04 Ocak 2024 18:00
T24 Haber Merkezi
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TİP Milletvekili Can Atalay ile ilgili Yargıtay kararı nedeniyle "anayasa mitingi" düzenleyeceklerini duyurdu. Ankara Tandoğan Meydanı'nda 14 Ocak saat 13.00'te yapılacak miting için çağrıda bulunan Özel, 9 Ocak'ta ise Meclis Genel Kurulu'nu toplantıya çağırdıklarını söyleyerek, "TBMM'yi kendi iradesine karşı yapılan bu darbe girişimine karşı olağanüstü toplantıya çağırıyoruz" dedi.
TİP Milletvekili Can Atalay hakkındaki AYM kararına uymama kararı alan Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin 5 üyesini "hukuk celladı" olarak nitelendiren Özel, parti olarak başvuruda bulunduklarını söyleyerek, "İlk olarak CHP tüzel kişiliği olarak bu suçu işleyen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi üyeleri hakkında Hakimler, Savcılar Kurulu’na, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin ilgili üyeleri hakkında Yargıtay’ın birinci basamak kuruluna kurumsal başvurularımızı yapıyoruz. Yargıtay Birinci Basamak Başkanlık Kurulu’nun görevden el çektirme, bu 5 hakim için görevden el çektirme kararını bir an önce almalarını kendi Anayasal görevleri olduğunu hatırlatıyoruz. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nı bu kararı, görüşülmek üzere Ceza Genel Kurulu’na götürmeye davet ediyoruz. 3’ü saraydan, 2’si ortağından talimatlandırılmış, 5 celladın hukuku katletmesine, geleceğimizi karartmasına sessiz kalmayacağız" dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Merkez Yönetim Kurulu ve PM toplantısında 200'ün üzerinde belediye başkan adaylarının görüşülmesi ve açıklanması öngörülüyordu. Ancak, Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin, Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) TİP Milletvekili Can Atalay hakkındaki ikinci ihlal kararına uymama kararının ardından MYK'nin gündemi değişti.
Özel, MYK ve Parti Meclisi’nin olağanüstü gündeminin Yargıtay’ın Can Atalay kararı olduğunu söyleyerek, “Bugün bizden bir belediye başkanı adayı ve yerel seçimlere yönelik herhangi bir şey duymayacaksınız. CHP’nin toplumsal muhalefetle birlikte bundan sonraki yol haritasını konuşacağız” diye konuşmuştu.
CHP bugün, Genel Başkan Özgür Özel başkanlığında olağanüstü şekilde "yargı krizi" gündemiyle toplandı.
Özel'in PM toplantısının ardından yaptığı konuşmadan satır başları şöyle:
“CHP’nin Parti Meclisi toplantısının son kısmını basına açarak ve toplantımızda aldığımız kararları halkımızla, milletimizle paylaşarak sonlandırmak istedik. Bugün Parti Meclisimiz toplanarak, yaklaşan yerel seçimlere ilişkin belediye başkan adaylarımızın belirlenme sürecinde yeni adayların açıklanmasına yönelik gündemle toplanacaktı. Neredeyse her hafta yaptığımız gibi. Ancak ülkemiz olağanüstü günlerden geçiyor ve dün ortaya çıkan bir karar bugün bizim yerel seçim gündemiyle aday belirlememiz ve bunun üzerinden gündemi takip etmemizi olanaklı kılmadı.
