21 Kasım 2023 18:26
Güncelleme: 22 Kasım 2023 02:59
Adalet Bakanlığı'nın bütçe görüşmesinde konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, Bakan Tunç ile ilgili, "Kardeşiniz hakkında 15 Temmuz’dan 27 gün sonra ihbarda bulunulmuş. Kardeşinizin bin 454 kez Bylock’ta yazışma yaptığı belirlenmiş. Görüştüğü 166 kişi FETÖ’den soruşturma geçirmiş. Yargılama sonunda savcı FETÖ üyeliğinden ceza verilmesi için mütalaa vermiş. Kardeşinizin birçok Bank Asya hesabının olduğu, örgütün yurtiçi ve yurtdışı birçok organizasyonuna katıldığı kaydedilmiş. İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi ise etkin pişmanlık kapsamında yararlı bilgiler verdiği için ceza verilmesine yer olmadığına karar vermiş. Bu kararı veren mahkeme başkanı Murat Erten ise İstanbul Anadolu Adliyesi 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ile ödüllendirilmiş" dedi.
Gökçen, Bakan Tunç, "Özel kalem müdürünüzle ilgili de benzer iddialar var. HSK, Seçkin Yılmaz hakkında FETÖ incelemesi yürütürken özel kalem müdürü olarak atamışsınız. Burada '2011 yılında adli yargı hakim ve savcı adaylığı yarışma sınavı' sorularını ele geçirerek mensuplarına dağıtması sonucu sınavda haksız ve hileli şekilde başarılı olma iddiası da bulunuyor. Bu inceleme tamamlandı mı? Bu iddialar gerçeği yansıtıyor mu? Bir milletvekili danışman alırken bu kişi güvenlik soruşturması geçiriyor, acaba FETÖ’den böyle bir dosyası olan biri meclise alınabilir miydi? İncelemeyi yapan Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun başkanlığını da siz yürütüyorsunuz. Tarafsız inceleme nasıl yapılacak?" sorusu da yöneltti.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Adalet Bakanlığı, Kişisel Verileri Koruma Kurumu, Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi, Hakimler ve Savcılar Kurulu, Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumu, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay’ın 2022 yılı kesin hesap kanun teklifleri, 2024 yılı bütçe kanun teklifleri ile Sayıştay raporları görüşülüyor.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Gölge Adalet Bakanı Gökçe Gökçen, Adalet Bakanlığı bütçesinin görüşüldüğü TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a; “Sizce Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin TBMM Başkanına talimat verme yetkisi var mıdır? Anayasanın bir maddesini çöpe atmaya kalkarsanız, bir gün başkaları da Cumhurbaşkanına yetki veren 104. maddesini çöpe atmaya kalkar, bir başkası da Anayasanın ilk üç maddesini çöpe atmaya kalkar. Anayasa Mahkemesi kararlarını eleştirebilirsiniz, ama uygulanmasını engelleyemezsiniz. İttifakınızın içindeki sorunları her hafta farklı bir anayasa değişikliği gündemiyle örtemezsiniz” diye sordu.
Gökçen, şunları söyledi:
"Sizlerle paylaşmak istediğim bir konu 28 Şubat davası ve af meselesi. Cumhurbaşkanının kocama sebebiyle af yetkisi var. Bu yüzden bu konu sadece bağımsız yargıyı ve mahkemeleri değil, bizzat sizi ve Cumhurbaşkanını ilgilendiriyor. 28 Şubat davasında hüküm verilmiş olan emekli generaller Çetin Doğan (83), Fevzi Türkeri (82), Yıldırım Türker (82), Cevat Temel Özkaynak (78) ve Erol Özkasnak (77) yaşındalar. 800 günü aşkın bir süredir cezaevindeler ve sağlık sorunları raporlarla belgelenmiş. Partinizden eski milletvekili Reşat Petek, 28 Şubatın siyasi ayağının yargılanmamasını eleştirmiş. İddianameye bakıyoruz, cezaevine konulan paşaların suçlandığı iddianameyi hazırlayan eski savcı Mustafa Bilgili FETÖ’den cezaevindeymiş.
