*Mehmet Altan
Önceki “Cumhuriyet’e doğru” başlıklı yazımda Mustafa Kemal Atatürk’ün Milli Kurtuluş Savaşı sırasında bir gazete kurduğundan kısaca söz etmiştim. O dönemde Anadolu Ajansı da devreye girmişti.
Gazetenin adı Hakimiyet-i Milliye idi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışını takiben, kurulan millî hükümetin sözcüsü ve resmî organı hâline gelmişti.
Bu sürecin basın açısından en önemli tarihsel belgelerinden biri de Atatürk’ün kurduğu bu gazete…
Zaten bütün arama motorlarına Hâkimiyet-i Milliye yazın, “Atatürk’ün 1920’de kurduğu gazete” ibaresi çıkıyor.
Gazetenin adı Hâkimiyet-i Milliye, yani ulusun egemenligi… Ama ulusun egemen olduğu iddiası epey tartışılır.
Zaten demokrasi yok ise ne “millî irade” olur, ne “egemenlik ulusun” sayılır.
***
Peki, bu gazetenin sırra kadem basmasını nasıl değerlendirmek gerekir?
Devletin ve toplumun tarih bilinci eksikliğiyle mi?
Kültürel değerlere önem vermemekle mi?
Genç nüfusun geçmişi yok sayma eğilimi ile mi ?
Doğrusu bu kadar önemli ve tarihsel bir gazetenin neden hâlâ yaşamadığı insanın aklına takılıyor.
Üstelik Atatürkçülük veya Kemalizm varlığı canlı iken.
Atatürk’ün kurduğu gazetenin yaşamaması, belirli bir aşamada buharlaşması üstünde düşünülmesi gereken bir gerçek.
***
Belki biraz daha başa dönmeliyiz.
Hâkimiyet-i Milliye, Sivas Kongresi’nden sonra millî mücadele hareketinin yayın organı olarak Heyet-i Temsiliye’nin gözetiminde Sivas’ta çıkarılan İrade-i Milliye’nin devamıydı.
Kurtuluş Savaşı sırasında başkanlığını Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi’nin yayın organı olarak yayın hayatına devam etti.
İrade-i Milliye adı Hâkimiyet-i Milliye’ye dönüşerek,10 Ocak 1920’den itibaren Ankara’da yayın hayatını sürdürdü.
Başlangıçta haftada iki gün ve dört sayfalık olarak çıktı. 57 x 82 boyutlu kâğıdın ikiye katlanışı ile dört sütun üzerinden yayına hazırlanıyordu.
Gazete, 47. sayıdan sonra 18 Temmuz 1920’den itibaren haftada üç gün yayımlanmaya başladı ama yetersizlikler yüzünden 6 Eylül 1920 – 30 Ekim 1920 arasında yine haftada iki gün yayınlanmak durumunda kaldı. Gazetenin ilk sayısı 1200-1500 adet basıldı.
Millî mücadelenin durumu hakkında halkı ve dış dünyayı bilgilendirip, millî mücadele lehinde propaganda yaptı. Millî Mücadele döneminin başlıca haber kaynağıydı.
Mustafa Kemal Paşa da köşe yazarları arasındaydı.
***
Gazetenin yazıhanesi Ulus Meydanı'ndaki Veli Han'daydı. Gazetenin Mesul Müdürü Recep Zühtü Bey, yazı işleri müdürü Nizamettin Nazif idi.
Gazete Ankara valiliğinin alt katındaki Vilayet Matbaası’nda basılmaktaydı. Vilayet Matbaasının bütün makineleri Hâkimiyet-i Milliye'ye devredilmişti.
Yazıların yayınlanması ve dağıtılması ile Heyet-i Temsiliye üyesi Hakkı Behiç Bey ilgilenmekteydi.
Mustafa Kemal kendi düşüncelerini Hakkı Behiç’e not ettiriyor, diğer yazıları da tek tek inceliyordu.
Yazıların altına Mustafa Kemal’in imzası konmuyordu; altına yıldız konan yazıların Mustafa Kemal’in kaleme aldığı veya not ettirdiği yazılar olduğu kabul ediliyordu.
***
Eskişehir'de Arif Oruç’un çıkardığı Yeni Dünya gazetesine Çerkes Ethem Olayı'ndan sonra el konulunca dizgi kasaları ve makineleri Hâkimiyet-i Milliye gazetesine devredildi.
Hazırlıklar için 22 Ocak 1921’de çıkarılan 100. sayıdan sonra yayına iki hafta ara verildi.
