AKP'de 22 Mayıs'ta düzenlenecek 2. Olağanüstü Kongre'de genel başkanlık ve başbakanlık için adı geçen isimlerden Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın 'bir burun' önünde olduğunu öne süren Cumhuriyet yazarı Mustafa Halif, "En sıkıntılı dönemde, 17-25 Aralık sürecinde 4 bakanın fezlekesinin Meclis’e gelmemesi için uğraşan... HSYK’nin baştan sona yenilenmesinde rol oynayan... Son dönemde dokunulmazlıkların kaldırılması çalışmalarında en yoğun çabayı harcayan o değil mi?" diye sordu. Mustafa Halif mahlaslı yazar, "MHP’yi bölecek, birbirine düşürecek hamleyi yapan, zayıflatan, AKP’nin elini rahatlatan isim kim ise onun 'atanmasının' yolu açılacak" dedi.
Mustafa Halif'in Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (15 Mayıs 2016) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:
MHP kurultayı, cuma akşamı Adalet Bakanlığı’ndan gelen “görüşle” engellenmeye çalışıldı ya... Şimdi herkes pazar günü (bugün) ülkücü camiada ne olacak diye konuşuyor. Ancak AKP’liler; “rakip” partinin durumu kadar olayı “kendi gelecekleri açısından da” okuyorlar. Neden mi?
Dün hazır Cumhurbaşkanı’nın kızının nikâhı için İstanbul’a da gelmişlerken buluştuğum iki partiliden aldığım yorumlarla bunu sizinle paylaşayım. Malum AKP’de önümüzdeki hafta sonu yeni genel başkan ve başbakan atanacak. İşte bunun için öne çıkan iki isimden biri malum Bekir Bozdağ. Diğeri de Binali Yıldırım. Şimdi kamuoyu önünde, atamayı yapacak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın gönlünde daha derin bir yer edinmek için uğraşıyorlar. Misal Yıldırım; Boğaz’ın altından araçların da geçişini sağlayacak tüp geçidin 8 ay önce biteceğini “müjdeledi” iki gün önce. Erdoğan helikopterle üçüncü köprüyü denetlerken hemen yanı başındaydı. Aslında uzunca bir süredir Cumhurbaşkanı nerede Yıldırım orada. Zaten Ahmet Davutoğlu döneminden de bir “alacağı” olduğunu düşünüyor, hakkının yendiğini söylüyor. Oldukça umutlanıyor yani... Bıyık desen uzun süredir var, Erdoğan usulü ekose ceket, o da tamam...
Gelgelelim bıyığı yeni de bıraksa ceket hafif bol da dursa Bozdağ şu gün itibarıyla bir burun önde. Diyor ki bilenler: En sıkıntılı dönemde, 17-25 Aralık sürecinde 4 bakanın fezlekesinin Meclis’e gelmemesi için uğraşan... HSYK’nin baştan sona yenilenmesinde rol oynayan... Son dönemde dokunulmazlıkların kaldırılması çalışmalarında en yoğun çabayı harcayan o değil mi? Şu an Danıştay ve Yargıtay’ı da baştan sona değiştirme projesini yürüten... MHP’nin kurultaya gidişi yolundaki karmaşık hukuki süreç cuma gecesi tam muhalifler lehine sonuçlanmışken son dakikada verdiği görüşle işleri değiştiren...
Gerçi dün çok kızdı “münafıklara”... Hiç kendisi ve partisi karışır mıydı “bağımsız mahkemelerin” işine?.. Dedi ki:
“Parti içi rekabette, delege ve kamuoyunda daha güçlü olmak için Ak Parti, Adalet Bakanlığı ve şahsımın isminin kullanılması, ahlaksızlıktır. MHP’deki kongre tartışmaları, MHP’nin iç işidir; bizi ilgilendirmez. Bizi bu sürece müdahilmiş gibi göstermek, iftirayı hakikate çevirmez. Siyasetin mahkemeye düşmesi, siyasi mücadelenin mahkeme kararıyla yapılması/yargının siyaseti dizaynı, demokratik hukuk devletine aykırıdır. Bu yöndeki düşüncem, kongreye veya yargıya müdahale değil, aksine demokrasiye ve demokratik siyasete inancımın, siyasi anlayışımın gereğidir.”
Ne iç rahatlatıcı bir açıklama değil mi? Eminim okuduktan sonra siz de “Tabii ya, tabii haklı bakan” demişinizdir.
Bu rahatlatıcı açıklamadan sonra iktidarın neden MHP’de bir değişimi istemediğini de bir kere daha not düşelim: Eğer muhaliflerden biri partinin başına geçerse... AKP pek çok konuda kendisine desteğini esirgemeyen “hareket”in uzağında kalacak. Olası bir erken seçimde ya da seçimde tabanları arasında yüksek oranlı geçişkenlik olan iki partiden oyların bu kez MHP lehine gelişeceğine dair kamuoyu yoklamaları var.
Yani... MHP’yi bölecek, birbirine düşürecek hamleyi yapan, zayıflatan, AKP’nin elini rahatlatan isim kim ise onun “atanmasının” yolu açılacak. Genç okur için bir hatırlatma. Süleyman Demirel’in 12 Eylül darbesinin ardından “konuşma ve mülakat vermesi” yasaklandığı için ona yakın gazeteciler ismini anmadan ondan “bir bilen” diye bahsederdi. Tüm eleştirilere rağmen Demirel “bilirdi” de... Şimdi partilerin başına “bilen” değil “itaat” eden aranıyor. Nereden nereye? 12 Eylül günlerinin bile gerisine..