Cumhurbaşkanı ise af yetkisini kim için kullanmış? Hizbullahçı terör örgütü üyeliğinden, işkence ve domuz bağıyla insanları katletmekten ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış olan Mehmet Emin Alpsoy için kullanmış. Bu kişinin terör örgütü adına işkenceli sorgu yaptığı, şeri hükümlerin esas alındığı bir Kürdistan devleti kurulması için çalıştığı ve domuz bağıyla 3 kişiyi bodrumda katlettiği tespit edilmiş. Sayın Bakan, siyasi bir merci olarak af yetkisi neden emekli generaller için kullanılmıyor da domuz bağcı teröristler için kullanılıyor? Bunda HÜDA PAR ile ittifak yapmanızın bir etkisi var mıdır? 28 Şubat’ın siyasi ayağıyla ilgili herhangi bir girişimde bulunacak mısınız?
Gazeteci Seyhan Avşar’ın haberine göre kardeşiniz hakkında 15 Temmuz’dan 27 gün sonra ihbarda bulunulmuş. Kardeşinizin bin 454 kez Bylock’ta yazışma yaptığı belirlenmiş. Görüştüğü 166 kişi FETÖ’den soruşturma geçirmiş. Yargılama sonunda savcı FETÖ üyeliğinden ceza verilmesi için mütalaa vermiş. Kardeşinizin birçok Bank Asya hesabının olduğu, örgütün yurtiçi ve yurtdışı birçok organizasyonuna katıldığı kaydedilmiş. İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi ise etkin pişmanlık kapsamında yararlı bilgiler verdiği için ceza verilmesine yer olmadığına karar vermiş. Gazeteciler sizinle bu konuda iletişim kuramamış. Bu kararı veren mahkeme başkanı Murat Erten ise İstanbul Anadolu Adliyesi 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ile ödüllendirilmiş. Aynı zamanda İstanbul Adalet Komisyon Başkanı Bekir Altun, başarılı çalışmaları nedeniyle Murat Erten’e plaket vermiş.
Bu dosyada olduğu gibi Bylock’un suç delili olmadığını düşünüyorsanız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yalçınkaya kararına neden tepki gösterdiniz?
Özel kalem müdürünüzle ilgili de benzer iddialar var. HSK, Seçkin Yılmaz hakkında FETÖ incelemesi yürütürken özel kalem müdürü olarak atamışsınız. Burada '2011 yılında adli yargı hakim ve savcı adaylığı yarışma sınavı' sorularını ele geçirerek mensuplarına dağıtması sonucu sınavda haksız ve hileli şekilde başarılı olma iddiası da bulunuyor. Bu inceleme tamamlandı mı? Bu iddialar gerçeği yansıtıyor mu?
Bir milletvekili danışman alırken bu kişi güvenlik soruşturması geçiriyor, acaba FETÖ’den böyle bir dosyası olan biri meclise alınabilir miydi? İncelemeyi yapan Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun başkanlığını da siz yürütüyorsunuz. Tarafsız inceleme nasıl yapılacak?
Bizim FETÖ’nün siyasi ayağı isimli bir kitapçığımız vardı. Bu kitapçıkta çeşitli sorular vardı. Biz o sorulara cevap alamadık, FETÖ’nün siyasi ayağı yargılanmadı ama bu kitapçık sebebiyle yargılananlardan biri ben oldum.
