Çevre

Bir cumartesi günü, 40 bin kişi ile Amsterdam sokaklarında 'Dünya için' yürümek: "İklim değişmeyecek, biz değişeceğiz"

Halk, siyasetçilerine sesleniyor: Kendinizi zorlayın!

13 Kasım 2021 15:32

Amsterdam, Hollanda

40 binden fazla katılımcı, ellerinde pankartları ve üstlerinde “Atomkraaft? Nee Merci” (Nükleer enerji? Hayır, teşekkürler) yazılı rozetleriyle, bir cumartesi öğleni Amsterdam Dam Meydanı’ndan Westerpark’a yürüyor.

Neşeli kalabalığın ağızlarında Ciao Bella ve Bob Dylan ezgileri, yağmura aldırmadan kilometrelerce yürüyorlar. Bunca insanın yağmurlu bir sonbahar günü bir araya gelmesinin tek bir amacı var: İklim krizine ses olmak ve dünyayı yok eden tüm sistemlere karşı gelmek. Pankartları okuyorum, pek çoğu Felemenkçe fakat İngilizce de mevcut. Ortak bir duygu var bu insan selinin ortasında; hayal kırıklığı, hayal kırıklığıyla gelen sinir ve sinirin söze dönüşmesiyle gelen umut. "Ses çıkarmaktan korkmuyoruz", diyor yanımda yürüyen Felemenk üniversite öğrencisi; "Korktuğumuz tek şey yok olmak". Kullandığı kelime dikkatimi çekiyor; Felemenkçede bir türün yitmesi, yaşam yetisini kaybetmesi anlamına gelen bu fiili sosyal endekste rahatça kullanıyor. Normalleştirilmiş, fakat aciliyet niteliği taşıyan küresel bir krizden bahsediyoruz, belki de bu yüzden etrafında ortak bir dil geliştirmek medyayı da toplumları da bu kadar zorluyor.

“İklim değişimi değil, sistem değişimi”

Her şeye rağmen, sokaktaki kalabalık on yıllardır sorun teşkil eden bu konuyla baş etmeyi başarmış, iklim krizine ve hükümetlerin yetersiz bulunan girişimlerine dair hissedilen bıkkınlığı pankartlarında ve sloganlarında ustaca dile getirmişti. İlk bakışta dikkati çeken ve pek çok pankartta yer alan bir slogan, “İklim değişimi değil, sistem değişimi” oldu.

Aynı zamanda, Hollanda Başbakanı Mark Rutte, COP26’da Hollanda’yı temsil ederken, eylemde ismi bolca geçiyordu; aktivistler, uzun süredir Başbakan koltuğunda oturan Rutte’nin sözlerini yerine getirmediğini, iklime daha çok önem vermesi gerektiğini söylüyordu. Bir pankartta, “10 Yıl Rutte= Sıfır İklim Liderliği” yazıyor. Hollanda, çevre konusundaki yıllık hedeflerine genel anlamda erişiyor olsa da, buradaki topluluk açıkça bu hedeflerin yeterli olmadığını belirtiyordu. Geçtiğimiz yaz aylarında Maastricht başta olmak üzere Hollanda’nın güney bölgesinde meydana gelen yıkıcı sel felaketine atıfta bulunulmuş, “Maastricht’te ölmek istemiyorum” anlamına gelen Felemenkçe pankartlar açılmıştı.