Bu toplantımızı önümüzdeki hafta, tahminen çarşamba gününe aldık. Bugün beklenen kararlar ve o güne kadar belirginleşecek adaylıkları sizlerle paylaşacağız. Ancak ilk bilgi olarak temel prensip olarak ön seçim yaptığımız bölgelerdeki adayları sandık sonuçlarına aynen uyarak adaylaştırıyoruz, geçtiğimiz hafta ön seçimi tamamlanan arkadaşlarımızın aday olarak bildirilmesini bugün karara bağladık. O konuda herhangi bir gecikme yaşamamak adına…
Parti Meclisimiz tamamen karşı karşıya olduğumuz yargı eliyle Anayasa’yı askıya alma, yok sayma ve anayasasızlaştırma süreciyle bir sivil darbe girişimini gündeme almış durumda. Öncelikle şunu söyleyelim. Dün Yargıtay 3. Ceza Dairesinin aldığı karar, Hatay halkı tarafından milletvekili seçilmiş olan Can Atalay’ın salıverilmemesine, dokunulmazlık hakkından yararlanmamasına, yargılamasının durdurulmasına ve gereğinin yapılmasına yönelik bir karar ve kriz olarak görünmekle beraber, bunu çok aşan bir noktaya gelmiş durumdadır. Öncelikle şunu söyleyelim, bugün Can Atalay serbest kalmış olsaydı onunla birlikte aynı koğuş ve hücrede esir tutulan Tayfun Kahraman, bir başka hücrede esir tutulan Osman Kavala, Bakırköy Kadın Cezaevinde esir tutulan Mine Özerden, Çiğdem Mater, yargılandıkları ve delil olmadığı için ikişer kez beraat ettikleri bu davada birileri onları beraat ettirmek istedi ancak ‘Ben bunu kabul etmiyorum’ diyen Recep Tayyip Erdoğan’ın açık talimatıyla yeniden yargılanıp, yine hiçbir delil olmadan, delillerin olmadığı bir ortamda tamamen hukuka aykırı şekilde, bir kişinin husumeti sonucunda cezalandırıldıkları gerçeğini değiştirmezdi.
Gezi davası baştan aşağıya hukuksuz bir davadır. Gezi davası, Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi kin davasıdır. Gezi davası, kan davasıdır. Recep Tayyip Erdoğan’ın Gezi davası, kendisini meşrulaştırmak için suçsuz insanları meşrulaştırdığı bir davadır. Bugün içeride tutulan o suçsuz insanlar, Gezi olayları sırasında temsil ettikleri meslek örgütleri adına katıldıkları platformlarda ara buluculuk rolü üstlenmişler, o günlerde yapılan görüşmelerde ‘Eğer şunlar yapılırsa Gezi parkı boşalır’ şartları ortaya sunulurken örneğin hükümetin istifasını istememişlerdir. Dönemin Başbakanının yurda gelmesini talep etmemişlerdir. O zaman yurtdışındaydı.
Bakanların görevden uzaklaştırılmasını istememişlerdir. Onlar şartları çok basittir. Şu anda internete girip bakan tüm gençler, vatandaşlarımız görebilir. Bu güzel insanlar, ‘Ağaçlar kesilmesin, bu parkın yerine topçu kışlası yapılmasın, Atatürk Kültür Merkezi yıkılıp yerine AVM yapılmasın ve haksız yere gözaltına alınan üniversite, lise öğrencisi gençler, haksız yere gözaltında tutulan arkadaşlar bırakılsın’ demişlerdir. Bunun neresi darbedir? Darbe Başbakana karşı, bakanlara, milletvekillerine karşı yapılır. Yönetimi ele geçirmek, devleti ele geçirmek için yapılır. Ağaç kesilmesin diyenden darbeci olur mu? AVM yapılmasın diyenden darbeci olur mu? Onlar o gün bunları istemeseydi, bugün orada övündükleri AKM değil bir yandaşın AVM’si yükselecekti. Hepimiz biliyoruz, kimi kandırıyorsunuz? O gün orada bir AVM niyeti olmasa Taksim Platformu neden ‘AKM yıkılıp AVM yapılmasın’ desin? ‘Neden ağaçlar kesilmeyip topçu kışlası yapılmasın’ desin? Bir büyük yalanı tarih önünde, milletin vicdanında mahkum etmek boynumuzun borcudur.
