23 Haziran 2014 20:50
Artı Bir Televizyonu'nda yayınlanan 'Yeni Bir Gün' adlı programla haberciliğe adım atan oyuncu Belit Özükan, Fox TV’de temmuzda yayınlanması planlanan 'Ruhumun Aynası' adlı diziyle ekranlara dönüyor. Yerleşik ahlak anlayışını eleştiren Özükan "Şu anda toplumda dillendirilen ahlak aslında ahlaksızlığa tekabül ediyor. Toplum size özgürce düşünmenin ve davranmanın ahlaksızlık olduğunu söylüyor" görüşünü dile getirdi.
Bir kadın programı yapmak istediğini belirten Özükan, "Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri kadrajımda olan konular. Erkeklere 'cani' diyerek işin içinden çıkamayız. Farklı bir yerden bakarsak erkeğin de bu sistemin mağduru olduğunu göreceğiz. Genelde fiziksel şiddet konuşuluyor ama ekonomik, psikolojik ve cinsel şiddet neredeyse kabullenilmiş durumda. Amerika’da önemli pek çok makamda kadınları daha fazla görüyoruz, daha da fazla göreceğiz. Yakında dünyayı kadınlar yönetecek ve o zaman dünya çok daha güzel bir yer olacak. Erkeklerin yönettiği dünyayı gördük" dedi.
BirGün gazetesinden Ömür Şahin Keyif'in aktris Belit Özükanla yaptığı söyleşi, sunuş metniyle birlikte şöyle:
"Hiç söylememiş olsaydı bile, toplumsal olaylardan bahsederken çakmak çakmak olan gözlerinden belliydi 'o işin' orada bitmediği. Konuşmamız boyunca konuyu hep kendinden sokağa çekmeye gayret etti.
Bugüne kadar Devrimden Sonra, Kısık Ateşte 15 Dakika, Çinliler Geliyor gibi filmlerde izlediğimiz, "American Academy of Dramatic Arts" mezunu oyuncu, son olarak Artı1 TV'de 'Yeni Bir Gün' adlı haber programını sunuyordu. Bu programla haberciliğe adım atan Belit Özükan, geçen aylarda pek çok kişi gibi kanaldan ayrılmak zorunda kaldı. Şimdilerde ise Fox TV'de temmuzda yayınlanacak yeni bir diziyle ekranlara dönmeye hazırlanan Özükan'la konuştuk..."
- Haberciliğe nasıl adım atmıştınız?
Artı Bir'de sabahları Caner Karaer’le birlikte Yeni Bir Gün'ü sunmak üzere Mehmet Güç ve Yavuz Oğhan’dan teklif geldi, seviçle kabul ettim. İkinci ya da üçüncü yayındı, Caner Milliyet foto muhabiri Bünyamin Aygün'le ilgili haberi sunarken 'gazeteci meslektaşımız' dedi... 'Ben de mi gazeteciyim şimdi' demiştim kendi kendime... O an fark ettim ki aslında bambaşka bir alanda bambaşka bir işe soyunmuştum. İlk yayının ardından herkes 'Senelerdir bu işi yapıyormuşsun gibi' demişti. Zaten gündemi takip eden biri olmanın faydalarını da gördüm tabii. Ama aslında 'bir haberci kadın'ı oynuyordum ilk günlerde. Sonra sonra daha çok içine girdim, çok sevdim... Çok çalıştım. Kendimi bir haberci olarak yetiştirmeye verdim. Özgür yayın yapma imkanının olduğu bir yerde olduğum için çok gurur duyarak, severek yapmaya çalıştım. Siz BirGün’de yazdınız, biz de bütün tapeleri dinlettik... 17 Aralık sabahı operasyon haberini ilk veren biz olduk.
- Yeni bir haberci olarak sizi en çok ne şaşırttı?
Bunca yıl izlediğim haberlerde; saklanan ya da farklı yansıtılan haberler nasıl yapılmış, diye hayretler içine düştüm. Nasıl sustular? Bunca gazeteci... 'Gazetecilik aslında başkalarının yazılmasını istemediği şeyleri yazmaktır, onun dışında kalan her şey halkla ilişkilerdir' diye bir laf var ya... Bir gün olsun içerikle ilgili herhangi bir engellemeye uğramadım. Uğrasaydım devam edemezdim. Büyük konuşmayayım ama haberciliğe devam etmek istiyorum...
- 'Engellenseydim, bu işe devam edemezdim' diyorsunuz, ama pek çok kişi 'ekmek parası için' bu koşullarda devam ettiğini söylüyor...
