çıkmıştı. Bu arada diğer iki İrlandalı adam da gitmişti. Bar sahibi Türkçe bağırmaya başladı. “Nerede olduğunuzu biliyor musunuz? Burası Türkiye, burası Türkiye. Size istediğimi yaparım. Burası Türkiye, bizim diktatörümüz var, Recep Tayyip Erdoğan.” Ben o esnada tütün sarıyordum ve o ana kadar olay sadece sözlü olarak devam ediyordu ama bu noktada gelip bana vurup merdivenden itti.
"Gün boyu sırt ağrısı yaşadım"
Merdivenden aşağı sokağa düştüm. Ayağa kalkıp tekrar merdivenlere yöneldim ama vurup beni tekrar aşağı düşürdü. Bir sonraki gün boyu buna bağlı olarak ciddi bir sırt ağrısı yaşadım.
O sırada yoldan üç genç geçiyordu. Onlara ’Şu ikisini alın benim için kurtulun şunlardan’ dedi. Çocuklar ne olduğunu bilmiyorlardı ama bana sakin olmamı söylüyorlardı. İçlerinden biri Kürtçe “Sıkıntı tine (yok)” dedi. Belli ki gençler Kürttü. O sırada Zübeyir Ocakbaşı’nın sahibiyle aşağıdaki barın sahibi dışarı çıktılar. U2’nun sahibi hala kapıdaydı. Etraftakilerle konuşunca en iyisinin oradan gitmek olduğuna karar verdik.
En başta oturduğumuz bara dönüp diğer arkadaşlarımızın yanına oturduk tekrar. O an fark ettim ki çantamı U2’da bırakmıştım. Birlikte gidip Zübeyir Ocakbaşı’nın sahibinden biz içeri girip çantayı isterken bize göz kulak olmasını istedik. O da bizim için gidip kendisinin alabileceğini söyledi ve gidip çantayı aldı.O zaman U2’nun sahibi kapıya tekrar çıktı ve Zübeyir’in sahibine bizim nereli olduğumuzu sormaya başladı. Sonra da bize dönüp “Size iyilik ettim, size iyilik ettim”