Milletvekili seçilmeden önce bu kitapçık sebebiyle 'Cumhurbaşkanına fiili saldırı”'suçundan ağır ceza mahkemesinde yargılandım. Ben Cumhurbaşkanı ile fiili olarak bir araya bile gelmedim, ama işgüzar bir savcı kitapçığı fiili saldırı unsuru olarak görmüş. Bu iddianameyi yazan ve kabul edenler hakkında HSK’ya şikayette bulundum. Başkanlığını yaptığınız kurul bu incelemeyi yürütüyor mu? Bir kitapçıktan Cumhurbaşkanına fiili saldırı çıkar mı? FETÖ’nün siyasi ayağını araştırmayı düşünüyor musunuz?
Size 2011 ve 2013 yılında attığınız tweetleri okuyacağım.
'CHP yemin etmemekle, Ergenekon avukatlığının gereğini yaptı, darbe zanlılarını aday yapanlar, hukuka karşı hile yapmak istediler.' 'Ergenekon’u ‘hükümeti şiddet yoluyla devirmek isteyen bir terör örgütü’ olarak tanımlayan AİHM kararı da mı gayrimeşru?' 'Türk yargısı Ergenekon’u 1959 yılında yargılayabilseydi, bugün Türkiye kişi başı geliri 30 bin doları aşmış Avrupa’nın en güçlü ülkesiydi'
Bunlar hala sizin düşünceleriniz mi? Öyleyse AİHM’i tanıyor musunuz? Ergenekon’un hala terör örgütü olduğunu düşünüyor musunuz?"
Görüşmelerde konuşan CHP Karabük Milletvekili Cevdet Akay, şunları söyledi:
“Adalet Bakanlığının bütçesi 198 milyar 703 milyon; genel bütçe içerisinde baktığımız zaman da yıllar itibarıyla payı artmış olmasına rağmen hâlen yüzde olarak yeterli seviyeye gelmemiş, maalesef yüzde 1,79. Bakanlık bütçesinin dağılımına baktığımızda hukuk ve adalet programına çok ciddi pay ayrılmış 176 milyarlık rakam yani yüzde 89'una tekabül ediyor. Adalet Bakanlığı bütçesinin yaklaşık yüzde 3,5'u program dışı giderler ve tamamı da hazine yardımlarından tekabül ediyor. Destek hizmetleri ve ceza infaz kurumu tutukevleri gibi yerlere gelen hazine yardımıyla alakalı... Program dışı giderlerin dağılımına baktığımız zaman, bunun 2 milyar 477 milyonu zaten cari transferler yani bütçede zaten cari transferler kalemi var. En azından bu tutarın orada değerlendirilmesi, muhasebe ve bütçe tekniği açısından daha doğru olurdu diye düşünüyoruz. Yatırım bütçesine baktığımız zaman da yüzde 11,39'u sermaye giderleri ve sermaye transferlerinden ileri gelen yatırım bütçesi var. Yatırımın çok olması bizi mutlu ediyor ama dağılıma baktığımız zaman genelde gayrimenkul sermaye üretim giderleri ve gayrimenkul büyük onarım giderlerinden ileri geldiğini görüyoruz. Buradaki gayrimenkul yatırımlarının, üretim giderlerinin hangi bölgelerde nasıl yapıldığı bizim için önemli, öncelikler önemli. Tabii ki depremde öncelik alınması gereken bölgeler mutlaka olmuştur; biz de bu önceliklere göre hareket edilmesini umuyoruz.
Hukuk, yabancı devletler için bir teminat; yurttaşlarımız için ise bir bağ niteliğindedir çünkü demokrasi, hukuk ve adaletin üzerinde yükselir. Türkiye'nin şu anki durumuna bakacak olursak tüm sorunların ana kaynağı bir türlü kabullenemediğimiz hukuk yoksunluğumuzdur. Özellikle insan hakları, özel hayatın gizliliği, temel hak ve özgürlükler, demokratik haklar... Halka yeniden adalet sistemi sunmalıyız, bunu yeniden inşa etmeliyiz. Hukukun üstün olduğu, hukukun her şeyin üstünde olduğu bir sistem; bunu yapmalıyız, yapmak zorundayız. Bunu yapmazsak asla daha ileriye gitmemiz mümkün olmayacak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının uygulanmasını denetleyen Bakanlar Komitesi, 2022 yılına ilişkin 16'ıncı yıllık Raporu'nda en çok düşünce ve ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğüne ilişkin AİHM kararlarının uygulanmadığını belirlemiş, tespit etmiş.
