Kültür-Sanat

Bir Hayat Üç Dönem: Prof. Gençay Gürsoy, Türkiye tarihinden kesitlerle hayatını yazdı

"Dedem, Aslan Paşa Camii'nin 'Parmaksız Yusuf Hoca' diye bilinen, herkesin saygı duyduğu imamıydı… Kasabanın resmî laik kesiminde cumhuriyetin ilk kuşak öğretmenlerinden olan babam, inançlı yerli kesiminde ise dedem sevilip sayılırdı…"

17 Temmuz 2021 00:00

T24 Kültür Sanat

Türkiye'de demokrasi mücadelesinin önemli isimlerinden olan, 2002-2010 yılları arasında Türk Tabipleri Birliği ile İstanbul Tabip Odası başkanlıklarını üstlenen Prof. Dr. Gençay Gürsoy'un anıları, "Bir Hayat Üç Dönem" adıyla İletişim Yayınları arasında çıktı. Gürsoy, "Anılar-Tanıklıklar" alt başlığını taşıyan kitabında, kişisel serüveninin yanı sıra Türkiye'nin 60 yıllık toplumsal/siyasal hayatından da, önemli tanıklıklar eşliğinde kesitler sunuyor.

Türkiye'nin önde gelen nörologlarından olan Prof. Dr. Gençay Gürsoy, kitabında "Çıplak bir gerçek var karşımızda, gezegenimizde yaşamın sürdürülebilmesi ve insan sağlığının barbar piyasa ahlâkına teslim edilmemesi için, eşitlikçi, katılımcı, çevreci, dayanışmacı, barışçı bir iradi müdahale kaçınılmazdır. Bu, artık sosyalistlerin siyasi mücadele perspektifi olmasının çok ötesinde, insanlık için bir varoluş sorunu haline gelmiştir" görüşünü de paylaşıyor.

İletişim Yayınları'nın "Bir Hayat Üç Dönem" için paylaştığı tanıtım metni şöyle:

"2000'lerde İstanbul Tabip Odası ve Türk Tabipleri Birliği başkanlığını yapan Gençay Gürsoy, Bir Hayat Üç Dönem'de sadece bir nöroloji profesörünün anılarını değil, sosyalist siyaset içinde üniversite yıllarından beri yer almış bir mücadele insanının Oltu'da başlayıp, Kars'da, İstanbul'da ve bir dönem Avrupa'da devam eden yaşamından gözlemlerini canlı bir dille aktarıyor. Toplumsal gelişmelerin darbelerle kesintiye uğrayan dönemlerini ele alıyor. Yakından tanıma fırsatını bulduğu bazı şahsiyetlerle ilgili tanıklıklarını sunuyor. 

Sağlık politikalarında kamu yararını sürekli önde tutan duruşu ve tercihlerinin yanında eşitlik, özgürlük ve barış hedefiyle katıldığı toplumsal mücadelelerin inişli çıkışlı, çoğu zaman ağır bir şiddetle bastırılan serüvenini izliyoruz. Siyasal mücadeleyle bilimsel faaliyetleri birlikte götürmeyi başarmış, sosyalizm idealini hiç kaybetmemiş Gençay Gürsoy, Türkiye'nin son altmış yılından önemli kesitler sunan anılarını bitirirken, "her şeye rağmen hayata teşekkür" etmekten geri kalmıyor."

Kitaptan tadımlık

"Parmaksız Yusuf Hoca: Dedem, Aslan Paşa Camii'nin "Parmaksız Yusuf Hoca" diye bilinen, herkesin saygı duyduğu imamıydı. Elimden tutarak beni yanına aldığı ender çarşı ziyaretlerinde, her yaştan insanlar eğilerek dedeme selam verir, kimileri elini öpmeye çalışırdı. Sokakta yürürken yol boyunca önümüze çıkan küçük taşları, çöp birikintilerini bastonuyla ustaca vurarak yol kenarına doğru uzaklaştırırdı. Önceleri buna bir anlam veremez, "Herhalde kızgınlığından yapıyor," diye düşünürdüm. Oysa bu bir tür sokağı temiz tutma refleksiydi.

Kısa kesilmiş kırçıl saçları, kemikli uzunca yüzü, siyah uzun sakalı, siyah pelerini ve başparmağı kökünden kesilmiş sağ elinin garip görünüşü ile, be- 21 nim için gizemli bir korku kaynağıydı. Beyaz yakasız gömlek, kalınca kumaştan siyah pantolon ve yelek benzeri bir şeyler giyerdi. Yer sofrasında yemek yerken hepimiz önce dedemin başlamasını beklerdik. Camide olmadığı zamanlarda genellikle evin ona ve neneme ait bölümünde kalır, mevcudiyetiyle evi kendiliğinden derin bir sessizliğe gömerdi. Nispeten küçük bir evde bir arada yaşadığımız halde, dedemi hiç yatak kıyafetiyle görmezdim.

