04 Nisan 2016 12:23
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Selin Sayek Böke, çatışmaların son bulması ve çözümün yeniden sağlanabilmesi için HDP'ye çağrıda bulundu. AKP'nin karşısında bir cephenin şart olduğunu söyleyen Böke, "HDP’ye şu çağrıyı yapıyorum; çözüm ve özgür bir Türkiye istiyorsanız o zaman PKK ve AKP’nin bir masada oturduğu Dolmabahçe Mutabakatı’na yeniden işaret etmeyin" dedi.
7 Haziran seçimlerinde CHP’nin ekonomik programının mimarı olarak bilinen parti sözcüsü Selin Sayek Böke ile Birgün Gazetesi'nden Yaşara Aydın'a şu açıklamalarda bulundu.
Türkiye birçok alanda sorunlarla yüz yüze. Bunlardan en önemlisi de can güvenliği. Yurttaşın içinde bulunduğu güvenlik endişesi siyaseti nasıl etkiliyor?
Yaşadığımız saldırılarda yüzlerce kayıp verdik. Bu kayıpların hiçbiri normal değil. Buna rağmen son olarak Diyarbakır’da 7 şehit vermemizi normalleştiren bir siyaset var karşımızda. Vatandaşın ruh hali ile iktidarınki çok farklı.
İktidara bakınca güvenlik tehdidi arttıkça vatandaşı siyasetten uzak tutma çabası ya da şiddet ortamı ile vatandaşın siyasal tercihini belirleme isteğini hemen anlıyorsunuz. Bize düşen rol, vatandaşı yeniden kazanmaktır. Vatandaşa siyasetin aslında çözüm üretme görevinin olduğunu anımsatmaktır.
Türkiye’nin her yanına yayılan, birden çok unsurun tehdit olduğu, “düşman” sayısının çok arttığı bir dönemde vatandaşın tek savunma mekanizması saklanmak oluyor.
Ne yapılabilir?
Acil olarak Türkiye’nin bu kadar çok “düşmanı” olacak siyasal çerçeveden uzaklaşması gerekiyor. İkincisi yönetici pozisyonundaki siyasilerin sorumluluk duyması gerekiyor. Efkan Ala’nın en temel görevi vatandaşının güvenliğini sağlamaktır. Bunu yapamayan siyasetçinin bu sorumluluğu üzerine alıp istifa etmesi gerekiyor.
Sorunu çözmeye yeter mi?
Sorun kaynağına gidilince çözülür. Siyaset mekanizması çözüm iradesi göstermek zorundadır. Siyaseti yeniden çözüm üreten mekanizma olarak tanımlarsak o zaman terörü besleyen zemini dışlamaya başlayabiliriz.
O yüzden salt güvenlikçi çözümlerle bir yere varılamayacağını bilerek Meclis’te şeffaf, katılımcı ve demokratik bir şekilde Türkiye için sorumluluk almalıyız.
İktidar tarafından çalıştırılmayan bir Meclis bu sorumluluğun altından kalkabilir mi?
Sorunun içerisinde iki çok önemli nokta var. Birincisi siyaset nedir? İkincisi de kim bunun önünde engel oluyor? İkinci soru detay olduğu için hemen onun yanıtını verelim. AKP sayısal çoğunluğa sahip doğru ama öncelikle tüm partilerin bir muhalefet cephesi açılması gerektiğini anlaması gerekiyor. El kaldırarak Meclis’te önerdiğimiz örneğin mutabakat komisyonunu reddedebilirler. Ama o komisyonun önemini ve çözüm için gerekliliğini sadece CHP değil diğer partiler de söylerse her şey daha farklı olur. Burada diğer muhalefet partilerine özellikle de HDP’ye şu çağrıyı yapıyorum; çözüm ve özgür bir Türkiye istiyorsanız o zaman PKK ve AKP’nin bir masada oturduğu Dolmabahçe Mutabakatı’na yeniden işaret etmeyin. Meclis’te bu komisyonun kurulmasına işaret edin. CHP tüm sorunların çözümü için Meclis’i işaret etmeye devam edecek.
