Kültür-Sanat

Barış Bloku'ndan "Acının İki Yüzü" sergisi

Barış Bloku, 1 Eylül Dünya Barış Günü için hazırladığı serginin duyurusunu yaptı

31 Ağustos 2017 16:12

Barış Bloku tarafından "1 Eylül Dünya Barış Günü" için hazırlanan "Acının İki Yüzü" sergisinin duyurusu yapıldı. 3 Eylül'de Kadıköy'deki Bilim Eğitim Estetik Kültür Sanat Araştırma Vakfı'nda (BEKSAV)  düzenlenecek sergisinin duyuru metninde "Bugün barıştan, demokrasiden söz edenlerin gözaltı ve tutuklama tehditleriyle karşı karşıya kaldığı; insan hakları savunucuları, gazeteciler, avukatlar, siyasetçiler, milyonlarca oyla seçilmiş parti başkanları, milletvekilleri, belediye başkanlarının düzmece senaryolarla tutuklu olduğu bir ülkede yaşıyoruz" dendi. Duyurunun devamında, "Çözüm her zaman vardı, şimdi de var. Barış mümkün! Yeter ki bizler; bu ülkenin üreten, yaratan, evlatlarını savaşa kurban veren emekçileri, emeklileri, kentlisi, köylüsü olarak sessizliğimizi bozup cesaretle haykıralım" ifadesine yer verildi. 

Barış Bloku tarafından yapılan duyuru şöyle: 

"İkinci Dünya Savaşını başlatan ve milyonlarca insanın ölümüne yol açan Nazilerin Polonya’ya saldırdığı 1 Eylül günü, bu acıların tekrarlanmaması için, Nazilere inat barış günü olarak kutlanıyor. Bizler de bu 1 Eylül’de faşizme inat, barış ve kardeşlik demeye devam ediyoruz.

İktidarlar savaş borazanlığıyla, milliyetçiliği kışkırtarak, kirli iktidarları ve sermaye odaklı düzenleri sürsün diye halkları birbirine düşman ediyorlar. Oysa bizler biliyoruz ki ne savaşa, ne “vatan için ölmeye” ne de öldürmeye gerek var. O nedenle, bu kör boğazlaşmanın piyonu olmayı reddediyoruz.

Bugün barıştan, demokrasiden söz edenlerin gözaltı ve tutuklama tehditleriyle karşı karşıya kaldığı; insan hakları savunucuları, gazeteciler, avukatlar, siyasetçiler, milyonlarca oyla seçilmiş parti başkanları, milletvekilleri, belediye başkanlarının düzmece senaryolarla tutuklu olduğu bir ülkede yaşıyoruz. İşlerine geri dönme talebiyle açlık grevindeki eğitimciler tutuklandı, onların yaşamasını isteyen insanlar işkenceyle gözaltına alındı. Uygulanan şiddetin kanıtları bedenlerden taşarak gözlerimize batıyor. Bütün bunlar bu ülkede aslında barıştan yana olan ezici çoğunluk, yüksek bir ses çıkarmadığı için yapılabiliyor.

İşinden atılıp yurt dışına çıkışı, başka bir işe girmesi ve hak ettiği emekliliği engellenen, bu nedenle girdiği bunalımdan intihara sürüklenen kamu çalışanlarının haberleri bile yapılamıyor. Devletin güvenlik güçleri Kürt köylerini basıp herkese işkence ediyor. Zırhlı araçların ezerek aldığı canlar için, yakılan ormanlar, tahrip edilen tarihi eserler, dünya mirası kentler için soruşturma bile açılmıyor. Bu ihlaller, hukuksuzluklar, suskunluklar üzerinden yükseliyor.

Bu ülkenin insanları, milliyetçi hezeyanlar yüzünden, komşu ülke halklarının kendi kaderini eline alması ve geleceklerine kendilerinin karar vermesini “savaş nedeni” sayacak kadar kendi tarihine yabancılaşmış durumda.  Birinci Dünya Savaşı sonrasında kendi kaderine kendisi karar veren bir ulusun fertleri aynı hakkı komşularına tanımamayı milliyetçilik sanıyor!

Hava harekâtları ve öldürülen insan sayılarıyla, “bizden ve onlardan” tanımlamalarıyla, kaçınılmaz gibi aktarılan raporlarla savaş halini kanıksamamız isteniyor. Bu milliyetçi, dinci, mezhepçi, tekçi kışkırtıcılığa bir an önce son verilmesi, halklar arasına kan davası tohumları ekmekten vazgeçilmesi için sesimizi yükseltmekten vazgeçmeyeceğiz.

Yaşanan bunca acıya rağmen hala sessiz, tepkisiz kalmak, artık sadece sıranın kendisine gelmesini beklemek değil, suça ortak olmaktır. Bu suça asla ortak olmayacağız. Eşitlik ve adalet zemininde yeşerecek barış ve demokrasinin, yaraları saracak tek merhem olduğunu haykırmaya, barışı savunmaya devam edeceğiz.

Çözüm her zaman vardı, şimdi de var. Barış mümkün! Yeter ki bizler; bu ülkenin üreten, yaratan, evlatlarını savaşa kurban veren emekçileri, emeklileri, kentlisi, köylüsü olarak sessizliğimizi bozup cesaretle haykıralım.

Yaşasın Halkların Kardeşliği

Yaşasın Barış."