"1000 Roma askerini saf dışı bırakan maddenin bin yıldır insanları cezbetmesini anlamak zor değil" diye başlıyor Guardian muhabiri Bethan MacKernan 'deli bal'ı anlatmaya, ve tarihin deli balın cazibesi ve tehlikeleri üzerine hikayelerle dolu olduğunu söylüyor:
"Büyük Pompey (Gnaeus Pempeius Magnus) çağdaşlarında hayranlık ve korku yaratan bir liderdi fakat şu an Trabzon'un bulunduğu bölgede bir deli bal macerası yüzünden neredeyse erkenden tarihin karanlıklarına gömülecekti. Romalı general Pompey, MÖ97'de, Pontus ordusu karşısında ilerleyişini sürdürürken, Kral 6. Mithridates askeri bir deha sergileyerek, ilerleyen Roma ordusunun yoluna çanaklar dolusu deli bal konulmasını emretti. Bu baldan yiyen Pompey'in üç müfreze askeri hayaller görüp kendinden geçince, geri dönen Pontus askerleri tarafından katledildiler."
Bir küçük kaşık yeterli
"Karadeniz'e bakan Kaçkar dağlarında hâlâ arıcılar tarafından az miktarda deli bal üretiliyor. Grayanotoksin adlı zehirli bir madde içeren endemik bir rododendron (orman gülü) türünün yetiştiği Himalaya dağlarının etekleri dışında, dünyada deli bal üretilebilen tek yer burası. Eğer arılar bu orman gülünden yeterince beslenirse, rengi kırmızıya yakın, tadı acımsı ve keskin, ve insanları çok güçlü bir şekilde etkileyen bir bal üretiyorlar."
"Bu baldan bir küçük tatlı kaşığının ılık süt ya da suyla karıştırarak içilmesi hayal görme ve "yükselme" (yerel dilde 'vızıldatma' deniyor) etkisi yapmaya yetiyor. Hipertansiyon, iktidarsızlık ve birçok başka rahatsızlığın tedavisi için genellikle kahvaltıdan önce alınıyor."
Biraya karıştırılıyordu
"18. yüzyılda Avrupalılar 'miel fou' dedikleri bu balı Osmanlılardan ithal ediyor ve ekstra bir etki elde etmek için biraya karıştırıyorlardı. Deli bal batı popüler kültüründe yakın zamanlarda Matt Groening'in Futurama filmi ve 2009'da çekilen Sherlock Holmes filminde de ortaya çıktı."
"Ne var ki bu balın fazla miktarda alınması tansiyonun tehlikeli düzeylere inmesine, mide bulantısı ve bayılmaya, nöbetlere, kalp atışlarında düzensizliğe ve nadiren de ölüme yol açabiliyor. Türkiye'de her yıl onlarca kişi deli bal zehirlenmesinden hastaneye kaldırılıyor."
"27 yaşındaki doktor Abdullah Paksoy üç ay önce Karadeniz'in Fındıklı ilçesine tayin olmuş. Daha önce deli balın toksik etkileri hakkında hiçbir bilgisi olmadığını, burada meslektaşlarının kendisine semptomlar ve tedavi konusunda bilgi verdiklerini anlatıyor. Deli bal etkisine karşı genellikle hastaya serum veriliyor ya da adrenalin enjekte ediliyor, ve kalp atışları ile tansiyon normale dönene kadar kontrol altında tutuluyormuş. Paksoy 'Burada çok seviliyor. Ben daha denemedim' diyor."
Kaçkar Dağları
Toplanması da tehlikeli
"Deli balın toplaması da tehlikeli olabiliyor. 48 yaşındaki Hasan Kutluata Karadeniz'in çay üretimi için olduğu kadar, deli bal için gerekli orman gülleri açısından da mükemmel koşullara sahip dağ eteklerinde büyümüş. Babası ona ıhlamur ağacından geleneksel kovan yapımını, bunları ağaçların yüksek dallarına yerleştirmeyi -ki bu bile çok tehlikeli -öğretmiş. 30 yıldır sayısız kere ağaçlara tırmanan Kutluata gururla şimdiye kadar hiç düşmediğini anlatıyor. Fakat bir ayının saldırısına uğramış. 'Kolumu gırtlağına kadar sokup nefes almasını engelledim ve imdat çığlıkları attım' diyor, ellerinde ve sol bacağında hala duran pençe izlerini gösteriyor."
"Kutluata'nın deli bal hasadı bütün bunlara değiyor. Bölgede üretilen balın yalnızca çok küçük bir kısmı saf deli bal kategorisinde ve iyi kalite bir deli balın kilosu 2 bin liraya (260 sterlin) kadar çıkabiliyor. Bölgedeki birçok dükkanda kavanozlarla deli bal sayıları giderek artan turistlere satılsa da, hepsinin kalitesi aynı değil."
Kenevir etkisi
"Türkiye'nin Karadeniz bölgesinde aynı zamanda uzun zamandır kenevir üretimi de yapılıyor. Kutluata arıların kenevir de sevdiğini ve bunun bala ayrı bir derinlik kazandırdığını söylüyor. Kenevir üretimi onlarca yıl uyuşturucu etkisinden dolayı yasalarla engellenmişti fakat şimdi hükümetin sıkıntı içindeki ekonomiyi rahatlatma çabaları çerçevesinde yeniden yaygınlaşması bekleniyor."
"Kutluata deneyimlere açık. Güneşli bir Aralık günü Yaylacılar köyündeki evinden insanın kemiklerini sarsan 20 dakikalık araba yolculuğu mesafesindeki atölyesinde, eşi Emine ile beraber üst kata yerleştirdikleri uykulu arıları kontrol ediyor ve önümüzdeki sene kovanların bazılarını dağın kuzeye bakan tarafına yerleştirmenin daha iyi olup olmayacağını tartışıyorlar.
"'Burada arıcılık çok zor iş' diyor Kutluata. 'Fakat iyi yaptığınız zaman çok tatmin edici. Her zaman yeni şeyler öğreniyorsunuz. Mesela yeni atölyemde üst kata ayıların çıkmasını engellemek için merdiven yerine açılır kapanır köprü yaptım. Ayı ile yaşadığı maceradan sonra köylüler Hasan'a 'Ayıboğan' lakabını takmışlar ama o 'Bir daha asla bir ayıyla boğuşmak zorunda kalmak istemiyorum' diyor.