Kültür-Sanat

Bülent Ortaçgil: Üç-beş yıldır şarkı yazamıyorum, fikirlerim orijinalliğini kaybediyor

"Türkiye'den korkuyorum, 'bir adam' diktatoryası altında gibiyiz; ama bu bitecek"

25 Ekim 2015 12:23

İlk albümü ‘Benimle Oynar Mısın?’ın 41 yıl sonra yeniden plak olarak yayımlanan Bülent Ortaçgil, “Türkiye’nin şu andaki en ciddi sorunu bu: Sen git kendin gibilerle arkadaş ol, ben benim gibilerle... Böyle değildi bu toplum. Bu enjekte edildi bize” dedi. "Türkiye'den korkuyorum ben" diyen Ortaçgil, "Kimse kimseyi dinlemiyor. Kimse kimsenin gözünden bakmak istemiyor olanlara. Kimse uzlaşmıyor. Bu tehlikeli bir şey" ifadesini kullandı. "Bugün artık ‘bir adam’ diktatoryası altında gibiyiz" diyen Ortaçgil, "Bütün doğruları o biliyor, biz hiçbir şey bilmiyoruz. Bize öyle yap, böyle yaşa diyor, bu böyle olacak diyor, savaş çıkarıyor, savaş durduruyor... Ama bu bitecek. Yerine gelen ne olur bilemem ama bu bitecek" diye konuştu.

"Üç-beş yıldır şarkı yazamadığını" söyleyen Ortaçgil, "Gitarı iki tıngırdatıyorum; bana bir yol gösteriyor mu diye bakıyorum. 'I-ıh' diyorum, bırakıyorum. Ya da bir cümle yazıyorum, sonra bakıp 'Ya ben buna benzer bir şey söylemiştim' diyorum, atıyorum. Yaşlanıyorum. Fikirlerim orijinalliğini kaybediyor. İştahım azalıyor" dedi.

Hürriyet'ten Güliz Arslan'ın sorularını yanıtlayan (25 Ekim 2015) Bülent Ortaçgil'in açıklamalarından bazı bölümler şöyle:

41 yıl önce yaptığınız albüm yeniden yayımlandı. İnsan ürettiği şeylerin zamana karşı galip geldiğini görünce bir parça da olsa ölümsüz olduğunu hissediyor mu?

Öyle bir duygu taşımıyorum herhalde. Ama yaptığım işin değerli bir iş olduğunu ben de kabul ediyorum. Bununla ne yapılır? Övünülür belki, övünürüm ben de.

Birçok insan yaptığı şeyi küçümser. Ben yaptığım şeyleri beğenirim. “Yapabildiğimi yaptım” derim. ‘Benimle Oynar Mısın?’ teknikle değil, tamamen ruhla yapılmış bir albüm.

Müzik sanatıyla ilgili hiçbir şey bilmiyordum onu yaparken. Gitarı doğru dürüst çalamıyordum bile. Ama delicesine bir adanmışlık vardı.

Nasıl çıktı bu yeniden yayımlama fikri?

Bundan üç-dört yıl önce Avrupa’da yeniden bir vinil merakı çıktı, İspanya’da vinil otoritesi birtakım insanlar ‘Benimle Oynar Mısın’ı 1000 adet bastılar. Şimdi burada da Rainbow45 Records basmak istedi. O albümün 41 yıl sonra hâlâ kendini sattırabilen bir ürün olması ilginç konu

Müziğe başladığınız yıllardan bugüne bakınca ne geçiyor içinizden?

Bireysel düşüncelerin müziğini yapanların ilklerindenim ben. Benimkiler gibi şarkılar yazan bir sürü insan var şimdi. Onlar için ben bir şekilde başarabilmiş bir adamım. 

Çok para kazanmadım ama bu işi çok uzun dönem yaptım ve hiçbir zaman boyun eğmedim. İyi örnek olduğumu düşünüyorum.

İçinizde ukde kalan bir şey var mı?

Ukde değil ama şu var: Ben müzikle yaşamaya karar verdimde 37 yaşındaydım. Geç bir yaş. Hiçbir şeyin yaşı yok, o da ayrı mesela ama böyle olmamasını tercih ederdim. Türkiye başka bir Türkiye olsaydı, ben de daha cesur olsaydım da 20’lerimde falan başlasaydım...

Ne daha farklı olurdu?

Daha fazla üretirdim. Gençliğimde üretebileceğim şeyleri üretirdim.

 

"Türkiye’den korkuyorum ben"

 

Ülkedeki kasvetli hava Bozburun’da nasıl hissediliyor? Siyasi ve toplumsal gündeme yer verdiğiniz şarkılarınız vardır. Bir gün bu yaşananlar da girecek mi müziğinize?

Bilmiyorum. Türkiye’den korkuyorum ben. Kimse kimseyi dinlemiyor. Kimse kimsenin gözünden bakmak istemiyor olanlara. Kimse uzlaşmıyor. Bu tehlikeli bir şey.

Hep biraz böyle değil miydi?

Değildi. 1980’den sonra Rize’ye gitmiştim konser için. İnsanların sağ-sol diye politize olduğu dönem… Sağcıların solcularla, solcuların sağcılarla dalga geçtiğini gördüm orada. Şaşkınlıktan dilimi yutmuştum.

Şimdi böyle bir şey mümkün değil. İnsanlar deşifre olmak istemiyor. Öbür türlü arkadaşlıklar bozuluyor, aileler birbirine giriyor. Ama bu enjekte edildi bize, Türklerin hep böyle olduğunu düşünmüyorum. Bu kadar bağnaz, fikren bu kadar dışarı kapalı… Böyle değildi bu toplum.

