Kültür-Sanat

Cengiz Özkan: Futbolcu olacaktım, bağlamacı oldum

"Paraya-pula hiç önem vermem. Bana bir çeyrek ekmek arasına peynir yeter"

17 Ağustos 2017 19:02

Türkücü Cengiz Özkan, konservatuvara girişi ve türkücü olmasına ilişkin olarak, “Daha önce söylemiştim. Ben 5 yaşına kadar Türkçe bilmezdim. Türkçeyi mahallemizde oyun oynadığımız arkadaşlarımdan öğrendim. İyi futbol oynadığım için mahalledeki arkadaşlarım hep beni çağırırlardı. Mahalle maçları yapar, hep galip gelirdik. Konservatuvarın lise bölümüne geldiğimizde 16-17 yaşındaydım. Beşiktaş  Kulübü okulumuza yakındı, sık sık Beşiktaş'ın antrenmanlarını izlerdim. Beşiktaş Genç Takımı'yla futbol oynardım. İsmini şimdi hatırlamıyorum. Bir yönetici ‘Seni genç takıma alalım. Sonra profesyonel futbolcu olursun’ dedi. Akşam evde babamın  gelmesini heyecanla bekledim. ‘Baba ben futbolcu olmak istiyorum’ dedim. Babam, şimdi burada anlatamayacağım bir tepkiyle ‘Sen benim hayalimi mi yıkacaksın. Hayır okulunu bitireceksin ve bağlama çalacaksın’ dedi" ifadelerini kullandı.

Anayurt gazetesinden Abbas Satır’a konuşan Cengiz Özkan, Aşık Veysel’in 20. yüzyılın en büyük ozanı olduğunun belirterek,  “Radyo,  Aşık Veysel'in ölüm haberini veriyordu. Çocuk olduğum için  o gün olayı iyi kavrayamamıştım. Ancak yıllar sonra  büyük bir ozanın vefatının büyük bir kayıp olduğunu anladım” dedi.

Anayurt gazetesinde yayımlanan röportajın tamamı şöyle:

- Konservatuvara girişinizde ilginç olmuş

İlkokulu bitirince  Konservatuvar sınavlarına girdim. İlk elemeyi kazandım. Ancak iki elemede kazanamadım. Teşvikiye'den eve ağlayarak geldim. Daha sonra bir tanıdığımız, “Ağlama evladım. Yarın yedek listeler asılacak. İsmin orada belki çıkar “ dedi. Gerçekten  3. yedekte ismim yayılandı. Asil olarak  okulu kazananlar tercih  yapmayınca, konservatuvar maceramız başlamış oldu. Yalnız orta okulu iki kez okudum. Babam nüfus kağıdını çıkarırken küçük yazdırmış, bazı müzik derslerinden muaf tutularak orta okulu ikinci kez okudum.

Konsevatuvar öğrenimim tam 11 yıl sürdü. Okul çok disiplinliydi ve çok şeyler öğrendim. Çalgı Eğitimi Bölümüydü. Hocam da Nida Tüfekçiydi. Okulda halk müziğinin yanı sıra klasik batı müziği ve sanat müziği dersleri aldık.  1991 yılında mezun oldum.  Daha sonra İTÜ'nün Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Halk Müziği Ana Sanat Dalı'ında bölümünde Yüksek Lisans eğitimi aldım. Böylece yüksek lisansımı da tamamlamış oldum.

- Günümüzde Aşık Veysel'i en iyi  yorumlayan sanatçı olarak biliniyorsunuz. Aşık Veysel Türküleri denildiği zaman Cengiz  Özkan akla geliyor.  Neler söyleyeceksiniz?

