23 Ekim 2023 22:00
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Hükümet, bu planın açıklanmasında da ciddi usul hataları yaptı. Kanunen, bütçe süreci her yılın eylül ayı başında, kalkınma planına uygun şekilde hazırlanan OVP’nin açıklanmasıyla başlar. Ama bu sene OVP, kalkınma planından önce açıklandı. Yani kalkınma planına uygun bir OVP yapmak yerine; kalkınma planı olmadan OVP yaptılar. Sonra da arkasından plan geldi” dedi.
Öztrak, MYK gündemine ilişkin partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Anka'nın aktardığına göre Öztrak, şunları söyledi:
“Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Kurulumuzun gündeminde, Meclis’e sunulan 12. Kalkınma Planı, 2024 yılı bütçesi, her gün biraz daha artan hayat pahalılığı, İsrail’in Gazze’de devam ettirdiği insanlık dışı saldırılar, partimizin 38. Kurultay hazırlıkları ve yaklaşan yerel seçimlerle ilgili çalışmalar vardı.
Gazze’de yaşanan insanlık dramı sürüyor. Siviller, çocuklar, mülteci kamplarındaki okullarda, hastanelerde, pazar yerlerinde bombaların hedefi oluyor. Yerinden yurdundan sürülmek, tehcir edilmek isteniyor. Daha fazla ölüm ve acıya neden olmadan taraflar arasında önce ateşkesin sağlanması, ardından meselenin yan yana iki devlet temelinde, adil bir barışla kalıcı çözüme bir an önce ulaştırılması gerekiyor. Bunun için Türkiye ile birlikte diğer devletlerin ve uluslararası kuruluşların da elinden geleni yapması şart. Ama maalesef ufukta buna yönelik yapıcı bir çaba görünmüyor. İki gün önce Kahire’de toplanan barış zirvesinden bırakın bir çözüm umudunu; bir ortak mesaj, bir itidal çağrısı bile çıkmadı. Uzlaşının hakim kılınması gereken bu dönemde, tarafların aksine gittikçe keskinleştiğini görüyoruz.
Terazinin bir kefesinde, bizim de görüşlerini paylaştığımız, katıldığımız ‘Gazze’de yaşanan insanlık suçlarını bir an önce durdurun. Masum siviller ve çocuklar, bombaların hedefi olurken sessiz kalmak, suça ortak olmaktır’ diyenler var. Diğer kefesinde, İsrail’in kendisine yapılan ve yine kabul edilemez, insanlık dışı saldırıya karşılık olarak orantısız şiddet kullanmasına sessiz kalan, üç maymunu oynayan, İsrail’in işlediği insanlığa karşı suçlara akıldan azade gerekçeler uyduranlar var. İş öyle bir noktaya geldi, bu kutuplaşmanın şirazesi öylesine kaydı ki dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say’ın barış için iyiden, uzlaşıdan, güzel bir geleceğin birlikte inşasından yana açıklamaları nedeniyle, bir Avrupa ülkesindeki konserleri iptal edildi. Bu karar büyük bir ayıptır. İnsanlık açısından da ifade özgürlüğü açısından da bu karar kabul edilemez.
Diğer taraftan böyle zamanlar, iç siyaset için de bir turnusol kağıdı oluyor. Uzunca bir süredir ülkemizde belli radikal kesimlerin baskıları nedeniyle; valilerin, kaymakamların eliyle, konser ve festival yasaklamayı itiyat haline getiren AK Parti’nin de Fazıl Say'ın 10 yıl önce, Hayyam’ın rubailerini paylaştığı için 10 ay hapis cezası aldığında, düşünce özgürlüğünün yanında olmak yerine, ‘Yargının karşısında sanatçı da politikacı da eşittir’ diyerek, bunu sıradanlaştırmaya çalışan parti sözcülerinin de bugün takındığı sözde özgürlükçü tutumun ne kadar inandırıcı olduğunun takdirini de aziz milletimize bırakıyoruz. Ne diyordu Fazıl Say, ‘Uçak Notları’ kitabında: ‘Yalanın, sahteciliğin kol gezdiği bir dünya… Bir de sesler dünyası… İç içe olabilir mi bu ikisi?’ Olmuyor, olunca da sırıtıyor. Bu, tek kişilik ağır vesayet rejiminde sahtelik, sahtekarlık vakayı adiyeden oldu. İnsanların kulaklarında aynı anda bir değil, birden çok yalanın, sahtekarlığın sesi yankılanıyor.
