Politika

Bahçeli'den sığınmacı çıkışı: Bayramda ülkelerine gidebilen Suriyelilerin geri dönmesine gerek yoktur

"Düzensiz göç, adı konmamış bir istiladır; önüne geçilmelidir"

19 Nisan 2022 10:40

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, son dönemin en çok tartışılan konularından olan sığınmacı konusuyla ilgili olarak, "Suriyeli sığınmacıların ülkelerinden ayrılış ve kopuşlarına neden olan ağır şartlar ortadan kalkar kalkmaz güvenli ve gönüllü şekilde uğurlamak asıl önceliğimiz, önerimiz ve hedefimizdir. Misafirin ve misafirliğin süresi sınırlıdır. Önümüzdeki bayram günlerinde ülkelerine gidebilen Suriyeli sığınmacıların tekrar geri dönmesine gerek yoktur. Suriye'de ateş söner sönmez herkes evine barkına Türkiye'nin güvencesi altında kavuşmalıdır" diye konuştu.

MHP lideri Bahçeli, düzensiz göç ve sığınmacıların akıbeti hakkında partisinin politikasına geniş yer verdiği konuşmasında, "Düzensiz göç, adı konmamış bir istiladır. Önüne geçilmelidir" dedi. Bahçeli, "Biz düzenli göç ve sığınmacı konusunu duygusallıktan arınarak, gerçekçi temele oturtmakla ortak iradeyle Türk milletinin gündeminden kademeli bir şekilde çıkarmakla mesulüz, muktediriz" ifadelerini kullandı. 

Partisinin grup toplantısında konuşan MHP lideri, "Türkiye'de geçici koruma statüsünde bulunuyorken, asayiş ve toplumsal huzuru kimler bozuyorsa, derhal gözünün yaşına bakılmadan sınır dışı edilmeli" düşüncesini dile getirdi. 

6'lı masa üzerinden muhalefeti de hedef alan Bahçeli, "Çuvallamaları kaçınılmaz bir siyaset gerçeği olacaktır. 2 farklı noktayı bir doğru birleştirir. Zillet İttifakı köşeye sıkıştı, her biri kendi derdine düştü. 7 partinin yalnızca güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş için bir araya geldikleri anlaşılmaktadır" diye konuştu.

Bahçeli'nin açıklamasından satır başları şöyle:

"Küresel ekonomik faaliyet tarihin hiçbir döneminde bugünkü ölçekteki gibi artmadı. Yaygın ekonomik yıkımlar bugünkü gibi tehlikeli bir eşiğe dayanmadı. Batılı ülkeler yıllarca yüksek ekonomik büyümeyi muhafaza edebilmek için ağır ekolojik ve insani maliyetlere göz yumdular, tahrik ve teşvik ettiler. Ancak bu sürecin sonuna geldiklerinde kendi dışındaki ülkelere ekonomik kalkınma ve gelişme bazında zorlayıcı dayatmada bulunmaktan geri durmadılar.

Adaletsizliğin ve eşitsizliğin hüküm sürdüğü küresel siyaset ve ekonomik tablonun yegane suçlusu bize göre malumdur ve aç gözlülükleriyle mazlumların iliğini kurutan emperyalist nobranlıktır. 

Bizim vicdan medeniyetimiz, gönül memleketimiz kimsenin deri rengine, etkin kökekine, dilinin kaynağına bakmamış, böylesi bir ayrımı mesele yapmamıştır. Ne kadar paylaşırsak o kadar tok oluruz. 

Küresel enflasyonun tırmanışı her ülkenin ortak sancısıdır. Bu sorunun hangi damardan patlayarak ortaya çıktığı bellidir. Fiyat artışları, ekonomik sıkıntılar, hayat pahalılığındaki konjonktürel sıçrayışlar; tüm ülkeleri meşgul eden salgın ve Ukrayna krizi ile daha da karmaşıklaşan bir vakadır. İnancımızın gücüyle, dayanışma ve yardımlaşmanın bereketiyle içine girilen dar geçitlerden çıkılacak, ferah ve selamet dolu günlere ulaşılacaktır. İyimserliğimizi muhafaza ederek, ülkemize güvenerek enflasyon canavarının başının ezileceği günleri çok yakında görmemiz mümkün olacaktır. 

