Politika

Davutoğlu: İmralı tutanaklarının sızdırılması önemsiz, çözümün vakti geldi

Dışişleri Bakanı Davutoğlu: Şu anki sancı, o tarihi doğayı yeniden yakalama sancısı. Bizim hem içimizi hem de dışımızı toparlamamız gerekiyor

05 Mart 2013 09:44

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Abdullah Öcalan ile BDP heyeti arasında İmralı’da yapılan görüşmenin tutanakları olduğu iddia edilen konuşmaların basına sızmasının süreç için ne anlam ifade ettiği konusunda, ayrıntılara değil büyük resme bakılması taraftarı olduğunu söyledi.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na, ‘İmralı tutanakları’nın basına sızmasının çözüm sürecini nasıl etkileyeceği soruldu.  Bu gelişmeyi ayrıntı olarak gören ve büyük resme bakılması gerektiğini söyleyen Davutoğlu, genel bir bölge fotoğrafı çektikten sonra, "Şimdi kendi derdimizi çözmenin vaktidir" dedi.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, NTV’de canlı yayında Oğuz Haksever’in sorularını yanıtladı. “Tarihi ve kritik bir süreç yaşandığını”söyleyen Davutoğlu şunları kaydetti:

Bu bölgede tarih boyunca birlikte yaşayan insanlar, son yüzyıl içerisinde birbirlerinden koparıldılar, uzaklaştılar. Sınırların dağıldığı, coğrafyanın parçalandığı, ekonomik alanların ayrıştığı bu dağılmada, Türkiye merkez ülkeydi. Bunlar yetmiyormuş gibi, ülkemizde bir başka ayrışmanın tohumları atılmaya başlandı...

Şu anki sancı, o tarihi doğayı yeniden yakalama sancısı. Bizim hem içimizi hem de dışımızı toparlamamız gerekiyor. Tabi ki ilk önce kendi derdimize deva olmamız lazım.

Büyük düşünmek gerekiyor... Ben akademisyenken, bu kadar büyük bir ülkenin kışın komünizm yazın da bölüneceğiz korkusuyla geçti bütün gençliğimiz... Şimdi kendi derdimizi çözmenin vaktidir. Bu gecikirse dışarıdaki travmaların bizi olumsuz etkilemesi ve bizim kendi yaşadığımız bazı sıkıntıların da oraları olumsuz etkilemesi mümkün.

 

'Tarihi süreç'

 

Birileri bu coğrafyadaki hareketlilik içinde Türkiye’nin aşırı güçlendiğini düşünüp engellemeye çalışabilir. Hem ülkemizdeki hem de diğer ülkelerdeki tarihdaşlarımızı, Kürt kardeşlerimizi kullanmak isteyenler olabilir. Bu açıdan bakıldığında çözüm sürecini tarihi bir süreç olarak görüyorum. Herkesin de buna uygun davranması gerektiğni düşünüyorum.

 

'Herkes soğukkanlı olmalı'

 

Süreç içinde yeni durumlar ortaya çıkabilir. Burada sadece siyasiler değil; MİT, ilgili birimler, adaya giden taraflar yani herkesin; çocuk ve torunlarımızı, bölgenin geleceğini düşünerek, samimi ve soğukkanlı bir tavır içinde olması lazım.

Olayın önemine bakıldığında sızmaya takılmamak mı gerekir?

‘Takılmamak gerekir’ biraz hafif kalır. Bunları esas almayız, yolumuza devam ederiz ama Oslo sürecinde ve Habur gelişlerinde yaşananlara bakıldığında, tribünlere dönük yapılabilecek her türlü faalieyet sürece zarar verir.

Sızmanın bir provokasyon olduğunu söyleyenler ne kadar haklı?

Sürecin başında, Paris’teki infazları düşününce, biz parantezi kapatmaya çalışırken, birileri ‘bu parantez sürekli açık olsun’ diye düşünüyor olabilir. Yaraların açık kalmasını isteyenler olabilir.