2021 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı, COP26, İskoçya’nın Glasgow şehrinde 31 Ekim- 12 Kasım tarihleri arasında gerçekleşti. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bir grup ülkenin katılımıyla gerçekleşen organizasyonda fosil yakıt kullanımı ve dolayısıyla sera gazı salınımında azalım, fosil yakıt harcayan endüstrilere ayrılan bütçenin düşürülmesi gibi spesifik konular ele alındı. Geçtiğimiz hafta, Hollanda kabinesi gelecek yılın sonu itibariyle petrol, doğalgaz ve kömür projelerine ayrılan kamu maliyesini durdurmaya dayalı olan önergeye imza atmayacağını söylemişti. Ülkede olumsuz bir tepkiye neden olan bu açıklama sonrası Başbakan Mark Rutte’nin COP26’da Hollanda’nın zararlı hava salınımlarını düzenli bir şekilde sıfıra indirmeye olan hedefine dair yaptığı konuşma oldukça eleştirildi. İklim aktivistleri, Rutte’nin bu açıklamalarının şu an bir aksiyon içermediği sürece bir anlam taşımayacağını belirtti. Fakat bu hafta itibariyle, belki de verilen tepkiler nedeniyle, Hollanda hükümeti fosil yakıt karşıtı önergeyi imzalayacağını açıkladı. Bu karar, parlamentoda ayakta alkışlandı. Hollanda Ekonomi ve İklim Politikasından Sorumlu Devlet Bakanı Dilan Yeşilgöz-Zegerius ise bu karardaki olumlu etkisi nedeniyle muhalefet liderleri tarafından özel olarak tebrik edildi.

Değişiklik mi, kriz mi?

Dikkatimi ilk çeken COP26’nın isim seçimi oluyor. Küresel medya iklim lügatını 2019’dan bu yana belirgin bir şekilde değiştirmiş ve çevre örgütleri iklim krizi, iklim aciliyeti kavramlarını benimsemişken, politika kulvarında iklim değişikliği kalıbı hala kullanılmakta. Bu ufak bir sözel değişim olarak görülebilir, fakat berisinde tarihi bir sosyal anlam yatıyor. En basite indirgendiğinde, değişiklik ve kriz çok farklı iki anlam öne sürüyor.

Eylem boyunca Amsterdam’ın gri ama canlı sokaklarını şarkılar söyleyerek yürüdük. Sinterklaas, veya diğer Avrupa ülkelerinde yaygın olan versiyonuyla Noel yaklaşırken ışıklarla süslenmiş dar caddelerde kanalların yanından geçtik. Eylem devam ederken kanaldan kanolarıyla geçen aktivistler, sloganlara eşlik etti. Tepemizde ışıklar ve yanımızda suda yüzen ördekler, ileride bir küme martı ve evlerin balkonlarında güvercinler; bir eylemden çok şölen edasıyla, balkonundan bize el sallayan bebekli aileler, Bob Dylan’ın Times are A-Changin’ şarkısını açıp ritmimize dahil olan 'Amsterdammer'lar ile, hep beraber, doğayı kutladık. Korunması gerekeni koruduğumuzu bilmenin verdiği huzur ise yüzlerde tanıdık bir tebessüm olarak kaldı.

“Elon Musk ile Mars’a gitmek istemiyorum”

Eylemde kullanılan pankartlarda sosyal eleştiri içeren, popüler kültüre yönelik bolca gönderme vardı. Netflix dizisi Squid Game karakterlerinin kıyafetlerini giymiş iki kişi, “Paniklemenizi istiyoruz” yazan bir pankartla yürüdü. James Bond serisinin yeni yayınlanmış filmi No Time To Die da pankartlara taşınmıştı. Amsterdam’ın kültürel zenginliği ve 'Amsterdammer’ların sanata düşkünlüğü bir tek bu sahnede bile tüm canlılığıyla görülüyordu. Bu şehir boşuna “kültür başkenti” değil, diye düşündüm. On binlerce kişilik bu grup, öylesine büyük bir krizi dahi kültürel imgelemeler ve sembollerle anlatabilmiş, zenginleştirmişti.
Elon Musk’ın meşhur uzaya yolculuğu da aktivistler tarafından eleştiriliyordu. Musk’ın politikalarına adanmış birkaç pankart içinde gözüme en çarpan, basit bir kartona siyah kalemle yazılmış, “Elon Musk ile Mars’a gitmek istemiyorum” yazılı olandı.