Bu canavarın arkasına saklanarak, iş birliği yaparak Türkiye'yi taşa tutmaya çabalayan karanlık muhalefet anlayışının kaybetmesi ve kaynattığı dedikodu kazanında haşlanması mukadderdir, her şeyin bir vakti, merhunu vardır. İnşallah sorunları inanç ve irade birliği ile aşacağız. 

Bu Ramazan'da da İsrail güvenlik güçlerinin Filistinli kardeşlerimize reva gördüğü şiddet sahnelerini, Mescidi Aksaya yönelik mütecaviz eylemlerini kınıyorum. Kutlu ceddimiz Filistin'i 400 yıl tek top mermisi atmadan huzur içinde yönetmiştir. Mescidi Aksa'nın maneviyatına ve tarihi statüsüne zarar vermeye çalışmak kabul edilemez bir ilkelliktir. Ateşle oynamaktır. Sadece bölgesel değil, küresel felakete çağrıdır. İsrail'i, haksız ve hukuksuz saldırılarından vazgeçmeye davet ediyor. Çıkan olaylarda hayatlarını kaybeden Filistinli masumlara Allah'tan rahmet, yaralı kardeşlerimize şifalar diliyorum. 

Mültecilerin, göçmenlerin ve sığınmacıların trajedileri bir diğer vahim konudur. Ülkelerindeki savaş, açlık, hastalık ve istikrarsızlıktan dolayı yerinden kopup Akdeniz ülkelerinden Avrupa'ya geçmeye çalışan binlerce göçmen medeni dünyanın gözü önünde balıklara yem olmaktadır. Sahillere vuran cansız bedenler, biçare insanlar elbette hepimizin yürek sızıdır.

Bize göre hakikat, dikte ve gösterilmek istenenden farklıdır. Dünyada, bir yerden başka bir yere doğru hareket halinde olan, evinden barkından kopup başka coğrafyalarda gelecek arayan göçmen sayısı 300 milyona yaklaşmıştır. Savaş, çatışmadan kaçan mülteci sayısı 80 milyonu aşmıştır. Beşeriyet çok ciddi bir sorunla yüz yüze kalmıştır. Bu sorun ya eşgüdüm halinde ve külfetin ortak paylaşımı yoluyla çözüme kavuşturulacak, ya da gelecekte önü alınamayan ölümcül gelişmelere meydan açılacaktır. Milli bekamızın tarihsel sürekliliğini canlı tutmak, mazi kayıtlarını gelecek hedefleriyle eklemleştirip kültüren zenginliği korumak başlıca görevimizdir. Bize göre, Türkiye'nin bekası, sınır aşan düzensiz göçlerin akıbetiyle ve kontrol dışı akınıyla yakından ve ters orantılı bağlantılıdır. Bu sorunun el birliği ile istismarına çanak tutmadan, provokasyon ortamını benimsemeden, akılcı, adilane, insani ve vicdani, kalıcı stratejilerle köklü bir şekilde çözmek, milli bir sorumluluk olarak değerlendirilmelidir. Türk milleti zorda kalanlara, darda olanlara uzanacak el, bekleyenlere çare arayanlara, imdat çığlığı atanlara bigane kalmamış, Suriyeli sığınmacılara kapısını sonuna kadar açmıştır. Bu tavır, asil bir tavırdır. Türk milleti mazlumların yanındadır. Türk milleti beklenen, sevilen, özlenen bir beşeri kudretin adıdır. 

Düzensiz göç ve sığınmacı sorununu, soğukkanlı ve sağduyulu şekilde kavramanın daha da ötesinde dün, bugün ve gelecek mizanında stratejik akılla ve milli çıkarlarımıza muvafık halde analiz etmek, tedbir geliştirmek mecburiyetindeyiz. 

