Yaşam

Bayrampaşa'dan Milano'ya bir Fidan hikâyesi

Manken Fidan Martinoviç: Türkiye'deki mankenlerin vücut özellikleri itibariyle uluslararası rekabet gücü zaten yok, iyi modeller yurtdışına gidip elini taşın altına koymak istemiyor, rahatlarını bozmuyorlar

24 Ağustos 2014 18:12

Fidan Martinoviç, altı yıl boyunca başvurduğu model ajansları tarafından reddedildi. Bir ajansla anlaşır anlaşmaz Milanoya davet edildi. 1.78 boyunda ve sadece 54 kilo olan model, Türkiye'nin ilk uluslararası modeli olma yolunda ilerliyor.

Modelliğin çocukluk hayali olduğunu belirten Fidan Martinoviç, en büyük hayalinin uluslararası bir model olmak olduğunu" dile getirdi. 

Fidan Martinoviç Türkiye'den neden uluslararası bir manken çıkmadığına ilişkin şu yorumda bulundu:

"Öncelikle Türkiye’deki moda sektörü etli butlu manken istiyor. Yurtdışına baktığınızda etine dolgun modeller iş yapmıyor. Büyük beden modeller var, onlar başka. Vücut özellikleri itibariyle çok fazla rekabet gücü zaten yok, iyi modeller de yurtdışına gidip elini taşın altına koymak istemiyor, rahatlarını bozmuyorlar."

Aslı Barış'a konuşan Fidan Martinoviç'in Hürriyet'te yer alan söyleşisi şöyle:

Değişik bir soyadınız var, kökler nereye gidiyor?

- Annem, babam Makedon. İkisi de orada doğma, büyüme. Orada tanışıp evlenmişler ama ben burada doğdum. Yarı yarıya yani... Anaerkil bir aileyiz. Dört kızız. Annem büyüttü bizi. Ben iki yaşındayken ayrılmışlar çünkü. Sonrasında da hiç görmedim.

Babasız bir çocuksunuz yani...

- Evet... Ama acı bir hikâye değil bu. Çok küçük olduğum için ‘babasızlık’ diye birşey hissetmedim. Zaten bence çok eğlenceliydi. Kimisi çıkıp diyecek şimdi “Babası yok o yüzden böyle konuşuyor” ama gerçekten durum bu değil. Beş kadın aynı evin içindeyiz. Kendi halimizdeyiz. İyi ki yokmuş diyebiliyorum çoğu zaman.  Annem ve kız kardeşlerim hiç aratmadı yokluğunu.

O hiç sizinle iletişim kurmaya çalışmadı mı siz yetişirken? Yoksa koptu gitti mi?

- Koptu gitti. Görüşme çabasında bulunmadı biz büyürken. Sonrasında da biz onun yokluğuna alıştığımız için, babasızlık bizim için normal bir şeymiş gibi oldu. Yakın bir zamanda benimle bir yakınlaşma çabası oldu. Web sitemi görmüş, üzerinden menajerime bir mesaj göndermiş ama tabii ki ilgilenmedim, görüşmedim. Menajerim Osman’ı aradı. O da “O size geri döner” dedi. Ben de arayıp sormadım.  Gerek de duymadım.

“Acaba görüşsem mi?” dediniz mi?

- Hayır. Neden görüşeyim ki? 22 senedir hayatımda hiç olmayan birisi... Bunca yıldır aramayan bir insana gerek var mı? Artık kendi bilir.

Modelliğe nasıl başladınız? Biri sokakta yürürken sizi gördü, kartını verdi ve olaylar gelişti mi?

- Çocukluktan beri istiyordum. Masa başı bir iş yapamayacağımı biliyordum. Küçümsediğimden değil, çok denedim ama olmadı. Bakacak olursanız yapmadığım iş de kalmadı. Aşçılık belgem bile var. Bir ara ona sarmıştım ama o da sabit bir yerde kalmanı sağlayacak ‘sabit’ bir iş. Bana fenalıklar basıyor, kendimi kapana kısılmış hissediyorum. Bu yüzden “Yok, istemiyorum, çocukluk hayalime koşacağım” dedim.