Bu olmadığında siyaset ve de CHP devre dışı mı kalacak?
O durumda da ‘’siyaset nedir?’’ sorusuna geliyoruz. Siyaset parlamentonun dört duvarı arasına sıkıştırılmış olarak tanımlandığı için bu noktaya geldik. Siyaset dediğiniz esasında toplumsallaştığı ölçüde anlamlı bir kurumdur.
Şu anda Salı günleri grup toplantılarına sıkışmış bir görüntüsü var ama.
Doğru. Çünkü başka kanalları tamamen ortadan kaldıran bir parti devleti, hegemonik bir yapı var. Burada CHP’ye düşen çok önemli iki konu var. Bunlardan biri çok iyi yaptığımız bir konu. Durum tespit etmeyi, kaygıları doğru okumayı ve doğru çözüm önerileri ortaya koymayı iyi yapıyoruz. Tüm araçları da kullanıyoruz. Ama yetmiyor.
Bize bir görev daha düşüyor. O da siyasetin toplumsallaşması ya da esasında muhalefetin toplumsallaşmasını sağlayacak yeni mekanizmalar geliştirmek. Bizim üçüncü yol diye tariflediğimiz de bu. Türkiye’de muhalefetin tabandan gelecek şekilde örgütlenmesinde öncü olma görevi ile karşı karşıyayız.
Sendika, dernek ve platformlarla yaptığını buluşma bu çaba içinde mi değerlendirilmeli?
Evet. Biz bu buluşmayı CHP için yapmadık. Türkiye için yaptık. Artık siyaset zemininin bütününün değişmesi gerekiyor. Sivil toplum kuruluşlarına “eşitlik, adalet ve özgürlük taleplerininiz varsa, bu taleplerin yerine getirilmesini istiyorsanız o zaman bir çatının altında bir araya gelmemiz gerekiyor” dedik. “Biz bu çatının inşacısı oluruz. Ama o çatının altına gelme isteğini göstermeniz adım atmanız gerekiyor” dedik. Şimdi bu adımı bölgesel toplantılarla devam ettireceğiz. Bölgelerde sivil toplum örgütlerinin sesini duyurabileceği platformlar kuracağız. Amaç en genel anlamda aynı hayali gördüğümüz toplum kesimleri ile bir araya gelmek.
Bu toplantılar “CHP Ankara’dan konuşuyor” eleştirisine de yanıt olabilecek mi?
Öncelikle bu eleştirinin haksız olduğunu söyleyeyim. Bunun için sadece son örneklere bakmanız yeterli. Diyarbakır’da yaşanan sorunu bizzat toplumla yaşayıp, çözüm önerilerimizi onlarla birlikte üretmeye çalıştık. Neredeyse haftada bir heyetler gönderdik. Farklı komisyon ve insanlarla gidiyoruz. Ekonomik sosyal sorunlarına dair eylem paketi önerdik. Bir hafta sonra doktor arkadaşlarımız bu pakete ek farklı eylemler önerdi. Cizre’ye İnsan Hakları Komisyonumuz gitti. Karaman’da yaşanan olayda olduğu gibi. Sizlerin gerçek gazetecilik yapması ile ortaya çıkan olay ve sonrasında yaşanan gelişmeler de bunun göstergesi.
"Küçük başarılar çok önemli"
Muhalefetin toplumsallaşması bu kadar baskıcı bu derece hegenomik, faşist bir iktidar yapısında çok zor. O yüzden küçük gibi görünen her kazanımın büyük olduğunu bilerek bir tarif yapmalıyız. Örneğin Cerattepe. Burada vatandaş dedi ki “Ben başka bir şey hayal ediyorum. Benim buradaki hayalim maden değil başka bir ekonomik model”. CHP’li vekiller orada vatandaşlarla yanyana durarak mücadele etti. Ne kazandık, kararı durdurduk .Orada muhalefetin toplumsallaştığını görüyoruz.