Simit sat onurlu yaşa derim ben onlara. Para kazanmak başka şey, tutkuyla sarıldığımız işi yapmak başka... Şu hayatta belki de en takıntılı olduğum mesele, ne işi yaparsak yapalım o işi namuslu yapmak zorunda olmamız. Ben de bunun peşindeyim, bunu yapmaya çalışıyorum. Namustan da kastım yalansız ve bütün kapasitemi kullanarak o işi yapmaktır. Aslolan sorumluluk duygusu ve tutkudur...
- Siz televizyondan ayrıldıktan sonra da 'özgür haberciliğe' ihtiyaç duyulan pek çok gelişme yaşandı. Soma'yı, Gezi'nin yıldönümünü, Okmeydanı'nı, Lice'yi takip ederken, 'ah yayında olsaydım' dediniz mi?
Demez olur muyum!! Çok çok üzüldüm ayrılmak zorunda kaldığımda. Habere kendimi çok yakın hissettim ve de gereklerini ortaya koyacak birikim ve donanımı tamamlamak için çok çalıştım. Uzun yıllar devam edebilmeyi isterdim. Bu arada, tüm bu teknoloji haber paylaşmayı gazetecilerin tekelinden çıkardı. Türk medyasına bakınca da isabet oldu diyebiliriz. Halen sosyal medya hesaplarımdan olay yerlerine gidip fotoğraf paylaşıyorum. Bu iş burada bitmez. (Gülüyor)
- Televizyonda da bu doğrultuda işler yapmak ister misiniz bundan sonra?
Kadın kuşağına bir program yapma hayalim var. Türkmax’ta benzer bir programı yaptım iki yıl; Buyrun Paylaşalım... Reçel kavanozuna dantel motifi vermek değil amacım. Kadınların kendilerini tanıması, kendileriyle yüzleşmesi; birey olması meselesi üzerine eğilmek istiyorum. 'Ekranda olmalıyım, her sezon bir dizide görünmeliyim' gibi dertlerim hiç olmadı. Kendime bu piyasada yer açamadığım dönemlerde gittim belgesel tercüme ettim. Şımarık bir huyum var. Bu bir özeleştiri belki ama sevmediğim ve inanmadığım işi yapamıyorum. Etik sorunların olduğu işlerde, özgür hissetmediğim ortamlarda yapamıyorum. Hayatta zorunluluklarımız yoktur aslında; hiçbir şeye mecbur değiliz. Benim en büyük lüksüm bu fikir sanırım. En kötüsü, tası tarağı toplar hayatımı küçültürüm ama bana kendimi kötü hissettiren işler yapmam. Tabii bunda yalnız olmanın, çoluk çocuğa sahip olmamanın avantajını kullanıyor olabilirim de...
- Devam edecek misiniz böyle 'yalnız'?
Bir aile kurmak için gereksiz çabalar gösterdim belki de bugüne kadar. Olmadı. Önümüzdeki sene koruyucu aileliğe başlamak istiyorum. Yeterince benimsenmiş bir şey değil ülkemizde. Nedense tüp bebek gibi konularda ilerleme kaydedilirken, doğmuş ve kaderlerine terk edilmiş çocuklarımız görmezden geliniyor. Çocuk sahibi olsam da,olmasam da bu benim yapmayı çok istediğim bir şey. Bir çocukla başlayıp, ailemi büyütmek istiyorum.
- Nasıl bir kadın programı yapmak istiyorsunuz?
Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri kadrajımda olan konular. Erkeklere 'cani' diyerek işin içinden çıkamayız. Farklı bir yerden bakarsak erkeğin de bu sistemin mağduru olduğunu göreceğiz. Genelde fiziksel şiddet konuşuluyor ama ekonomik, psikolojik ve cinsel şiddet neredeyse kabullenilmiş durumda. Bu şiddet türlerinin hepsinin birden üzerine gitmeden, fiziksel şiddeti de önlememiz mümkün değil kanımca. Çünkü bir adam bir kadına kolayca 'Sen sus, sen ne anlarsın' diye psikolojik şiddet uygulayabiliyorsa ya da parasız bırakıyor, kazandığı parayı özgürce harcamasına izin vermiyorsa, bunun bir adım sonrası bir tokatla başlayıp gidiveren bir şiddet zinciri... Aile içi cinsel şiddet ve koca tecavüzü konuları da bir yanda duruyor.