22 yaşına kadar beklediniz mi hayalinize koşmak için?

- Keşfedilme konusunda şanslı olamadım. Altı yıldır bu işin içindeyim, çalmadığım kapı kalmadı. Çok bocaladım. İki yıl hiçbir şey yapamadım. Hangi ajansa başvursam, hiçbir şekilde geri dönüş alamadım. Mail’ler attım, fotoğraf yolladım, yok.  Evde yattım, durdum. Annemler kızdı.  Umutsuzluğa kapıldım “Acaba olmayacak mı?” dedim. Ama ne yaptım ne ettim, yine yaptım.

Türkiye standartlarının çok üzerinde bir fiziğiniz ve değişik bir yüzünüz var. Bir ajansın sizi reddetmesi pek mantıklı gelmiyor... Sizce ne olmuş olabilir?

- Bilmiyorum ki... Kimse arayıp sormadı. Menajerimle kendi başımıza, ajans desteği olmadan da önemli teklifler aldık. Türkiye’de kapak kızı olmadan Amerika’da oldum: 2012’de ‘Obvious’ dergisi sadece benim için İstanbul’a gelip çekim yaptı. Benimle çalışan fotoğrafçılar beni birbirine tavsiye etmeye, iş ayarlamaya başladı. Buna rağmen tık yok! Sonra ajanslar “Biz ne yaptık” diye düşündü, teklifler geldi. Birkaç ay önce de Joy Ajans’la anlaştım. Hemen Elle, Marie Claire ve InStyle’la çekim yaptık. Bir Vogue’a çıkmadım, artık herhalde Vogue Italia’ya çıkarım.

Türkiye’de modellik oyunculuktan önce bir durak gibi...  Sizin yol haritanız ne?

-  Yurtdışında önemli bir model olmak. Türkiye’de şöyle bir durum oluyor: Modeller ünlü oluyor, tanıtımlar, oyunculuk derken iyi para kazanmaya başlıyorlar. “Yurtdışında iş kovalayayım” kafasına giremiyorlar. Tatlı geliyor böylesi. Tek tük bildiğimiz isimler gitti. Onlar da geri geldi. Benim yolum farklı. Ekim ayında Milano’ya gidiyorum. Orada bir ajansla anlaştım. Portfolyomu görüp, beni çok beğendiler. Zaten hedefim burada iyi bir portfolyo hazırlayıp, yurtdışındaki ajansların ilgisini çekmekti. Bana büyük bir kampanya bağlamaya çalışıyorlar. Başaracağıma inanıyorum.

İlk uluslararası top modelimiz olacak mısınız yani?

- Olmamam için bir neden yok. Fiziksel özelliklerim tam. Tek gerekli olan, sebat etmek. Her meslekte olduğu gibi sebat etmek ve sindire sindire gitmek lazım. Milano’dan başlayarak moda başkentlerini dolaşacağız menajerlerim ve ajansımla birlikte...

Temelli mi taşınıyorsunuz?

-  İlk aşamada iki ay kalacağım. Ama iyi kampanyalarda yer alırsam tüm dünyada iş yapacağım zaten. İş nereye götürürse...

Sebat etmek konusuna gelince... Yurtdışında manken olmak ne kolay ne de rahat. Yabancı modeller 10-15 kızın bir arada kaldığı yurt kıvamındaki ‘model evleri’nde kalıyorlar misal. Katlanabilecek misiniz böyle bir hayata?

- Model evlerinde kalmayacağım. Şimdiden bir daire ayarladık. O yüzden çok da sıkıntı çekmem diye düşünüyorum. Tabii annemleri özlerim ama gidip geleceğim zaten. Modelliğin bir sürü de güzel yanı var, sürekli şehir dışındasın, geziyorsun, en güzel yerlere gidiyorsun, seni el üstünde tutuyorlar çekimlerde. Nesinden şikâyet edeyim?