Ayrıca bir sektörden bahsediyoruz. 30 yılda kariyer oluşturan; hiyerarşi, itibar, para getiren bir sektör. Siyasi boyutunu düşünmeden rant sağlayan geniş bir kesim oluşuyor. Bunlar da yaraların açık kalmasını isteyebilir.

Bütün bunları alt alta topladığınızda, bu tür süreçleri provoke etmek isteyenler olacaktır. Bu an, bir milleti millet yapan ortak aklın devreye girmesi gereken andır.

 

'Nerede duruyorum demenin tam vakti'

 

Günlük tartışmalardan kurtulup; tarihe, mekana, zamana; bulunduğumuz coğrafyaya yukarıdan bakıp, ‘nerede duruyorum demenin’ tam vakti. Ben sürece böyle bakıyorum. Şimdi tartıştığımız küçük şeyler, resmin bütününde aynı önemde değil. Daha önce Kürtçe yayın yapan televizyonu hatırlayın, ‘çatışmalar doğacak’ diyenler vardı ama hiçbir şey olmadı... Biz zor olan bir şeyi yapmaya çalışmıyoruz, bu işi beceremezsek, kolay olan bir şeyi yapamamanın acısını çekeceğiz.

Süreçle ilgili kararlılık çok net mesajlarla dile getirildi. Peki nereye kadar risk alınabilir?

Dış politika pratiğinde gördüğüm, bazen yaşayarak öğreniyorsunuz, eğer doğru okuma yapmışsanız ve kararlı bir tutum segilemişseniz, ilk aşamada eleştirilseniz bile orta ve uzun vadede istediğiniz neticeleri alabilirsiniz. Orada sağlam durmak önemli. Uygulanan politikanın doğruluğundan eminseniz taviz vermeyeceksiniz. Önemli olan, kritik noktada, karar anında kararsızlık göstermemek.

Çok kritik bir süreçten geçiyoruz. Son yüzyıl içinde bölgemizde genel olarak tarih boyu bir arada yaşamış insanlar aşiretler birazda dünya savaşı sonrasındaki suni sınırlarla birbirinden koparıldılar. Sonrada bir sömürge döneminden sonra bir soğuk savaş döneminde daha da uzaklaştılar.

Şimdi aslında bir bütün sancı o tarihi doğallığı tekrar yakalama şansı olması. Ortadoğu’daki bu geniş hareketlilik büyük riskler getirmekle birlikte böyle bir imkanda sunuyor. Türkiye bütün o dağılımda merkez ülkeydi. Herkesin referansta bulunduğu ülkeydi. Onun içindir dünya savaşında 1917’de Türkler, Araplar, Kürtler, Sünniler, Şiiler, Hıristiyanlar, Yezidiler hepsi bir arada bir cephede savaştılar. Sonra parçalandı sınırlar, gönüller ayrıştı, ekonomik alanlar ayrıştı.

Bu yetmiyormuş gibi 30 yıl içinde ülkemizde bir başka ayrışmanın tohumları atılmaya başlandı. Şimdi bizim hem içimizi hem dışımızı toparlamamamız lazım. Merkez ülke derken yine bir Osmanlı tartışması başlatmak istemem ama nihayet ister baklanlar bir kıpırdanma olsun ister Ortadoğu’da insanların dönüp baktığı, yardım istediği, mülteci olarak sığındığı, çözüm bulur ümidiyle heyetler gönderdiği yer biziz.

Böyle bir ülkenin kendinden enim olması lazım. Başkalarının kendisine deva olarak gördüğü bir ülkenin kendi derdine de kendisinin deva olması lazım. Ben akademik hayattayken de bu kadar büyük bir birikime sahip bir ülkenin kışın komünizm gelecek yazında bölüneceğiz korkusuyla geçti bütün gençliğimiz. Şimdi bu sefer her yaz terör faaliyetleriyle bölüneceğiz mi korkusu var.