Memlekette ikiyüzlülük, saray ve ortaklarının siyaset ekmeği... Mehmetçik’i Gazze’ye gönderme hamasetinden birkaç saat içinde geri adım attılar. Ama geçen hafta Meclis’te kabul ettikleri tezkereyle, Mehmetçiğimizin canıyla kanıyla savunduğu bu toprakların ne idüğü belli olmayan askerlerin postallarıyla çiğnenmesi için, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanı'na yetki veren tezkereyi kabul ettiler.
Bir kere daha soruyoruz: Şehit kanlarıyla sulanan bu toprakları, kimlerin postallarına çiğnetmek niyetindesiniz? Başta biz de destek verdik, IŞİD’le Mücadele Gönüllü Koalisyonu’nun bugün artık işlevi giderek azalmıştır. NATO müttefiklerimizle yapacağımız operasyonlarda da tezkereye ihtiyaç yok. Şu anda, bu bölgede topraklarımızda konuşlanabilecek tek ordu, bir tarafta YPG, öbür tarafta SADAT’ın eğittiği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO). ‘Vatana yabancı askerlerin girmesinin önünü açacak maddeyi bu metinden çıkarın. Biz de tezkereyi destekleyelim’ dediğimiz halde, ısrarla bu maddeyi çıkarmayan hükümetin ve ortaklarının derdi ne? Yoksa saray ve ortakları, 20 Temmuz 2016’da OHAL ilan ederek yaptıkları sivil darbenin ardından getirdikleri tek kişilik vesayet rejiminin muhafızlığını, SADAT’ın yetiştirmesi ÖSO’ya mı emanet etmek niyetinde? Bundan derhal vazgeçin.
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılıyla ilgili etkinlikler, Gazze gerekçe gösterilerek tek tek iptal ediliyor. Önce devletin televizyonu TRT, cumhuriyetin 100’üncü yılı kutlamaları çerçevesindeki konser ve gösterileri ertelemeye başladı. Anlaşılan sarayın niyeti, her resmi bayramda olduğu gibi Cumhuriyetimizin 100’üncü yılını da sessizlikle geçirmekti. Ama buna milletimizin izin vermeyeceğini anlayınca bir miktar geri adım attılar.
Bugün Gazze’de yaşananlar, bundan bir asır önce mazlum uluslara, özgürlüğe giden yolu gösteren cumhuriyetimizin sadece ülkemiz için değil, tüm dünyanın mazlum milletleri için ne kadar önemli olduğunu bir defa daha göstermiştir. Özellikle Gazze’de bu insanlık dramı yaşanırken Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılında, ülkemiz bir kere daha şanlı mazisini hatırlamalıdır. 100’üncü yıl dönümünde bu en büyük bayramımızı, övünç ve kıvançla cumhuriyetimize yakışan bir biçimde kutlamamız, mazlum milletler adına bir asır sonra verdiğimiz önemli bir mesaj olacaktır.
Bu arada Ankara’da İl Milli Eğitim Müdürlüğü, kutlama değil; ‘anma programı’ diyen bir program yayınladı. Programda, İmam Hatip Lisesi’nin öğrencilerinin seslendireceği, adı AK Parti’nin seçim sloganı olan, ‘Türkiye Yüzyılı’ oratoryo dinletisi de var. Yine İmam Hatip Lisesi’nin öğrencilerinin seslendireceği, bir ‘Musiki Konseri’ de var. TRT konser iptal ederken konseri de dinletiyi de AK Parti’nin ambalajına sarınca resmi programlarda hepsi yer alabiliyor. Burada dikkat çeken bir ayrıntı var. Bu Ankara Milli Eğitim Müdürlüğünün programı. Bu da AK Parti’nin mayıs seçimleri için açıkladığı seçim beyannamesinin ilk sayfası. Her iki dokümanın üst kısmına dikkatinizi çekiyorum. Buralarda yer alan logolara bir bakın. Bundan tam bir yıl önce Anadolu Ajansı, ‘AK Parti’den Türkiye Yüzyılı Logosu’ diye bu görülen logoların AK Parti’nin logosu olduğuna dair bir haber geçti. Şimdi soruyoruz: Bir partinin logosunun İl Milli Eğitim Müdürlüğünün dokümanlarında, devletin yazışmalarında, programlarında ne işi var? Bu program AK Parti’nin mi, yoksa devletin mi?