Anadolu coğrafyasının en az yüz yıl, hatta 500 yıl sonraki nüfus yapısının nasıl olacağını, bu kapsamda doğabilecek muhtemel risk ve tehditlerin nesnel boyutunu bütün yönleriyle hesaba katmak, muhasebesini yapmak zorundayız. Gecikemeyiz, geride kalamayız, atalete düşemeyiz, ağırdan alamayız. Biz sadece bu döneme değil, geleceğin Türk varlığına, Türk coğrafyasının her karışına köşesine karşı da maddi ve manevi sorumluluklar taşıyoruz. Bizden sonraki nesillere kuşku duyacakları, kendi ülkelerinde garip olacakları, çok bilinmeyenli denklemlerle kilitlenmiş bir vatan coğrafyası asla ve kat'a bırakamayız.  

Allah şahit ve kerimdir, Türklük ne bugün ne gelecekte öz yurdunda garip, parya olmayacaktır. Aksine hizmet eden alçakların oyununu vatan ve millet sevdasındaki yükseliğimizle boacağız.

Biz düzenli göç ve sığınmacı konusundu duygusallıktan arınarak, gerçekçi temele oturtmakla ortak iradeyle Türk milletinin gündeminden kademeli bir şekilde çıkarmakla mesulüz, muktediriz. 

Son günlerde ülkemizde geçici koruma statüsü ile bulunan Suriyeli sığınmacıları bahane ederek toplumsal infialin ateşini tutuşturma arayışında olan görevli provokatörlerin devrede olduğu görülmektedir. En küçük anlaşmazlığın toplumun geneline körüklenerek yayılması hedeflenmektedir. Oyun sinsidir.

Bu karmaşık ve riskli sürecin iç cephesi olduğu kadar dış terbininin de olduğu görülmektedir. Cepheleşmelerin açtığı öfke ve nefret çukurları, feci sonuçlara kapı aralayacak. Kötü niyet sahipleri bir kıvılcımın nereye yayılacağını ya bilerek ya bilmeden siyasi ve toplumsal eylem halinde. 

Bağcılar'da bir densizin sokak ortasına sandalye koyarak oturması dahi kor halinde duran gerginliği tırmandırmış, günlerce ülke gündemini meşgul etmiştir. Altındağ'da yaşananların toz bulutu bile dağılmış değlidir. Türkiye'de geçici koruma statüsünde bulunuyorken, asayiş ve toplumsal huzuru kimler bozuyorsa, derhal gözünün yaşına bakılmadan sınır dışı edilmeli. Türkiye, onun bunun elinde oyuncak olamayacaktır. Türkiye'de hakim ve güç irade Türk milletidir. Huzur bozucu fiillerin failleri yaptıklarının bedelini misli ile ödemelidir. Bugüne kadar hükümet bugüne kadar tavizsiz duruş sergilemiştir. Marazi zihniyet sahipleri görmese de yalın gerçek budur. MHP, sınır aşan göçler konusunda en hazırlıklı partidir. Bizi eleştiren, niye susuyorsunuz diyen kim varsa ya cahil ya da takip özrü çeken zavallılardır. Bizim açığımızı arayanlar, önce yama tutmayan yırtıklarınızı dikin! 

MHP'nin düzensiz göç konusunda ve geçici koruma statüsüyle Türkiye'de bulunanlara yönelik temin ettiği politikası açıktır. Düzensiz göç, adı konmamış bir istiladır. Önüne geçilmelidir.

