Magazin

Ata Demirer: Gezi'de navigasyon duygumuz gelişti

Oyuncu Demirer: Bence halktan komedyenlere pek fırsat kalmıyor! Gençler çıtayı o kadar yükseğe koydular ki, komedyenler o çıtaya erişemiyor

08 Şubat 2014 11:54


'Eyyvah Eyvah 3'le bir haftada yaklaşık 1.5 milyon izleyiciyi sinemalara çeken şovmen ve oyuncu Ata Demirer Gezi olayları ile ilgili, "Olayın geçtiği yerde oturduğumuz için ciddi şeyler hissettiğimi söyleyebilirim. Navigasyon duygumuz gelişti! Gazın geldiği pencereyi hesap edip öbür pencereyi açmayı öğrendim. Cihangir’de oturunca evde de olsan direnişe gitmiş oluyorsun" dedi.

Radikal'den Erkan Aktuğ'a konuşan Ata Demirer'in Radikal'de yer alan söyleşi şöyle:

Hüseyin Badem karakterini yaratırken neler geçti kafanızdan?

Buralar geçti. Bu coğrafyayı çok seviyorum. Aşkla sarmaladığım bir yer burası. Çocukluğumun, ergenliğimin, gençliğimin geçtiği yerler. Hüseyin Badem, benim geçmişte yaşadığım şeylerin tümünü temsil ediyor... Kendi kişisel ütopyam, masal kahramanım.

‘Eyyvah Eyvah’ serisinin başarısının sırrı ne?

Bu yörenin insanının mazlum ve yeri geldiğinde lafını esirgemeyen ama özünde iyi olan yanı diyebilirim. Bu iyilik, insanların iyi yönüne dokunuyor olabilir. Ama didaktik bir iyilik peşinde de değilim.

İlk ‘Eyyvah Eyvah’ın başarısı sürpriz olarak nitelendirilmişti. Sizin için de öyle miydi?

İlk sinema senaryosu deneyimim olduğu için kendimi görmek açısından sürprizdi. Ama ben karakterin mizahından emindim. Çünkü ‘Tek Kişilik Dev Kadro’ adlı gösteride Hüseyin Badem’i aslında üç-beş dakika performans olarak sergiliyordum. Yani onun insanlar üzerindeki mizahi etkisini biliyordum. Sadece onun dünyasını yaratmak benim için yeni bir durumdu. İlk filmin son sahnesi çekilirken ikinci filmi yapmaya karar vermiştim. Demet (Akbağ) Abla’ya dönüp “Abla, farkında mısın, çok iyi ikili oldular. Bitmesin” dedim. “Ata, bence de bitmesin” dedi Demet Abla, “Çok keyif aldım.” Filmin sonuna bir ekleme yaptım ve Hüseyin, Firuzan’a “Sen daha bana kız isteyeceksin”dedi.

Üçüncü film için de karakterler dürttü sanırım sizi!..

Aynen valla... Karakterler dürttü hep. Bak İstanbul ’dan çıkalı 2-3 saat oldu, ben şimdiden yenilendim ve enerjim yerine geldi. Onu hayal ederken de böyle oluyor. Yararlanmış gibi görünmemek için bitirmiştim. Ama bitmedi işte. Şimdi biraz rahatladım. Bir sürü yeni şey yapabilecek duyguya sahibim. Bence şu an bitti. ‘Dört-beş olmaz’ deyip büyük konuşmak istemem ama bir süre olmaz. Yeni şeyler yapmak istiyorum artık.

Yeni ne var aklınızda?

Bu kez müzikten uzak bir film yapmak ihtiyacı hissediyorum. İzmir’de geçen bir yasak aşk hikayesi kafamda var şu sıralar. Bakalım ne olacak...

Seyirci beğeniyle izliyor, siz de istedikten sonra neden dördüncüsü, beşincisi gelmesin ki?