Bu ucube sistemde, devlet ile saray hükümeti arasındaki çizgi, giderek silikleşti. Sonunda tamamen ortadan kalktı. Devlet, parti devleti oldu. Ucube vesayet rejiminde, hükümet ile devlet arasındaki çizginin kalkması, kurumlara gerçekten çok ciddi zararlar verdi. Ehil kadrolar tuzaklarla, kumpaslarla önce görevden uzaklaştırıldı. Yerine sarayın eski ortağı, her talep ettiklerini yaptığı, yerine getirdiği FETÖ’nün adamları dizildi. O zamanlar Genel Başkanımız, ‘Camiye, kışlaya, adliyeye siyaset girmemeli’ diye defalarca uyardı. Ama saray camiyi de kışlayı da mektebi de kendi siyaseti için kullandı. Sonunda Türkiye, 21’inci yüzyılda, sarayın ortağının hain darbe girişimine şahit oldu. Ama görünen o ki saray bu rezaletten hiçbir ders almamış. Gidenin yerini farklı cemaatler, tarikatlarla doldurmaya başladı. Aydın’ın bir ilçesinin milli eğitim müdürü, Menzil şeyhine bağlılığını sosyal medyadan ilan ediyor. İsmail Ağa, bir kuruma yerleşmiş. Hak Yolcular bir başka yerde köşeyi tutmuş. Sarayın aile vakıfları da holdinge dönüşmüş. Bu kafayla devlet kurumları, çoklu organ yetmezliğiyle malul hale gelmiş.
2011’de seçimlere giderken Erdoğan’ın ‘2023 Hedefleri’ diye anlattığı rakamlar, sonradan 10. Kalkınma Planına girmişti ve devletin de resmi hedefi haline gelmişti. Bu hedeflerin başında yer alan ‘dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmak’ hedefi tutmadı. 2023’e geldik, hâlâ 20’inci sıranın biraz altındayız. Diğer hedeflerin ise yarısına bile ulaşılamadı. Son açıklanan 2024-2028 dönemini kapsayan 12. Kalkınma Planında ise bu kez Erdoğan’ın seçim meydanlarında anlattığı 2053 hikayeleri, yeniden vizyona sokulmuş. Tutturamadıkları 2023 hedeflerinin tamamını, 2053’e ertelemişler. Dünyanın 10 büyük ekonomisi ligine girmemiz, 30 yıl sonraya kalmış. Tabii 30 yıl sonraya kim öle kim kala... 12. Kalkınma Planı, sarayın kerameti kendinden menkul ekonomi politikalarının iflasının açık bir ikrarı olarak ekonomi tarihimizdeki yerini alacak. Bu arada saray, 12. Kalkınma Planı’nda da kesip yapıştırmayı, aşırmayı ihmal etmemiş.
CHP olarak 8 yıl önce biz, ilk defa 2015 seçimlerinde, Türkiye’yi en büyük 10 ekonomi arasına sokma hedefinin yeterli olmadığını belirtmiş ve hedefleri İnsani Gelişmişlik Endeksi üzerinden tanımlamış, kamuoyuna açıklamıştık. Ülkemizi en geç 2035’te, bu endekste, ilk 20’ye sokmayı vadetmiştik. 12. Kalkınma Planı’nda da İnsani Gelişmişlik Endeksi’nde, ilk 20 ülke arasına girme hedefinden bahsediliyor ama onu da 2053’e ertelemişler. Plana şöyle bir baktığımızda, 2 trilyon dolar milli gelir hedefine 2028’de de ulaşılamayacağı, önümüzdeki 5 yıl hem tüketimin hem de yatırımların milli gelire oranının düşeceği, toplam faktör verimliliğinde artışın yavaşlayacağı, 500 milyar dolar ihracat hedefinin 5 yıl daha hayal olacağı, imalat sanayinin milli gelir içindeki payının bu yıl 1 buçuk puan birden düştükten sonra yeniden aynı yere gelebilmesi için 5 yılın gerekeceği gibi bu ülkenin saray tarafından ne kadar kötü yönetildiğini gösteren hedef ve tahminler var. Satır aralarında da Erdoğan’ın gündeme getirmeye çalıştığı yeni anayasa tartışmaları, çalışma hayatının güvencesizleştirilmesi, kamusal emekliliğin ruhuna Fatiha okunması, göç politikalarının sosyal ve ekonomik hayata uyumlu hale getirilmesi gibi ‘Sevseniz de sevmeseniz de bu göçmenlere alışacaksınız’ anlamına gelen onlarca mayın döşenmiş.
