Kültür-Sanat

Cem Yılmaz yeni şovuyla yıllar sonra Londra'da: Buradan ev aldım, oyunun adını 'mortgage' koyacaktım ama çok belli olur diye...

“Ankara Antlaşması iptal edilenleri açıklıyorum…”

12 Mart 2019 01:19

Derin Koçer – Londra/Hammersmith

Londra’nın biraz dışındaki Hammersmith bölgesi, Apollo Tiyatrosu’nun etrafına kurulmuş, küçük bir mahalle gibi. Restoranlar, barlar ve ufak dükkanlar, tiyatro binasına bakıyor; metro durağı da giriş kapısının hemen karşısında.

Geçtiğimiz hafta sonu, o durakta inip sokağa çıkanlar, karşılarında “Cem Yılmaz” yazısıyla karşılaştılar. Ünlü komedyen, 8 yıllık bir aranın ardından sahneye “Diamond Elite Platinum Plus” şovuyla döndü. Hem de ne dönüş: İki gün üst üste, kendi esprilerinden ve İstanbul’da dile dolanan bilet fiyatlarından anımsayacağımız gibi, “kapalı gişe”…

‘Londralı Türkler’ buluşması: Yeni bir espriye kadar siyaset, Brexit ve Ankara Antlaşması

Gösterinin başlamasına henüz saatler olmasına rağmen, Hammersmith’te İngilizce konuşan insan bulmak neredeyse imkânsız. Apollo’nun etrafı, Yılmaz’ı izlemeye gelen Türklerle kaplı. Oturduğumuz hamburgercide yan masamız, siyasetten başlayan gergin sohbete, eski Cem Yılmaz esprileri anlatarak devam ediyor.

Arada bir mesele, Brexit ile iptal edilip edilmeyeceği tartışılan Ankara Antlaşması’na geliyor. Aralarında bu antlaşmayla Britanya’ya yerleşmiş olanlar var; gerginliklerinden bahsediyorlar. Ta ki uzun masadan bir arkadaşları, başka bir ‘eski espri’yle bulutları dağıtana kadar.

Onların karşısında oturan masa da farklı değil; ufak lokantanın diğer ucundakiler de. Yılmaz’ın “Anlatan da çok kötü anlatıyor zaten” diye dalga geçtiği insanlar toplanmış, yeni esprileri bekliyor.

18:30’da başlaması gereken oyun için kapılar 17’de açılıyor. 18:00’e doğruysa tiyatronun girişi, muazzam bir kalabalığı ağırlamaya başlıyor. İçeri girmeden önce son sigarasını içenler, güvenlik araması için sıra bekleyenler ve yeni tanıştığı kendi gibi ‘Londralı Türkler’ ile sohbet edenler… Yavaş yavaş giriyorlar salona; saat 18:30 olunca ise “Acaba dolmayacak mı” diye sağına soluna bakmaya başlıyor insanlar. Bazılarıysa “eskisi kadar güldürebilir mi” diye soruyorlar birbirlerine.

“Ankara Antlaşması iptal edilenleri açıklıyorum…”

Önümdeki bir grup ‘Londralı Türk’, bir Cem Yılmaz şakasının içinde olduklarını da kabul ederek “Burada kaç kişi vardır şimdi” diye başlayıp, “Ortalama bilet 70 pound olsa” diye devam ediyor. İçlerinden biri, “Ne yapacaksın, kendine pay mı isteyeceksin adamdan” diyor gülerek. Anca öyle duruyorlar.

Yılmaz az sonra sahnede, “Zenginlik çok zor yahu; yapayalnız kalıyorsunuz. Aklınızdan çıkarın bence” diye başlıyor ironik bir dille ‘zenginliğin zorluklarını’ anlatmaya: “Bir de beni ‘şakalar halktan kopuk’ diye eleştiriyorlar. Sanki zengin olmak isteyerek Milli Piyango sırasına giren halk, halk değil!”

Işıklar henüz açık, şovun başlangıcı değil. ‘Isınma turu’ yapmak için çıkıyor; bir yandan da insanlar yerleşmeye çalışıyor.

