Yaşam
Deutsche Welle

“Defolması” istenen Yusuf…

Gazeteci Banu Güven, bot hesaplara gerçek kullanıcıların katılmasıyla Twitter gündeminde birinci sıraya taşınan “Suriyeliler Defolsun” etiketini ve bu düşmanlıktan nasibini alan 12 yaşındaki Suriyeli Yusuf'u anlattı.

06 Eylül 2018 16:17

Bu yazıyı sosyal medyadan bulup okuduğunuza göre hafta başında da Twitter’da Türkiye’de "Trending Topic (TT)” olan #SuriyelilerDefolsun etiketini görmüşsünüzdür. Saatlerce birinci sırada kalan bu etiketi gördüğümde derin bir kedere kapıldım.

Suriyelilerin “defedilmesini” isteyen bu kampanyanın nasıl başladığını anlamaya çalıştım, ama nedensellik ortaya koyan bir cevap bulamadım. Aradım, taradım, sadece bu etiket TT olmadan saatler önce #SuriyelilerTürkiyeye etiketinin TT listesine girdiğini fark ettim. Bu etiket altında İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özdağ’ın Öncüpınar Sınır Kapısı’nda yaptığı “Bayramlaşmaya giden Suriyeliler Türkiye’ye geri alınmasın” açıklaması vardı. “Defetme” konulu paylaşımlar ise bundan iki saat sonra TT'de bir numara oldu.

Akademisyen Akın Ünver’e başvurdum. Ünver, “Şimdilik emin olduğumuz iki şey var” dedi: “Birincisi, bu bot destekli bir kampanya. İkincisi, organik etkileşim, yani gerçek kişilere ait hesapların da katılımı söz konusu. Ancak bu organik katılım bot desteğinin dokuzda biri civarında. 98 bin 415 organik etkileşime karşı, 892 bin 594 bot etkileşimi var.”

O halde soru şu: Bu bot hesapları, mülteci ve yabancı düşmanı kampanya için kim devreye soktu? Bunun cevabını henüz bilmiyoruz. Kampanyaya heyecanla dahil olan gerçek kişileri ise gayet iyi tanıyoruz.

Etrafınızda, WhatsApp gruplarında ya da Facebook sayfalarında, “markette alışveriş yapan Suriyelilerin torbalarını nasıl doldurduğu, hastanede bedava tedavi oldukları, devletten maaş aldıkları, Mehmetçik Suriye’de onlar için savaşırken, onların parklarda, tatil beldelerinde nasıl keyif çattığı” gibi hikayeleri paylaşanları hatırlayın. Hepsini siyasi görüşünden ve oy verdiği partiden bağımsız olarak bir araya getiren milli mutabakat konularından biri Suriyeli mülteciler işte.

Suriyeli Yusuf

On iki yaşındaki Yusuf da o Suriyelilerden biri. Halepli. Anne, baba ve sekiz çocuk İzmir Kadifekale’de 500 liraya tuttukları evde kalıyorlar. Baba inşaatlarda çalışıyor. Bazen çocuklarla beraber plastik ve karton topluyor. Çocuklardan lokantada çalışan da var. Yusuf? O sokakta davul, daha doğrusu trampet çalıyor. Trampet dediğim, ters çevirdiği bir plastik mayonez kovası. Elinde bagetleri var. Onunla seçim nabzını tutmak için gittiğim İzmir’de karşılaşıyorum. Alsancak’ta duyduğum inanılmaz netlikte, harika nüanslı ritimler beni ona götürüyor. Karşımda zehir gibi bir küçük trampetçi buluyorum. Güneşin altında, neredeyse hiç ara vermeden çalıyor. Önünden ayrılamıyorum. Sonra henüz kapalı olan birahanelerden birinin yüksek taburesine tüneyip konuşmaya başlıyoruz. Bana ismini yazıyor Arapça. Ben de ismimi Arapça yazabiliyorum. Adımı Arap harfleriyle okumak hoşuna gidiyor.