Orada haksız yere yargılananlardan bir tanesi de Can Atalay’dır. Can Atalay milletvekili adayı olmuştur. Memleketi Hatay’dan milletvekili seçilmiştir. Kararı kim vermiştir? Hataylılar vermiştir. Can Atalay milletvekilliği için başvurduğunda ona ‘Milletvekili olabilirsin’ diye evrak verilmiştir. O evrakla Yüksek Seçim Kurulu’na başvurmuştur, ilgili seçim kuruluna başvurmuştur. Onun ismi birleşik oy pusulasına yazılmıştır, devlet tarafından. Daha sonra seçilince adına düzenlenen mazbata avukatına, vekiline verilmiştir. O mazbata Millet Meclisi’ne verilmiş, kayda sokulmuş, milletvekili olarak işlem yapılmış, yemin töreninde herkes gibi sırası gelince oturumu yöneten en yaşlı üye sıfatıyla Sayın Bahçeli tarafından, en genç üye, katip üyeye verilen talimatla ‘Hatay, okuyun’ denmiş, Can Atalay’ın ismi okunmuş ama kürsüye gelmemiştir. Çünkü birileri Can Atalay’ı Hatay halkına, ‘Siz milletvekili seçebilirsiniz ama siz bilmezsiniz, o bilir. Onun talimatıyla biz biliriz’ demiştir. Birileri Can Atalay’a mazbata düzenleyenlere, ‘Siz bilmezsiniz, onun talimatıyla biz biliriz’ demiştir. Birileri, TBMM’ye ve hepimiz adına yöneten Bahçeli’ye ‘Sen bilmezsin, onun talimatıyla biz biliriz’ demiştir.
Daha sonra Can Atalay 600 milletvekilinin oylarıyla İnsan Hakları Komisyonuna seçilmiştir. Birileri 600 milletvekiline ‘Hadi oradan, siz bilmezsiniz. Birilerinin talimatıyla biz biliriz’ demiştir. Mesele bu kadar açık ve nettir. Kimsenin ağrına gitmiyorsa, Meclis’in geçici başkanı sıfatıyla Devlet Bahçeli’nin ağrına gitmiyorsa, bu milletin ağrına gidiyordur. 600 milletvekilinin ağrına gitmiyorsa, bu milletin ağrına gidiyordur. Mahkemede tarafsız davranacağına yemin etmişlerin ağrına gitmiyorsa, bu milletin ağrına gidiyordur. Mesele öyle Can Atalay meselesi falan filan değildir. Mesele birilerinin kin ve kan davası uğruna kendi yetkilerini aldığı bu Anayasa’nın bir maddesini hiçe sayma meselesidir. O madde bugün 153’üncü maddedir. Açıp, okuyan görür ki Anayasa Mahkemesi kararları gerekçeli olarak yayınlanır. Yayınlandığı anda ‘Anayasa Mahkemesi kararları yürütme, yasama ve yargı organları için bağlayıcıdır’ demektedir. Ama birileri… O Erdoğan. Yani anayasalar her doğan için yapılması gerekirken, kendisi için anayasa yaptıran Erdoğan. Kendini bu anayasanın da üstünde görmektedir. ‘Nasılsa ben istedim diye bazı maddelerini OHAL’de elde sopa, bazı yerde döve döve, bazı yerde devletin imkanlarını kullana kullana değiştirttim. Bilseydim bunu da değiştirirdim. Keyif beni değil mi? 153 benim için yok hükmündedir’ deyip, 153’üncü maddeyi yırtıp atmıştır. Onun adına 5 hakim yapmıştır ama sonra gelip o karara sahip çıkınca Recep Tayyip Erdoğan Anayasa’yı ortadan kaldırmaya çalışan bu darbe girişiminin başında olduğunu itiraf etmiştir.
Bugün de Yılmaz Tunç, Erdoğan’ın atadığı Adalet Bakanı. Kararı hatırlatıp, ‘Meclis’in önündedir’ diyerek darbe girişiminin yaverliğine, darbenin komutanının yaveri olduğunu itiraf etmiştir. Buradaki tehlike şudur, bugün 153’üncü maddenin yırtılıp atılmasına ses çıkarmazsanız, bir gün gelirler 75’inci maddeyi yırtıp atarlar. Artık biz milletvekili, Sayın Bahçeli milletvekili, MHP’liler milletvekili, AK Parti grubu milletvekili filan olmaz. Bugün Anayasa Mahkemesi yok hükmündeyse, yarın 75’i yırtıp atarlar, Millet Meclis’i yok hükmündedir. Bir gün sen bunu yaptın diye bundan cesaret alan biri, bence de 101 yok hükmünde der, Cumhurbaşkanı yok hükmündedir. Yapılan iş bindiği dalı kesmektir. Yapılan iş hepimizin meşruiyetini tartışmaya açmaktır. Yapılan iş varlığımızı borçlu olduğumuz ve bakmayın bunlar değiştirince turkuazını da bastılar da, kafalarına atınca rengini düzelttiler, rengini bayraktan alan Anayasa’yı tartışmaya açmaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bu toplumun, ortak toplum sözleşmesidir. Sınırları korumak da o sınırları koruyan Mehmetçik, silahlı kuvvetler de ülke savaşa girse, ülkeyi koruyan asker de asayişimizi sağlayan polis de öğrencimizi ve evladımızı okutan öğretmen de hastamıza bakan doktor da ilacını veren eczacı da bizi günü gelince savunan avukat da yetkisini bu Anayasa’dan almaktadır. Anayasa yoksa, devlet yoktur. Devlet yoksa düzen yoktur. Bir ülkede iktidar ama en çok iktidar, devleti ve düzeni savunmak zorundadır. Devleti inkar etmek, devleti yönetmekle görevlendirilmiş birine ve onu destekleyen Devlet Beye düşmez. Onların görevi devleti korumak, devleti savunmaktır. Ama ne var ki gücün zehirlediği bu şahıs ve güç zehirlenmesindeki bu şahsa kayıtsız destek veren bu yapı, memleketi artık yönetilemez bir hale getirmiştir. Memleket muz cumhuriyetine dönmüştür. Muz cumhuriyetlerinde bile kurallar vardır, o muz ticareti bile o kurallara göre yapılmaktadır. Siz burada yazan kuralları terk ederseniz, muz ticareti bile yapamazsınız. Çünkü koyduğunuz kurala neye göre diye sorarlar. Neye göre diye…
Bundan sonraki süreçte, son grup toplantımızda açıkça söylemiştik. Biz söylerken köpürüyorlardı, şimdi soruşturma açıldı. Cumhurbaşkanının ifadelerinden belli ki dile getirdiğimiz sorular son derece haklı. Gencecik evlatlarımızın şehit edilmesinde ‘At imzayı, geç kenara, sorgulama’ diyorlar ya, biz ona artık yeter dedik o gün. ‘Milletin yolundan değil kendi çıkarlarının yolundan yürüyenlere artık yeter’ dedik. ‘Vatandaşı yoksulluğa mahkum edip, sürekli kendi çevrelerini zenginleştirenlere artık yeter’ dedik. ‘Devletin temel niteliklerinden olan hukuk devletini ayaklar altına alanlara artık yeter’ dedik. ‘Seçilmiş bir milletvekilini salmayan, bırakmayan, Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen, dediğim dedik, aldığım talimat budur, başkasını tanımam’ diyenlere yeter dedik. Artık ister Gezi’den, ister attığı tweetten, ister Furkan gibi aleni mahkeme tutanaklarını haberleştirmekten dolayı saray rejiminin esir tuttuğu herkesin durumuna, ‘Artık yeter’ dedik ve bundan sonra da ‘Artık yeter’ demeye devam edeceğiz.
“CHP olarak halkımızın birlik ve beraberliğine sahip çıkıyoruz. Anayasal düzen içinde bir hukuk devleti olarak Anayasal düzene sahip çıkıyoruz. Demokrasiye, adalete hep birlikte refah ve huzura, bu ülkenin refah ve huzur içinde zenginleşme umuduna sahip çıkıyoruz. Halkın iradesine, Meclis iradesine sahip çıkıyoruz. Sözün özü biz demokrasiye, biz memlekete, biz Hatay ve Türkiye’ye, bu ülkenin geleceğine sahip çıkıyoruz. Bu ülkenin geleceğine sahip çıkmak için bundan sonra atacağımız adımları sizlerle paylaşmak isterim. Birincisi, Anayasa’nın 153’üncü maddesi açıktır. Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme, yargı organlarının, irade makamlarını gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamamak, Anayasa’yı fiili olarak askıya almaya teşebbüs etmek, Anayasal düzene karşı bir kalkışmadır. Bu sebeple Anayasal düzene karşı işlenen suçla mücadele etmeleri için hukuki ve siyasi hiçbir adımdan kaçınmayacağız.