Cezasızlık hâlâ işkenceyle mücadelede en önemli engel. Faillere soruşturma açılmaması, açılan soruşturmaların kovuşturmaya dönüşmemesi, dava açılan vakalarda daha az cezayı gerektiren suçlardan iddianame düzenlenmemesi, sanıklara hiç ceza verilmemesi, işkence ve bireysel suçlar kapsamında kamu görevi dışında eziyet suçu kapsamına alınarak ceza verilmesi gibi nedenlerle cezasızlık olgusu işkence yapılmasını mümkün kılmaktadır. Resmî istatistiklere göre işkence ve eziyet suçundaki soruşturma ve dava sayıları ciddi artış göstermiştir. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan en son verilere göre 2021 yılında TCK'nin 94 ve 96'ncı maddelerindeki işkence ve eziyet suçlarından 2 bin 190 kişi hakkında soruşturma açılmış, 953 kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş, 866 kişiye dava açılmış, 371 kişi hakkında ise başkaca kararlar verilmiştir.
Avukatların talepleri var, özellikle de belirtmemizi istediler; Avukatlarımızın talepleriyle ilgili birkaç konuyu sıralayacağım. Soruşturma aşamasının uzamaması için avukatların delil toplama hakkının verilmesi talepleri var. Yine, Avukatlık Kanunu'nun 35/a maddesinin daha da genişletilerek gerekirse tebligat çıkarabilme yetkisi istiyorlar. Noterlere devredilen yetkilerin bir kısmının avukatlara devredilmesi, örneğin Avrupa'da olduğu gibi "aslı gibidir" işlemi yapabilmesinin önünün açılmasını bekliyorlar. Bir de duruşmaların araları çok uzun oluyor. Bunun için duruşmada kurulacak ara kararla avukatların evrakların toplanmasında yetkileri olmalı. Mahkemeye yardımcı olmak, görevi arasına alınmalı. Örneğin bir işçi alacağı davası iki buçuk senede bitiyor. Zaten işçinin ekonomik durumu, enflasyondan durumu, hakikaten parasının da eridiği malum. Arabuluculukta çözülmeyen alacaklar için bu şart. Bir de avukatların ödediği KDV oranlarının indirilmesi talebi var.”
HEDEP Şanlıurfa Milletvekili Ferit Şenyaşar ise TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a “Bu katliam Urfa’da bir hastanede değil de Ankara’da, İzmir’de bir hastanede meydana gelseydi, yargılama bu şekilde mi devam ederdi? İkinci sorum, Adalet Bakanı ve herkese soruyorum. Herkesin bir makamı var ve sonuçta hepimiz insanız. Bir hastanede babanız ve iki kardeşiniz katledilse, 4 yıl boyunca tek bir kişi tutuklanmasa, siz bunu kabul edip, normal yaşantınıza devam edebilir misiniz” diye sordu.
HEDEP Şanlıurfa Milletvekili Ferit Şenyaşar, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Adalet Bakanlığı 2024 yılı bütçe görüşmelerinde, ailesine yönelik yapılan katliamı Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a anlattı. Şenyaşar, annesi Emine Şenyaşar’ın "adalet nöbeti"nden de bahsederek, “Sayın Bakan zor görev üstlenmişsiniz, aldığınız görevin gereğini yerine getiremiyorsunuz. Acaba bu kadar ülkede adaletsizlik yaşanırken rahat şekilde evinize gidip uyuyabiliyor musunuz” diye sordu.