Hüseyin mazlum bir karakter. Sürekli mazlumun şakasını yapmak cüretkâr ve küstah bir karakterin şakasını yapmaktan daha zor. Cüretkâr ve küstah olan, olaylara hızlı müdahale edebilir ve kendisi olay yaratabilir. Ama mazlum birinin başına onu mazlum hale getirecek olayların sürekli olarak gelmesi gerekir. Bu da insanlara kurgu olduğunu hissettirebilir. Kalpten olduktan sonra altıncısı yedincisi de gelir ama önce benim kalbimin ikna olması gerekiyor.

Üç oldu, hâlâ heyecanlı mısınız?

Eeyecanlıyım çünkü... Dikkat ettiysen ‘eeyecanlıyım’ dedim, bu coğrafyaya geçince hep böyle oluyor. (O sırada Muhsin geliyor yanımıza. Demirer, yakından geçen sarı-siyah gemiyi göstererek “Resme bak, Borissia Dordmund geçiyor. Lewandowskiii! Bayern’de başarılar!” diye bağırıyor ve kahkahayı basıyor!)

Ne sormuştun?

Heyecan diyorduk...

Heyecan bitmez abi. Bazen bir tweet okuyorsun, ‘Güzel olmuş’ diyor zannediyorsun olmuş. Arkasından ‘Olmamış’ diyen bir tweet okuyorsun, diyorsun ki ‘Eyvah, olmadı herhalde’. 750 mevsimi aynı anda yaşıyorsun.

‘Eyyvah Eyvah’ serisi düğünlerde, gece kulüplerinde çalan müzisyenlere saygı duruşu aynı zamanda...

Evet, ben de onlardan biriyim zaten. Konservatuvarda okumam, müziği sadece orada gördüğüm anlamına gelmesin. Bursa’da gece kulüplerinde, pavyonlarda, düğünlerde, Uludağ restoranlarında geçirdiğim günler var. Tekstilci, kendine göre varlıklı sayılabilecek, aristokrat bir ailenin Hintli çocuğu olarak yaşıyordum! Az daha evlatlıktan reddedeceklerdi. (Gülüyor) Zamanla onlar da anladılar ne yapmak istediğimi. İçimde başka şeyler olduğunu anladılar. Müzisyenleri çok severim. Uğur Yücel müzisyenlere ‘Onlar kedilerdir’ diyor. Çok güzel tabir. Hepsi birer sakin kedidir. En ateşlisi bile sazını çalarken sakin bir kedi olur.

Sizdeki müzik tutkusunu kim tetikledi?

Teyzemin sesi çok güzeldi. Gönül Akkor’la Kamuran Akkor’un arasında bir ses rengi vardı. Onun sesini dinleyerek böyle oldum. Benim babam masa severdi. Rakısı, ciğeri, pilavıyla her gece masa kurduran bir adamdı. Teyzem de bize gelince ‘Solist de gelmiş’ deyip gazinoya çeviriyorlardı evi. Çocukluğum öyle geçti. Sonra Mümin Abi vardı. Mahalle berberi. Aynı zamanlarda düğünlerde bağlama çalardı. O bana çok sahip çıktı. Beni düğünlere götürdü sesim güzel diye. 80’li yıllar, Küçük Emrah çok meşhur... Ben de inceden benziyorum Emrah’a. Takım elbise giyip köy düğünlerine gidiyorum. Küçük Emrah gibi söylüyorum ve müthiş ilgi görüyor. Oradan ateş bir başladı... Sonra Bursa’nın büyük müzisyen ailelerinden Şerafettin Samsunlu, kızı Ebru, annesi Mürvet Abla bana ders verdiler. Yıllarca evlerine girdim çıktım. Müzik ateşi o zaman sardı beni. ‘Şarkıcı olacağım herhalde’ diye İstanbul’a geldim. Tipik Yeşilçam filmi durumu... (Gülüyor)

İlk başta klarnet çalmayı bilmediğiniz halde klarnetçi bir karakter yazdınız kendinize...

'Eyyvah Eyvah 3'le bir haftada yaklaşık 1.5 milyon izleyiciyi sinemalara çeken oyuncu Ata Demirer, Gezi olayları ile ilgili, "Olayın geçtiği yerde oturduğumuz için ciddi şeyler hissettiğimi söyleyebilirim. Navigasyon duygumuz gelişti! Gazın geldiği pencereyi hesap edip öbür pencereyi açmayı öğrendim. Cihangir’de oturunca evde de olsan direnişe gitmiş oluyorsun" dedi.