Ama her anı toz pembe değil. Kulisler çok zorlayıcı.  Mesela ünlü bir koreografın defile provasında modellere ana avrat sövdüğüne şahit olmuştum...

- Allahtan bana denk gelmedi. Çok podyum tecrübem de yok. Kim olursa olsun biri bana bağırır çağırırsa çok bozulurum yani... Kaldıramam. Ama ben sinirli ve fevri bir insan değilim, kimseyle dalaşmam, kendi halimdeyim. Naif bir insanım. Onun için başıma da böyle şeyler geleceğini zannetmiyorum.

Demin çekimde rüzgâr esince neredeyse uçtunuz. Nasıl bu kadar zayıf kalabiliyorsunuz?

- Boyum  178 santimetre, 54 kiloyum. Haftanın dört günü pilates yapıyorum, şimdi fitness’a da başladım. Beslenmeme de çok dikkat ediyorum.

Herhalde buradaki dikkat ‘beslenmeme’ üzerine kurulu...

- Sağlıklı besleniyorum diyelim... Öğle yemeğim meyve, akşam yemeğim yeşillik. Tek sabah kahvaltıda ballı, kaymaklı, peynirli bir mönüm var. Aslında çoğu zaman canım hamur işleri istiyor. Çünkü bizim mutfağımızda klasiktir, hamur işleri, börekler... Benim genlerimde var hamur işi.  Neyseki genelde evde olmuyorum, annem de mantı, börek yaptığında millet yemiş oluyor. Bana kalmıyor.

 

Bir Türk’ü her yerde dışlıyorlar

 

Milano’dan davet almak Türkiye’de her modelin başına gelmiyor. Rakipleriniz nasıl değerlendirdi bu durumu?

- Ben şanslıyım, herkes beni destekliyor. Özellikle sosyal medyada “Çok iyisin, aferim, yürü” gibi yorumlar alıyorum. Model arkadaşlarım var mesela Begüm Yılmaz, Ezgi Bozkurt gibi....

Türkiye’de örnek aldığınız model var mı?

- Ahım şahım “O benim için bir hit” diyebileceğim bir isim yok. Çağla Şıkel fiziğini iyi koruyor, o takdir edilecek bir özellik. Didem Soydan şu sıra hit, zaten iki sarışınız. Ama onu da kendime örnek almıyorum. Kendi yolumda ilerliyorum. Siz sorduğunuz için düşündüm bu isimleri de, biraz zoraki...

Bir model kendisini nasıl geliştirir? Mesela Didem Soydan, iyi ışığı, iyi açıyı yakalamak için aynada çalıştığını söylemişti...

- Evet bana da söylüyorlar onu ama  aynada hiç çalışmadım. Yabancı çekimleri, moda dergilerini takip ediyorum o kadar. Gisele Bündchen’i kendime örnek alıyorum, bazen benzetiyorlar, seviniyorum. Yaşı var ama hâlâ yapıyor işini, ne güzel. Özellikle onun çekimlerini dikkatle inceliyorum.

Sizi Didem’le benzetiyorlar mı?

- Yüzümüz filan benzemiyor aslında. Tarzımız da çok farklı. Bir saç rengimiz benziyor diye bir tutulamayız...

Peki kanayan yaramıza gelelim. Neden şu zamana kadar Türkiye’den uluslararası bir top model çıkmadı?

- Öncelikle Türkiye’deki moda sektörü etli butlu manken istiyor. Yurtdışına baktığınızda etine dolgun modeller iş yapmıyor. Büyük beden modeller var, onlar başka. Vücut özellikleri itibariyle çok fazla rekabet gücü zaten yok, iyi modeller de yurtdışına gidip elini taşın altına koymak istemiyor, rahatlarını bozmuyorlar. Bir de vize almak bile başlıbaşına bir iş zaten. Bir Türk’ü her yerde dışlıyorlar açıkçası... Bir Bosna’da kabulleniyorlar Türkleri... O da Çanakkale Savaşı’ndan ötürü.