Elindeki katlanmış kağıdı açarken “Evet, Ankara Antlaşması iptal edilenleri açıklıyorum…” diyor ve salonun ilk kahkahası kopuyor. “Sizi sizi” diye seyirciyi göstererek ‘beyin göçü’ şakaları yapıyor Yılmaz. Oyunun adını, ‘Diamond Elite Platinum Plus’ı şaka ya vurarak açıklıyor, “Sizlersiniz işte…” diyerek. Londra’dan ev aldığını anlatıyor sonra ama, ‘yaşamak için değil’miş: “Aslında oyunun adını ‘mortgage’ (banka kredisi) koyacaktım da çok belli olur diye koymadım…”

Yeni filmler ekimde

Film yapımcıları ile sinema salonu işletmecileri arasındaki sürtüşmede aktif rol oynayan Yılmaz, 2019 başında vizyona girmesi beklenen ama süreç sonucunda çıkış tarihleri ertelenen filmlerinin ekimde sinemalara gireceğini de laf arasında söylüyor komedyen.

“Kapalı gişe” salona yansıyınca, yani bütün koltuklar dolunca da “Hadi başlıyoruz” deyip sahne arkasına geçiyor, birkaç dakika sonra ise ışıklar kapanıyor, Cem Yılmaz sahneye çıkıyor…

İki perdede, üç saate yakın sahnede kalıyor komedyen. Son tek kişilik gösterisi ‘Fundamentals’tan bu yana epeyi dolmuş, hikâyeler biriktirmiş.

“Mustafa Kemal’imiz nasıl” diye oğlunu soranlara: “Nasıl olsun valla; Samsun’a çıktı…”

Önceki tek kişilik gösterilerinden de seyircinin alışık olduğu gibi konudan konuya atlıyor, hemen her boşlukta da izleyicelere dönüp, “Nerede kalmıştım” diye ‘sataşıyor’. Bir Nusret’i diline doluyor, “Acaba burada restoran açmasına izin verirler mi” diye; bir Mustafa Sandal’ın Araba şarkısını: “O zamanlar kiralıktı o araba…” Tarkan’ın sahne dansları, çocuk sahibi olmak, veliler gününde yaşadıkları…

Oğlu Kemal, hayli yer tutuyor gösteride. Hamileyken ‘nasıl bir çocuk olacak’ diye meraklandığı günlerden giriyor Yılmaz; sokakta kendisini çeviren ‘yaşlı teyzelerin’ “Mustafa Kemal’imiz nasıl” diyerek çocuğuna ‘sorumluluk yüklediklerinden’ çıkıyor: “Nasıl olsun valla; Samsun’a çıktı…”

“Cem Yılmaz yani…”

Gösterinin ardından konuştuğum bir Azeri genç, ‘4-5 yıl önce Yılmaz’ı İstanbul’da izlediğini’ söylüyor, “3 saatin nasıl geçtiğini yine anlayamadım” diye ekliyor. Bir ‘Cem Yılmaz şakasına’ da gülerek gönderme yapıyor: “En çok hoşuma gidense, hiçbir şey hatırlamamam.”

İlk defa Cem Yılmaz’ı canlı olarak izlemeye geldiğini söyleyen bir üniversiteli genç ise, komedyenin yeni gösterisini sinemada izlediği Fundementals ile karşılaştırıyor, eski şovda daha çok güldüğünü söylüyor.

Zaten insanların çoğu, Cem Yılmaz’ı yine Cem Yılmaz ile kıyaslıyor. Bir diğeri, kimi esprilerin Fundementals’ı hatırlattığından yakınıyor; “Bel altı, Nasrettin Hoca ve Tarkan esprilerine insanlar ne kadar daha güler” diye soruyor. “Evet hâlâ güldürüyor ama sanki daha yüzeysel espriler var artık; siyasi mizah ise hiç yok…”

Bir başka genç seyirci ise hem Cem Yılmaz’ı izlemek hem de İngiltere’de üniversite okuyan sevgilisiyle buluşmak için gelmiş Londra’ya. Nasıl bulduğunu sorduğumda “Eleştirel davranmak istemiyorum” diye giriyor söze. “Cem Yılmaz’ı eleştirmeye gönlüm el vermiyor fakat beklentimin altındaydı” deyip geniş bir gülen yüzle ekliyor: “Ama güldük tabii...”

Bir diğer seyircinin yorumu ise belki de Cem Yılmaz’ı en iyi özetleyen nitelikte: “Güzeldi tabii; Cem Yılmaz yani…”