Şenyaşar, ailesinin hastanede katledildiğini kaydederek, “Bu katliamı yapan AKP’nin eski bir milletvekili ve ailesidir” dedi. Şenyaşar, “Gerçekleri Genel Kurulunuzda gündeme getirdiğimde, vicdandan yoksul bir kadın vekil çıkıyor, ‘Burası mahkeme salonu değildir’ diyor, devam eden bir yargılama var. Bir devlet hastanesinde 3 insan katlediliyor, 4 yıl 4 ay boyunca bu dava gizli kalıyor, kimse tutuklanmıyor. Bu nasıl bir yargılama oluyor” diye konuştu.
Şenyaşar, Bakan Tunç’a, “Bu katliam Urfa’da bir hastanede değil de Ankara’da, İzmir’de bir hastanede meydana gelseydi, yargılama bu şekilde mi devam ederdi? İkinci sorum, Adalet Bakanı ve herkese soruyorum. Herkesin bir makamı var ve sonuçta hepimiz insanız. Bir hastanede babanız ve iki kardeşiniz katledilse, 4 yıl boyunca tek bir kişi tutuklanmasa, siz bunu kabul edip, normal yaşantınıza devam edebilir misiniz?” diye sordu.
CHP İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç ise Adalet Bakanlığı bütçe görüşmelerinde “Bu rakamlara göre bir savcı bir dosyayı 1 saat 12 dakikada inceliyor, hakim toplamda 2 saatte kararını veriyor. Bunun adı Şipşak adalet. İcra, iflas, nafaka davalarında büyük artış var, Adliyeler artık adalet dağıtan yerler olmaktan çıktı krizi paylaştıran mekanlara dönüştü” diye konuştu
Sevda Erdan Kılıç, bütçe görüşmelerinde şunları söyledi:
“Üzülerek görmekteyim ki; bütçeden bizim payımıza yine bol bol cezaevi çıkmış. Her yıl çok sayıda cezaevi yapmak, artık bir rutin haline gelmiş durumda. Adalet reformu demeye başladığınız 2006’dan bu yana her yıl yeni cezaevleri açtınız. 2019 yılında 26 adet, 2020 yılında 23 adet, 2021 yılında 32 adet. 2023 yılında 19’da ceza infaz kurumu. Bakın şimdi bugün burada 2024 yılı için hedef koyuyorsunuz, 2024 yılında ülkede hali hazırda sayısı 285 adet olan ceza infaz kurumlarına 12 tane daha eklemeyi düşünüyorsunuz. Yetmiyor, 2025 için de 8 ceza infaz kurumu daha tahmini rakam koymuşsunuz
Ceza İnfaz Kurumlarından biz de çok sayıda şikayet alıyoruz, evet ceza ve infaz kurumlarının kapasite fazlalığından tutun; hizmetlere kadar çok sayıda sorunu var. İktidarın görevi cezaevi açmak değildir suç önüne geçebiliyor musunuz ona bakmak lazım. Ama gelin bir de her yıl vatandaşların cebinden aldığınız vergilerle yaptığınız bu cezaevlerinde kimler kalıyor, onlara bakalım: Meclis’e gönderdiği milletvekilleri kalıyor. Milletvekili Can Atalay, bugün niye cezaevinde? Halkın avukatıyız diye yola çıkıp, Soma’da madenci tekmeleyen bürokratlarınıza karşı madende çocukları ölen halkı savunan avukatlar kalıyor. Selçuk Kozağaçlı ve diğer avukatlar neden cezaevinde? Bu memleketin parkına, ağacına, taşına toprağına sahip çıkanlar kalıyor. Tayfun Kahraman neden cezaevinde? Cezaevlerinde, sosyal medyada eleştiri özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü kullanan gençler kalıyor. Mesleğini yapan gazeteciler kalıyor. Onlar cezaevindeyken, Kadın cinayeti işleyen erkekler televizyonlarda evlilik programlarında boy gösteriyor, vergi kaçıranlar, hırsızlık yapanlar, dolandırıcılık yapanlar yeni suçlar için adeta sırtları sıvazlanırcasına serbest bırakılıyor, katiller bırakılıyor!