Bu korkuları atıp kendinden emin ağırbaşlı bir şekilde kendi derdimizi çözmenin vaktidir. Bu vakit daha fazla gecikirse bu sefer dışarıdaki travmaların biz olumsuz etkilemesi de mümkün, bizim kendi yaşadığımız bazı sıkıntılarında oraları olumsuz etkilemesi mümkün. O zaman yapılması gereken bütün o büyük resmi şimdi düşünün Türkiye-Suriye ilişkileri soğuk savaş döneminde veya Suriye –Irak ilişkileri nasıldı? Madem böyle bir hareket ortaya çıktı hem bir taraftan o hareketliliği yönetmek durumundayız hem de bir taraftan kendimizi istikrarlı kılmak durumundayız.

Birileri bu hareketlilik içinde bize de risk oluşturacak şekilde hareketliliği yaymak isteyebilir. Bir takım hesaplar içine girebilir. Türkiye'nin aşırı güç biriktirdiğini düşünüp engellemeye çalışabilir. Veya Türkiye ve bazı bölgeler arasında kutuplaşma doğurabilir. Bütün bu durumlarda başta ülkemizin vatandaşı olarak ve diğer ülkelerdeki tarihdaşlarımız olarak Kürt kardeşlerimizi bir şekilde bir imkan gibi kullanmak isteyenlerde çıkabilir.

Biz Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimle ilişkilerimizi nereden nereye getirdik. Çünkü böyle birilerinin bu konuyu istismar etmesini yeni ayrışmaların ortaya çıkacak şekilde harita dizayn etmesinin önüne geçmeye çalışıyoruz. Bu açıdan bakıldığında bu çözüm sürecini tarihi bir süreç olarak görüyorum.

Herkesin bu tarihi sürecin gerektirdiği sorumlulukla ve soğukkanlılıkla davranması gerektiğini düşünüyorum. O bakımdan bir çok konuşmalar cazip gelecek tartışılacak bir çok süreç içinde yeni durumlar ortaya çıkabilecek ama herkesin sadece siyasilerin değil, ilgili birimlerin değil ya da adaya giden tarafların değil herkesin kendi geleceğimizi, çocuklarımızın bu bölgenin geleceğini düşünerek çok samimi ama aynı zamanda soğukkanlı tavır içinde olması lazım. Yani bunları esas almayız yolumuza devam etmemiz gerekir.

Ama daha önce Oslo süreciyle ilgili Habur’da işte bir takım gelişler başladığında yaşanan süreçlerdeki türde biraz açıkçası tribünlere dönük olarak yapılacak her türlü faaliyetin sürece zarar verme ihtimali var. Herkesin bu anlamda sorumluluk içinde davranması lazım. Benzer süreçler başka ülkelerde yaşandığında ne tür kısıtlamalar konulduğunu hem bilinen hem bilinmeyen herkesin kendi kendisine otosansür uyguladığını ne süreçler yaşandığını ben biliyorum.

Kolombiya’da en son dışişleri bakana bana her şeyi anlattı ve yardım istemişti. Konuştuğunuzda bu süreçlerin kolay işlemediğini görüyorsunuz. Filipinler de bütün süreç içinde biz varız dört ülkeden biriyiz. Bazen hiçbir şey söylenmeden bile herkesin kendisine otosansür uygulaması lazım.

Bazen öyle süreçler içinden geçiyoruz ki söz dilinize kadar dökülüyor ama kırk boğumda tutuyorsunuz. Öylesine isyan etmek geliyor ki bazen ama söz öyle bir yerde duruyor. O an sizin hislerinizden bir şeyi başarma duygunuzdan daha önemlisi o işin kendisi oluyor. Gazeteci arkadaşlarımızın da bu şeyi hissetmeleri çok önemli. Bu tür tarihi süreçlerde herkesin o tarihi süreci mesleki ya da pozisyonuyla ilgili kaygılarının önüne alması lazım. Bazen şunları söylesek bu eleştirilerin ne kadar anlamsız olacağı ortaya çıkacak diyorsunuz ama söylemiyorsunuz. Çükü o anda mesele bir eleştiriye cevap vermek değil o anda o işi yönetmek önemli. Burada hepimizin medyanın da açıkçası bu süreci sahiplenmesini s ayın başbakanımızda hep taktirle ifade etti. Ümit ederiz bu süreç kendi doğal seyri içinde olur. Orada yazılanlar doğruydu da onu eleştiriyoruz anlamına da gelmiyor.