Bu konuları aşabilmenin yolu herkesin birbirini anlayabilmesi ve birey olabilmekten geçiyor. Sadece kadının değil, erkeğin de birey olabilmesi önemli. Birbirimizi anlayabilmemiz için konuşmaya, diyaloğa ihtiyacımız var. Televizyon bunun için iyi bir araç olabilir. İnsanların kendini ifade edebileceği bir platform oluşturmak istiyorum. Ayrıca yazılar yazmayı, dosyalar hazırlamayı istiyorum. Erkek şiddetiyle ilgili bir dosya hazırlıyorum. Dünyanın dişil güce ihtiyacı var ve zaten dünya oraya doğru gidiyor. Avrupa’da, Amerika’da önemli pek çok makamda kadınları daha fazla görüyoruz, daha da fazla göreceğiz. Yakında dünyayı kadınlar yönetecek ve o zaman dünya çok daha güzel bir yer olacak. Erkeklerin yönettiği dünyayı gördük..
- Oyunculuğa da devam ediyorsunuz. Yeni bir diziye başlıyorsunuz, özlemiş misiniz?
Çoook. Oyunculuk benim yaralı kuşum. Konuyu açmayacağım şimdi, başka bir söyleşi konusu.. Tanıdığım sevdiğim ve daha önce çalıştığım insanlarla çalışacağım. Beş yıl ara verdikten sonra bu güvenlik tamponu önemli olacak benim için. Set öncesi geceleri uyuyamıyorum heyecandan. Sıkıntılı bir sektör televizyon. Çalışma koşulları ve işe yaklaşım uzaklaştırmıştı beni setlerden ama öyle özlemişim ki...
- Müzikle de uğraşıyorsunuz, bir çalışma içindesiniz sanırım...
Oldum olası şarkı yapıyorum, şarkı söylüyorum. Ama bunu nasıl ortaya koyacağımı, ne yapacağımı bilemedim. Bu işi mümkün olduğunca 'şarkıcı oluyorum ve sahnelere geliyorum' iddiası olmadan yapmak istiyorum. Senelerdir üzerinde oturduğum bu besteleri bir şekilde paylaşmak istiyorum. Aranjelere başlandı. İlk şarkı eğlenceli, hareketli, komik; farklı bir şarkı olacak. Ancak bunca acının, haksızlığın yaşandığı bir ülkede eğlenceli bir şeyler yapmaya da utanıyorum bir yandan. Başka bir yanım, üretmenin önüne geçmesine izin verirsen, o zaman ihanet edersin kendine diyor... Kafam karışık bu konuda... Müzik kendinizi en özgür ifade edebildiğiniz yerlerden biri. Satmak zorunda değil yaptığım şarkılar, buradan para ve şöhret beklentim yok. Bu özgürlük insana çok rahatlık veriyor. Bu işi de namuslu bir şekilde yapmak istiyorum...
- Gezi'nin hemen sonrasında kurulan Gümüşlük Forumu'nda yer aldınız. Devam ediyor mu Gümüşlük?
Geçen yaz, zor zamanlardı benim için. İstanbul’da bir sure hırpalandıktan sonra çok önceden planladığım Bodrum tatiline gittim. Gümüşlük'e gittiğimde forum birkaç haftadır toplanmış haldeydi. "Her yer Taksim her yer direniş"ti. "Ben ne yapabilirim" diyerek katıldım. Televizyonda da moderatörlük yaptığım için bir süre sonra, belki forumun da güvenini kazandıktan sonra moderatörlük görevini üstlendim. Gümüşlük’te pek çok yeni dostluk edindim, dayanışmanın, birlikte hareket etmenin keyfini yaşadık ve bir yandan da Türkiye gündemini yakından takip edip ses çıkarmaya devam ettik. En önemlisi de bir yaz kampı yaptık, Doğu'dan gelen çocuklarla. Bu bir tanışma ve birbirini anlama projesiydi. Yüzme öğrendik. Pek çok sanatçı gönüllü olarak atölyelerde çocuklarla çalıştı. Okuma, yazım, resim, seramik, dans atölyeleri kurduk. Gümüşlük esnafı yemeklerimizi karşıladı. Gümüşlük Akademisi konaklama için bize kapılarını açtı. Birlikte tekne turuna çıktık, sohbetler ettik. Ama en önemlisi birbirimizi tanıdık. Çocuklardan biri, bizimle tanıştıktan sonra, Van'da bir sınır köyündeki kendi okulunda öğretmen olma kararı aldı. Biz de o okulla dayanışma kararı aldık. 'Aranızdaki dayanışmayı, sevgiyi saygıyı gördüm' biri... Bir başkası 'Polis şiddetinin ne olduğunu gördünüz mü, ben 7 yaşından beri biber gazı yiyorum Mardin'de' dedi. Herkes birbirinin dertlerini anlamaya başladı. O yüzden bu tanışma hareketini çok seviyorum. Sonra çocuklar İstanbul'a geldiler, iki üç günlük kamp yaptık, İstanbul'u gezdik. Şimdi ise, bu yaz biz Van'a gidelim, öğretmen arkadaşımızın okulunu onaralım, öğrencileriyle tanışalım istiyoruz. Yaşadığımız konjonktürde değerli olan şey aklımıza, yaptığımız işlere, ahlakımıza, sorumluluklarımıza sahip çıkmamız. Hayatta şeçtiğimiz herhangi bir işi toplumsal olaylardan bağımsız düşünemiyorum. O yüzden bu kamp projesini her şeyden çok önemsiyorum.