Sizin ‘Beni Kategorize Etme’ diye bir şarkınız vardır...

Bence milli marş olması gerekiyor şimdi. Çünkü Türkiye’nin şu andaki en ciddi sorunu bu: Sen git kendin gibilerle arkadaş ol, ben benim gibilerle…

Ülkenin politize olmasını körükleyen politikacılar böyle olmasını istiyor ama hayat böyle yürümüyor arkadaş! Sadece bir senin düşündüğün, bir de benim düşündüğüm yok. Herkesin bir düşündüğü var.

Ne olacak peki sizce bundan sonra?

Bilemiyorum. Kötü senaryoyu düşünmek bile istemiyorum.

 

"AKP benim için o kadar da 'öteki' değildi"

 

‘Hep küçük şeyler bizi savaştıran / Küçük şeyler bizi barıştıran’ diyorsunuz bir şarkınızda (Küçük Şeyler)...

Ama artık büyük şeyler oldu bizi savaştıran şeyler. ‘Ankara katliamı’ içimizi kapkara yaptı. Sorumlular belli, hâlâ oyalanıyoruz. Artık aklımızla oynamasınlar.

Nasıl barışacağız?

İlk hedef bu olmalı. Ancak o zaman olur. Daha uzlaştırıcı bir politikaya ihtiyacımız var. Ama Türkiye bunu yapar, yapmaz bilemem.

Ama umut hep vardır sizin şarkılarınızda? ‘Sen içimdeki küçük mum / Hâlâ sönmedin yanıyor musun? / (...) / En soğuk rüzgârlarda / En ıslak yağmurlarda bırakmadın beni’ dersiniz mesela (Mum)...

Ben hep umutluyumdur, iyimserimdir. O yüzden umut yine var, hep var.

Bundan beş yıl önce dönemin Başbakan’ı Erdoğan, sanatçıların ‘demokratik açılım’ konusunda görüşlerini almak üzere bir davet vermişti. Siz de gitmiştiniz değil mi?

Gitmiştim. Bu ülkenin Başbakan’ı beni insan yerine koyup çağırıyorsa, niye kaçayım ki? Ama o toplantıya katılan müzisyenlerin çoğu gerizekâlılık etti ve müzik sorunlarını konuştu.

Halbuki açılım hakkındaki görüşlerimizi almak için çağırmışlardı bizi  En iyi konuşan İbrahim Tatlıses’ti, diğerleri egolarını sundu.

O günlerden çok daha başka bir yerdeyiz bu konuda...

Açılım maçılım kalmadı. Ben AKP’nin iktidara geldiği ilk yıllarda yaptıklarını şimdiye kadar sosyal demokrat iktidarların yapmamış olmasından acı duyuyordum. Hiçbir zaman AKP yanlısı biri olmadım ama o yıllarda o kadar da öteki değillerdi benim için.

Onlardan değilim, dünyayı onlar gibi görmüyorum ama onları öteki olarak da görmüyordum. Demokrasi böyle bir şey çünkü. İktidara geldiler mi, geldiler. Ancak benim yaşamımı değiştirmeye kalktıktan sonra onlara olan tavrım tabii ki değişti.

Bugün artık ‘bir adam’ diktatoryası altında gibiyiz. Bütün doğruları o biliyor, biz hiçbir şey bilmiyoruz. Bize öyle yap, böyle yaşa diyor, bu böyle olacak diyor, savaş çıkarıyor, savaş durduruyor... Ama bu bitecek. Yerine gelen ne olur bilemem ama bu bitecek.

 

"Üç-beş yıldır şarkı yazamıyorum"

 

Yeni albüm var mı ufukta?

Üç-beş yıldır şarkı yazamıyorum. Eskizlerimi beğenmiyorum. Öyle bir sorunum olmaya başladı son yıllarda. Batılı şarkı yazıcılar çalakalem her konuda yazarlar. Ben o kadar bereketli değilim. 

Gitarı iki tıngırdatıyorum; bana bir yol gösteriyor mu diye bakıyorum. “I-ıh” diyorum, bırakıyorum. Ya da bir cümle yazıyorum, sonra bakıp “Ya ben buna benzer bir şey söylemiştim” diyorum, atıyorum. Yaşlanıyorum. Fikirlerim orijinalliğini kaybediyor. İştahım azalıyor.

Çok rahatsınız bunu söylerken. Hiç mi canınızı yakmıyor bu durum?

Yo. Biterse de “Bitti arkadaş” diyebilmek lazım. Çünkü hayat böyle bir şey. Bir musluk gibi düşün; sürekli gürül gürül akacak diye bir şey yok. Zamanla yaşamak karşısında mağlup oluyorsun. Yaşlandıkça kabullenmen artıyor. Eskiden isyan ettiğim hiçbir şeye artık isyan etmiyorum.

Niye?

Şaşırmıyorum çünkü. Hayat benden o şaşkınlık hissini aldı. Dünyayı değiştirmek için söyleyeceğim şey azalıyor. “Dünya böyledir” demeye başlıyorsun. Bunlar kötü şeyler şarkı yazmak için. 

İnadına “Ben dünyayı değiştireceğim, görürsünüz şimdi” demek lazım. Şimdiye kadar yaptıklarımla yarışabilir kalitede bir şey yaparsam yayımlarım, yoksa yayımlamam artık. Bugüne dek yaptıklarımın içine tükürmeyeceğim hiçbir zaman


Söyleşinin tamamı için tıklayın