CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Selin Sayek Böke 3 Kasım’dan bu yana, 150 para birimi içinde en çok değer kaybeden ilk 4 para biriminden biri olan Türk lirasına ilişkin olarak, "İnadına kur konuşmalıyız. Çünkü TL’nin her 1 kuruşluk değer kaybı, belki hükümet üyelerinin cebine yansımıyor ama 80 milyon vatandaşın cebine yansıyor. Her 1 kuruşluk kayıp, Türkiye’ye 3.5 milyar TL’lik zarara yol açıyor" dedi.
Ekonomi ve piyasalarda son durumu değerlendiren Böke, CHP’nin köprü-otoyol gibi altyapı projelerine itiraz etmediğini, sadece daha verimli, ekonomiye katkı sağlayacak proje tasarımı önerdiklerini belirterek “Doğru projelenmiş 1 değil, 4 köprü; 1 değil 5 havaalanı; 1 değil 15 YHT projesi yapılsın" görüşünü dile getirdi.
Dünya'dan Ferit Parlak’ın sorularını yanıtlayan Böke'nin verdiği yanıtlardan öne çıkanlar şöyle:
*Siyasetçi ve ekonomist olarak, kur, enflasyon ve dolayısıyla faizdeki yükselmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Yaşadığımız ekonomik koşulların özet tarifi şu: Eğer karar verme tek kişiye bırakılırsa, sorunlar çift haneye yükseliyor. Çift haneli işsizlik, enflasyon, faiz oranları, son dönemde yaşadığımız Türkiye ekonomisi gerçeği. Ekonomi biliminin faiz ile enflasyon arasındaki ilişki konusunda tereddüdü yok. Türkiye’de siyaset Merkez Bankası’na (MB) o kadar çok gölge ediyor ki politika faizinin kredi mekanizmasıyla enflasyona etki etmesi mümkün olmuyor. Onun için de biz ısrarla MB bağımsızlığı diyoruz.
Türkiye’de bir ikinci sıkıntı da bankalar da artık siyasetin gölgesinde hareket eder gözüküyor. Politika faizi değiştikten sonra siyaseten zor durumda kalmamak adına farklı davranabiliyor. Özellikle kamu bankaları tarafında çok belirgin görüldüğünü uzmanlar söylüyorlar. Ekonomist olarak söylüyorum: Faizlerin düşmesini isteyen siyasetçilerin ilk yapması gereken; gölge olmaktan vazgeçsinler, ekonominin kurallı işlemesini, hukukun işlemesini sağlasınlar. Faizlerin çift haneye gelmesinin nedeni, siyasetin risk faktörüne dönmesidir."
*Faizlerin yükselişinde, üretim yerine tüketim ve borca dayalı ekonomi seçiminin de etkisi yok mu?
"Toplumun ekonomik tercihlerini, ekonomik olarak oynayacağı alanı tarif eden politikalar belirler. İktidar, mesela ‘ben inşaatla değil sanayi üretimiyle büyüyen bir Türkiye istiyorum, bu hedefe dönük politikalar üretiyorum’ derse, toplum inşaat yerine sanayi üretimini tercih edecektir. Özellikle son 15 yıl içinde Türkiye’de ekonomik düzen üretimi destekleyen değil, tüketimi borçla tetikleyen bir düzen oldu. Buna dış koşullar da imkan veriyordu. Türkiye eskisi kadar yurt dışından paraya erişemeyeceği bir döneme giriyor. Bunun önemli bir kısmı yurt dışında koşulların değişmesinden ama o pastadan bir pay alabilmek için sizin kendi içinizde de hukuku, demokrasi ve kurallı işleyen bir ekonomiyi sağlamanız gerekiyor ki daralan pastadan hala büyük pay alabilesiniz."
*Ekonomiyi canlandırmak için faizsiz krediler ve garantiler devrede. Bu politika, üretimi olumlu etkilemeyecek mi?
"Bu düzenlemelerin her biri bir nefeslik işler.. O anda sıkıntı yaşayana kredi imkânı sağlar ama hiçbiri Türkiye ekonomisini ayağa kaldırmaz, sürdürülebilir olmaz. Üreticinin sorununu çözmez. Bunu üretici de biliyor ancak üretici o gün sorununun çözülmesini ister. Doğal bir reflekstir bu. Onun için durmadan hukuka dönüyorum. Eğer keyfi bir düzen inşa ederseniz, istediğiniz kadar destek verin, kimse o desteği fabrika kurmak için kullanmaz, borcunu ödemek için kullanır: Çünkü şu tereddütle uyanır her sabah: Yarın bir KHK çıkarsa fabrikalara el konulursa? Türkiye, hukukla işleyen, mülkiyet haklarının korunduğu, keyfin değil, kurallı işleyen bir ekonomik düzene geçmezse; sürdürülebilir büyüme, adaletli gelir dağılımı mümkün olmayacağını, büyük üreticinin de, KOBİ’nin de, esnafın da, tüketicinin de fark etmesi gerekiyor."
*Liradaki değer kaybında kasıtlı bir dış müdahale olduğu sıklıkla söyleniyor. Aynı görüşte misiniz?
"Bu biraz kendi sorumluluğunuzu üzerinizden atmak için düzeysiz bir siyaset esasında.
Veriyle konuşalım. Son 2,5 yılda TL, 150 para birimi arasında en çok değer kaybeden 12. para birimi. Neden 2,5 yıl, çünkü “fi ili durum” denilen, başkanlık döneminde Türkiye, başka ülkelerden olumsuz ayrışmış. 15 Temmuz’da Türkiye facianın ucundan döndü. İlk OHAL ilanı üretici, tüketici, yatırımcı tarafından nispeten kabullenildi, gerçekten olağanüstü bir durumdu... Kur 2,82 TL’den 3 TL’ye geldi.. Sadece 8 kuruş değer kaybı.
3 Kasım’dan bu yana ise TL 150 para birimi içinde en çok değer kaybeden ilk 4 arasında. Ne oldu, 3 Ekimde? OHAL’in uzatılacağı açıkladı. 10 Ekim’de başkanlık tartışması muhalefet partilerinden biri tarafından başlatıldı. 3 Ekim’den bugüne (şu anki kura bakınca) yaklaşık 76 kuruş değer kaybetti. Demek ki yaşanan sıkıntının temel sebebi Türkiye’nin içinde. İnadına kur konuşmalıyız. Çünkü TL’nin her 1 kuruşluk değer kaybı, belki hükümet üyelerinin cebine yansımıyor ama 80 milyon vatandaşın cebine yansıyor. Her 1 kuruşluk kayıp, Türkiye’ye 3.5 milyar TL’lik zarara yol açıyor. Enflasyon artıyor, domates, biber fiyatı, ulaşım fiyatı artıyor. Hepsini enflasyonda gördük.
İşsizlik en çok kadınları vuruyor. Son dönemde 770 bin kişi işsiz kalmış. En yüksek işsizlik genç kadınlarda.. Yüzde 29’a kadar çıkmış. Onun için 16 Nisan bize bunu soruyor. Bunu yaratıyor olan fiili duruma hukuk yazılıp kalıcı hale getirilsin mi.. Buna hayır diyorum ben."
*CHP köprü, havaalanı gibi büyük ve gerekli projelere itiraz ediyor görünüyor. Neden?
"Ben bu konuyu önemsiyorum. Bizim itirazımız başka bir konuya. Biz gerçekten 1 değil, 4 köprü, 1 havaalanı değil 3 havaalanı yapılabilirdi diyoruz. Türkiye gerçekten demiryolu cennetine çevrilebilirdi. Fizibilitesi iyi çalışılmış, hakikaten doğru projelerle Türkiye’nin altyapı ihtiyacı çok daha etkin karşılanabilir. 16 Nisan bunun da kararı olacak. Kaynakların etkin kullanıldığı bir Türkiye mi, yoksa bugünkü gibi keyfi karar verilen iyi çalışılmamış projelerle mi devam edeceğiz."
*Varlık Fonu’nun mega projelerin finansman maliyetini düşüreceği ifade edildi. O konuda da endişeleriniz var mı?
"Türkiye yıllarını kurmuş olduğu bütçe dışı fonları temizlemekle geçirdi, şimdi yeniden fonlar kuruyoruz. Varlık fonu, finansman fonu değil. Eğer, ‘mega projeler, finansman bulamıyor, varlık fonu verecek’ deniyorsa ve kamu kuruluşları ipotek gösteriliyorsa; 'biz batık projelere, kamu kaynaklarımızı ipotek gösterip yarın elimizden gitmesi için bir plan hazırlıyoruz’ demiş oluruz. Mesele köprü-yol değil, mesele bunların fizibilitesi çalışılmış, doğru yerde yapılan, kaynağını kendi yaratabilen iyi projeler olması. Öyle olmayınca böyle “yaratıcı”! işlerle, günü kurtarmak için takla atılıyor."