1917 Ekim Devrimi ile birlikte Rus askerî güçlerinin Oltu'dan kısmen çekilmesi ve yeni bölgesel yönetimin kurulması sırasında, keza 1918'den itibaren bölgenin Osmanlı yönetimine geçtiği dönemdeki siyasi ve askerî faaliyetlere Yusuf dedemin ve ağabeyi Sefer amcanın pek karışmadığı anlaşılıyor. Annemin babası Mustafa dedenin aksine, Yusuf dedeye ait hiç askerlik ve savaş anısı yoktu.

Henüz disiplinli dinsel eğitim kurallarına mahkûm edilmediğim erken çocukluk döneminde, Yusuf dedemin kucağına tırmanabildiğim ender zamanlarda, başparmağı kökten kesilmiş olan sağ elini inceden inceye gözden geçirir, tekrar tekrar nedenini sorardım. Her seferinde, yaralandığı için doktorlar tarafından kesildiğini söylerdi. O zamanlar sağ el başparmağının her hangi bir nedenle kesilmiş olmasının, askerlikten kurtaran en sağlam sakatlık nedenlerden biri sayıldığını çok sonra öğrenecektim. Babam, anılarını anlatmaktan hoşlanmaya başladığı son yıllarında, laf arasında dedemin ağabeyi Sefer amcanın da askerlik yapmadığını söylediğinde, nedense Yusuf dedenin kesik parmağından hiç söz etmediğini anımsıyorum. Çarlık Rusyası döneminde zaten Müslümanlar askere alınmıyordu.

Anladığım kadarıyla, Osmanlı topraklarında yaşarken de Sefer amca arada Rusya'ya geçerek bir tür asker kaçağı olarak ömrünü tamamlamıştı. 1925-1930 arası bir tarihte Yusuf dede, o zamanlar önemlice bir idari ve dinî merkez olan Oltu'da tarihî Arslan Paşa Camii'ne imam olmuş. Sefer amca genç sayılabilecek bir yaşta ölünce, gelenek gereği, karısı, Yusuf dedenin ikinci eşi olarak aile içinde kalmış. Bu arada babam yeni kurulan Cumhuriyet'in ilk kuşak öğretmenlerini yetiştiren eğitim kurumlarından biri olan Erzurum Muallim Mektebi'ne (Öğretmen Okulu) yatılı öğrenci olarak kabul edilmiş.

İki kültür arasında: Cumhuriyet'in ilk kuşak öğretmenlerinden olan babam, en büyük çocuk olarak aile hiyerarşisinde dedemden sonraki en üst basamaktaydı. Dedemle aralarında açığa vurulmayan bir gerginlik olduğu sezilirdi. Ben o yıllarda dedemle babamın aynı sofraya oturup yemek yediklerine ya da konuştuklarına hiç tanık olmadım. Kasabanın resmî laik kesiminde babam, inançlı yerli kesiminde ise dedem sevilip sayılırdı. Çocukluğum bu iki kimliğin sessiz mücadelesinin savaş alanında geçti. Daha sonraki yıllarda babamın anlattıklarından, dedemin bir din adamı olarak, 1930'lu yılların katı laik uygulamalarından pek de şikâyetçi olmadığını öğrenecektim…"


Gençay Gürsoy, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi olan eşi Esra Mungan Gürsoy ile...

Gençay Gürsoy kimdir?

Görüş, anı ve tanıklıklarını T24'te kamuoyuyla paylaşan Prof. Dr. Gençay Gürsoy, 1939'da Oltu'da doğdu. 1956'da Kars Lisesi'ni, 1963'te İstanbul Tıp Fakültesi'ni bitirdi. Aynı fakültede 1970'te nöroloji dalında uzman, 1975'te doçent, 1981'de profesör oldu. 1983'te 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası ile üniversiteden uzaklaştırıldı. 1984'te "Aydınlar Dilekçesi" davasında yargılandı ve beraat etti. 1990'da Danıştay kararı ile üniversitedeki görevine döndü. 2002-2010 arasında İstanbul Tabip Odası ve Türk Tabipleri Birliği başkanlıklarını yaptı.

Barış Girişimi, Barış Bloku, Yurttaş Girişimi çalışmalarında yer aldı. 2016'da "Barış Akademisyenleri" davasında yargılandı ve iki sene üç ay hapse mahkûm oldu. 2020'de Anayasa Mahkemesi kararıyla yeniden yargılandı ve beraat etti. Çeşitli yazılarının toplandığı Bir Resimaltı başlıklı kitabı 1991'de Broy Yayınları tarafından yayımlandı.

Künye | Bir Hayat Üç Dönem
Yazar: Gençay Gürsoy
Yayınevi: İletişim Yayınları
1. Baskı: Temmuz 2021
Sayfa: 526
Editör: Ahmet İnsel
Kapak Tasarımı: Utku Lomlu
Kapak: Suat Aysu
Uygulama: Hüsnü Abbas
Düzelti ve Dizin: Berkay Üzüm