Aşık Veysel 20. yüz yılın en büyük ozanıdır. Aşıklık geleneğinin en büyük temsilcilerinden birisidir. Onun söylediği türküleri  benim yorumlamam, benim için en büyük onurdur.  Babamın bağlama çalma hevesi de Aşık Veysel'den geliyordu. Çok severdik. Aşık Veysel'in vefatında çocuktum.  Bir gün  evimizde, bir hareketlenme ağlaş ve ağıt sesleri duymaya  başladım. Annem, anneannem ağlıyorlardı.  Radyo,  Aşık Veysel'in ölüm haberini veriyordu. Çocuk olduğum için  o gün olayı iyi kavrayamamıştım. Ancak yıllar sonra  büyük bir ozanın vefatının büyük bir kayıp olduğunu anladım.

Konservatuvarı bitirdikten sonra  Aşık Veysel'in türküleri üzerinde  çalışmalar yaptım. Sırasıyla,  onun söylediği  “Kırmızı Buğday, Ah İstanbul,  Yare Dokunma,  Saklarım Gözümde Güzelliğin “ gibi  daha bir çok türküleri albüm yaptım.  Aşık Veysel büyük bir ozandır, onun hakkında ne söyleyebilirim ki....

- Peki neden sanatçı oldunuz? Anlatır mısınız...

Daha önce söylemiştim. Ben 5 yaşına kadar  Türkçe bilmezdim. Türkçeyi mahallemizde oyun oynadığımız arkadaşlarımdan öğrendim. İyi futbol oynadığım için mahalledeki arkadaşlarım hep beni çağırırlardı. Mahalle maçları yapar, hep galip gelirdik. Konservatuvarın lise bölümüne geldiğimizde 16-17 yaşındaydım. Beşiktaş  kulübü Okulumuza yakında, sık sık Beşiktaş'ın antrenmanlarını izlerdim. Beşiktaş Genç Takımıyla futbol oynardım.

İsmini şimdi hatırlamıyorum. Bir yönetici “ Seni genç takıma alalım. Sonra profesyonel futbolcu olursun” dedi. Akşam  evde babamın  gelmesini heyecanla bekledim. “Baba ben futbolcu olmak istiyorum” dedim.  Babam, şimdi burada anlatamayacağım bir tepkiyle “Sen benim hayalimi mi yıkacaksın. Hayır  okulunu bitireceksin ve bağlama çalacaksın” dedi. Anlayacağınız futbolcu olacaktım, bağlamacı oldum

-Konservatuvarı   bitirdiniz. TRT'ye nasıl girdiniz. O tarihlerde mezun olanlar Radyo Evi'ne rahatlıkla girebiliyor muydu?

Hayır çok rahat girilemezdi. Çok aşamalı sınavlardan  geçiliyordu. Benim sınavımda Özay Gönlüm, Yücel Pakmakcı, Ali Ekber Çiçek ve Nida Tüfekçi gibi ustalar  jüri üyeleriydi. Nida Tüfekçi Konservatuvarda Hocam olmasına rağmen, öyle sorularla karşılaştım ki. Bir taraftan Yücel Hoca, şu yörenin türküsü çal diyordu, ardından hemen Ali Ekber Hoca, Özay Gönlüm Hoca, peş peşe bağlama parçalarını çalmamı istediler. Son olarak bir Muğla Zeybeği  çaldım. Hocalar, zeybeği sonuna kadar dinlediler.

Özay Gönlüm Hoca  yanıma geldi “ Nasiplimisin oğlum” dedi. Ben bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum. Bir yanıt veremedim.  Özay Gönlüm “Alevimisin evladım” dedi.

TRT'ye başlamamız böyle oldu. TRT İstanbul Radyosu'nda  önce akitli bağlama sanatçısı olarak  başladım, daha sonra kadrolu oldum. TRT'de Muğla Zeybeğini çok çaldım. Çok beğeni kazanmış. Daha sonra Özay Gönlüm'ün “Bu kadar süre sanatçıyım. Muğla Zeybeğini bu kadar güzel çalan bir Orta Anadolulu  görmedim” dediğini duydum. Hatta  bazı sanatçı arkadaşlarımız. “En güzel Muğla Zeybeğini çalmak Sivaslı bir Alevi'ye nasip oldu” demiş. Bunların hepsi kısmet ve  nasip işi, sevmekle ilgilidir.