Konservatuvar sınavına girdim ve kazandım. Klarnet bugünün parasıyla 3 bin liranın üzerinde bir para. Öyle bir para da bende yoktu. Uda geçmeye karar verdim fiyatları daha uygun diye. Ama yıllar sonra bir klarnetçi karakter yazmış olduk. Durumumuz da vardı, istediğimiz klarneti aldık. (Gülüyor)

Bu tarz komedilerde hep eleştirilen ‘skeç skeç’ durumu sizin filminizde yok. Hikâye gayet akıcı. Buna özellikle dikkat ettiniz mi?

Öncelikli olarak masalı anlatmak önemli benim için. Komiklikler hikâyeyi beslemeli. Bir öyküyü anlatırken öyküyü bozunca ne ile karşılaşacağımı sahneden biliyorum. Sinema seyircisi ile oyuna gelen seyirciyi birbirinden ayırmıyorum. Başıma gelene de razı oluyorum. Başarılı olursa başarılı oluyor, olmazsa olmuyor. Skeçe karşı değilim. Zaman zaman ben de yapıyorum ama kaba komedidense masalsı anlatım tarzını seviyorum.

Komedyen odaklı filmlerde diğer oyunculara çok fazla alan açılmaz. Oysa ‘Eyyvah Eyvah 3’te akılda kalıcı 8-10 karakter, oyuncu sayabilirim. Bu da dikkat edilen bir durum mu?

Tabii ki. Takım çalışması her zaman daha iyidir. Özellikle dikkat ediyoruz bu duruma.

Filmde Yunanistan’dan gelen konukların mizahını yapmadınız. Neden?
 

Zaman yetmedi. (Gülüyor)

Onları başka filme sakladık!
 
Üç filmde de yönetmen olarak Hakan Algül’le çalıştınız. Oysa ‘Ben yöneteceğim’ deseniz, muhtemelen yapımcınız da bir şey demezdi.

Yok o iş olmaz. Benim öyle bir yeteneğim yok. Hakan Algül ile hayal ediyoruz her şeyi. Uzun yıllardır birlikte çalışıyoruz. ‘Avrupa Yakası’na da beni Hakan Abi getirmişti. Çift beyin gibiyiz. Bu, bir ortaklığın da ötesinde yol arkadaşlığı. Tuhaf bir organik bağımız var ve aynı anda aynı şeyleri hissedebiliyoruz. Bir gün böyle bir şeyi denersem risk alacağım bir iş olur. Kimsenin izlemeyeceği ihtimalini göze alabildiğim, bana manevi bir zarar vermeyeceğine inandığım bir film olması gerek. İşin yazı kısmı ve oynama kısmıyla daha çok ilgileniyorum.

Filmde TOKİ ve ‘faiz lobisi’ gibi politik espriler var. Yaftalanırım diye çekindiniz mi?

Espri bu yahu. Mizah dergilerinde de yüzlerce espri çıkıyor. Biz de mizah yükünü çekiyoruz. Kamu hizmeti bu. Bir insan olarak sokakta duyduğum seslere kayıtsız kalamıyorum. Kendimce yaptığım işin içine bunu sokmaya çalıştım. Her insanın görmek istediği şeyi görebileceği bir hale de gelmeli film.

Günümüz komedyenlerinin politik konulara çok dokunmamasını neye bağlıyorsunuz?

Bence halktan komedyenlere pek fırsat kalmıyor! Gençler çıtayı o kadar yükseğe koydular ki, komedyenler o çıtaya erişemiyor. (Gülüyor)

Gezi direnişi neler hissettirdi size?

Olayın geçtiği yerde oturduğumuz için ciddi şeyler hissettiğimi söyleyebilirim. Navigasyon duygumuz gelişti! Gazın geldiği pencereyi hesap edip öbür pencereyi açmayı öğrendim. Cihangir’de oturunca evde de olsan direnişe gitmiş oluyorsun.