7 Haziran seçimleri öncesi ekonomik alanda ortaya koyduğunuz projeler ses getirmişti. CHP bu alanda neyi başardı nerede eksik yaptı?
Alt başlıkların oluşturduğu toplamda bir öykü ve ideoloji var. O öykü şunu söylüyor; şu andaki faşizan sistem talan ekonomisi ile besleniyor. Ve talan ekonomisi değişmezse siyasetin kendisinin de değişmesi mümkün olmayacaktır. Bunlar arasındaki bağı yok etmemiz için bizim başka bir Türkiye, başka bir ekonomi tarif etmemiz gerekiyor. Hikayenin ana çatısı bu.
Seçimden sonra CHP’den bu alana dair etkili bir çalışma olmadı. Bunun nedeni nedir?
Aynı şeyleri, aynı tonda söylememize rağmen Türkiye’de bu sesin duyulabileceği kanalları neredeyse tamamen ortadan kaldırıldı. Mücadelesini verdiğimiz şeyin doğası gittikçe daha vahşileşiyor. Dolayısıyla aynı sesi çıkarsanız bile etki etmesi zorlaşıyor. Üstelik vatandaşın bu sesi duymasının önündeki engeller sadece kanalların kapanması değil. Vatandaşın gündemine 7 Haziran öncesi olmayan bir güvenlik sorunu da iktidar tarafından sokulmuş durumda. Bunun da gerçek meselelerimizi örtmesine izin vermemeliyiz.
Gerçek sorundan kastınız ekonomik gelişmeler mi?
Toplumun refahı, iş güvenliğimiz, taşeron, ekmeğin fiyatı, evet bunlar. Ama başka bir şeyi konuşmaya zorlayan siyasetle mücadele ediyoruz. Belki burada biz de daha yüksek sesle farklı araçlarla gerçekleri söylemekle mükellefiz.
Örneğin güvenlik ya da dış politikayı konuşurken sadece o başlıkları konuşmadığımız bilinmeli. Örneğin dış politika turizmde çalışan 500 bin kişiyi doğrudan, 50’den fazla sektörü de dolaylı ilgilendiriyor. “Anlamsız dış politikanızda ısrar ederseniz insanlarınızla birlikte 35 milyar dolarlık turizm sektörü de yavaş yavaş ölür” demeliyiz...
Siz birçok konuşmanızda Türkiye’nin kimlik siyasetinden kurtulması gerektiğini söylediniz. Burayı açabilir miyiz?
Türkiye’de siyaset kimliklere sıkışmış durumda. Buradan çıkması gerekir. Bu faşizan sistemin ekonomik düzenden beslendiği gerçeğini ifade ettim. Bu anlamı ile ekonomi konuşulmasında ısrarın çok somut ve siyasi bir mesaj olduğunu düşünüyorum. Biz emeğin hakkını aldığı bir düzen istediğimizi, en önemlisi ahbap-çavuş ilişki ile inşa edilmiş siyasi ekonomik düzenin değişmesi gerektiğini söyledik. Güvenceli çalışmanın Türkiye’de tek gerçek olması gerektiğini anlattık. Bunlarla mücadelede başarı kazanılırsa bu faşizan yapı da ayakta kalamaz.
Ekonomik, siyasal, sosyal alanda sıkışmış bir AKP ve Erdoğan politikaları ile 2019 seçimlerine kadar gidebilir mi? CHP bu sure içinde seçimleri mi bekleyecek?
Tabii ki beklemeyecek. Bu mücadelenin her günün mücadelesi olduğunu, demokrasi mücadelesinin seçimden seçime yaşanan bir şey olmadığını anlatmamız ve göstememiz gerekiyor.
Birisi bir buldozerin üzerine binmiş giderken de önüne gelen her şeyi alıp gidiyor. İnsanı alıyor, ağacı alıyor ve bunu 2013'ten bu yana yapıyor. Eskisi de var ama 2013'ten bu yana tam da bu karikatürize ettiğimiz şeyi yapıyor. Ve arkasında neyi bıraktığını, hangi talanı bıraktığını da görmüyor bile... Bize düşen görev arkadakilerin daha kalabalık olduğunu anımsatmamız. Önden koşanlara da koşarak “Bu iş olmaz, hep beraber duracağız ve buldozerin yürümesine engel olmamız gerekiyor” dememiz lazım. CHP bu mücadelede siper olacak.