Suriyeli sığınmacıları sabahtan akşama ülkelerine göndermek hem doğru hem mümkün değildir. Suriyeli sığınmacıların ülkelerinden ayrılış ve kopuşlarına neden olan ağır şartlar ortadan kalkar kalkmaz güvenli ve gönüllü şekilde uğurlamak da asıl önceliğimiz, önerimiz ve hedefimizdir. Misafirin ve misafirliğin süresi sınırlıdır. Türk milletin nüfus dokusunun, huzur ve güvenliğinin sağlam esaslara dayandırılması vazgeçilmezimizdir. Önümüzdeki bayram günlerinde ülkelerine gidebilen Suriyeli sığınmacıların tekrar geri dönmesine gerek yoktur. Suriye'de ateş söner sönmez herkes evine barkına Türkiye'nin güvencesi altında kavuşmalıdır.

Ülkemizin ekonomik büyümesine, sosyal gelişmesine ve milli bütünleşmesine destek veren, katkı sunanlar da başımızın üstündedir. Onlara diyecek bir şeyimiz yoktur.

Rusya ile Ukrayna arasındaki çatışmaların dinmemesi, ateşkes ve barış arayışlarının bir türlü arzu edilen kıvama ulaşmaması bölgesel huzur ve güven iklimine zarar vermektedir.

İki ülke arasında müzakeresi yapılan konu başlıkları üzerinde mutabakata varılamaması krizin derinleşerek devamını tetiklemektedir.

Rus donanmasının göz bebeği olarak gösterilen bir savaş gemisinin batırılmasından sonra Rusya’nın Kiev’e yönelik füze saldırıları, liman kenti Mariupol’un kuşatma altında tutuluyor olması diplomasi ataklarını ve diyalog hamlelerini baltalamaktadır.

Türkiye sabırlı, ısrarlı ve iyi niyetli bir şekilde ateşkes ve barış ortamının yeşermesi için mücadelesini sürdürmektedir.

Bu ahlaki ve ilkeli tutum her türlü takdirin üstündedir.

Görülmektedir ki, Türkiye’nin tesiri olmadan iki ülke arasında ateşkes rejiminin tezahür etmesi imkânsız değilse de çok zordur.

Rol kapmak için kuyruğa giren ülkelerin ise iyi niyetli olmadıkları, bir yanda silahların susmasını gönülsüz şekilde isterlerken diğer yanda savaş bölgesine iştahla silah ve cephanelik sevk ettikleri bilinmektedir.

Rusya ile Ukrayna arasındaki kanlı çekişmenin sona ermesine samimiyetle hizmet edemeyen, omurgalı duruş gösteremeyen, insanlık değerlerine tercüman olamayan, daha vahimi savaşın kızışmasına ve uzamasına zımnen destek veren her ülke dökülen kanlarda, alınan canlarda, yıkılan şehirlerde pay sahibidir.

Rusya geçtiğimiz hafta ABD’ye nota vermiş, Birleşik Krallık Başbakanı’nın da aralarında bulunduğu 13 isme yaptırım kararı almıştır.

Gerek ABD gerekse Birleşik Krallık barışın değil savaşın fanatik taraftar grubu olarak sivrilmiştir.

İnsan haklarının, insan varlığının yok sayılması bunların umurunda değildir.

Şu garip ve tenakuzla pekişmiş duruma bakınız ki, ABD Dışişleri Bakanlığı 12 Nisan 2022 tarihinde hazırlanan 2021 yılı İnsan Hakları Raporu’nu yayımlamıştır.

Buruşuk ve sararmış bir kağıt parçasından ibaret bu raporda Türkiye’ye tam 93 sayfa ayrılmıştır.

Zannederseniz ABD sütten çıkmış ak kaşık, insan hakları sevdalısıdır.

Mezkur raporda 15 Temmuz hain darbe girişiminden sözde FETÖ darbe girişimi olarak bahsedilmiş, FETÖ’cülerin bütün iftira ve yalanları referans olarak alınmıştır.

Bu bakış, küstah, kifayetsiz ve köhne bir bakıştır.

Bize göre ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yayımladığı 2021 yılı İnsan Hakları Raporu ayan beyan bir FETÖ komplosudur.

Raporun öntaslağı sanıyorum Pensilvanya’da hazırlanmıştır.

Çünkü temelsiz ifadeler, önyargılı eleştiriler, haksız iddialar, sapkın değerlendirmeler ancak ve ancak bir FETÖ’cü hainin kaleminden satırlara dökülecektir.

Raporda deniyor ki, “Türkiye, Fethullah Gülen ile 2016 darbe girişimi arasında bir bağ olduğunu iddia ediyor.”

Ne iddiası, gerçekleri saptırmak kimin haddinedir? Musalla taşına sırtını vermiş bir dostluğa, böylesi bir müttefikliğe inanmak, itibar etmek nasıl mümkündür?

ABD, kiraladığı canileri 15 Temmuz gecesi üzerimize salmadı mı?

FETÖ’yü Anadolu’nun işgali için görevlendirmedi mi?

Kime ne anlatıyorlar?

Bu masalı çocukların bile dinlemeyeceğini hala anlamıyorlar mı?

15 Temmuz 2016’da emperyalizmin nam ve hesabına Türkiye ve Türk milletine silah çeken, bomba atan, 251 vatan evladının şehadetine neden olan hain ve haşhaşi örgüt FETÖ’dür.

FETÖ, Türk ve Türkiye düşmanlarının can beraberi, kan beraberi, terörist yandaşıdır.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yayımladığı 2021 yılı İnsan Hakları Raporu bizim nezdimizde yok hükmündedir, yırtılıp atılacak kağıt parçasıdır.

Bu raporu kınıyor, müelliflerine şahsen, gıyaben ve milletim adına iade ediyorum.

Türkiye’nin terörle mücadelesini görmeyen, görmek istemeyen, bilakis terör örgütleriyle aynı kanlı ve hain devriyeye çıkan ülkenin adı Amerika Birleşik Devletleri’dir.

Biden’ın geçen hafta pervasızca ve şuur kaybıyla boşluğa uzattığı el teröristler tarafından uzaktan da olsa hem tutulmuş hem de öpülmüştür.

Tavsiyemiz ABD’nin kendi geçmişine, kabarık suç siciline odaklanmasıdır.

Türkiye terörün belini kıracak, teröristleri de doğduklarına pişman edecektir.

Buna itiraz edenler, düşmana yardım ve yataklık yapanlar bizim dostumuz da, ittifak ortağımız da ahlaki ve manevi planda olamaz, olmaya fıtratları elvermez.

Diyarbakır’da Abluka 1 operasyonu icra edilmiş, 13 terörist etkisiz hale getirilmiştir.

17 Nisan 2022 tarihinde Irak’ın kuzeyindeki terör yuvalarını imha etmek için başlatılan Pençe-Kilit Harekatı milletimizi heyecanlandırmıştır.

Bilinsin ki, bu harekatı yürekten destekliyoruz.

Metina, Zap ve Avaşin-Basyan bölgelerinde önceden belirlenmiş terörist hedefler havadan ateş altına alınmış ve başarıyla vurulmuştur.

Türk milletinin kuvvetli pençesi hainlerin kafasını koparacaktır.

Bordo berelilerimiz, komandolarımız hamd olsun karadan teröristlerin inlerine kadar girmişlerdir.

Komuta heyetimizi tebrik ediyor, kahraman Mehmetlerimizin gözlerinden öpüyor, dua ve desteğimizle yanlarında olduğumuzu bu vesileyle ifade ediyorum.

Türkiye terör örgütlerine göz açtırmayacaktır.

Nereye kaçarlarsa kaçsınlar, kime sığınırlarsa sığınsınlar, Türk’ün adalet ve celadeti eninde sonunda o hainleri bulacak ve cezalandıracaktır.

PKK/KCK terör örgütü adına ekonomik ve mali yapılanma içinde olan, teröristlere para aktaran ve değer ailesi ismi altında toplanan terörist yakınlarının sözde maaşa bağlanmasına hizmet eden 91 kişi hakkında 12 Nisan 2022 tarihinde başlayan hukuki süreç ve gözaltına alınmalarına dönük adli tasarruf çok yerinde ve sevindirici bir gelişmedir.

Terör ile güvenlik arasında üçüncü bir seçenek yoktur.

Terörün kökü kazınacaktır.

Cumhuriyet’in yüzüncü yıl dönümü olan 2023 yılında Türkiye bu melanetten, bu rezaletten, bu cinayet döngüsünden Allah’ın izniyle kurtulacaktır.

Bunun başka alternatifi, başka bir çaresi yoktur.

Günü geldiğinde ABD’nin gözetim ve denetiminde bulunan Gülen haini de ölmeden Türk mahkemeleri önüne yaka paça çıkarılacak, hafızalardan asla silinmeyen ihanetinin hesabını birer birer verecektir.

 

Değerli Milletvekilleri,

Teröre vurulan her darbe zillet ittifakını çılgına çevirmektedir.

Her operasyon zillet cephesinin yüzünü düşürmektedir.

İttifak içinde ittifak kazısı yapan, günaşırı Cumhurbaşkanı adayının kimliği üzerinden tezvirat perdesi açan çürük çarık partilerin yeni seçim yasasıyla birlikte kimyaları da bozulmuştur.

Alayı korku ve telaşa kapılmıştır.

İnce hesaplar yapılmaya başlanmıştır.

İttifak içinde yeni bir ittifak kurulmasına yönelik tercih ve telkinler polemikleri tırmandırmış, zillet partilerinin manevra alanını daraltmıştır.

Bunların birbirine güvenleri yoktur.

Bunların samimiyetleri yoktur.

Bunların Türkiye’nin istikbaline, uluslararası gelişmelerin seyrine milli bir yorum getirme, yeni ve parlak bir öneri paylaşma iradeleri hiç yoktur.

Çünkü bildikleri bir şey yoktur, araştırmaya ve öğrenmeye merakları yoktur, millete mensubiyet ve sevgileri yoktur, siyasetleri ve zihniyetleri de mefluçtur.

Daha düne kadar bir ittifak çatısı altında seçilmeyi garantileyip milletvekili dağılımından istifadeyi planlayan küsurat partileri ne yapacaklarını şaşırmış vaziyettedir.

Bunlar doluya koysalar almıyor, boşa koysalar dolmuyor, evdeki hesapları da çarşıya uymuyor.

HDP’nin bir eşbaşkanı tarafından yapılan itiraf yedi partinin birlikte hareketini, emel ve hedef birlikteliğini netleştirmiştir.

PKK zillet ittifakının demiridir.

FETÖ zillet ittifakının çimentosudur.

İç ve dış işgal cephesi zillet ittifakının kemer taşıdır.

6+1 formatında kurulan, 24 Nisan’da yeni bir toplantıya sahne olacak şaibeli masa çatlamıştır, çıkar kavgaları, koltuk ve liste savaşları şimdiden zillet partilerini rehin almıştır.

Kılıçdaroğlu da, farklı senaryoları içeren 8 seçenekli bir ittifak çalışması yaptırdığını açıklamış.

Değil 8 seçenek, 18’de olsa, 28’de olsa, bunlar toplanıp fal da açsalar, altın günleri de yapsalar, medyumlara müracaat edip hal çaresi de arasalar nafiledir, çuvallamaları, duvara toslayıp dağılmaları kaçınılmaz bir siyaset gerçeği olacaktır.

İki farklı noktayı bir doğru birleştirir, zillet partilerini de menfaate dayalı çarpık beklentiler buluşturur.

Zillet ittifakı köşeye sıkıştı, her birisi kendi derdine düştü.

Aslına bakarsınız, karşımızda efradını cami ağyarını mani bir ittifak da yoktur.

Gerçekten de yedi partinin yalnızca güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçiş için bir araya geldikleri, mevsimlik siyaset yaptıkları anlaşılmaktadır.

Cumhur İttifakı’nın farkı da buradadır.

Bizim ittifakımız çıkara veya pazarlığa dayalı bir ittifak değil, vatan ve millet sevgisiyle mücehhez sağlam ve sarsılmaz bir ittifak başarısıdır.