Elinde “Try Harder” (Kendinizi daha çok zorlayın) pankartı ve ayaklarında sarı kısa yağmur botlarıyla yürüyen bir kız çocuğu, bunca kalabalığın içinde annesinin elini öyle bir özgüvenle bırakıyor ve tüm gücüyle bağırıyor: “Şimdi ne vakti?”

40 bin kişilik kalabalık, bu ufak kızın gür sesini duyuyor ve küçük kıza cevap veriyor: “Solidariteit!” (Birlik vakti!) Tam o an önümde duran orta boylu kahverengi bir köpeği görüyorum, üzerinde “Bu böyle giderse ben bir deniz köpeği olacağım” yazıyor. Kelimesi kelimesine deniz köpeği olarak çevrilen isim, Felemenkçede fok anlamına geliyor. Gerçekten de bir birlik, bir dayanışma anı yaşanıyor. Kızı bağırırken herkes yere çöküyor ve “Solidariteit!” nidalarıyla yavaşça ayağa kalkıyor.

Küçük kızın kaşları çatık ve eli havada- iklim krizinin, bir değil, milyonlarca türün ve bir gezegenin yok olması anlamına gelebileceğinin farkında.

Öyle ya, umut var.

Amsterdam sokaklarından dünyaya açılan bir cadde, sonunu göremediğiniz on binlerce insan, duyulmayanın sesi olmayı kendine görev atfediyor. Daha da enteresanı, bu şarkıyı kolektifle, el ele ve kol kola söylüyor.

2019 yılında Hollanda’ya ilk kez taşındığımda, Leiden Üniversitesi'nde bir toplumlar bilimi profesörü eğitmenimiz bize Hollandalıların aktivizm üzerine uzman bir sosyete olduğunu söylemişti. Yolunuz düşer de Hollanda’ya gelirseniz, burada geçirdiğiniz yıllar içerisinde, bu cümlenin ne anlama geldiğini daha iyi anlayabilirsiniz. Hayatlarını böyle bireysel ve özgürlükçü bir çerçevede yaşayan bu toplum, belli amaçlar çerçevesinde kolektifle bir olmayı sorumluluk olarak görüyor; bıkkınlıklarını ve hayal kırıklıklarını neşe ve ümitle ifade edebiliyordu.

Geçtiğimiz cumartesi günü Amsterdam’da gerçekleşen eylem küresel ölçütte tek değildi. Benzer protestolar İstanbul, Londra, Paris, Kopenhag, Zürih ve Dublin’de de gerçekleşti.

Amsterdam şehir tarihine adını kazıyan iklim eyleminde ortak mesaj politikacıların iklim krizini öne almaları, önemsemeleri, bu acil durumu önlemek için acil kararlar almaları yönündeydi. Çevresel sorunun politik boyutu daha önceki eylemlere kıyasla çok daha belirgin bir şekilde ele alınmış, pankartlarda sosyal ve politik eleştiriler yapılmıştı. Kapitalist ekonomik düzenin sera gazı salınımlarına olan doğrudan etkisi göze alınmış ve ekonomik eleştiriler pankartlara taşınmıştı.

Günün sonunda, Westerpark’ta biten eylemde herkes yanındakinin elini sıkıp sakince parkta yürüyüş yaparak evine döndü. Tekrar geri gelecek olmanın verdiği heyecan, aynı sloganları atmak zorunda kalacak olma ihtimalinin verdiği yorgunluk fakat hiçbir zaman bitmeyecek o umutla…

Geçtiğimiz hafta sonu Hollanda’da, Dünya’yı ve çıkarları yerine onu seçenleri kutladık. Sarı botlu küçük kızı babasının omzunda gördüm parktan çıkarken, babasının elindeki ondan boyutça büyük o pankartı alıp gülerek havaya kaldırdı:

"İklim değişmeyecek, biz değişeceğiz!"