Hükümet, bu planın açıklanmasında da ciddi usul hataları yaptı. Kanunen, bütçe süreci her yılın eylül ayı başında, kalkınma planına uygun şekilde hazırlanan OVP’nin açıklanmasıyla başlar. Ama bu sene OVP, kalkınma planından önce açıklandı. Yani kalkınma planına uygun bir OVP yapmak yerine; kalkınma planı olmadan OVP yaptılar. Sonra da arkasından plan geldi. ‘Ne fark eder’ derseniz, çok şey fark eder. Hükümet, bu yaptığıyla öncelikle temel bir doküman olan kalkınma planlarını hiç önemsemediğini gösterdi. Geçtiğimiz hafta Meclis’e sunulan bütçe, bütün bu süreçlerin nihai dokümanıydı. 2024 Bütçesi, vatandaşa yapılacak zulmün bir nişanesi. Açıklanan rakamlara göre, önümüzdeki yıl vatandaş için hiç de kolay olmayacak. Enflasyonun yüzde 33 tahmin edildiği; maaş, aylık ve ücretlere zamların buna göre yapılacağı önümüzdeki yılda, vatandaştan toplanan vergiler, enflasyonun iki katından fazla; yüzde 73 artıyor. Ama vatandaşın ödeyeceği vergi ve harçlardan, zamlardan gelen trilyonlarca lira da saraya yetmiyor. O nedenle borçlanma limiti, yüzde beşlik dilimlerle birlikte 3 trilyon liraya kadar çıkarılıyor.
Bütçeyle beraber açıkladıkları 2023 yılına ait bu ekonomi raporuna göre, enflasyonun en önemli sebeplerinden biri, asgari ücret artışlarının maliyet yönlü baskılarıymış. Evet, yanlış duymadınız. Enflasyon, sarayın model diye uyguladığı ‘Faiz sebep, enflasyon netice’ safsatası yüzünden değil; açlık sınırı altındaki asgari ücretler yüzünden artmış. Bunlar önce, ‘Enflasyon bizden değil, dünyadan’ dediler. Kimse yutmadı. Sonunda ar da izan da kalmadı. Enflasyonun suçlusu açlıkla boğuşan, enflasyonun mağduru olan asgari ücretli oldu. Ne 12. Kalkınma Planı’nda ne son açıkladıkları OVP’de ne de yayınladıkları bu ekonomi raporunda, sarayın faiz indirmesinden sonra enflasyonun zirve yaptığına dair tek bir cümle yok. Kalkınma Planı’nda, plan dönemi öncesi ekonomide durum anlatılırken son derece ilginç bir şekilde 2020 yılından 2022 yılına atlayıvermişler. 2021 Eylül ayında sarayın talimatıyla başlayan faiz artışlarını, halının altına süpürüvermişler. Yıllık Ekonomik Rapor’un 50’inci sayfasında ise şöyle bir ifade var: ‘Enflasyonun ana eğiliminin gerilemesini ve orta vadede yüzde 5 hedefine ulaşmasını sağlayacak parasal ve finansal koşulları oluşturma amacı doğrultusunda politika faiz oranları, kademeli olarak artırılmaya başlanmış.’ Açık açık, ‘Enflasyonun gerilemesini sağlamak için faiz artırıyoruz’ deniyor. Yani üzerinde Cumhurbaşkanlığı forsu olan bu raporda, faizin sebep enflasyon netice olmadığı itiraf edilmiş. O zaman biz de bir kere daha o meşhur fıkradaki gibi soruyoruz: Madem faiz sebep değildi, bu haltı neden yediniz? Yandaşlarınızın cebini doldururken vatandaşları neden perişan ettiniz?