Bu ittifak Türk milletinin ittifakıdır.

Bu ittifak tarihin, kültürün, yaşanmış ve yaşanacak Türk asırlarının ittifakıdır.

Biz de yalan yoktur, yanlış yoktur, riya yoktur, hesap yoktur, pusu yoktur, kuyu kazma yoktur, tuzak yoktur, dümencilik hiç yoktur.

Biz göründüğümüz gibiyiz, olduğumuz gibi de görünmesini biliriz.

Siyaseti mertçe ve adam gibi yaparız. Milletimiz ne diyorsa ona kulak veririz. Zillet değiliz, Türk milletinin ta kendisiyiz. Hedeflerimiz belli, geldiğimiz yer belli, ulaşacağımız ufuk bellidir. Mayamız belli, sütümüz lekesiz, hamurumuz katıksızdır. Cumhur İttifakı Türkiye’nin zırhı, demokrasinin ziynetidir. Zillet ittifakı henüz adayını bile bulamamıştır. Bitmiş ve unutulmuş bir savaşın sanki kayıp askerleri gibi ne yaptıkları belirsiz, ne yapacakları bilinmezdir. Zillet ittifakı bulmaca içinde bulmacadır. Bu ittifakın medyaya yuvalanmış ayakları da gün aşırı muhtemel adaylar hakkında spekülasyon yapmaktadır. Bütün televizyon ve gazetelerde toplasanız bir adam etmeyecek ne kadar yorumcu varsa aday o mu olsun, bu mu olsun tartışmalarıyla milletimizi oyalamakta, sistematik algı kampanyasını diri tutmaktadır.

Zillet ittifakına sesleniyorum, kimin çıkarırsanız çıkarın, ister İnan Kıraç’ı, ister terörist Demirtaş’ı, isterse de Osman Kavala’yı aday olarak gösterin, mahut ve mutlak son değişmeyecek, Türkiye’nin yükseliş ümitlerini, tarihi yürüyüşünü kesemeyeceksiniz.

Milli Mücadele 29 Ekim 1923’de nasıl taçlanmışsa, 2023’de de bir kez daha taç takıp tahta çıkacak, Anzavur beslemeleri, Kuvayı İnzibatiye yedekleri, Damat Ferit havariler, Şark Meselesi holiganları, müstevli hayranları, manda ve himaye heveslileri, Allah’ın inayeti, Türk milletinin iradesiyle kesif bir yenilgiyle tanışacaklar ve siyasi tarihin bodrum katına atılacaklardır.

Muazzam ahlakı, muhteşem aklı, müstesna şuur ve ruhuyla Söğüt’ten volkan ağzı gibi fışkıran Türk yükselişi, asırlar içinde pek çok nedenden mülhem inişe geçmiş; Balkanlar, Ortadoğu, Afrika, Kafkasya ve Yemen sahillerini vuran dev dalgalar maalesef geriye çekilmişti.

Çetin ve yıpratıcı mücadele yılları birbirini takip ederken topraklarımız ve insan varlığımız zaman içinde erimişti.

Kök sağlam kalsa da iftihar ettiğimiz ulu çınar asırlar içinde yavaş yavaş kurumuş, bir başka baharda açmak üzere yaprak dökmüştü.

Vatanımız düşman postalları altında inlerken, milletimiz uzun savaş yılları nedeniyle yorgun ve bitap düşmüştü.

Büyük Millet Meclisi işte böylesi ağır ve kasvetli şartlarda tecelli ederek 23 Nisan 1920 Cuma günü dualarla açılmıştı.

Merhum Yunus Nadi’nin “Ankara’nın İlk Günleri” isimli eserinde Mustafa Kemal Paşa’nın şu sözleri yer almıştır.

