20 Mart 2017 13:03
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, diplomatik krize sebep olan Hollanda ziyaretinde yaşananları bir kez daha anlattı. Olayla ilgili daha önce sözünü etmediği detaylar veren Bakan Kaya, Hollanda'da güvenlik güçlerinin bulunduğu aracın içine silah doğrulttuğunu söylerek "Korumalarımıza 'Yanlış bir hareket yaparsanız vururuz' dediler. Mermiyi namluya sürme sesini duyduk. Önümüze etten bir duvar ördüler. 7 kişilik ekiptik ve yanımızda tek bir silah yoktu. Yani ısrar etseydik neler olabileceğini tahmin etmek zor değil" ifadesini kullandı. Bakan Kaya, gözaltına alınan diplomatlarla ilgili olarak da "Danışman arkadaşlarım, konsolosumuz, maslahatgüzarımız da gözaltına alındı, hapishaneye götürüldü ve hücrede tutuldu" diye konuştu.
Fatma Betül Sayan Kaya'nın Sabah gazetesinden İsa Tatlıcan'a verdiği söyleşi şöyle:
- Hollanda'ya giderken böyle skandal bir muamele ile karşılaşacağınızı tahmin edebiliyor muydunuz?
Tahmin edebilmemize imkan yoktu. Hollanda'ya geçtikten sonra Konsolosluk aracı ile Konsolosluk binamıza geçiyorduk. Uçuş iznimizi ve salonumuzu daha önceden iptal etmişlerdi. Ben araba ile konsolosluk binamıza gidiyordum. Bizim topraklarımız sayıldığı için zaten vatandaşlarımızın girişinde sorun yoktu. Benim girişim de serbest doğal olarak. Hiçbir olağanüstü durum yoktu bizim için.
- Peki sizi durduran polisler gerekçe olarak ne gösterdiler?
Karşımızda muhatap olarak polis vardı. Bir bakanın muhatabı polis olabilir mi? Bir polis bizi durdurdu ve pasaportuma el koydu. Bize baştan itibaren 'Almanya'ya geri döneceksiniz, sizin bu binaya girişiniz yasaklandı' dediler. Parmaklarını sallayarak, terbiyesizce, sert bir tavır gösterdiler ama hiçbir gerekçe söylemediler. Çünkü mantıklı, hukuki bir cevap verme şansları yoktu. Sonra bir anda sayısı arttı polislerin, arkasından sivil polisler de geldi. Birkaç kez yürüyerek geçme girişimimiz oldu ama bu mümkün olmadı.
- Özel timin gelmesiyle tansiyon daha da yükseldi sanırım?
Evet, Özel Timin gelmesiyle birlikte korumalarımız araca dayandı, üzerleri arandı ve gözaltına alındılar. Sonra içinde olduğumuz araca yöneldiler. Aracımıza, üzerimize silah doğrulttular, güçlü ışıklar yönelterek bizi psikolojik baskı altına almaya çalıştılar. 2 saat boyunca devam etti bu durum. Hollanda TV'lerini de görüntü almak için çağırmışlar. Türk basınını ve uluslararası basını bize yaklaştırmayan polisler, olayın en başında kendi TV'lerini bizim bulunduğumuz alana çağırarak görüntülerimizi aldırdılar. Daha sonra çekici geldi ve aracı çekiciye yüklemeye başladılar. Bunun üzerine ben kapıyı açtım ve araçtan indim. O gece hiçbir insani ihtiyacımızı karşılamamıza izin vermediler. Sınırdaki polis karakolunda da bir buçuk saat bekletildik. Orada yukarı çıkabileceğimizi söylediler. O kadar insanlık dışı müdahaleden sonra bu teklifi zaten reddettik. "Yukarıda çay içebilirsiniz" dediler, "çayınızı da istemiyoruz" dedik.
- O anlar yaşanırken Cumhurbaşkanımızla sürekli görüştüğünüzü öğrendik.
Evet, Cumhurbaşkanımızla o gece birkaç kez görüştük. Gece 4.30'a kadar gelişmeleri takip etti ve biz Hollanda'yı terk edene kadar ayaktaydı. Onun dön demesi üzerine oradan ayrıldım, yoksa herhangi bir baskı ya da tehdit beni oradan çıkartamazdı. Sayın Başbakanımızla da gece boyu görüşmelerimiz oldu, o da sürekli destek verdi bize.
- Yürüyerek konsolosluk binasına geçmek isteseydiniz neler olabilirdi?
Dediğim gibi; birkaç kez denedik ama mümkün değildi. Korumalarımıza "yanlış bir hareket yaparsanız vururuz" dediler. Mermiyi namluya sürme sesini duyduk. Önümüze etten bir duvar ördüler. 7 kişilik ekiptik ve yanımızda tek bir silah yoktu. Konuşma tarzları gayet kaba ve insanlık dışıydı. Yani ısrar etseydik neler olabileceğini tahmin etmek zor değil.
- Daha sonra Hollandalı yetkililerden sizi arayan veya özür mesajı gönderen oldu mu?
Hayır hiçbir yetkili beni aramadı. Bırakın özür dilemeyi, neler yaşandığını öğrenmek için bile arayan olmadı. Çocuk psikiyatristi olan eşim İtalya'da bir kongrede. Orada Hollandalı bir profesör "vatandaşlarımız adına özür diliyorum, böyle bir şey nasıl yapılabilir" demiş.
- Kısa sürede Rotterdam sokaklarında binlerce Türk bayrağı dalgalanmaya başladı. Türklerin bu duyarlılığı sizi de şaşırttı mı?
Hayır, şaşırmadım. Beni şaşırtan olayların bu aşamaya gelmesi oldu. Bütün bu süreci başından itibaren anlatmam gerekirse; bizim Perşembe günü Hollanda programımız yetkililer tarafından iptal edilince ben Dışişleri Bakanımızı aradım. Bakanımız "benim cumartesi günü Rotterdam programım var" dedi. Konsolosluk bizim topraklarımız olduğu için, bu program iptal edilemez düşüncesiyle ben de Rotterdam'a gitmeye karar verdim.
Hollandalı Türk kardeşlerimizi görmek istiyordum. Düsseldorf'tan kara yoluyla ile Rotterdam'a geçtik. Araçlarımızın konsolosluk girişinde durdurulacağı aklımızdan bile geçmedi. Zaten bizden önce benim konvoyumdaki kadın kardeşlerimizin olduğu bir aracı durdurmuşlar ve beni aramışlar. Sanki biz onları kandırmışız da farklı bir aracı önden göndermişiz gibi. Böyle haberler de yapıldı. Öyle bir şey yok. O hanımlar, konvoyumuzdaki hanımlardır. Konvoyu durdurarak ellerinde resimlerle beni aramışlar, bir kadın bakanı nasıl tehdit olarak görüyorlarsa kendilerine! Ellerindeki resimlerle benim konvoyumdaki araçlara bakarak, beni aramışlar.
Sanki ben adi bir suçluymuşum gibi, çevik kuvvetle birlikte o kadınları sorgulayarak beni aramışlar. Onları hemen sınır dışı etmişler. Danışman arkadaşlarım, konsolosumuz, maslahatgüzarımız da gözaltına alındı, hapishaneye götürüldü ve hücrede tutuldu.
- Konsolosluk bahçesinde yapılan bir toplantıdan neden bu kadar korktular.
Bu sorunuzla ilgili ilginç bir olay daha var, Allah nasıl gözlerine korku salmışsa… Danışmanlarım, özel kalemim, korumam hepsi, yaklaşık benim boyumda kişiler ama '12 iri omuzlu geniş yapılı adamla gelmişti Türk bakan' diye açıklama yaptılar.
Hollanda, bir kadın Bakanın, vatandaşlarıyla kendi toprakları sayılan Konsolosluk binasında buluşmak istemesi üzerine bir gecede Olağanüstü Hal ilan etti. İnanılmaz bir olay gerçekten.
- Rotterdam caddeleri vatandaşlarımızla dolunca neler hissettiniz?
Tabii bu kadar çirkin olay yaşanınca, vatandaşlarımız bize destek olmak için Rotterdam'a akın etmeye başladı. Gecenin ilerleyen saatlerinde büyük bir kalabalık oluştu. O gece Rotterdam sokaklarını dolduran vatandaşlarımızla gerçekten gurur duyduk. Caddelerdeki "Recep Tayyip Erdoğan" sloganları gerçekten çok etkileyiciydi. O gece duygu dolu anlar yaşandı.
Tabii Hollanda polisi, vatandaşlarımıza vahşice saldırarak bize olan düşmanlığını, hazımsızlığını bir kez daha gösterdi. Köpeklerle, atlarla saldırdılar vatandaşlarımıza. Çok çirkin, çok utanç verici manzaralar yaşandı. Her daim basın özgürlüğünden dem vuran Hollanda, basın mensuplarını yerlerde sürükledi, vatandaşlarımızla birlikte onlara da saldırdı. Yaralananlar oldu, Türkiye'ye döndükten sonra da oradaki vatandaşlarımızın durumunu takip etmeye çalıştım. Hüseyin Kurt kardeşimizi aradım telefonla, geçmiş olsun dedim. Bizim için fedakarlık yaptılar, kendilerini riske attılar. Hepsine bu vesileyle bir kez daha teşekkür ediyorum.
- O gece sizi en çok etkileyen ne oldu?
Olay başından sonuna kadar zaten etkileyiciydi. 15 Temmuz'da da ben aynı şeyi yaşamıştım. Allah insana bir güç ve cesaret veriyor. 6 aylık bebeğim vardı ve evdeydi. İki küçük çocuk annesiydim. 15 Temmuz'da Meclis bombalanırken Allah korkuyu üzerimizden almıştı. O geceyi ben Hollanda'da yeniden yaşadım. Onlarca polis üzerimize silah doğrulttu. 15 Temmuz gecesinde olduğu gibi hiç korkmadık. Arkadaşlarımıza "yanlış bir hareketiniz olursa vururuz" denildi. Onlar da korkmadı. O duygularla milletimize yakışır şekilde durmamız gerekirdi. Caddelerden vatandaşlarımızın sesleri geliyordu. O sesler de bize güç verdi.
- Avrupa'daki izleniminiz nedir? Vatandaşlarımızda referandum konusunda bir heyecan var mı?
Ben bu yaşanan olayların vatandaşlarımızın 16 Nisan referandumunun önemini daha iyi anlamasına vesile olacağını düşünüyorum. Avrupa neden bunu yapıyor, durup düşünmek gerekir. Teröristlerle birlikte 'Hayır' kampanyalarına izin veriyorlar ama bir kadın Bakan'a yapılan kötü muameleye bakın. Benim şahsım önemli değil. Burada Türkiye'nin geleceği hedef alınıyor. Gerçekten çok onur kırıcı ve kabul edilebilir bir şey değil. Dünya diplomasi tarihinde görülmemiş bir olay. Neden bizim halkımıza bu anayasa değişikliğini anlatmamızı istemiyorlar. Bunun tek bir açıklaması olabilir. Cumhurbaşkanımızın şahsıyla ilgili yapılan saldırıların arkasında da bu gerçek var. Güçlenen Türkiye'yi istemiyorlar.
- Avrupa'da Türkiye düşmanlığı yükselirken Avrupa Adalet Divanı'nda başörtüsü konusunda skandal bir karara imza atıldı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Demokrasi, insan hakları ve ifade özgürlüğünün beşiği olduğunu söyleyen Avrupa'nın başörtüsü yasağını destekleyen bir karara imza atması gerçekten inanılmaz bir durum. Avrupa'nın geleceği gerçekten çok sıkıntılı. Irkçılık ve İslamofobi giderek yükselirken artık gelecek için Avrupa'da özgürlük ve demokrasiden bahsedilemez. Yasakçı zihniyetle nereye varabilirsiniz? Bunu biz ülkemizde de yaşadık. Yıllarca başörtüsü ile okumak, çalışmak yasaklandı da ne oldu? İnsanlarımız çile çektiler, birçok mağduriyet yaşandı. Toplumsal barış zedelendi, ülkemizin enerjisi boşa harcandı. Sn. Cumhurbaşkanımızın liderliğinde çözdük bu meseleyi çok şükür, bakın bugün hiçbir sorunumuz yok bu konuda. Kadın hakları savunucusu olduğunu söyleyen ve bize bu konuda sürekli parmak sallayan Avrupa, Müslüman kadını kariyeri ile inancı arasında bir tercih yapmaya zorluyor. Bu tamamen insan haklarına aykırı bir durum.
- Hollanda'dan sonra BM Genel Kurulu'nda bu diplomatik skandalı anlattınız. Orada neler yaşandı?
BM Genel Kurulu'nda Hollanda Hükümeti'nin bize karşı insan hakları, özgürlükler ve uluslararası diplomasiye uygun olmayan müdahalesini bütün ayrıntılarıyla anlattık. Ayrıca Avrupa Adalet Divanı'nın başörtüsü konusunda aldığı kararın da insan haklarına ve inanç özgürlüğüne aykırı olduğunu Genel Kurul'da ifade etme imkanı bulduk. Çok olumlu tepkiler aldık. 12 ülkenin bakanları ile görüştük.
Hollanda'da bize ve konsoloslarımıza yapılan insanlık dışı muameleye inanamadılar. "Bir kadın bakandan neden bu kadar korkmuşlar" dediler.
- Siz bunları yaşarken içimizdeki Hollandalılar da boş durmuyor. Bazı gazeteler birkaç gündür manşetten sizi hedef alıyorlar.
Bu gazetelerin yayın politikalarını biliyorsunuz. Gezi'de, 17/25 Aralıkta, MİT tırlarının durdurulması ihanetinde bu gazetelerin yaptığı yayınları biliyorsunuz. Türkiye'yi hedef alan bu gazeteler Hollanda'da yaşanan skandalla ilgili olarak benim şahsımı hedef alıyorlar. Bu konunun benim şahsımla bir ilgisi yok, bu bir ülke meselesi. 15 Temmuz'da 249 şehit verdik. Ben duruşuyla bu millete layık olmaya çalışan bir insanım. Milletime hizmet etmekten büyük bir onur duyuyorum. Bu olaydan sonra bu tür haberler yapılması, onların bizim duruşumuzdan ne kadar rahatsız olduğunu gösteriyor. Rahatsız olsunlar, biz ülkemize ve milletimize yakışır şekilde milli bir duruş sergilemeye devam edeceğiz.
- 16 Nisan yaklaşırken heyecan giderek yükseliyor. Referandum konusunda bir tahmininiz var mı?
Ben Avrupa'daki Türk vatandaşlarımızın o gece gösterdiği reaksiyondan çok etkilendim. Bayrağı alan konsolosluğa koştu. Artık halkımız 16 Nisan'ın yeniden diriliş mücadelesi olduğunun farkında. Avrupa'nın bu tavrının ardından vatandaşlarımız bu gerçeği daha iyi gördü. Milletimize inancımız tam. Güçlü bir evet sonucu çıkacağına inanıyorum.
© Tüm hakları saklıdır.