"Şu anda toplumda dillendirilen ahlak aslında ahlaksızlığa tekabül ediyor. Bize şu anda dayatılan ahlak görmezden gelmeyi öğütlüyor. 'Çok konuşma, çok gülme başkalarının önünde bedenine sahip çık...' Hep bir kısıtlama... Oyunculuk ise bize tersini öğretiyor; bedeninle barış, onu özgürce kullan, duygularını tamamıyla aktar. Bu disiplinden geçiyorsunuz oyunculuğu öğrenirken... Ama bu toplum size hep tersini söylüyor. Özgürce düşünmenin ve davranmanın ahlaksızlık olduğunu söylüyor. Benim ahlaktan anladığım ise insanın doğru bildiğini söylemesi, çalmaması, başkalarını da kendini de kandırmaması, adaletli ve vicdanlı olmasıdır. Bu ahlakı iş arkadaşımdan da komşumdan da arkadaşlarım ya da sevgilimden de beklerim."
- Konservatuvarı yurtdışında okuyup Türkiye'ye geldiniz. Aradığınızı bulabildiniz mi burada?
Oyunculukla ilgili bambaşka hayallerim vardı. Konservatuvarı yurtdışında okumanın dezavantajını yaşadım... Bir bavul dolusu oyunla geldim, bunların hepsini tercüme edip oynayacağım diye. Ama sonra bambaşka bir şeyle karşılaşıyorsunuz. Hem şanslıydım hem de değil. Hep içinde mutlu olduğum işlerde oldum ama oyunculukta istediğim tatmini henüz yaşamadım. Sadece sektörü suçlamıyorum. Benim de eksiklerim var. Farkındayım. Seçici olmak istediğinizde sıkıntı doğuyor. Bir oyuncunun mutlu olması zor bu ülkede. Sadece oyuncu mu? Mutlu olmak zor bu ülkede vicdan sahibi olana tabii..
- Oyuncular neden mutsuz olsun?
Dizi çekiyoruz mesela ve çok hızlı çekiyoruz. Bu oyunculuğun özüne aykırı bir şey. Ne siz gerçek performansınızı sunabilirsiniz, ne bir hikaye anlatabilirsiniz. Sinema filmlerinde de aynı şeyi yaşadım. Hatta tiyatroda da... Tabii bu benim kendi tecrübem. O yüzden de hayal kırıklıklarım oldu ve birazcık uzaklaştım galiba...
- Oyunculuk sizi mutsuz mu etti yani?
Mutsuz etmedi. Yaptığım seçimlerden çok mutluyum. Daha da yapacak çok şeyim var zaten. Ne iş yaparsak yapalım hayatta aslında yaptığımız her işi sanata çevirebiliriz. Benim meselem bu. Tamer Levent söylemişti, 'Sanat uğraştığımız iş değil o işe duyduğumuz sorumluluk duygusudur' diye... Bazı şeyler çok hızlı yapıldığında ortaya çıkan iş beni mutlu etmediğinde hayal kırıklığı yaşayabiliyorum...
- Habercilik de günümüzde diziler gibi kısa zamanda, az kişiyle iş yapmayı gerektiriyor... Tatmin oldunuz mu bu işi yaparken?
Ben çoğu zaman sonuçlardan çok niyetlere bakarım. Çok kısıtlı koşullarda yapabileceğimizin en iyisi yaptık diyebiliyorum gönül rahatlığıyla. BU kısıtlı koşullar da beni çok hızlı geliştirdi. Kendi açımdan böyle yorumlayabilirim. Gazetecilik üzerine ahkam kesecek değilim. Ülke koşullarının hepimiz farkındayız. Namuzumuzla çalışmak ve dürüst olmak yükümlülüğümüz.
© Tüm hakları saklıdır.