Yusuf hızlı okuyamıyor. Gayretle, sokakta öğrendiği Türkçesi ile “Okula başlamıştım, ama ikinci sınıftayken savaş çıktı” diyor. Okul yarım kalmış. Kuzeni Hüseyin 15 yaşındayken hava bombardımanında hayatını kaybetmiş. Babasıyla arabada giderken tepelerine bomba düşmüş. Beş yıl olmuş onu kaybedeli. Başka bir kuzeni de “silahla vurulmuş”. Önceleri patlamalardan korkuyormuş. Sonra alışmış. Yani korkuyormuş yine de, ama ilk başlardaki gibi değil. “Sizin ev de yıkıldı mı?” diye soruyorum, “Yok, az yıkıldı” diyor. Halep’te biraz daha kaldıktan sonra, anne babası artık dayanamamış. Afrin’den Türkiye’ye yürüyerek geçmişler. Önce sınırın yakınlarında vakit geçirmişler. İstanbul’da ancak 1 hafta dayanabilmişler. Sonra İzmir’e yerleşmişler. Bir gün Alsancak’ta dolaşırken bateri çalan bir sokak müzisyenine rastlamış Yusuf. Onu çok dikkatli izlemiş. Sonra o abi ona baget tutmayı öğretmiş. Yusuf hiç müzik dinlemezmiş. Abiler bu yüzden yeteneğine şaşırmışlar. Bir haftada kapmış hadiseyi. “Yapabiliyorum” demiş Yusuf, sevinmiş. Sonra abisinin çalıştığı lokantadan aldığı yoğurt ve mayonez kovalarını ters çevirip sokakta çalmaya başlamış. “Sabah 11’de geliyorum, akşam 8’de eve gidiyorum” diyor. Günde 40 ila 50 lira arasında para kazanıyor. Okul? Yeniden kayıt olmuş. Bana okula gitme sözü veriyor.

Hayali hayat kurtarmak

Ritmi bu kadar sevmesine rağmen müzisyen olma hayali kuramıyor. “Büyük olunca bir işe gireceğim” diyor. Tamircilik yapmayı planlıyor. Ama asıl hayali doktor olmak. “Neden?” diye sorduğumda, “Savaşta yaralanan insan kurtaracağım” cevabını veriyor.

On iki yaşındaki çocuğa da “Suriye’ye gidin!”, “Git memleketine!” diyenler var. Bir esnaf ben yanındayken Yusuf’a “Hadi artık, başka yerde çal. Başımız şişti” diyor. Bütün gün ritim dinlemenin kolay olmadığını kabul etmekle birlikte, adamın tavrının hiç sevecen olmadığını belirtmeliyim. Biraz ileride ise bir başkası bana dönüp, “Bunlara böyle ilgi gösteriyorsunuz, sonra biz baş başa kalıyoruz” diye çıkışıyor. Bu esnafa göre Yusuf günde 500 lira kazanıyor! Evin bir aylık kirasını mayonez kovasıyla çıkarıyor yani! Yine de, Yusuf’un kovayı tamir için almak istediği yara bandını ona para istemeden veriyor. “Bunun gibi başkaları da var” diye anlatıyor. “Gelip burada çalıp dururlar.”

“Pis adama” karşı iyi insan

Yusuf'a sürekli sataşanlar olduğunu, “Pis bir adam var” dediğinde anlıyorum. Ona “Git” diyenlere, o “Memleket savaş” diye cevap veriyor, ama nafile. Çoğu insan savaşın niye bu kadar büyüdüğünü, uzadığını, yıkımı ve bu çocukların hayatlarını neden bu sokaklarda hâle yola koymaya çalıştığını düşünmek istemiyor. Bu işlerin sorumlularını yargılamak ve onlardan bu insanlara lafta değil, gerçekten sahip çıkmalarını istemek yerine, “Defolup gitsinler” diyorlar. Paylaşmak yerine, “Ne halleri varsa görsünler” diyorlar. Türkiye’nin Suriye’ye sadece Suriyeliler için girdiğini, oradaki silahlı milisleri sadece Suriye halkı için desteklediğini zannediyorlar. Bu anlatı onlara iyi geliyor. Başka bir hikaye duymak istemiyorlar. O yüzden parkta, sahilde ya da sokakta iki dakika yüzü gülen bir Suriyeli gördüklerinde onları haşlayıveriyorlar. On iki yaşındaki çocuğun sokakta kaç lira kazandığı hakkında bile fantaziler kuruyorlar.

Yusuf yere çökmüş mayonez kovasını yara bandıyla tamir etmeye çalışırken genç bir adam yanına geliyor. Elindeki kasketi Yusuf’a uzatıp “Al bunu başına tak. Güneşin altında şapkasız oturma, olur mu?” diyor.

Memleketin ağır milliyetçi ikliminde bot hesaplar organik mülteci düşmanlarını gaza getiredursun, karşılarında saf insanlık duruyor. En azından bunu bilmek iyi geliyor.

Banu Güven

© Deutsche Welle Türkçe

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle