07 Şubat 2019 12:09
T24
Türkiye'nin en üretken kadınlarından Aysel Gürel, 90 yıl önce bugün doğdu. İstanbul Kadıköy'de bulunan [mecra], Türkçe popun altın yıllarına damgasını vuran, hikâyesi hiç bitmeyen Aysel Gürel'i sergi, konser ve bir parti ile anacak.
Konserde alternatif müziğe yeni bir soluk getiren Ceren Gündoğdu, Güneş Özgeç, Selin Sümbültepe ve Nilipek. sahne alacak, Aysel Gürel'in unutulmaz şarkılarını seslendirecek. Konserin ardından Q-BRA ve Discolog kabine geçecek.
Dört sanatçı, DJ Q-BRA, serginin küratörü Elif Müftüoğlu ile [mecra] ekibinden Ardıl Bayram Şahin’e mikrofon uzattık, Aysel Gürel’i ve sergiyi anlatmalarını istedik. konuştuk. Söz onlarda…
Elif Müftüoğlu (Sergi küratörü)
Kendinden biraz bahseder misin?
Aslen grafik tasarımcıyım. Hep müzikle ilgili işler yaptım. İlk işim Sakin’in Hayat albüm artwork’ü oldu. Sonrasında da konser mekânlarının, Ghetto, Babylon, [mecra] gibi, afiş ve görselleriyle devam ettim. Aysel Gürel sergisi, benim naçizane ilk küratörlük deneyimim.
Aysel Gürel ismi size ne çağrıştırıyor?
Bana şarkıların sözlerini dinleten kadın.
Aysel Gürel sergisinden bahseder misin? Sergi sürecini anlatır mısın?
Bir aydan fazla bir süredir sadece Aysel var bizim için. Sona yaklaştıkça heyecanımız artıyor. Bu sürecin benim için en güzel sonuçlarından biri, yetenekli çok sayıda sanatçı ile tanışmak ve çalışabilmek oldu.
Sergiye katılan sanatçıları, işleri seçme konusunda nasıl bir süreç işledi?
[mecra]’nın müzik direktörü ve serginin küratörlüğünü birlikte yaptığımız Ardıl Bayram Şahin’le güçlerimizi birleştirdik aslında. Hem önceden tanıdığımız ve sevdiğimiz isimler, hem de genç sanatçılardan oluşan bir liste hazırladık. Sergiye katılmasını arzu ettiğimiz ve teklif götürdüğümüz herkesten de olumlu geri dönüş aldık. Bu da bize, Aysel Gürel'in birleştirici gücünü bir kez daha gösterdi.
Nilipek: Korkusuzluğu.
Ceren Gündoğdu: Aysel Gürel demek renk demek, şiir demek, cesaret demek, tutku demek benim için. Ve tüm bunların yanı sıra aslında Türk popu demek. Bilhassa da Türk popunun en sevdiğimiz, tadı damağımızda kalan dönemi demek...
Selin Sümbültepe: Cesareti.
Güneş Özgeç: Özgür, özgün, yaratıcı bir kadını.
Q-BRA: Fabrika.
Nilipek: Doğru, ama uzun vadede aşk seksin maaşı da oluyor şu hayatta. Keşke tarafların % 50 hisseyle ortak olduğu bir şirket gibi, eşit yaşansa ilişki, aşk da seks de bunun bir parçası olsa, daha iyi değil mi?
Selin Sümbültepe: Ne söylerse altına imzamı atarım. Her avans aşkla olsun dilerim.
Ceren Gündoğdu: İçinde aşk varsa güzel her şey. Dokunmak, sarılmak, öpüşmek yalnızca aşkla mana buluyor benim zihnimde. Biz bu kelimeleri kullanırken bile mahcup oluyoruz kimi zaman. Halbuki aşkın ifadesinden değil sevgisizliğin getireceklerinden utanmalı insan.
Güneş Özgeç: Asıl meselemize giden yolda karşımıza çıkan küçük parıltılara takılıyoruz, halbuki yolun sonu hep güzellik. Dünyevi konular hayat amacımız haline dönüşüyor. Daha çok para kazanmak, daha çok seks yapmak, daha çok giysi almak vs. Adanmış bir yaşam zor, hepimiz çeşitli konularda bu ‘’avans’’ı kullanıyoruz; örneğin müzik aşksa, sırf para için müzik yapmak gibi… Yunus’unki gibi bir aşk mümkün mü?
Q-BRA: En güzel seksimi aşık olduğum çocukla yaşamıştım, hiç unutmam. Aşık olmasaydım, o kadar anlamlı ve unutulmaz olur muydu, bilemem ama Aysel Abla dediyse doğrudur diyorum ben de.
Nilipek: Bu soruya hangi kadın ‘yok’ dese bence yalan söylemiş olur. Bir dönemin fon müziğinde duyguların tanımları, hayatı, aşkı yaşama şekilleri, hatta kullandığımız dil dahi Aysel Gürel’in kaleminden döküldü, ve sürekli olarak dinledik. Bilinçaltımızda sürekli akan bir şarkı sözleri nehri var.