“Bir devre yetiştik ki onda her şey meşru olmalıdır. Millet işlerinde meşruiyet ancak milli kararlara istinat etmekle, milletin temayülat-ı umumiyesine tercüman olmakla hasıldır. Evvela Meclis, sonra ordu. Orduyu yapacak olan millet ve ona niyabeten Meclis’tir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi milli iradenin tecelligahı olmasının yanı sıra, ordular kurup ordular yönetmiş, emsalsiz bir mücadeleyi yürütmüş, aynı zamanda bir devlet kurmuş, bu yönüyle dünya da bir ilki başarmıştır.

23 Nisan 1920 tarihine anlam ve özel değer katan bir başka husus da şudur:

Bu tarihi gün, Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyet havzalarını birer birer kaybederek, Türklüğün yaşama alanının Anadolu'ya sıkıştığı, ıztırapla dolu bir tablo içinde, milletimizin o dönemdeki en son ve en etkili hamlesinin de adıdır.

Türk milleti için, artık dönülecek toprak parçasının, izlenecek göç yolunun, kaptırılacak vatan köşesinin kalmadığının nihai kararı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıdır.

Ankara'nın Ulus Meydanı’ndaki tek katlı taş binadan ortaya çıkan sonuç,

Yaklaşık iki asrı aşan elem ve çile dolu geri çekilmenin artık son bulacağının,

Bugünkü coğrafyamız üzerinde sonsuza kadar yaşamaya devam edeceğimizin,

Vereceğimiz tavizin nihai sınırları olarak kalpgâhımız olan Anadolu'yu sonuna kadar koruyacağımızın,

Akıl, hesap, irade, iman ve süngü ile birleşen bir mücadele ile Türklüğün makûs talihini döndüreceğimizin bütün insanlığa tebliğ ve mesajıdır.

Bu itibarla, Meclisimizin açılışı, milletler mücadelesinin acımasızca sürdüğü bir dönemde;

Milletimizin tam bir mutabakatla, milli kimlikte ve milli hedefte buluşmasının,

Yıllardır süren kayıpların çöküntüsünü atarak güç ve moral toplamasının,

Silahla verilen bir mücadelede bile toplumsal mutabakatlarla sağlanan milli meşruiyetin ve demokratik onurun nirengi ve dönüm noktasıdır.

TBMM, izzeti nefsi ve haysiyeti ile oynanmayı reddeden Türk milletinin topyekûn ayağa kalktığı bir diriliş abidesidir. Ne kadar övünsek azdır.

Türkiye'nin yükselişi de, tıpkı 23 Nisan 1920‘de tecelli eden şuurda anlamını bulduğu gibi; sorunlara yalnızca başkent Ankara'dan bakan, ayrışmayı değil birleşmeyi, dağılmayı değil buluşmayı, parçalanmayı değil kucaklaşmayı, farklılaşmayı değil bütünleşmeyi hedefleyen kolektif anlayışla mümkün olabilecektir.

23 Nisan 1920'nin aziz hatıralarını aramak ve anlamak için çok uzaklara gitmeye gerek yoktur. İsli gaz lambalarının altında kaleme alınan kararlarda, ardı arkası gelmeyen sararmış telgraflarda, heyecanla buluşulan kongre salonlarında, asker götüren katarların loş vagonlarında, mermi taşıyan kağnıların gıcırdıyan teknelerinde, uykusuz gecelerle geçen Meclis sıralarında ve nihayet, şehadetlerle dolu vatan topraklarında, onu anlamak ve tanımak isteyenler için kutlu anıları ve belgeleri canlılığını hala korumaktadır.

Bu hafta sonu karşılayacağımız TBMM’nin açılışının 102’inci yıl dönümünü şimdiden kutluyor, Meclis’imizin İlk Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, aziz şehitlerimizi, kurucu kahramanlarımızı, İlk Meclis’in muhterem mebuslarını rahmetle, hürmetle, minnetle yad ediyorum.

Sevgili çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı da tebrik ediyor bütün yavrularımızın gözlerinden öpüyor, konuşmamı noktalarken sizleri de saygıyla selamlıyorum.