Yeni matbaa makinasının gelişi ve İstanbul'dan usta mürettiplerin getirilmesinden sonra 6 Şubat 1921’den itibaren Hâkimiyet-i Milliye, cumartesileri hariç günlük gazete hâline gelidi. Zamanla günlük 5000-6000 tirajlı bir gazete dönüştü.
6 Şubat 1921'den itibaren gazetenin yazı işleri müdürlüğüne sırasıyla Hüseyin Ragıp Baydur, Nafi Atuf Kansu ve Ziya Gevher Etili atandı.
23 Temmuz 1921'de Yunanların Sakarya'ya doğru ilerleyişi nedeniyle gazetenin Cumartesi günü olmasına rağmen çıkması uygun görülmüştü. Küçük boyutlu bir sayı hazırlandı.
Gazete, kâğıt sıkıntısı nedeniyle 11 Ocak 1922'ye kadar küçük boyutlu olarak yayımlanmaya devam etti.
***
2 Eylül 1928'den itibaren gazetenin başlığı Latin harfleri ile, yazılar ise Latin ve Arap harfleri karışık olarak dizildi.
Gazete, 1 Kasım 1928'den itibaren tamamen Latin alfabesi ile basıldı.
İlk başta Recep Zühtü, Hüseyin Ragıp, Sabri Ethem Ertem, Ahmet Hakkı, Hamdi Osmanzade, Aşki Naili, İsmail Suphi, Ağaoğlu Ahmet Bey, Nafi Atuf Kansu, Nasuhi Baydar, Ziya Gevher Etili, Mahmut Esat Bozkurt daha düzenli yazmaktaydı.
Zamanla yazı kadrosu daha da zenginleşti.
Mehmet Akif, Halide Edip Hanım, Dr. Adnan Bey, Müfide Ferit Hanım, Ahmet Ferit Bey, İsmail Müştak Mayakon, Yakup Kadri, Ruşen Eşref, Hamdullah Suphi Mehmet Emin, İsmail Habip, Celal Nuri İleri, İsmail Hami, Cemal Hüsnü Taray, Hayrettin Taran da Hâkimiyet-i Milliye'ye katkıda bulunmaya başladı. Ethem Tem de fotoğrafları çekiyordu.
***
Cumhuriyetin ilanından sonra da Cumhuriyet Halk Fırkası'nın yarı-resmi yayın organı olarak hayatını sürdüren Hâkimiyet-i Milliye; 1934 yılında Ulus adını aldı. CHP’nin sözcülüğünü yapmaya başladı.
14-15 Aralık 1953’te Demokrat Parti’nin çıkardığı bir kanun doğrultusunda Cumhuriyet Halk Partisi'nin mallarıyla birlikte Ulus matbaası, binası ve tesisleri de hazineye devredildiğinden gazete kapandı.
***
Ulus’un kapanması ceberrut “Demokrat Parti anlayışının sansürcülüğü” olarak da yorumlanır, “çok partili dönemin başlaması nedeniyle parti-devlet geleneğinin fiilen sona erdirilmesi" olarak da… Ancak demokrasinin ortalarda olmadığı da gün gibi aşikârdır.
14-15 Haziran 1953 ile 10 Haziran 1955 arasında Nihat Erim tarafından çıkarılan Yeni Ulus ve Halkçıgazeteleri de Ulus’un devamı olarak kabul edilir.
Ulus gazetesi 10 Haziran 1955’te tekrar yayın hayatına dönebildi,1955-1971 arasında Ulus ismi ile yayınlandı.
Gazetenin adı, 29 Temmuz 1971’den itibaren yeniden değişti, Barış oldu.
Barış, Ankara, İstanbul, Samsun ve Mersin gibi illerde çıkan bir yerel gazeteye dönüştü. 1975 yılında 18752. sayıya kadar yayınını sürdürdü.
Sonra Hâkimiyet-i Milliye tamamiyle ortadan kalktı.
***
İki hafta önce de anımsattım, Mustafa Kemal, 10 Ocak 1920’de yayınlanan Hâkimiyet-i Milliye ‘nin ilk sayısında gazeteye niçin bu ismi verdiğini şu şekilde anlatıyordu:
“Hâkimiyet-i Milliye’nin mesleği, milletin müdafaa-ı hâkimiyeti olacaktır.”
Benim iki sorum var :
Birincisi, demokratik bir rejim yok ise “milletin müdafaa-ı hâkimiyeti” olur mu?
İkincisi, Atatürk’ün kurduğu çok önemli tarihsel bir gazeteyi ülke ve toplum olarak neden yaşatamadık, bu gazete neden sırra kadem bastı?
Sanırım, bu iki sorunun cevapları bize hic bitmeyen basın ve özgürlük konularında bazı ipuçları verebilir.
*Bu yazı ilk olarak P24'te yayımlanmıştır.