Kendinizi Türk olarak mı Makedon olarak mı tanıtıyorsunuz?

- Her ikisi de... Yerine göre değişiyor.

Yeri derken?

- Tek bir yere aidiyetim yok, iki tarafı da seviyorum diyelim. Gerçi Makedonya’ya hiç gitmedim. Oradaki akrabalarım buraya geliyor, görüşüyoruz. Ama onlar çok farklı. Çok daha kapalı devre yaşıyorlar. Aileye düşkünler, kadınlar aileye düşkündür. Evden çıkmazlar, ailelerine bakarlar sadece...

Sizin çoluk çocuk projeleriniz var mı?

- Şu an yok... İleride, çok ileride belki.

 

Gece hayatında gezmediğim için patlama yapmadım

 

Gece hayatıyla aranız nasıl?

- Çok kalabalık arkadaş çevrem yok. Yakın dostlarım iki tane, onlar da ilkokul 1’den beri görüştüğüm çocukluk arkadaşlarım. Diğerleriyle tabii ki görüşüyorum ama belli bir mesafem var. Çok fazla insan benim için boş insandır. Gece hayatıyla da aram hiç yok. Sıkılırım ve zevk almam. Çok gerektiği zaman çıkarım, o da şartsa. Belki de bu yüzden ilk başlarda ismim çok duyulmadı. Evimde oturayım, çayımı, kahvemi içeyim, televizyonumu, filmimi seyredeyim, öyle zaman geçirmeyi seviyorum. Gezmeyi de seviyorum, arkadaşlarımla ya da ailemle sahile ineyim, çay kahve içeyim... Lunapark da severim, Vialand çok eğlenceli mesela. Boğaz Turu’na da sık sık çıkıyoruz. Şu an bunları anlatırken bile hissediyorum, içinize fenalık geldi...

Fenalık demeyelim de bu kadar renkli bir sektörde çalışan biri nasıl bu kadar kapalı devre yaşar, tam oturtamadım...

- Mizaç olarak naif bir yapım var. Kova burcuyum. Aileme de düşkünüm.

Ailenizle mi oturuyorsunuz?

- Evet, annem ve ablamlarla, Bayrampaşa’da. Annem ev kadını, iki torunu var ona bakıyor. En büyük ablam evlendi bir tek, ondan iki torun geldi. Diğer ablam ve kardeşim evlenmedi. Bekârız, rahatız. Ablalarım da moda sektöründe...

 

Tasarımcı ya da modeller mi?

 

- Yok. Biri kot işinde, kot kumaşları alıp satıyor. Diğeri de ihracat müdürü.

Modellik konusunda aileniz size destek oldu mu yoksa gizli saklı mı başladınız işe?

- Yok çok zor olurdu öylesi. Ailemin destekleriyle yolumda ilerleyebiliyorum.

Menajeriniz Osman Latif aynı zamanda erkek arkadaşınız sanırım.

- Nişanlım. İki buçuk yıldır beraberiz. O prodüksiyon işinde. Demin bahsettiğim ajanslara başvurma sürecinde tanıştık. Ama ilişkimize hemen başlamadık. Bir duraklama dönemi oldu o sırada birbirimizi tanıdık, arkadaşlığımızı geliştirdik. Bence ilişkide doğru olan da budur. Çabuk bir aşka dalamıyorum. Karşımdakini her yönüyle tanımam lazım. Zaten Osman benim ikinci erkek arkadaşım, yani çok fazla flörtüm olmadı. Aşk çok önemli, sağlığa bile iyi geliyor. Ama doğru insanı bulmak lazım.

Doğru insan nasıl bulunur, sizin formülünüz ne?

- Her önüne çıkana bakmayacaksın mesela...  Kriterlerin olacak, seçmeli insan. “Önüme geldi, ay âşık oldum” diye bir şey yok yani... Mesela ben Instagram’dan ilan-ı aşklar, evlenme teklifleri de çok alıyorum. Şaka gibi ama gerçek.