Bu yıl başlayan seçim sürecinin son dönemeci, 2024 Mart ayında yapılacak yerel seçimler olacak. Yaklaşan yerel seçim sandığı, aynı zamanda milletimiz için kendisine bu zulmü layık görenlere bir mesaj verme fırsatıdır.
AK Parti, belediyeciliği kupon araziler için yapıyor. Parmağında tek yüzükle oturduğu koltuktan ganimetle kalkmak için yapıyor. Milletin hakkını yemeyi, kendine hak görüyor. Sarayın belediyeciliği, ‘Kupon arazi’ belediyeciliği. ‘Sen, ben bizim oğlan, sofrayı kurdum arkayı dolan’ belediyeciliği. ‘Devletin malı deniz, yemeyen domuz’ belediyeciliği. ‘Bugün buldum, bugün yerim. Yarına Allah kerim’ belediyeciliği. Milletimiz bunu hak etmiyor.
Biz yokluklar içinde bir ülkeden, savaşın perişan ettiği bir halktan, medeniyet kulübünün saygın ülkesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni çıkaran Büyük Önderin partisiyiz. 100’üncü yılımızda yapacağımız 38. Olağan Kurultayımıza artık 10 gün kaldı. Kurultayımızda gücümüze güç katacağız. Delegelerimizin mihenk taşına vurulduktan sonra alındım, kırıldım, gücendim demeden kol kola girip tüm gücümüzle yerel seçimler için çalışacağız. Partimizin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na oy veren, 25 buçuk milyon seçmene karşı sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam edeceğiz.”
Öztrak, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, Gazze’deki saldırılarla ilgili "24 saat içinde ateşkes sağlanmazsa Türkiye, süratle devreye girmelidir" sözleriyle ilgili bir soru üzerine şunları söyledi:
“Bir yandan yabancı askeri Türkiye’ye davet eden tezkereye imza atacaksın, diğer yandan Türk askerini Gazze’ye göndermekten bahsedeceksin. Ardından da ‘parti kaynaklarına dayanarak’ diyerek düzeltme demeçleri vereceksin, garantörlük diye top çevireceksin. Öyle görünüyor ki bir hevesle, savaş çığlıklarıyla ortaya atılanlar, uyarılmaları üzerine bu işten çark etmeye başladılar. Söylenen bu sözleri ciddiye almak mümkün değil bu durumda.”
Öztrak, “Kurultay öncesi yapılacak son Parti Meclisi toplantısında, partiden ihraç edilenler için 100’üncü yıl affı geleceği iddia edildi. Tanju Özcan, Mehmet Sevigen gibi isimler de konuşuluyor. Böyle bir çalışma var mı?” sorusuna ise "Parti Meclisimizde 100’üncü yıl münasebetiyle disiplin cezaları konusunda, bağışlanma talepleriyle ilgili olarak kadına karşı işlenen suçlar ve yüz kızartıcı suçlar hariç, bir prensip kararı alınması görüşülecek. Bu çerçevede bir bireysel çalışma yok. İsim bazında bir değerlendirme yapabilmek için bağışlanma taleplerinin gelmesi lazım” yanıtını verdi.
CHP Sözcüsü, “TRT, Filistin’de yaşananları gerekçe göstererek Cumhuriyet'in 100’üncü yılı etkinliklerini erteledi. Bugün de Türkiye’nin Doha Büyükelçiliği, 100’üncü Yıl Resepsiyonu’nun ertelendiğini açıkladı. 100’üncü yıl etkinliklerinin ertelenmesini nasıl yorumluyorsunuz?” sorusuna ise şu yanıtı verdi:
“Doha’daki erteleme, güvenlik gerekçesiyleyse, buna diyecek bir şey yok. Ama genel olarak bu ertelemeleri doğru bulmuyoruz. Emperyalizme karşı verilen, dünyanın en onurlu mücadelesi sonrasında kurulan cumhuriyetimizin 100’üncü yılını, övünçle ve kıvançla, Cumhuriyetimize yakışan bir biçimde kutlamamız, egemen güçlerin pençesine düşen mazlum milletler adına verilen önemli bir mesaj da olacaktır.”
© Tüm hakları saklıdır.