İlk olarak CHP tüzel kişiliği olarak bu suçu işleyen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi üyeleri hakkında Hakimler, Savcılar Kurulu’na, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin ilgili üyeleri hakkında Yargıtay’ın birinci basamak kuruluna kurumsal başvurularımızı yapıyoruz. Yargıtay Birinci Basamak Başkanlık Kurulu’nun görevden el çektirme, bu 5 hakim için görevden el çektirme kararını bir an önce almalarını kendi Anayasal görevleri olduğunu hatırlatıyoruz. Ayrıca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na bu kararı bu şekilde 5 hakimin uygulamasının Yargıtay’daki ilgili dairedeki diğer 13 hakim ve Yargıtay’daki görev yapan tüm hakimler açısından bir suçta ortaklaşma zarureti gibi algılatılıp, bunun bir Yargıtay kararı olarak dayatılması, bu hukuk insanlarının her birinin mesleki gelecek ve onurlarına lekedir. Bu yüzden cımbızla üçüncü daireden çekilen bu 5 celladın bu kararına diğer 13 hakimin iştirak etmediğini biliyoruz. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nı bu kararı, görüşülmek üzere Ceza Genel Kurulu’na götürmeye davet ediyoruz. Götürün Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na çıkalım bakalım oradan Anayasa Mahkemesi kararı uygulanır mı, uygulanmaz mı? Bu ayıba, rezalete, hukuk tanımazlığa, saraydan cesaretle adalet cellatlığına Yargıtay’ın bütün üyelerinin ortak edilmesini asla kabul etmiyoruz. Ceza Genel Kurulu’nun bu dosyayı görüşmesini, evet ilk örnek mi? Bu yol hep açık ama böyle bir hukuk tanımazlığa ilk kez birileri başvuruyor. Nerede itiraz edilecek? İşte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itiraz edecek. Neresi karara bağlayacak? Yargıtay Genel Kurulu karara bağlayacak. Yapın bakalım, güveniyorsanız kendinize, Yargıtay Genel Kurulu çıksın ve ‘Bu karar hukukidir. Anayasa’ya uygundur’ desin. 5 tane, 3’ü saraydan, 2’si ortağından talimatlandırılmış, 5 celladın hukuku katletmesine, geleceğimizi karartmasına sessiz kalmayacağız.
Ayrıca tüm muhalefet partilerinin toplandığında katılacaklarını bildirdikleri, CHP ve Gelecek Partisi, Saadet Partisi, TİP, Demokrat Parti tarafından imzalanan, DEVA Partisi tarafından imzalanan, İYİ Parti ve DEM tarafından da toplandığında oturuma katılacakları ifade edilen 9 Ocak 2024 Salı günü saat 15.00’te Genel Kurulu toplantıya çağırdığımız başvurumuz burada. TBMM’yi kendi iradesine karşı yapılan bu darbe girişimi için önümüzdeki Salı günü saat 15.00’te olağanüstü toplantıya çağırıyoruz.
Ayrıca CHP olarak toplumda, sivil toplumda bu darbe girişimine karşı hangi demokratik çağrı varsa o demokratik çağrılara en yürekten katkıyı katılımı sağlayacağımızı ifade ediyoruz ve gelecek hafta 14 Ocak Pazar günü ‘Geleceğimize sahip çıkıyoruz’ diyeceğimiz, demokrasiye sahip çıkacağımız, anayasaya sahip çıkacağımız, geleceğimize, emeğimize, ekmeğimize, ülkemize, vatanımıza sahip çıkacağımız büyük miting için 14 Ocak Pazar günü saat 13.00’te tüm vatandaşlarımızı, tüm siyasi partileri, tüm meslek örgütlerini, tüm sivil toplum örgütlerini ve bu ülkenin geleceğine sahip çıkmak isteyen her ferdini, bilhassa gençlerini Tandoğan meydanında saat 13.00’te geleceğimize, adalete, hukuka ve ülkemize sahip çıkan mitingimize davet ediyoruz."
© Tüm hakları saklıdır.