T24 - Son yıllarda yapılan çalışmalar, ruhsal bozukluklarda büyük bir artış olduğunu ortaya koyuyor. Avrupa ve ABD'de tablo vahim sayılabilecek derecede. Türkiye'de de durum pek parlak değil.
Almanya’da Dresden Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya yer veren Radikal gazetesinin haberine göre, Avrupa nüfusunun yüzde 40’ının ruhsal ve nörolojik hastalıklarla mücadele ettiği açıklandı. Araştırmaya göre kıtada yaşayan 165 milyon kişi depresyon, anksiyete, uykusuzluk, şizofreni ve bağımlılık gibi rahatsızlıklardan mustarip.
Bu hastalıklara yakalananların sadece üçte birinin tedavi veya terapi görme şansına sahip olduğunu ortaya çıkaran araştırmaya göre ruhsal hastalıklar her yıl yüzlerce milyar euro’yla ölçülen ekonomik ve sosyal bir yük getiriyor. Bu maddi yükün en büyük nedeniyse hastaların çalışamayacak durumda olması ve kişisel ilişkilerin zamanla çökmesi. Bunun yanında ruhsal sorunlardan mustarip kişilerin tedavi masraflarının karşılanması da var.
Bu alanda yapılan en son çalışmanın 2005’te gerçekleştiğini belirten biliminsanları, son altı yıl içinde ruhsal bozukluk yaşayan insanlarda yüzde 50’ye varan bir artış olduğunu ortaya koyuyor.
İlaç her şeye çare değil
ABD’de ise durum Avrupa’ya göre nispeten daha olumlu. Son yapılan araştırmalara göre ülkede yaşayan her dört kişiden birinin psikolojik rahatsızlık yaşadığı ortaya konuyor. Yaklaşık 6 milyon kişinin de alzheimer, parkinson ve ALS gibi nörolojik hastalıklarla mücadele ettiği düşünüldüğünde, bu oran biraz daha yükseliyor.
En çok görülen psikolojik sorunlar arasından ise depresyon, anksiyete bozukluğu, şizofreni ve obsesif-kompülsif kişilik bozuklukları başı çekiyor. Ancak Amerikalıları psikolojik rahatsızlıklardan daha fazla tehdit eden en büyük şey, her türlü ruhsal probleme karşı uygulanan reçetesiz ilaç tedavisi yöntemi. İlk başlarda uykusuzluk, halsizlik ve depresyon gibi basit sayılabilecek rahatsızlıklara karşı önlem olarak kullanılan ilaçlar, uzun vadede bağımlılığa, hatta intihara yol açabiliyor. İntihar eden kişilerin yüzde 90’ından fazlasının uzun süre ilaç kullandığı göz önüne bulundurulduğunda, bu konuda alınan önlemlerin yetersiz olduğu ortaya çıkıyor.
Türkiye sınıfta kaldı
Ülkemizde de durum Avrupa ve ABD’den pek farklı değil. Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Türkiye’nin psikolojik haritasını çıkaran Ruh Sağlığı Eylem Planı’na göre, Türkiye nüfusunun yüzde 20’si sorunlu. Bu oran içerisinde sadece 6 kişiden birinin tıbbi ve psikolojik yardım alıyor olması, ülke çapında tanı ve teşhisin yetersiz kaldığını ortaya koyuyor. Tedavi hususunda da Türkiye’nin sicili pek parlak değil. Her 100 bin kişiye 10 psikiyatri yatağı düşen Türkiye, İtalya’dan sonra Avrupa’da ikinci en az yatak sayısına sahip ülke. Ancak psikolojik rahatsızlıkların yanında nörolojik sorunlar da Türk halkının en çok sıkıntı çektiği sorunların başında geliyor.
Son yıllarda ruhsal problem oranında görülen artış, alınan önlemlerin yetersizliğini ve uygulamalardaki eksikliklerin ciddiyetini ortaya koyuyor. Buna göre insanlar, gelişen dünyada sürekli değişen toplum yapısına uyum sağlayamıyor. Psikiyatrik bozuklukların yeteri kadar ciddiye alınmaması sorunun daha da derinleşmesine yol açıyor.
Her şeyin sorumlusu değişen dünya mı? Uzmanlar ne diyor?
‘En büyük neden yalnızlık’
Dr. Seyfi Mehmetali (Uzman Psikiyatr)
Ruhsal sorunlardaki artışın en büyük nedeni sanayileşmeyle birlikte insanların daha fazla yalnızlaşmaya başlaması. Bu yaşam tarzında görülen ani değişiklikler, özellikle büyük şehirlerde yaşayanların destek gruplarının zayıflamasına neden oluyor ve kişiyi hem yalnızlığa hem de ruhsal bozukluklara itiyor. Ekonomik sıkıntılar ve sosyal ilişkilerdeki zorlanmalar da ruhsal rahatsızlıklara davetiye çıkarıyor.
Avrupa ve ABD’ye oranla Türkiye’deki rakamın düşük olmasına da aldanmamak gerek. Çünkü halkta halen psikiyatrlara dair çekinceler mevcut. İnsanlar psikiyatrı son çare olarak görüyor ve kafasında oturttuğu ‘deli doktoru’ kavramından vazgeçmediği için muayeneye gelmeden evvel tereddüt yaşıyor. En yaygın görülen rahatsızlıkların başında anksiyete bozuklukları ve depresyon olması da toplumdaki ani değişimlerinin faturasının ödendiğinin göstergesi.
‘Ağır metallere dikkat!’
Dr. Emel Gökmen (Nörolog)
Nörolojik hastalıklarda görülen artışın en büyük sebepleri arasında çevredeki ağır metalleri, toksinleri ve elektromanyetik kirliliği gösterebiliriz. Bu tip etmenler beyin yıkımını kolaylaştırıyor, uzun vadede parkinson ve alzheimer gibi nörolojik rahatsızlıkları tetikliyor.
Bunun dışında, son yıllarda vücuda yapılan müdahalelerde de bir artış mevcut. Dışarıdan yapılan bu müdahalelerle vücut zorlanıyor, zorlanan vücut da nörolojik ağrıların artmasına neden oluyor. Nörolojik kaynaklı ruhsal rahatsızlıkların düşürülmesi için entegratif tıp gibi yöntemler uygulanabilir. Vücudun dengeye oturtulması için ilaç tedavisinden öte terapi uygulamaları tercih edilmelidir.
‘Yardım almaktan çekiniliyor’
Eda Gökduman (Psikolog)
Türkiye’deki değişen toplum yapısı, toplumdaki farklı algılar ve ortaya çıkan maddi sorunlar nedeniyle halkın büyük kısmında psikolojik sorunlar görülebiliyor. Artan antidepresan kullanımı, dağılan evlilikler de bunları etkileyen faktörlerin başında. Ancak ruhsal rahatsızlıklardaki artışın en büyük sebeblerinden biri, psikoloğa gitmenin ve psikolojik yardım almanın halen ‘farklı’ olarak algılanması. Danışmanlık alan kimselerin bazı kesimler tarafından ‘deli’ olarak yaftalanması bunların başında geliyor. Kısaca insanlar psikolojik yardım almaktan kaçınıyor. Onun haricinde hastanelerdeki imkanların kısıtlı olması ve hasta başına düşen hekim sayısının azlığı, psikolojik tedavi konusunda yaşanan olumsuzlukların en büyük nedeni olarak görüyor.