Selin Sümbültepe: Dönem dönem başka karakterlerden beslenir, örnek ve ilham alırız. Aysel sayısız kadınla güzelliğine güç katmış, yeri geldiğinde hüzünbaz yeri geldiğinde haylaz olmuş, kahkahayı refleks yapmış bir süper kahraman. Yani elbette hayatıma katkısı büyük. Özellikle de değer yargılarına açtığı savaşla, özgür ruhuyla... Boşuna efsane kadın diye anılmıyor.
Ceren Gündoğdu: Olmaz olur mu! Bugün yazdığım her şarkıda, hafızamın örülü olduğu kelimelerin etkisi oldukça fazla. Hani çanakta ne varsa kaşığa o gelir misali... Bizim jenerasyonun kulağında ve de ruhunda öyle çok yer etti ki Aysel şarkıları, bazen bilerek, bazen de farkında olmadan bilinçaltının yönlendirmesiyle onun, aşkı ve hayatı betimleme şeklinden ilham aldık bence hepimiz. Sadece yazdıklarıyla değil, kendine has - kendi gibi bir kadın olmasıyla da ilham oldu/oluyor bize Aysel Gürel. Çok yakından mı tanıyordum? Çok mu hakimim hayat hikayesine? Hayır. Ama Aysel Gürel denince aklıma kimseye benzemeyen bir kadın geliyor. Kimseye benzememeyi seçmek büyük bir cesaret ve bizi 'alternatif' olma adı altında bile hep belli bir kalıba, spesifik bir tarza sıkıştırmaya çalışan sisteme tezat bir 'kendi halindeliği' temsil ediyor Aysel Gürel. O yüzden her anlamda ilham verici bir isim diyebilirim.
Güneş Özgeç: Mutlaka vardır. Bu “akla kazınan” parçaların hepsi benim de aklıma kazınmış durumda. Nilipek ‘’Bilinçaltımız’’ demiş Aysel Gürel için, çok hoşuma gitti bu. Belki o, Aysel Gürel’in kendi için söylediği ‘’Türk kadınının bilinçaltı’’ deyişine ithafen söyledi bunu ama bence müzisyen ve şarkı sözü yazarı olarak da çok rahat bunu söyleyebiliriz, Aysel Gürel bilinçaltımızdı, diye. Yalnız, ben bu konser sayesinde önceden bilmediğim yönlerini, şarkılarını öğrenmiş oldum Aysel Gürel’in ve hatta daha önceden blmediğim bir şarkısına da aşık oldum; İstanbul Hatırası. Aysel Gürel’in beni en etkileyen yanı, bu kadar çok üretmiş olması. Sanki bir kanal açılmış, yazmış da yazmış; kişiye göre yazmış, tarza göre yazmış, kendine göre ve yalnız yazmak için. Üretkenliği bana ilham veriyor, bir de yaşsızlığı. Hiç düşünmemiş sanki yaşlanıyorum diye; hep güzel, hep kadın, hep çocuk kalmayı başarmış.
Q-BRA: Pek tabii, özellikle 90’larda buram buram yangınımın farkına vardığımı ve bu yangınla eş zamanlı Aysel Gürel imzalı şarkıları düşünürsek katkısı büyük!
Nilipek: Küçükken çok fazla şarkı uyduruyordum, çoğu pek ciddiye alınacak şeyler değildi. 10-11 yaşlarında, sanırım o dönem dinlediğim müziklerin de etkisiyle, yetişkin halimin ağzından çocukluğumun nasıl geçtiği, nelerin olduğu, sesimin beni nasıl her yerde takip ettiği üzerine bir şarkı yazmıştım. Masalara vurup ritm tutarak sesimin hala benimle (daha doğrusu yetişkin halimle) olduğunu ve benden geriye onun kalacağını söylüyordum. Neyse ki o yaşta kimse bana ‘kendine gel kızım ne diyorsun’ demedi de, daha az tuhaf başka şeyler yazmaya devam edebildim.
Selin Sümbültepe: Ortaokuldaydım. Kara kuru bir kız çocuğuydum. Lakabım kürdan. Hoşlandığım çocuk benimle ilgilenmiyordu pek tabi. Yazdığım ilk şarkının son satırı şöyle: “Tek yaptığım şey toplamaktı kırılan kalbimi.”
Ceren Gündoğdu: İlk şarkımı orta 2'de, tarih dersinde yazmıştım. Klasik bir 'ilk aşk' hikayesi anlatıyordu. Tabii o zamanlar aşk nedir bilmiyordum aslında; okuduğumuz kitaplardaki, izlediğimiz filmlerdeki aşk imgesinin etkisi altındaydım sanırım. Gerçi aşk biraz da böyle bir şey değil mi zaten? Hep kafanda kurduğun, kurdukça daha da çok inandığın/bağlandığın bir şey... Sadece hislerimi değil hayallerimdeki paralel evreni de şarkılarımla anlatmaya o zamanlardan başlamışım galiba.
Güneş Özgeç: Benim ilk şiirimin adı ‘Bir Bulut’tu, 9 yaşımda günlüğüme yazmıştım. Şiir olarak yazıp, sonra besteleyecektim. Babam Ömer Özgeç şiirler bestelediği için sanırım bu şekilde bir yol düşünmüştüm. Şiirin de hikayesi anlatılmaz, o yüzden yazayım:
Bir bulut
Sulu bir bulut
Yağmur yağıyor bu buluttan
Bir bebeğe benziyor
Bulutlu bir bebek
Gülüyor.
İkincisi ise babam konjonktivit olmuştu ve bunun üzerine bir şarkı yazmıştım. (Gülüyor.) O da günlüğümde yazıyor, melodisi bile aklımda (Gülüyor.)
Nilipek: Her anlamda fark var. Bence onun şarkı yazdığı uzun süreçte de her dönem birbirinden farklıydı. Ama o hep cesur şarkılar yazdı, ayakta duran, duygularından, isteklerinden korkmayan cümleler kurdu. Şarkıların sözlerine bazen yeterince dikkat edemiyoruz, halbuki bir an durup dikkat kesildiğimizde şarkıların neye karşı durduğunu, nasıl korkusuz olduğunu anlayabiliyoruz.
Selin Sümbültepe: Var tabi. Türkiye'nin her döneminde yolunda gitmeyen şeyler olmuş. Her dönem için başka sorunlar kaleme almış şarkıcılar/söz yazarları. Hatta özellikle bazı sorunlar çözülmek yerine daha da karmaşıklaşıyor. Her dönem kendi zorluklarıyla geliyor, o yüzden geçmişi bugüne tercih etmek, kaçmaktan başka bir anlama gelmez. Yaşadığımız zaman dilimini güzelleştirmek adına çabalamaktan başka bir şansımız yok. Engeller aşılmak için var.
Ceren Gündoğdu: Aysel Gürel'in 'Ünzile'si Türk pop tarihinin en özel şarkılarından biri benim için. Bir şarkı vasıtasıyla toplumsal sorunlara değinebilmek, insanın canın yakan, kanını donduran meseleler üzerine konuşabilmek, gerçekten ustalık gerektiren bir meziyet. Aysel Gürel'in şarkı yazdığı Türkiye ve bugünkü Türkiye arasında epey bir fark olduğunu söyleyebilmek çok isterdim ama ne yazık ki hala aşamadığımız bir sorun 'çocuk gelinler'. 'Ünzile' her ne kadar 30-40 sene evvel yazılmış bir şarkı olsa da , hala 18 yaşından küçük kızların zorla evlendirildiklerini ya da toplumsal cinsiyetle ilgili kemikleşmiş yanlış öğretilerden ötürü, hem aile içinde hem sosyal çevrede çeşitli sorunlarla mücadele etmek zorunda kaldıklarını, en temel haklarını yani 'çocuk olma' haklarını muhafaza edemediklerini maalesef ki biliyoruz, duyuyoruz, okuyoruz... Toplumsal sorunların evrilmesi ve elimine olması için ilk adım gözü kulağı kapamak yerine, bu sorunları saptamak ve konuşmak. Kulak arkası etmek yerine, bağıra bağıra konuşmak hatta! İşte tam da bu yüzden çok kıymetlidir bu şarkı benim için.
Q-BRA: Bir zamanlar yokluğun bile bir anlamı vardı; bitik de olsak mutsuz değildik en nihayetinde... Artık ne olduğumuzun farkında bile değiliz, yolda sağda solda gülümseyen insan görebiliyor muyuz?
Güneş Özgeç: Aslında değindiği toplumsal sorunlar bugün de aynı. Aşka ve cinselliğe dair konularsa bugün bu kadar rahat dile getirilmiyor ana akım medyada. Bir yandan ülke olarak gittikçe tutuculaşırken, bir yandan yeraltı dünyası ya da alternatif dünyada ise gittikçe özgürleşiyoruz sanki. Bağımsız müzisyenlerin kendilerini rahatça ortaya koymaları örneğin, önceden böyle bir şey mümkün müydü? Bir plak şirketiyle anlaşırdınız, yapıtınızın sözleri, melodisi, biçimi hatta sizin biçiminiz onaylanırdı ve ancak öyle piyasaya sunulurdunuz. Bu açıdan müthiş bir özgürlük var biz müzisyenler için bugün. Tabii bu Türkiye’ye özgü bir şey değil ama biz de Türkiye’deki müzisyenler olarak buna tutunarak özgürleşebiliyoruz işte.
Etkinliğin Facebook sayfasına ulaşmak için tıklayın.
Adres: Caferağa Mahallesi, Dumlupınar Sokak, No: 5, Kadıköy-İstanbul
© Tüm hakları saklıdır.