Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bazı prestijli Amerikan üniversitelerinde aralarında antisiyonist Yahudilerin de olduğu vicdanlı öğrenciler ve akademisyenler katliama tepki gösteriyor. Bu insanlar 'Gazze'de katliam dursun' dedikleri için şiddete, zulme, eziyete, hatta işkenceye maruz kalıyor. Sırf Filistin'e destek verdikleri için rektörler, profesörler işten atılıyor, linç ediliyor. Ancak söz konusu Türkiye olunca başımıza demokrasi havarisi kesilenlerin hiçbirinin bu hadiseler karşısında gıkı dahi çıkmıyor. Ne kadar meşhur demokrasi savunucusu akademisyen, aydın, gazeteci ve siyasetçi varsa hepsi başını kuma gömmüş, olanların yatışmasını bekliyor" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Uluslararası Demokratlar Birliği Kapasite Geliştirme ve Eğitim Çalıştayı katılımcılarını Cumhurbaşkanlığı'nda kabul etti. Katılımcılara hitap eden Erdoğan, şunları kaydetti:
"Özellikle kültürel ırkçılık, İslam düşmanlığı, ayrımcılık hatta antisemitizmle mücadelede Birlik, Avrupa'da daima en ön saflarda yer aldı. Uluslararası Demokratlar Birliği Avrupa'daki kardeşlerimizin haklarının korunması, Avrupalı Türklerin entegrasyon süreçlerinin kolaylaştırılması, genç kuşakların asimile olmadan içinde yaşadıkları topluma katılımı, siyaset, ekonomi, sivil toplum ve akademide insanlarımızın desteklenmesi gibi çok geniş bir yelpazede kıymetli faaliyetler yürüttü, yürütüyor. Avrupa'daki Türk diasporasının karşılaştığı sınama ve tehditler değiştikçe, Birliğin faaliyet sahası da genişliyor.
Uluslararası Demokratlar Birliği'nin son dönemlerde kendi insanımızla birlikte kardeş topluluklara da el uzatmasını çok kıymetli buluyorum. Hak ve adalet eksenli yürüttüğü çalışmalarla 20 yılda bir marka haline dönüşen birliğimizi canı gönülden tebrik ediyorum.
Sadece bizim değil, Avrupalı Türklerin yanı sıra kimliğini ve kültürünü koruma mücadelesi veren 10 milyonlarca kardeşimizin de Uluslararası Demokratlar Birliği'nden büyük beklentileri var. İslam düşmanlığından ırkçılığa, pek çok tehdidin Avrupa'da tırmandığı bir dönemde sizlerin omuzlarınızda gerçekten ağır bir yük bulunuyor. Çalışmak, daha çok çalışmak, daha fazla gayret etmek zorundayız. 'Hak verilmez, alınır' şiarıyla mücadele tempomuzu biraz daha artırmalıyız. Avrupa Türk toplumu olarak saflarımızı sıklaştırmalı, her zamankinden daha dinamik, daha kuşatıcı ve kucaklayıcı bir anlayışla hareket etmeliyiz. Her zaman söylüyorum, biz nerede yaşarsak yaşayalım milletçe güçlü olmak mecburiyetindeyiz. Asırlar boyu İslam'ın sancaktarlığını yapmış, tarihi şanlı zaferlerle dolu bir milletin evlatlarına zayıflık yakışmaz, geride olmak asla ve asla yakışmaz.
"Almanya'nın çifte vatandaşlığı kolaylaştırmasını olumlu karşılıyoruz"
Bugün yaklaşık 7 milyon insanımız Avrupa'da yaşıyor. Avrupalı Türklerin neredeyse yarısı Almanya'da ikamet ediyor. Vatandaşlarımız uzun yıllar haklarını kullanma noktasında sıkıntı çektiler. Alman makamları ile olan görüşmelerimizde sizden gelen taleplere göre biz de bu konuda yaşanan sıkıntıları pek çok kez gündeme taşıdık. Almanya'nın uzun yıl direndikten sonra çifte vatandaşlığı kolaylaştıran düzenlemeleri kabul etmesini şu anda olumlu karşılıyoruz. Bu imkândan yararlanmanız hak ve eşitlik mücadelenizde sizlere fayda sağlayacaktır. Bu konudaki yaklaşımımızı geçen hafta Külliye'de misafir ettiğimiz Almanya Cumhurbaşkanı sayın Steinmeier'e de ifade ettim. Solingen faciasından 31 yıl sonra 25 Mart'ta yine aynı yerde ikisi çocuk dört kardeşimize yönelik düzenlenen ırkçı saldırıyı gündeme getirdik. Bu saldırının hiçbir karanlık nokta bırakılmadan tamamen aydınlatılması ve sorumluların da mutlaka cezalandırılması gerektiğini kendisine söyledim. Yurt dışında yaşayan onlarca vatandaşını ırkçı teröre kurban vermiş bir ülke olarak bu menfur hadiseler karşısında sessiz kalamayız. Vatandaşlarımızla birlikte soydaşlarımızın haklarını da korumak devletimizin asli görevlerinden biridir. Büyükelçiliklerimizin ve Konsolosluklarımızın kapıları sizlere daima açıktır.
Antisemitizme karşı gösterilen hassasiyet ne yazık ki İslam düşmanlığı ve ırkçılık kaynaklı saldırılardan esirgenmektedir. Hatta bu suçlar güvenlik birimlerinin karıştığı cinayetlerde olduğu gibi dönerci cinayeti denilerek önemsiz hâle getirilmeye çalışılıyor. Müslümanlara ve göçmenlere yönelik düzenlenen ırkçı saldırıların çoğunun daha soruşturma aşamasında örtbas edildiğini hepimiz biliyoruz.
"İçeride köşeye sıkışan siyasetçilerin aklına önce bize ve Türkiye'ye saldırmak geliyor"
Aşırı sağcı akımların kimi Avrupa ülkelerinde bizzat devlet tarafından himaye edilmesi Batı demokrasileri adına tam bir faciadır, utançtır, skandaldır. Meselenin daha vahim tarafı Türk ve Türkiye karşıtlığının son yıllarda bazı siyasetçiler ve medya eliyle körüklenmesi, teşvik edilmesi, vatandaşlarımızın hedef tahtasına konulmasıdır. İçeride köşeye sıkışan hangi siyasetçi varsa aklına önce bize ve Türkiye'ye saldırmak geliyor. Seçimde başarısız olan kabahati kendinde aramak yerine bize ve ülkemize saldırarak temize çıkmaya çalışıyor.
Şahsımızı ve bizim üzerimizden ülkemizi hedef alan kampanyaların son dönemde artması tesadüf değildir. Bu kampanyaların tek bir hedefi vardır. O da bizi ve Türkiye'yi susturmaktır. Çünkü Türkiye sadece İslam ve yabancı karşıtlığı meselesinde değil, 7 aydır devam eden Gazze krizinde de dirayetli ve cesur bir duruş sergilemiştir.
Yıllardır bize demokrasi ve özgürlük dersi veren batılı yöneticilerin Gazze katliamlarında takındığı ikiyüzlü politikaları ise ibretle takip ediyoruz. 'Gösteri hakkı kutsaldır' diyenlerin 7 Ekim'den sonra ilk icraatı kendi sokaklarında Filistin'e destek gösterilerini yasaklamak oldu. Sağa sola insan hakları karnesi düzenleyenler 15 bini çocuk toplam 35 bin Filistinlinin ölümünü sadece seyrettiler. Lafa her başladıklarında özgür basından dem vuranlar İsrail saldırılarında hayatını kaybeden 140'tan fazla gazeteci hakkında tek bir cümle kurmadılar.
Tüm bu vahşet sahneleri yaşanırken bir avuç vicdan sahibi devlet adamı dışında hiçbir batılı lider tepki göstermedi, sesini yükseltmedi. İsrail'e artık yeter diyecek bir cesur yürek maalesef çıkmadı. Aylarca ateşkes çağrısı yapacak cesareti dahi gösteremediler. Hiçbir şey olmamış, 35 bin masum insan ölmemiş gibi İsrail'in arkasında durmaya, diplomatik ve askeri destek sağlamaya devam ettiler. Bazı prestijli Amerikan üniversitelerinde aralarında antisiyonist Yahudilerin de olduğu vicdanlı öğrenciler ve akademisyenler katliama tepki gösteriyor. Bu insanlar 'Gazze'de katliam dursun' dedikleri için şiddete, zulme, eziyete, hatta işkenceye maruz kalıyor. Sırf Filistin'e destek verdikleri için rektörler, profesörler işten atılıyor, linç ediliyor. Ancak söz konusu Türkiye olunca başımıza demokrasi havarisi kesilenlerin hiçbirinin bu hadiseler karşısında gıkı dahi çıkmıyor. Ne kadar meşhur demokrasi savunucusu akademisyen, aydın, gazeteci ve siyasetçi varsa hepsi başını kuma gömmüş, olanların yatışmasını bekliyor.
"Antisemitik lekesi bize yapışmaz"
Türkiye'yi düşmanlaştırarak hiçbir yere varamazsınız. Ne yaparsanız yapın antisemitik lekesi bize yapışmaz. İslam düşmanlığına, yabancı karşıtlığına ve küresel ırkçılığın her çeşidine nasıl karşıysak antisemitizmi de aynı şekilde reddediyoruz. Coğrafyamızda kargaşa, savaş, istikrarsızlık görmek istemiyoruz.
Bugün kabinemizde, partimizde, Meclis'te ve Cumhurbaşkanlığı'nda sizlerin içinden gelen pek çok başarılı arkadaşımız görev alıyor. 14-28 Mayıs seçimleri öncesinde verdiğimiz sözlerin hepsinin arkasındayız. Bu sözleri de daha öncekiler gibi aşama aşama hayata geçireceğiz.
Yakında Avrupa Parlamentosu seçimleri olacak. Sizin sesinizin o salonlarda yankılanması çok ama çok önemlidir. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy kullanmayı ihmal etmeyin. Seçimlerin şimdiden sizler ve Avrupa'daki kardeşlerimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum."