Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine konuşan CHP İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir, teklifin havale edilen ilgili tali komisyonlarda görüşülüp değerlendirme raporlarının alınmamasının ve teklifin etki analizinin yapılmamış olmasının nitelikli yasama yapma süreci ve AB müktesebatına uyum bakımından büyük eksiklikler taşıdığını söyledi.
Geçtiğimiz hafta, AKP'li milletvekillerinin imzasını taşıyan Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Başkanlığına sunuldu.
Teklifin içerik ve kapsamının Avrupa Birliği’ne uyum müktesebatı ile yakından ilişkili olduğunu ifade
eden CHP İstanbul Milletvekili ve AB Uyum Komisyonu Üyesi Sibel Özdemir, "Teklifle ilgili olarak TBMM AB Uyum Komisyonumuzun bir önerisi alınmadı. Bu ciddi bir eksiklik. Çünkü bu kurumların reforme edilmesinin çıkış noktası, AB’de özellikle de üyelik müzakerelerimizin yolunu açan önemli düzenlemelerken, şimdi bütün bu kazanımlarımızdan biz geriye gidiyoruz" dedi.
Sibel Özdemir şöyle konuştu:
"BDDK'yı birçok ‘manipülatif’ eylemlerde ve işlemlerde yetkili kılıyoruz. Yine, yarın öbür gün Cumhurbaşkanı çıkıp "Bizim dediklerimizi zaten yapmıyordu, onu da görevden alıyoruz" derse ne
Özdemir, “Teklifin gerekçesine bakıldığı zaman hazırlık aşamasında düzenleyici ve denetleyici kurumlarla ilgili uluslararası kuruluşların yapmış olduğu değerlendirmelerin dikkate alındığı söyleniyor.
Güvenilirlik, şeffaflık, etkinlik, istikrar, rekabetçilik gibi kavramlardan sürekli bir vurgu yapılıyor. Fakat
baktığımız zaman ki en önemli kurumsal değerlendirme, en son AB Türkiye 2019 Raporu'nda yapılıyor.
Kopenhag Siyasi Kriterlerindeki muazzam derecede gerilemeler kaydedildikten sonra ekonomik
kriterlerdeki gerileme yaşandığı ve bu ekonomik kriterlerdeki gerilemede en büyük vurgunun da
düzenleyici ve denetleyici, bağımsız işleyen kurumsal yapılarda olduğu tespiti dikkate alınmalıydı.
Rapor’da özellikle piyasa ekonomisinin varlığına ilişkin endişelerin derinleştiği kaydediliyor. Özellikle
BDDK, Merkez Bankası, SPK gibi düzenleyici ve bağımsız denetleyici kurumların atama, yönetimlerin
belirlenmesi, atama yöntemleri, özellikle görevleri, yetkileriyle ilgili yapılan düzenlemelerin güven
vermediğiyle ilgili çok önemli değerlendirmeler yapılıyor.”
Özellikle AB Türkiye Raporu’nda değindiği önemli nokta, yeni yönetim sistemiyle birlikte yasama ve yargının üzerinde yürütmenin gücünün artması, kurumların siyasallaşması, şahsileşmesi, düzenleyici ve denetleyici kurumlar üzerinde Cumhurbaşkanlığının belirleyici güce sahip olması ve ekonomide bağımsız işleyen kurumlarla ilgili çok önemli tespitler ve bu önemli tespitlerin giderek derinleştiği de belirtiliyor. Düzenleyici ve denetleyici kurumlarla ilgili reform süreci 2000'lerin başından itibaren başladı. Gerçekten kapsayıcı ve ciddi reformlar yapılmışken, bugün geldiğimiz noktada, yine AB kriterlerinden şiddetle uzaklaştığımız ortaya konuluyor.
Bunun sorumluları kimler? Bu sistemin bu kadar kişiselleşmesinin ve bu kurumların bu kadar tahribata
uğramasının sorumluları kimler?
Özellikle Merkez Bankası, BDDK gibi kurumlar en çok güven kaybının yaşandığı kurumlar arasında yer almaktadır. Moody's'in yapmış olduğu son bir raporda, Türkiye'de kurumların direncinde süregelen kayıp tespiti ve uyarısı yapılıyor. Öte yandan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde Türkiye'nin denetim sürecine alınmasının temel gerekçesi olarak, Türkiye'de Demokratik Kurumların İşleyişi Raporu'na atıfta bulunularak denetim sürecine alınmış olmamız önemlidir. Güven ortamından giderek uzaklaşılırken, bankacılık ve finans sektörü gibi ciddi yapısal sorunlar ortadayken bu teklif aceleyle hazırlanarak gündeme getirilmiştir. Ciddi yapısal sorunlar çözülmeden bankacılık ve finansal sektörle ilgili bu geçici çözümlerle bir yere varılamayacağı ortadadır.
Örneğin Gümrük Birliğinin güncellenmesi AB’de tartışılırken AB Konseyi bir koşul koydu ve "Türkiye'de
hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, ifade özgürlüklerinde geriye gidiş söz konusu olduğu sürece,
komisyona bu konuda bir yetki verilmeyecek." dedi. Yani bankacılık ve düzenleyici denetleyici kurumlar
ile ilgili bir düzenleme yaparken temel yapısal noktalarda bir ilerleme kaydedemediğimiz sürece, burada
saatlerce bu yasaları yapmamızın uluslararası yatırımlar noktasında, uluslararası güvenilirliği sağlama
noktasında bir etkisi olmayacaktır.”