Sayın Bakan, Hrant Dink’in öldürüldüğü o karanlık dönemde Rahip Santoro öldürüldü, katili serbest bırakıldı; Malatya’da Zirve Yayınevi’nde 3 Hıristiyan öldürüldü, katilleri önce serbest bırakıldı sonra itiraz üzerine tutuklandı. Bu 3 azınlık cinayetinin de arkasındaki karanlık hala aydınlığa çıkarılmadı. Bu sistematik karanlığı aydınlığa kavuşturmak yerine bu ülkeyi aynı karanlığa hapsettiniz.
Biz zaten her aydınımızın katilinin ardında aynı silüeti gördük, İşte Uğur Mumcu dosyası burada duruyor. 30. yılında hala aydınlatılamayan bir faili meçhul dosyası. Daha geçen ay duruşması oldu. Ülkenin en büyük aydın suikastinin bombacısı 30 yıldır hala aranıyor. Soruyorum Sayın Bakan Uğur Mumcu suikastinin bombacısı Oğuz Demir nerede?
Peki, Uğur Mumcu davasının dosyasında kimin adı var? Mustafa Doğan İnal’ın adı var. Cumhurbaşkanını Avukatı İnal, bu davada Mumcu’nun katillerinin avukatı olarak yer aldı. Bunları söylediğim için bu avukat bana bir de 250 bin TL tazminat davası açmış. Anında dosya işleme alınıp tebligat yapıldı.25 yıllık avukatım, böyle hız görmedim.
Başka ne var bu bütçede? Adalet Sarayları var, Mahkemeler var. Yurttaştan Adalet için aldığınız verginin, yarısını aktardığınız mahkemelerde neler oluyor? 2023 yılında bir savcı başına 1580 dosya düşmüş. Bu ne demek? Bir savcı bir dosyaya sadece 1 saat 12 dakikasını ayırabilmiş yıl boyunca. Hakim başına düşen dosya sayısı ise 835. Yani bir hakimin bir dosyaya ayırdığı süre sadece 2 saat 12 dakika.
Hukukta bir süre tanımı vardır o da makul süredir ve adil yargılanma hakkının temelidir. Bu hakkın ihlal edildiğini de biz değil bizzat Anayasa Mahkemesi söylüyor. Anayasa Mahkemesi 55 bin davada makul süre hakkının ihlal edildiğini açıkladı. 55 bin karara rağmen harekete geçilmediği için de 10 Ekim günü artık makul süre başvurularına bakmayacağını açıkladı. Yani hedef süre gibi uydurma tanımlarınız yüzünden süreler konusunda hakimler havlu attı, savcılar havlu attı bu ülkenin en yüksek Mahkemesi olan Anayasa Mahkemesi havlu attı!
Dava dosyaları hakimlerin, savcıların, adliyelerin boyunu aştı! İşte icra davaları, bu bütçede yazıyor, tarihinin en yüksek noktasında. Kiracı davaları, tahliye davaları, alacak davaları, iflas davaları. Adalet dağıtılan mekanlar olması gereken Adliyeler, bugün artık kriz dağıtılan mekanlar haline dönüşmüştür. Bugün yaşanan dosya yoğunluğunun en büyük nedeni içinde bulunduğumuz ekonomik krizdir. Ve bu krizi hakim ve savcıları yarıştırarak, aşamazsınız. Bu nedenle 2024 bütçesi için dosya yoğunluğunu aşma hedefi olarak koyduğunuz hakim ve savcı atamaları bu yaraya pansuman olmaz.
Sorunlar saymakla bitmez. Tüm bu sorunların çözümü için sistem değişikliği gerekiyor. Bu sorunların çözümü de güçlü meclis, bağımsız yargı, istikrarlı bir yürütme ile olabilir.”
© Tüm hakları saklıdır.