Yazar Cafer Solgun, Taraf gazetesindeki yazılarına son verdiğini duyurdu. Solgun yazısında, “Mesele, Türkiye şartlarında yazarak yaşamını idame ettirmek gibi zor bir işin üstesinden gelmeye çalışıyor olmamdan ibaret. Rahmetli dedemin nasihatlerinden biri de, ‘emeğinin değerini kimse bilmiyorsa sen bil’ idi” dedi.
Cafer Solgun’un Taraf’ta “Baba yazın bitti mi?” başlığıyla yayımlanan (29 Aralık 2014) yazısı şöyle:
Baba yazın bitti mi?
Bu köşede ilk yazım 10 Mayıs 2013’te yayınlandı. Bugüne değin çoğunlukla haftada iki kez olmak üzere ülke gündemiyle ilgili yorum ve analizlerimi sizinle paylaştım. Yazı dizileri ve dosyalar hazırladım. Başından beri Taraf’a yazı, haber ve yazı dizileriyle katkı sundum. Taraf’ın Neşe Düzel yönetimindeki “yeni” dönemini de düzenli yazarak destekledim. Bunu sadece kendi açımdan değil, medyanın mevcut iç karartan hâli nedeniyle önemsediğim için yaptım. Medyanın itibarının yerlerde süründüğü bu dönemde Taraf’ın daha iyi ve etkili bir noktada olması gereği var. Bu nedenle geçen yıl Taraf’tan ayrılıp başka mecra ve “görevlere” yelken açarken “madem artık biz yokuz, Taraf batsın” diyerek ahlaki düzeylerini sergileyen gazetecilerden olmadığımı altını çizerek belirtmek isterim.
Elbette yazdığım dönem içerisinde çok başarılı haber ve manşetleri de oldu Taraf’ın, sadece yazar olarak değil okur olarak da beni şaşırtan, utandıran haber ve manşetleri de. Bu, sanırım biraz da gazetenin hâlâ kurumsal bir yapıya kavuşamamış olmasıyla ilgili.
Bu köşede yazdığım zaman diliminde Türkiye’de çok önemli, sarsıcı gelişmeler yaşandı. Kürt sorununda “Çözüm Süreci” adında yeni bir döneme girildi. Gezi ile toplum içine sıkıştırıldığı mengeneye itiraz etti. 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmaları iktidar partisinin “olağanüstü hâl” seferberliği ilan ederek üstünü örtmek istemesine karşın ülkenin temel gündemi hâline geldi. Yerel seçimler, cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. AKP, “paralel devlet” adı altında yeni bir “düşman” konseptiyle yaşadığımız kutuplaşma ortamına yeni boyutlar kazandırdı… Bu gelişmelerin “tarafsız” bir gözlemci edasıyla yorumlanabilmesi mümkün değildi ve değildir. En azından bence.
Hiçbir zaman suya sabuna dokunmayan bir yazar olmayı düşünmedim. Hele ki böylesi “olağanüstü” gündemlerin damgasını vurduğu dönemlerde. Taşıdığım sorumluluğun bilincinde, kimleri kızdırırım kaygısından uzak ve sadece aklım ve vicdanımla hareket ederek, daima ezilenden, mağdur olandan, haksızlığa uğrayandan yana “taraf” olmaya gayret ettim. Bu, sadece demokrat duruşun gereği olduğu için değil, büyüklerimizden aldığımız “doğru söz söyle” (dedem Seyit Hasan) terbiyesinin ve “haksızlığa karşı susan hakkıyla beraber şerefini de kaybeder” (Hz. Ali) düsturunu bir hayat felsefesi olarak yaşamak çabasında olduğum için böyledir…
Yine de mümkündür ki sürç-i lisanım olmuştur. Peşinen özür dilerim.
Övgüler bir yana okurun yapıcı eleştirilerinden her zaman çok yararlandım. Küfür, tehdit ve hakaretlerden medet uman okurlarım açısından bu dönemde bir “çeşitlilik” oldu. Bu, düşündürücü ve kuşkusuz memleketin hâli ile ilgili bir durum. Küfür, tehdit, hakaret, sadece sahibinin alçaklığını, zavallılığını, biçareliğini anlatıyor bana. “Şu konuyu da yaz” gibi istemlerini ileten okurlardan yanıt olamadıklarım da lütfen kusuruma bakmasınlar.
Bu köşede yazılarıma son veriyorum. Maksat kayda geçsin: Yazılarıma doğrudan veya dolaylı herhangi bir müdahalede bulunulmadı. Sansüre maruz kalmadım. Yazılarıma son vermemin “olaylı” bir haber değeri yok yani. Mesele, Türkiye şartlarında yazarak yaşamını idame ettirmek gibi zor bir işin üstesinden gelmeye çalışıyor olmamdan ibaret. Rahmetli dedemin nasihatlerinden biri de, “emeğinin değerini kimse bilmiyorsa sen bil” idi.
Sevgili Neşe Düzel’e, Tamer Kayaş’a ve Taraf’ın zoru başaran emekçilerine teşekkür ediyor, başarılar diliyorum. İhmal ettiğim çalışmalarım var. Dernek çalışmaları da. “Oh, sustu” diye düşünenlere üzücü haber: Yazı ile ilişkimi koparmaya hiç niyetim yok.
Canım kızım soruyor; “baba yazın bitti mi?”
Bitti kızım. Ne oynayalım?
İyi seneler…