Dokunulmazlık tartışmalarında “Evet” demenizin nedeni de bu mu?
Aynen bu. CHP iyi bir duruş sergiliyor. Ve bunu yıllardır söylüyor. Siyaset, kürsü diye tanımladığınız bütün siyasi zeminlerde özgürlükler oluşturmayı gerekiyor. Çünkü muhalefet Türkiye'nin ve bütün ülkelerin en temel dengeleyici unsurudur. Muhalefetin bu görevi yapabilmesi için özgürce konuşabilmesi gerekir. Ama siyasetin ötesinde siyasi nüfuzunu kullanarak, para çalıp çırparak, ihalelere fesat karıştırarak iş yapılmasına engel olunması gerekir. Bu yüzden dokunulmazlıklar siyasi kürsü zemini ile sınırlı kalmalı ve ötesindeki her türlü dokunulmazlık kaldırılmalıdır. Bu takdirde biz önde siper olabiliriz. Kürsü dokunulmazlığı dışında bir şeye ihtiyacımız yok.
CHP’de hiç zorlanmadım partiye kolay uyum sağladınız mı?
Ben partinin hiç yabancısı olmadım. Annemin siyasi kimliği nedeni ile Türkiye’nin içinde bulunduğu durum bizim evin doğal gündemiydi. Annemin CHP’den bir dönem milletvekili adaylık süreci nedeni ile partiyi de biliyordum.
Ben girdiğimde tam seçim öncesiydi. CHP’ye çözüm üreten parti sürecinin olgunlaştığı dönemde girdim. Türkiye’nin kimlik siyasetine sıkışmış haline çözüm olabilecek aracın profesyonel taşıyıcısı olarak girdim. Ekonomi inancınız, kimliğiniz, yaşadığınız coğrafya neresi olursa olsun sizi birleştiren bir sorunsal. Ben o sorunsalı siyasete taşıyan, o sorunsala çözüm üreten bir aktör var olmak için buradayım.
Anayasa tartışmaları gündemden biraz düşse de sıcaklığını koruyor. Başkanlıkla gelecek Anayasa’nın Meclis’ten geçme şansı var mı?
Başka partilerin atacağı siyasi adımlara dair değerlendirmede bulunmak uygun olmaz. Ama şunu söylemeliyim. Türkiye’de CHP’nin pozisyonunu tarif ederken diğer muhalefet partilerine de bir anımsatma yapmam gerekir.
Birincisi komisyon kurulması konusunda Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu çok net bir parti tavrı ortaya koydu. Dedi ki, “Bizce Türkiye’nin temel sorunu Anayasa değişikliği değil. Bizce temel sorun darbe hukukunun var olan Anayasa’nın uygulanmasının bile önünde engel teşkil ediyor olması.” Yani Anayasa’da “basın hürdür” yazıyoruz. Fakat öyle bir hukuki düzen var ki bu uygulanmıyor. O zaman esas meseleyi çözelim. Eğer siz sistemi tarif etmeden Anayasa veya hukuk düzeninde madde değişiklikleri tartışırsanız bu anlamsız bir egzersiz olmuş olur. Onun için biz dedik ki güçlendirilmiş bir parlamenter sistem altında bu değişiklikler konuşulabilir. Ama eğer siz Başkanlık tartışacaksanız biz o masada yokuz.
HDP ve MHP’ye de bir çağrı yapmak gerektiğini düşünüyorum. İki parti “Başkanlık sistemi olmasın” diyor. Ama bir yandan başkanlık sistemini ve faşist düzeni bize dayatan AKP ile bir masada oturmayı dahi bir yöntem olarak görebiliyorlar. “Başkanlığa hayır” sözüne sahip çıkılmalı bunu eylemler ile de göstermeliler.
© Tüm hakları saklıdır.