- Okulu bitirdikten sonra bir de yüksek lisans yaptınız. Daha sonra Konservatuvarda Hocalık yaptınız. Halen devam ediyor mu?

Bağlama çalgıları üzerine  yüksek lisans yaptım. Konservatuvarda bir süre ders verdim. Ancak Konservatuvardan attılar beni. Nedenini ise  hiç sormayın.. Ben bağlamacıyım ağabey. Ben bağlama çalarım, söylerim...   Ayrıca İstanbul'un çeşitli belediyelerin Halk    Eğitim Merkezlerinde dersler verdim.

-Siz Nida Tüfekçi'nin öğrencisiydiniz. Halk Müziğiyle ilgili neler anlatırdı. Hatta siz ilk resitalinizi Onun adına vermiştiniz.

İlk resitalimi Muzaffer Sarısözen anısına düzenlemiştik. İkincisini 2002 yılında Rahmetli Hocam Nida Tüfekçi anısına yapmıştık.  Allah rahmet eylesin, Nida Tüfekçi, Türk Halk Müziğinin gelişmesinde ve  sevilmesinde büyük emek sarf etmiştir. Köy türküleri üzerinde  çok  çalışmalar yapmıştır. Köy türkülerinde o kadar güzel sözler vardır ki Nida Tüfekçi Hoca bunlara  “Halk dehaları”derdi.

Türkü özünde de bir şiirdir zaten. Bütün köy türkülerinde o kadar güzel sözler duyarsınız ki, bir anda çarpar sizi.  Bize ait dili ustaca kullanarak o temiz duyguların günümüze kadar gelmesinde emeği geçenler öz, arı-duru Türkçeyi kullanan ozanlarımız, edebiyatçılarımız, yazar-çizerlerimiz ve âşıklarımızdır. Bazı türküler vardır meselâ, siz onu ancak empati yolu ile anlayabilirsiniz.

 “Her türkü bir kuraldır ve o kural sadece o türkü için geçerlidir!” derdi yine Nida Tüfekçi Hocamız. Biraz daha analiz ederek dinlediğimiz takdirde bugün dilden düşmüş olan yüzlerce, binlerce kelimenin türkülerde halen yaşadığını görürüz. Türküler sayesinde o kelimeler ölmez. Yüzyıllar sonra o türkünün içinde yaşayan, nefes alan bir kelimedir, ama gündelik konuşmada çoktan düşmüştür dilden. Meselâ “Ağ elime mor kınalar yaktılar” diye bir türkümüz var. ‘Ağ el’i kullanıyor muyuz şu an? Ağ denilince “Top ağlarda!”, “Ağ ile balık çektik” ya da “Örümcek ağı” geliyor aklımıza değil mi? Ama ‘Ağ’ beyaz, ak anlamında kullanılıyordu! Bunlar türkülerde yaşıyor işte.

Nida Hoca'nın bende emeği çok büyüktür.  Vefat ettiğinde  yüksek lisansımı yeni tamamlamıştım. Ondan çok şeyler öğrendim. Sen beni çok eskilere götürdün Baba ya.. (Sanatçı Cengiz Özkan, röportajımız süresince karşısındaki insana alçak gönüllü bir şekilde davranıyordu. Erkeklere “baba, kadınlara, bacım, annem” diye hitap ediyordu.)

-Şimdi neler yapıyorsun. Konserler devam ediyor.

Dün akşam (röportaj yaptığımız gün)  Didim'de bir konser vardı. Çeşitli etkinliklerde konserler veriyorum. Liselerde konser veriyorum. Orada gençlerle beraber olmaktan büyük mutluluk duyuyorum.  Yurtiçi ve yurt dışı konserlerim sürüyor. Ayrıca ben maddiyatla işim olmaz. Paraya-pula hiç önem vermem. Bana bir çeyrek ekmek arasına peynir yeter.